Kadın, tarih boyunca toplumsal cinsiyet rollerine göre pek çok kalıp içerisine konulmuştur.
Doğaları gereği evde oturup çocuk bakmaları gerekir, sadık bir eş ve iyi bir anne olmaları değişmez bir yazgıyken (ki burada kadının evinin üç dört odadan ibaret olmadığı onun evinin tüm ülke demek olduğu gerçeğinin göz ardı edilmemesi gereğine vurgu yapmak isterim); yaşamın tam içinde yer almaları çoğu zaman erkekleri ürkütmüştür ve her zaman da kadınların ezilmiş oldukları gerçeğini gizleyerek onları hizaya getirmek, sistemin görevli haline dönüşmüştür. Siyasi yönden edilgen, cinsel yöndense masum kadın en ideal sayılmıştır. Kadınların toplumsal hayatın bir parçası olduğu gerçeği geçmişte nasıl reddediliyor ve siyasal-toplumsal hayatın dışına itiliyorsa, bugün de muhafazakâr ve kadın düşmanı politikaların egemen olduğu toplumlarda hayat bulmaya devam etmektedir. Kadınlar toplumun zorlamalarına ve baskılarına karşın hep başka bir hayatın mümkün olduğunu düşünmüş ve arzu ettikleri bu hayat için mücadele etmişlerdir. Onlar evini bırakıp kamusal alanda eylemlerde bulunarak yalnızca erkek otoritesine meydan okumamış, aynı zamanda mülkiyete, burjuva erkeğinin servetine ve onun öneminin fiziksel göstergesine direnmişlerdir.
Süregelen Mücadele
Eski ve modern tarih boyunca kadınlar, toplulukları, çocukları ve kendileri için daha iyi bir gelecek umuduyla eşitsizliği gidermek için işbirliği yaptılar ve amaçlı eylemlere öncülük ettiler. İster cesur, iyi belgelenmiş eylemler yoluyla, ister tarih kitaplarına asla girmeyen alçakgönüllü direniş yoluyla, kadınlar sonsuza dek eşitlik ve başarı için birleştiler.“Doğaları gereği barışçıl” oldukları iddia edilen kadınlar – ki bunlara örnek Türk kadınlarını verebiliriz; Kurtuluş Savaşı’nda, savaşı önlemek yerine kendileri de silahlanıp savaşarak tüm zorluklara karşın vatanlarını savunmak için ellerinden gelenin fazlasını yaptılar ve Cumhuriyetle birlikte tamamen eril bir alan olan siyasi arenada da var oldular. Aynı şekilde son on yılın eylemlerinde de iktidarın “ait oldukları yerde”, evlerinde olmasını beklediği kadınlar barikatların yıkılışında direnişin en ön saflarında yerlerini aldılar.
HAYAL ETMEK İSTİYORUM
Akıl ve bilimin öncülüğünü kabul etmiş bir kadın olarak güçlü yanlarımızdan birinin de derinlemesine düşünmek olduğunu biliyorum. İçinde yaşadığımız bu dünyayı bir oyun sahnesi gibi hayal ettiğimde kadın ve erkeğin rolünü değerlendirmek ve oyunun sonuna bakmak, hayal dünyamı “Toplumsal cinsiyet eşitliği sağlandığında işler nasıl farklı olurdu?” sorusuyla genişletmek istiyorum. Acaba toplumsal cinsiyet eşitliğini anımsatmak için yine de 8 Mart’a gereksinim duyacak mıydık, yoksa gezegendeki kadınların kültürel, politik ve sosyoekonomik başarılarını anmak için oluşturulan yılda bir günlük kutlama olmaktan çıkıp böyle bir güne hiç gerek olmayacak mıydı?
- Kadınların eşitliğini etkileyen sorunlar hakkında daha fazla farkındalık yaratmak,
- Pozitif eylem oluşturmaya çalışırken eşitsizliği dile getiren bir duruş sergilemek,
- Önemli kazanımların elde edildiği yerleri vurgulamak ve desteklemek,
- Kadınların başarılarını yansıtmak ve yaymak zorunda kalmayacak mıydık?
Düşünsenize kadınlar eşit olduklarını göstermek ve kabul görmek için erkek meslektaşları kadar hatta çoğu zaman onlardan daha fazlasını yapmak zorunda kalmayacaklar; erkekler tarafından yapıldığında onaylanan davranışlar kadınlar yaptığında uygunsuz olarak değerlendirilmeyecek. Kadınlar ve kız çocukları için yaşam döngüsünün her aşamasında fırsat eşitliğini sınırlayan toplumsal cinsiyet klişeleri varlığını sürdürmeyecek; kadınlara ücretsiz bakım yükümlülüklerinin farklı şekilde dayatılması, onları siyasi, kamusal ve ekonomik faaliyetlere eşit katılım temelinden yoksun bırakmayacak ve yine toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, kadınları, kız çocuklarını hayatın her alanında etkilemeyecek; sağlıklarına, refahlarına zarar vermeyecek. Kültürel ve dini kurumlardaki cinsiyete dayalı güç hiyerarşileri, genellikle devletin yasal otoritesiyle, kadını kamusal alanda ve ailede ikinci plana atmayacaktı.
Hayal bu ya, kadınların yüksek öğrenim başarılarının liderlik pozisyonlarına, hatta ekonomik alanda eşitliğe dönüştüğü, ulusal parlamentolarda, kamu hizmetlerinde, yargıda ve kurumsal kurullarda, yöneticiliklerde azınlık olmaktan çıktığı ve eşit iş, eşit kazancın sağlandığı günlere gelinecekti. Güzel vatanımda kadınlarla erkekler tüm değerleri için birlikte mücadele verecek, ülkem ayağa kalkacak, Atatürk ilke ve devrimleri ışığında geçmişte olduğu gibi önderlik görevini sürdürecekti.
Hayaller Gerçekleştirmek İçin
Örgütlü olarak; kendine akıllıca yatırım yapabilen ve sermaye değerini arttırıp, küçük bir özne sınıfı üretip eş zamanlı olarak harcanabilir, sömürülebilir büyük bir kadın sınıfı üretme potansiyeline sahip neoliberal mantığı dışlayarak, onların politikalarının dayattığı kadın algısını yıkıp üreten emekçi kadın bilincine erişmek kararlılığı ile mücadelemizi sürdüreceğiz. İş gücüne doğrudan katılarak, kaynaklarımızı israf etmeden, hayatları değiştirmek için, önyargılarımızdan arınarak, gücümüzü, ilham verici, sevgi dolu, akıllı ve yetkin yanımızı ortaya çıkararak, adaletle, azimle, iş birliği, umutla, itibarı önemseyerek hayallerimizi gerçeğe dönüştüreceğiz.
Potansiyelimizi birbirimize güç vermek, Türkiye’mizi ayağa kaldırmak için kullanabiliriz!