“Ya cumhuriyetin içeride ve dışarıdaki düşmanlarını boğacağız ya da cumhuriyetle birlikte yok olup gideceğiz. Bu durumda politikamızın ilk adımı halkı akıl, düşmanları da zor yoluyla yönetmek olmalıdır.”
Robespierre
Ülkemizde gençlik hareketi bilindiği gibi 68 kuşağıyla değil Abdülhamit’in baskıcı ve korkak yönetimine “karşı kahrolsun istibdat yaşasın hürriyet” sloganıyla ülkemizi karış karış örgütleyen, hürriyet aşkıyla dağlara çıkan ve daha sonra 1920’de Kurtuluş savaşımızın da kadrolarını oluşturacak bağımsızlık sevdalısı Jön Türklerle başlamıştır. Ömer Naci’nin ‘’hürriyet verilmez alınır, bu biçare milleti kurtaracağız!’’ sözü Jön Türklerin temel hareket fikridir. Genç Osmanlı subayları 1908 Devrimi öncesinde bu fikirle donanımlıydı.
1865’te İstanbul’daki Belgrat Ormanı’nda piknik yapan 6 genç, İttifak-i Hamiyyet adında gizli bir dernek kurdular. Bunların arasında Mehmet ve Namık Kemal Beyler vardı temel fikirleri devletin dağılmaya doğru gittiğiydi. Artık ‘’hasta adam’’ denen Osmanlı Devleti’ni özgürlükçü yollardan kalkındırmak amacını güdenlere, Fransızca ‘’Jeune Turc- Jön Türk’’ denildi. Bu kuşak Türkiye’nin ilk devrimci kuşağıdır. Kendilerine Jön Türk yani Genç Türk denilen bu gençler vatanı adım adım gezip ‘’vatan ve bağımsızlık’’ ideolojisini Türk halkına aşılamaya çalışmışlardır. 1896’da genç devrimciler ağır darbe yemiş, kimi yurt dışına, kimi sürgüne, kimi cezaevine girmiştir.
Abdülhamit istibdadına karşı Genç Türkler 1889’da örgütlenerek İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni kurmuş, bağımsızlık mücadelesinin fitilini ateşlemişlerdi. 1908 öncesinde Anadolu’da ve Rumeli’de zulüm, yoksulluk ve sefalet dayanılmaz bir noktaya gelmişti. İstanbul, Ankara, Erzurum, Sivas, Van, Sinop, Trabzon, Diyarbakır, Kastamonu, Bitlis, İzmir, Denizli, Salihli, Kula, Çine, Manisa, Nazilli, Akhisar, Alaşehir’de pahalılığa, ağır vergilere, ödenmeyen maaşlara karşı ayaklanmalar ve devlet dairelerini işgaller başlar. 1908 devriminin önderleri Harbiye, Tıbbiye ve Mülkiye’de okuyan gençler ülkenin bu durumundan kurtulmasının tek çaresini bir devrimle gerçekleşeceğine inanmıştı. Bu gençlerin örgütü İttihat Terakki Cemiyeti ise çağın yüksek okullarından yani, 1827’de kurulan Tıbbiye’den, 1834’te kurulan Harbiye’den, 1859’de kurulan Mülkiye’den ve benzeri kurumlardan mezun olan ya da buralarda öğrenci olanlar tarafından kurulmuştur.
1877 yılının başında Abdülhamit’in Mithat Paşa’yı sürmekle başlattığı baskı rejimi, Rus ordularının Ayestefanos’a kadar gelmeleri üzerine ardından Mebusan Meclisinin dağıtılmasıyla devam etti. Öte yandan Osmanlı Devleti, Berlin Kongresi’nde uğradığı toprak kayıplarıyla kalmadığı bu kayıpların yavaş, fakat çorap söküğü gibi devam ettiği görülüyordu. 1881’de Fransa, Tunus’u korumasına almış, ertesi yıl İngiltere Mısır’ı işgal etmişti. Doğu Rumeli, 1885’te isyan etti ve Bulgaristan’la fiilen birleşti. 1908 yılında unvanı imparatorluk olmasına karşın Osmanlı Devleti yoksuldu ve her alanda geri kalmış bir ‘’yarı sömürge’’ halindeydi. 1907’de Osmanlı İmparatorluğu’nun Gayrisafi Milli Hasılası 21.020 milyon kuruş düzeyindeydi. Ekonominin ağırlıklı sektörü tarımın payı %60 dolayındaydı. İlkel üretim teknolojisine sahip, hektar başına verimin ise çok düşük olduğu bir yapıdaydı. Osmanlı ekonomisinin büyüme hızı %1 iken başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerin büyüme hızları %3-4 dolaylarında değişiyordu. Halkın yaşam seviyesi çok düşüktü. Yeni memurların maaşları 20 ile 40 kuruş arasında değişmekteydi. Üç haneli bir ailenin gıda harcaması 80-100 kuruş düzeyinde bulunmaktaydı. Nüfusun %14’ü sıtmalıydı. Frengi %9 oranındaydı. Köylülerin %70’i bitli olup tuvalet gibi sıhhi kolaylıklar evlerin %97’sinde yoktu. Okur yazarlık oranı %7’ydi.
Avrupa’daki sanayi ülkeleri ekonomik ve adli kapitülasyonları sayesinde kendi tekellerinde olması gereken her alana el atmışlardı. Abdülaziz’i tahttan indirmedeki etkin rolünden ötürü, ordudan ve donanmadan çok kuşkulanan Abdülhamit, cephanesiz nişan talimi yaptırmak, donanmayı Haliç’ten kıpırdatmayarak çürümeye mahkûm etmek gibi ‘’tedbirlere’’ başvuruyordu. Abdülhamit’in korkak ve baskıcı yönetimi muhalif gençleri canlandırıyor vatan ve hürriyet fikirlerinin yayılmasına büyük olanak sağlıyordu. Sonradan İttihat Terakki adını alacak örgütün kuruluşu 1889 yılına rastlar. Bu tarihe kadar görülen muhalefet hareketleri:
1 – Mithat Paşa’nın muhalif tutumu ve sürülmesi.
2 – Çırağan olayı (20 Mayıs 1878)
3 – Scalieri-Aziz Bey Komitesi.
4 – Ali Şefkati Beyin Napoli ve Cenevre’de 1879 ve 1881 arasında çıkarttığı İstikbal gazetesidir.

İttihat ve Terakki, Tıbbiye’de 1895 yılında Meşveret gazetesini çıkarmaya başladı. Yaşanılan bu dönemde, sürgünlere, hapis cezalarına, işkencelere ve öldürülmelere karşı Jön Türklerin programı:
1. Her gelişmenin ve ilerlemenin temelinde özgürlük yatar.
2. Özgürlüğün olmadığı toplumlarda reformlar gerçekleştirilemez.
3. Özgürlüğün olmaması Avrupa ülkelerinin Osmanlı Devleti’nin işlerine karışmasını adeta teşvik etmektedir.
4. Din kişinin manevi yönünü ilgilendirir, bir ülkenin yasalarını din kuralları belirlemez.
Dinin dünya işlerine karışması onun halka karşı kullanılması olanaklarını da arttırır. Jön Türkler ilk başta eylemlerini düşün alanında sürdürmelerine rağmen zamanla İttihat ve Terakki Cemiyetiyle bağlantı kurarak eylem hareketine girmiş siyasal ve silahlı mücadeleyi bir arada ele almışlardır. Jön Türk hareketinin bu eylem çizgisinin önderliğini Rumeli’de ordu içindeki genç subaylar oluşturuyordu. Genç subayların dağlara çıkması ve devrimci eylemleri sonucunda Abdülhamit’i 1876 Kanun-i Esasi’yi yürürlüğe koymaya ikna edilmiştir. Gençliğin örgütlü olması, düşün alanında ve halk içerisinde verdikleri mücadele, genç subayların hürriyet sevdası ile dağlara çıkması sonucunda Türk milletinin yıllardır hasretini çektiği hürriyet devrimi gerçekleşmiş 24 Temmuz 1908’de gençliğin önderliğinde hürriyet devrimi gerçekleşmiştir. 1850’den itibaren siyasal ve düşünsel belirlenen dönüşüm istekleri 1908 İnkılabını yaratmıştır. 1908 Jön Türk devrimi ‘’Türk Devrim Tarihi’’nin miladıdır. 29 Ekim 1923 ise bu devrimin doruk noktasıdır, erişilen amaçtır. Cumhuriyet’i izleyen bir dizi dönüşüm fikrinin temelleri 1908’den sonra belirginleşmiş, bir ölçüde ilk adımları atılmıştır. Türk devrim sürecinin temellerini oluşturan nitelikleri şu şekilde gruplandırabiliriz:
-Monarşinin sönümlenmesi
-Halifeliğin İlgası
-Şer’i kurumların tasfiyesi
-Kültürel Dönüşüm Çabaları
-Batılılaşmaya tek boyutlu yaklaşım.
Türk gençliği bu birikimle Türk milletini bağımsızlığı ve ilerlemesi için mücadele etmiş, emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı Türk milletinin bağrından çıkarak Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kurtuluş savaşını başarıyla sonuçlandırıp Türkiye Cumhuriyet’ini kurmuştur. Türkiye Cumhuriyet’inin temelinde gençlik hareketi yatmaktadır; çünkü gençlik yenilik demektir, hürlük demektir, ilericilik demektir, gelişmek demektir.
Türk Devriminin birikimi yaratan gençliği tarih sahnesinde tekrar 1960 yılında Adnan Menderes’in toprak ağalığından beslenen, şeriat zihniyetini kendine paravan yaparak Kemalist devrim ilkelerine karşı yürüttüğü politikalara karşı ayaklanan gençlikte görüyoruz. Bu gençler bağımsızlık hareketini tekrar ateşlemiş Turan Emeksiz’i şehit vermiş, 27 Mayıs Hürriyet devrimine önderlik etmiş ve Türkiye’yi tekrar Kemalist çizgide tam bağımsızlığa ulaştırmayı hedef edinmişlerdir. 27 Mayıs Anayasa’sı tıpkı Kanun-i Esasi’de, 1921 ve 1924 anayasalarında olduğu gibi hürriyet sevdalısı Türk gençliğinin ve genç subayların önderliğinde yürürlüğe girmiştir. Gençlik hiçbir zaman tam bağımsız Türkiye mücadelesinden ödün vermemiştir. Bu uğurda canlarını yoldaşlarını kaybetmişler ama mahkemelerde, idam sehpalarında hep aynı sözü tekrarlamışlardır: “Yaşasın tam bağımsız Türkiye!’’, ‘’Seçtiğimiz yol Mustafa Kemal Atatürk’ün yoludur; onun başlattığı Anadolu ihtilalinin yoludur! Parolamız, ‘Ya istiklal ya ölüm!’ Hedefimiz, ‘istiklal-i tam Türkiye!’dir.” Bu gençler 1968 gençliğidir. 1968 Hareketi’nde de tıpkı İttihatçılar gibi bağımsızlık fikri ile ön plana çıkmıştır. FKF/DEV-GENÇ süreci 1956 – 1970 yılları arasındaki on dört yıllık bir gençlik örgütlenmesi hareketidir.
Devrimci Türk gençliği, bu süreçte iktidar değişikliklerinde, ülkenin tam bağımsızlığında, Türk milletinin sömürülen kesimlerinin, işçilerin, köylülerin bilinçlenmesinde ve örgütlenmesinde, asker polis, öğretmen bütün çalışanların ‘hak davası’ eylemlerinde yer almış, Cumhuriyet tarihimizin en bilinçli, fedakâr, Türk devriminin gidişatına sıkı sıkıya bağlı, kendilerine görev biçtikleri yerel ve milli bir görevi yerine getirmişlerdir. 68 kuşağının devrimci gençleri en güzel günlerini, aylarını, yıllarını yaşadıkları toplumun eşit, özgür olması için harcamışlardır. Türkiye’nin bağımsızlığını, ekonomik ve siyasal anlamda herhangi bir devlet boyunduruğu altına girmemesi için eylemlerde bulunmuştur. 68 Kuşağı, 1965-1970 yıllarında sudaki balık gibi milyonlarca işçinin, köylünün arasında, onların sorunlarıyla iç içe eylemler gerçekleştirmiştir. Milyonların duymadığı düşünceleri savunmakla kalmamış, o düşünceler uğruna Mustafa Kemal kuşağının ‘emperyalizmle bütünleşmiş saltanat’ karşısındaki kararlı duruşunu ‘ABD emperyalizmi ile bütünleşmiş iktidarlar’ karşısında göstermiştir. 68 kuşağının devrimci gençleri sayesinde uyanan milyonların ayak seslerini duymamak için egemenler çevrelerindeki duvarları kalınlaştırmıştır.
Günümüz Türkiye’sinde gençliğin tek görevi geçmişten aldığı birikimle Mustafa Kemal ve arkadaşlarının ‘’Tam Bağımsız Türkiye’’ şiarının tek ve gerçek savunucusu olmaktır. Gençlik tarihten aldığı birikimle uyanık olduğunu, Türkiye’nin asla teslim edilemeyeceğini, kurucu ilkelerden taviz verilmeyeceğini yasaklanan milli bayramlarda göstermiştir. 15 Aralık 2009’da başlayan Tekel Direnişinde işçilerin en büyük destekçisi olmuş, onların direnişinin itici gücü olmuştur.
Sahte belgelerle, uydurma haberlerle Türk Ordusu’na ve aydınlarına yapılan Ergenekon ve Balyoz kumpaslarına karşı örgütlenmiş Türkiye’yi gericiliğe ve bölücülüğe teslim etmemiştir. Türk milletini aydınlatmak için kumpas davarlarının başından sonuna kadar Türkiye’de gece gündüz il il çalışmış ve Ergenekon’dan alnının akıyla çıkmıştır. 29 Ekim 2012’de yasaklanan Cumhuriyet Bayramı’nı iktidarın baskılarını, TOMA’larını ve biber gazlarını ezerek kutlamıştır. 2013 yılında mayıs-haziran Gezi eylemlerinde büyük bir rol üstlenmiş; Gezi eylemlerini Türkiye’nin köhnemiş yönetiminden kurtulup ilerici, devrimci ve milliyetçi bir iktidar talebinde eylemlere dönüştürmüştür. Sözde açılım sürecinde Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü, terör örgütleriyle pazarlık yapılmasını, Türk milletinin bir bütün olduğunu bu açılımın sadece emperyalist çıkarlara hizmet ettiğini her yerde dile getirmiştir.
Son olarak; köklü bir düzen değişikliği, ancak kudretli iç ve dış sömürü çemberi ile bürokrasinin tutucu çarkı kırılarak ve bütün bu çetin engeller yok edilerek gerçekleştirilebilir. Bu güç işi devrimci fikirlerle şimdiden kenetlenmiş devrimciler başarabilirler. Kenetlenmiş devrimciler, halkın gücünü seferber edip, gerçek bir devrimci/milliyetçi iktidar kurabildikleri takdirde, ülkemizin bir türlü yenilenmeyen ‘’maküs talihi’’ni yenebilirler ve Kemalizm’in amacı olan tam bağımsız ve uygar Türkiye’yi kurabilirler.
Devrimci eylemi doğru çizgide ve gerektirdiği gibi yürütebilmek için devrimci eylem kılavuzuna, teorik yeteneğe sahip olmak şarttır. Onun için bu eylem kılavuzunu, bilimsel sosyalizmi bütün derinliğiyle öğrenelim, onu sindirelim. Devrimci anlamda teorik çalışma sadece bilimsel sosyalizmin büyük ustalarının yazdıklarını ezberlemek ve tekrarlamak değildir. Kitapları okuyacağız, ‘ama ayağı yerden kesik bilgi sahibi olmak için değil; devrimci eylem kılavuzu edinmek için, ulaştığımız bilimi yaratıcı bir ruhla Türkiye gerçeklerine uygulamak ve doğru sentezlere varmak için. Yayın organlarımızda da bu yaratıcı ruh hâkim olmalıdır. Türkiye emekçisi bizden, Türkiye’nin yeni şartlarının gerekli kıldığı yeni söz ve eylem pratiği beklemektedir.
Shakespeare’ın çok bilinen bir sözü vardır: “Bütün dünler, yarınları aydınlatan bir fenerdir.” Shakespeare’in bilgece ifade ettiği gibi geçmişin hata ve sevaplarıyla değerlendirilmesi, bugüne ışık tutar. Günümüzün yolunu aydınlatır. Tarihe ilginin temelinde bu ihtiyaç vardır. Her devrim, tarihin mirası olduğu için her devrimci hareket de kendi mirasına sarılmaktadır. Türk Devrim mücadelesi de böyledir. Geleceği kurmak için, elindeki birikimi tanımak zorundadır. 1876, 1908 Devrimleri, 1923 Devrimi günümüze yol göstermektedir. 100 yıl önce olduğu gibi, Türk milleti tekrar devrim bayrağını ele alacaktır. Emperyalizmin ve ortaklarının devrimcileri tecrit altına almaya çalıştıkları bu günlerde başarımız, büyük ölçüde saflarımızı sertleştirebildiğimiz dayanışma ve kardeşlik havasına bağlıdır. Devrimci çizgimizi bütün yönleriyle doğru olarak saptayalım; yeter ki biz, o çizgiyi bilinçle ve yürekle sonuna kadar izleyelim.
Kaynaklar
- 100. Yılında Jön Türk Devrimi – Sina Akşin, Sarp Balcı, Barış Ünlü
- Devrim ve Demokrasi Üzerine – Doğan Avcıoğlu
- Devrimci Portreler – Hikmet Çiçek
- Bir İnkılabın Gün Batımı – Tevfik Çavdar
- Jön Türkler ve İttihat ve Terakki – Sina Akşin
- THKP-C Savunması – Mahir Çayan
- FKF/Dev-Genç Tarihi – Ali Yıldırım