Analar için genetik, içgüdüsel bir duygudur hakça paylaşım… Allah vergisi… Keşke bu işi analara bırakabilsek!
Gelelim gerçeklere…
Şu AK’ça paylaşım nasıl oluyor… Bir bakalım hele…
Gelir dağılımında adaleti ölçmek için kullanılan araçlardan en önemlisi Gini katsayısı. Gini katsayısı bir ülkede yaratılan ekonomik değerin nüfusa ne derece adil paylaştırıldığını ölçmek için kullanılan bir ekonomik gösterge…
Sıfır ile bir arasında değişen katsayı, sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımı eşitliği, bire yaklaştıkça gelir dağılımı eşitsizliği söz konusu.
Dünyada yapılan gelir dağılımı araştırmaları Gini katsayısının gelişmiş ülkelerde, özellikle K. Avrupa’da (İngiltere, İsveç, Norveç gibi) 0.25-30’larda seyrettiği, en iyi durumdaki Almanya’da 0.28 olduğu, az gelişmiş ülkelerde ise uçurumun büyüklüğüne göre 0,50’leri aştığını gösteriyor. Bu açıdan Türkiye’nin durumu 0,402- 0,404 düzeylerinde… (1)
Görülüyor ki; gelir dağılımında adaleti ifade eden 0,25 Gini katsayından çok uzaklardayız. Nitekim İktisadi İş birliği ve Kalkınma Teşkilatı da (OECD), son raporunda tüm dünyada üye ülkeler arasında zengin ve fakir arasındaki uçurumun giderek arttığı, üye ülkelerin çoğunda son 30 yılın en büyük gelir dağılımı eşitsizliğinin yaşandığı vurgulanırken, gelir dağılımı eşitsizliği hesaplamalarında kullandığı Gini parametrelerine göre 21 ülke içinde gelir eşitsizliğinde Meksika zirvede yer alıyor; Türkiye ikinci, ABD üçüncü, Yunanistan ise dördüncü sırada.
Türkiye maalesef geçen yıllarda ekonomik krizden ciddi şekilde etkilenen İtalya, İspanya ve hatta adeta iflas etmiş olan Yunanistan’dan daha yüksek bir gelir dağılımı eşitsizliğine sahip…
Diğer taraftan, Türkiye’ye ilişkin karşılaştırmalı göstergeler bununla da sınırlı değil. Türkiye’de göreli yoksulluk oranı yüzde 19,3 iken OECD ortalaması %11,1…
Ayrıca, gelir dağılım eşitsizliğinin en yüksek olduğu Meksika’da, en zengin yüzde 10 geliri, en yoksul yüzde 10’dan 27-30 kat daha fazla (Tevekkeli değil Meksika başkanlık modeline pek imrenildi…).
Bu oran, ABD, İsrail, Yunanistan ve Türkiye grubunda 13 ila 16 kat… Türkiye nüfusunun en zengin yüzde 10’luk kesiminin geliri ise, en yoksul yüzde 10’luk kesimin elde ettiği gelirin 15 katına denk geliyor. Bunun OECD’de ortalaması ise 9,8…

“Gelir eşitsizliği ekonomik büyümeye zarar verir mi?”
Ülkelerin Gini katsayılarını karşılaştırmalı olarak inceleyen raporda bir önemli nokta da gelir eşitsizliğinin ekonomik büyümeye de zarar verdiği.
Kullanılan tablolar, 1985 sonrası yıllarda Türkiye’nin büyümesinin yüzde 4,6’sını gelir adaletsizliği nedeniyle kaybettiğini gösteriyor. Aynı dönemde Meksika’nın yüzde 10, Yeni Zelanda’nın ise yüzde 9’luk büyüme kaybı yaşadığı vurgulanıyor. Rapor büyüme-gelir eşitsizliği ilişkisini şöyle açıklıyor:
“Gelir eşitsizliği dezavantajlı grupların eğitim fırsatlarını azaltıyor. Ayrıca, sınıf değiştirme sıklığını da aşağı çekiyor. Bireyler yeteri kadar beceri geliştiremiyorlar.”
Rapordan çıkan sonuç, ülkelerin gelir eşitsizliğini azalttığı ölçüde daha fazla büyüyebilecekleri şeklinde.
Toplumun en üst %20’lik gelir grubunun payına gayrisafi milli hasılanın %47’sini, geriye kalan tüm çalışanların %53’ünü, en alt %20’lik gelir grubunun %6’sını aldığı bir ülkede fazla söze ne hacet…
Tüm bu veriler göz önünde tutulduğunda, 20 yıllık AK’ça paylaşım dönemini şöyle özetlemek mümkün:
Siyaset ve oy mekanizması ile doğrudan bağlantılı olarak, “itaat eden herkese çapına göre” yukarıdan aşağıya ihale, iş, akıllara durgunluk veren ücret ve maaşlar, makam, makarna, kömür, erzak, yeşil kart vb. dağıtılarak kendi dünya görüşlerine, “cemaat sosyolojisine” uygun düşen bir paylaşım sistemi… Devasa yolsuzluklar ise cabası…
Pek tabii ki; çalışanlar söz konusu olunca akla gelen ” Kemer Sıkma” adı altında uygulanan ücret politikaları ile gelir dağılımındaki bu uçurumun küçültülmesi mümkün değil.
Özet olarak manzara: Bir yanda işsizlik ve yoksulluk labirentinde günü kurtarma çabası ve hayat gailesi ile hemhal, çaresiz emekçi ve emekli kesimler… Öte yanda “Kumarhane Kapitalizmini arsızca oynayan egemenler…(2)

Gelir dağılımının bu denli eşitsiz olduğu bir ülkede, özellikle milyonlarca sığınmacı ile büyüyen nüfus artışını “absorbe” edecek, emecek reel üretime dayanan bir ekonomik büyüme ve refah modeli yerine inşaat sektörüne, kanallara, saraylara vb. yönelik bir model, yaşadığımız felaketler de göz önünde tutulduğunda “ayranı yok içmeye, tahtı revanla gider …” özdeyişini hatırlatmakta…
Bütün mesele şu: olmak ya da olmamak… Tamam mı, devam mı? Karar halkımızın, hepimizin…
Kaynakça
(1) Mahfi Eğilmez, “Gelir dağılımında düzelme yok!”, Yazılarım Portalı
(2) Işıklı, Alpaslan, Kumarhane Kapitalizmi, Otopsi Yay.,2002