KIRIM, KIRIMLILAR VE EVLİYA ÇELEBİ
“Kırım, adını Altın Orda Devleti’nin Kırım eyaleti başkenti olarak orijinal haliyle Qırım (bugünkü Eski Kırım) şehrinden alır. Qırım, Kırım Tatarcası ile ‘tepem’ anlamına gelir (qır-tepe, ım-benim).”[1]
Kırım’ın tarihine gelince; Hanlık döneminden başlayacağız konumuzla bağıntılı olarak. Daha gerilere gitmeye, okuru tarihsel bilgi yığınına sokmaya gerek yok, konumuz Kırım’ın kadim tarihi değil.
Evliya Çelebi’ye başvuralım ama… Bakalım ne diyor Seyahatnamesinde Kırım Tatarları için:
“Daima yedikleri at etidir. Her hayvanın derisini giyerler. Evleri saz, kendileri uymaz, bir alay gâzi kavimdir.”
Bu “uymazlıkları” tarihsel süreç içinde çokça kanıtlanmıştır. Bunu bu makalede de göreceksiniz.
KIRIM HANLIĞI’NIN ORTAYA ÇIKIŞI VE OSMANLI’YA BAĞLANIŞI
Kırım Hanlığı 1428 yılında Hacı Giray tarafından kuruldu. Litvanya, Moskova ve Ceneviz baskılarından kurtulabilmek için 1475 yılında Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı İmparatorluğu’na bağlandı. “Hanlık dolaylı bir idare anlayışı altında Osmanlı’ya tabi kılındı. Hanlık içinde istiklal eğilimi taşıyan hiçbir harekete müsamaha gösterilmedi. Osmanlı merkezi, Kırım Hanlığı’nın kontrol edilmesini kendi mahalli çıkarlarına uygun bulan yerli aristokrasi ile güçlü bir iş birliği içinde oldu. Bu iş birliği, Osmanlıların Kırım üzerinde sahip oldukları istikrarlı egemenliğin en önemli güvencesi olarak kaldı.”[2]
Gelgelelim bu güvence her zaman geçerli olmadı, Kırım-Osmanlı anlaşmazlıkları dönem dönem sürüp gitti. Hatta Kırım’ın Osmanlı’ya isyan ettiği günler bile oldu. 1621 yılında yapılan Hotin Savaşı sırasında Mehmet ve Şahin Giray kardeşler isyan ederek Kırım’daki Osmanlı egemenliğini bitirme noktasına geldiler. Osmanlı bu isyanla 1640 yılına dek uğraştı.
MURAT GİRAY HAN’IN BAĞIMSIZ KIRIM SİYASETİ VE VİYANA BOZGUNUNDAKİ ROLÜ
“Murad Giray Han’ın Kırım tahtında bulunduğu süre içerisinde yani 1678-1683 yılları arasında Kırım Hanlığı’nın iç politikası hem hanlığın hem de hanlığın Osmanlı İmparatorluğu içerisindeki durumunu haliyle etkilemiş olduğunu görmekteyiz. Han’ın Kırım’ın iç politikasında almış olduğu bazı kararlar hanlığını kaybetmesine ve bunun yanında başarısızlıkla sonuçlanan II. Viyana Kuşatması’nın sorumlusu olarak görülmesine neden olmuştur. Murad Giray Han, Kırım’ın iç politikasında bağımsızlık politikasını uygulamak istemiş ve Kırım’da bulunan Osmanlı nüfuzunu kırarak bu nüfuzu ortadan kaldırmak istemiştir.
Han bunun için; Seyyid Muhammed Rıza’nın aktardığına göre Cengiz Yasası’nı geri getirmek için birtakım kararlar almıştır. Hatta, Han bu politika doğrultusunda II. Viyana Kuşatması’ndan önce Osmanlı İmparatorluğu’nun Kırım’a atamış olduğu kadıaskerin yerine yeni bir görevli olarak ‘törebaşı’nı atamış olduğunu görmekteyiz. Bu atama ile beraber artık Kırım’da ki tüm yargı işleri Cengiz Yasası’na göre yürütülecekti. Han’ın bu davranışları sonucunda Kırım ahalisinin de Osmanlı İmparatorluğu’na karşı tutumunun değiştiğini görmekteyiz. Bizzat padişah tarafından atanan kadıaskerin yerine yeni bir görevlinin atanması resmen hanlığın Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğini tanımadığını gözler önüne sermektedir. Han’ın bu tutumu büyük tepkilere neden olmuş ve Vani Mehmed Efendi’nin telkinlerine uyan Han, törebaşını görevden alarak yerine tekrar kadıaskerin gelip görevine devam etmesine izin vermiştir.
Bu dönemde hanlığın dış politikasının en önemli konusunu ise Rusya oluşturmaktaydı. Bu doğrultuda, Murad Giray Han Ruslar ile olabildiğince dostane ilişkiler sürdürmeye çalışmıştır. Örneğin, 1682 yılında Murad Giray Han Moskova ile imzaladığı bir anlaşmada ‘Türk sultanının emri bolsa da’ Rus topraklarına saldırmayacağına dair söz vermiştir. Bu anlaşma sonrasında Moskova üç yıllık vergisini vermiş ve anlaşma sonucunda Rusya her yıl yıllık vergisini aksatmadan göndermiştir. Murad Giray’ın, Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgedeki nüfuzunu kırarak hanlığın bağımsız olması düşüncesi Kırım Hanlığı’nın dış politikasını da etkilemiş ve bunun sonucunda hanlığın kendi ayakları üzerinde durması yani dış politikasını kendisinin belirlemesi gerektiği fikri ağır basmıştır.”[3]
Tarihin akışını değiştiren, Osmanlı’nın Avrupa’daki ilerlemesini gerilemeye çeviren II. Viyana Kuşatması ve ardından gelen bozgunda, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın başına buyrukluğu, kendine aşırı güveni, mağrurluğu ve söz dinlemezliği kadar, Kırım Hanı Murat Giray Han’ın ihaneti de önemli bir rol oynamıştır.
“Din-i İslâma yardım, Âl-i Osmana kardeşlik” hatt-ı hümayunu ile Osmanlı İmparatorluğu tarafından düzenlenen seferlere çağrılan diğer Kırım Hanları gibi Murad Giray Han da 1683 yılının ocak ayında bir name ile bu sefere davet edilmiş ve bu davete icabet etmiştir. Toplanan savaş meclisinde Viyana kuşatmasına karşı çıkmış, bunun üzerine Kara Mustafa Paşa tarafından sert sözlerle azarlanmıştır.
İşte bu tartışmalarla başlamıştır Viyana kuşatması.
Murad Giray Han’a Viyana’ya altı saat uzaklıkta bulunan İskender Köprüsü’nün tutma görevi verilmişti. Buradan Viyana’ya gelecek yardımın önlenmesi önemli idi. Silahtar Fındıklılı Mehmed Ağa’nın naklettiğine göre Murad Giray Han düşman ordusunun köprüden geçmesine izin vermiş ve düşman ordusunu seyretmiştir. Bu yazarın aktardığına göre Murad Giray, o gün köprüye bakan yüksek bir yerde kamçı elinde, eli böğründe, at üstünde durup düşmanın geçişini izlemiştir. İmamı, bu duruma şaşırıp yanına gelerek “Han’ım şu bölük bölük geçen kâfiri kırdırsanız artık girüsi kesilmez miydi?” demişse de Han’dan: “Behey Efendi sen bu Osmanlı’nun bize itdüği cevri bilmezsin. Ancak bizi bir hâle koydular ki, yanlarında Eflak ve Boğdan keferesi kadar rağbetimiz kalmadı. Bu düşmenin cemiyyet ve hareketin kaç defadır yazup bildirdim. ‘Düşmen çok, mukavemet mümkün değil askerleri ve topları metrisden çıkar, iktiza eder ise (gerekirse), saf cengi idelim ve illâ selâmet birle (esenlikle birlikte) girü gidelim’ didim, inâdından dönmeyip söz geçüremedim. Gönderdüğü mektublarında kokmuş bârgîr (beygir) eti yediğimize varıncaya kadar yazmış. Şimdi görsünler kendülerin kaç akçalık âdem imiş, Tatar kadrin bilsünler.”
Bu da yetmemiş, kuşatma sonrasında gerçekleşen Kahlenberg Savaşı’nda Murad Giray Han Osmanlı ordusunun sol kanadında yer almış ve aynı kanatta bulunan Şam Valisi Hüseyin Paşa’ya yardım etmemiş, askerlerini savaşa sürmekten geri durmuştur. Bu yüzden Osmanlı kuvvetleri yenilgiye uğramıştır.
Savaş sonrası, Murat Giray Han, Osmanlı yönetimince sorumlu bulunup tahttan azledilmiştir.
KÜÇÜK KAYNARCA VE YAŞ ANLAŞMALARI, KIRIM RUSYA’NIN
Osmanlı-Kırım sürtüşmeleri, Rusya’nın Kırım’ı alma düşleri sürüp gitti. “Kırım Hanlığı, Karlofça sonrası devirde de aktif olarak Osmanlı ordusunda yer aldı. II. Devlet Giray, 1711 Prut Savaşında Baltacı Mehmet Paşa’nın basiretsizliğini açıkça ifade ederek onun cezalandırılmasını istedi.”[4]
Ve 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’yla Kırım’a sahte bir bağımsızlık verildi. Aslında bir Rusya egemenliği kurulmuştu. “1782’de Rus yanlısı Şahin Giray’ın han olmasıyla Rusya, Kırım’ı ilhak etme politikasını uygulamakta zorlanmadı. Bu safhada Kırım’dan toplu göçler başladı. Rus hâkimiyetine razı olmayan Tatarlar toplu olarak göç etmeye başladılar. Aynalıkavak Tenkihnamesi (1783) ile Osmanlılar Şahin Giray’ın hanlığını tanıdılar. Osmanlı-Rus Savaşı sonrası imzalanan Yaş Anlaşması (1792) ile Kırım resmen Rusya’ya terk edildi.”[5]
ASLINDA İÇTEN ÇÖKMÜŞTÜ KIRIM, CEHALET VE BAĞNAZLIK YÜZÜNDEN
“Kırım Hanlığı’nın çökmesi; Türkistan, Kafkasya ve nihayet Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması, hep aynı sebebin sonuçlarıydı. Bütün Şark gibi, Türk İlleri de dış düşmandan önce içten çökmüşlerdi. Bizde fikri, iktisadi ve siyasi bir canlılık kalmamıştı. Çevre ülkeler daha iyisine can atarken, biz olduğumuz yerde sayıyor, hatta buna dinî bir değer bile vermeye kalkışıyorduk!.. Tarihimizin görkemi, ulusal geleneklerimiz, hatta halk edebiyatımız hep gerilerde kalmıştı. Bunlara değer verilmez olmuştu. Kanaat ve karakterlerimiz dinî hurafelerle yoğruluyordu. İslam dininin ve tarihinin kahramanları… Türklerin bu yolda da yarattıkları büyük destanları bilen, anlatan ve bunlarla topluma inanç veren yoktu… Bu düşünsel duraklayışın doğal sonucu olarak iktisadi ve toplumsal hayatımız da güçlenmeye değil, bozulmaya ve erimeye gidiyordu. Asker bir millet olduğumuz halde, Çarlığın istila ettiği Türk illerinin hiçbirinde kendisini savunmaya yarar ne bir teşkilat ne de az da olsa silah ve mühimmat vardı. Artık Türk âlemi melaikeler tarafından korunduklarına inanacak seviyeye düşmüş ve bu suretle bu algının kaçınılmaz faciasına önceden boyun eğmiş bulunuyordu. Bundan dolayı da ondan kaçamadı…
Kırım çökerken, Kırım Türkleri yurtlarını bırakıp giderlerken Rusya sürekli olarak medeni ve iktisadi bakımlardan güçlenmeye devam ediyordu. 1860’da Rusya’da köylülerin tutsaklığına son verilmiş ve bu tarihten sonra Rus ekonomisi sanayi, bayındırlık işleri bir kat daha ilerlemiş, Rus eğitimi daha da geliştirilmiş, Rusya’nın gelişmesi tarihinde görülmemiş bir biçimde hızlanmıştı.
Bu genel gidiş, doğal olarak Kırım’a da yansıdı. Artık Kırım’da göçlerden arta kalmış Türklerin bir tehlike oluşturmayacaklarına kanaat getirilmesi sebebiyle, ülkenin ekonomik ve idari bünyesi güçlendirilmeye başlanmıştı. Kırım’da bağ ve bahçelerin ıslahı, yolların ve limanların düzenlenmesi bu döneme rastlar. 19’uncu yüzyılın sonlarında Kırım ekonomik refah yoluna girmiş bulunuyor, ticaret gelişiyor, köylülerin üretimleri artıyor, hayvan ve ekin bolluğu başlıyor.”[6]
Kırımlı değerli aydın Cafer Seydahmet Kırımer[7], anılarında bu gerçekleri yazıyor. Bu gerçekler bilinmezse doğru yargılara varılamaz.
VE GELDİK 20’NCİ YÜZYILA, KIRIM KAVGASI HİÇ BİTMEDİ
Kırım toprakları kavgalı topraklar, rejimler değişir orada kavgalar bitmez, Çarlık bitse de bitmez.
Evet 1917’de Sovyet Devrimi oldu. Peki sonra neler oldu?
“Kırım Türkleri, Sovyet İnkılabını desteklemişlerdi. Bunun sonucunda İnkılabın lideri Lenin 1921 yılında yayımladığı bir deklarasyonla Kırım Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ilan etmiştir. Kırım’da teşkil olunan bu özerk cumhuriyet, yarımadada Rus nüfusunun çoğunlukta olmasına rağmen Tatar hakimiyetindeydi. Başkan, Veli İbrahimov adlı bir Tatar’dı. Resmi dili de Tatarca idi. Kırım’da Tatar hakimiyetinin yeniden şekillenmeye başladığı bu dönem, maalesef kısa sürdü. Lenin’in ölümünden sonra Sovyet Devleti’nin lideri olan Stalin, Kırım’a tıpkı Rus Çarlığı döneminde II. Katerina’nın bakış açısıyla bakıyordu. Yani Kırım’ın Türklerden arındırılıp, bu güzel yarımadanın slavlaşmasını istiyordu.”[8]
Peki ya Almanlar, onlar ne istiyordu?
“II. Dünya Savaşı öncesinde; Almanların Kırım’a ilişkin çeşitli planları bulunmaktaydı. Onlar Kırım’ın kendi topraklarına dahil edilmesi, bölgenin Alman Subayları için tatil beldesi haline getirilmesi veya İtalyanlarla ihtilaflı oldukları Güney Tirol Almanlarının buraya yerleştirilmesi düşüncesini taşıyorlardı. Bu düşüncelerini gerçekleştirmek içinse, Kırım’da yaşayan Ruslar, Ukraynalılar, Kırım Türkleri dâhil herkesin sürgün edilmesi gerektiğine inanıyorlardı.”[9]
Almanlar Ekim 1941’de Kırım’ı tümüyle işgal ettiler. Alman ordularının halkın bir bölümü tarafından kurtarıcı gibi karşılandığı tarihsel bir olgudur. Bunların bir bölümünün Kırım Tatarları olduğu da bir gerçektir. Bu durum Almanlarla iş birliğine kadar gitti ve Kırım dışında yaşayan Tatarları da harekete geçirdi. Bunlar Almanların gerçek niyet ve projelerinden habersizdiler, Ruslardan kurtulmanın ve yeniden bağımsız olmanın hesaplarını yapıyorlardı.
Sovyet yanlısı Kırım Tatarları yok muydu?
Vardı. “Bir kısım Tatar Türk’ünün Almanlarla çeşitli ilişkilerde bulunmasının yanında, bu topluluğa mensup önemli bir kitlenin ise gerek Sovyet Kızıl Ordusu içinde gerekse partizan hareketi saflarında Almanlara karşı silahlı mücadeleye katıldığı görülmektedir. Kırım Türklerinin bu mücadeleleri savaş sonrası Sovyet literatüründe uzun süre yer almamıştı. Nihayet Sovyetler Birliği’nin son dönemlerinde yayınlanan eserlerde bu konulara yer verilmeye başlanmış, Almanlarla iş birliği yapanların aksine, Kırım Türklerinin çoğunluğunun ‘vatanlarına sadık kaldıkları’ ifade edilmiştir. Bu mücadelede yer alan birçok Kırım Türkünün yüksek derecede madalyalarla taltif edildiğine de yer verilmiştir. Bu mükafatlardan biri ise, savaş sırasında 30 tane Alman uçağını düşüren ve bu kahramanlıklarından dolayı iki kere ‘Sovyetler Birliği Kahramanı’ unvanı alan Ahmet Han Sultan’a takdim edilmiştir.”[10]
Ama inanmadılar onlara, topluca sürdüler Orta Asya’ya
“Kasım 1943’te Stalingrad’da Alman Ordusu’na karşı ezici bir galibiyet kazanan Kızıl Ordu birlikleri, ilerlemesini sürdürerek 10 Nisan 1944’te Kırım’a yeniden hâkim oldu.
Sovyet yönetimi Kırım’a tamamen hâkim olduktan sonra, 20 Nisan 1944’te Kırım Komünist Partisi bölge komitesi, savaş sırasında Almanların yapmış olduğu katliamlar ve onlarla iş birliği yapanları belirlemek amacıyla bir Olağanüstü Devlet Komisyonu kurmaya karar verdi. Bu komisyonun çalışmaları sonunda hazırlanan raporlar, Sovyet Hükümetinin daha önceden düşündüğü Kırım Türklerinin sürgününe bir bakıma zemin hazırladı.
7 Mayıs 1944’te Beriya’ya[11] gönderilen rapor bu tespiti doğrulamaktadır. Söz konusu raporda sürgün operasyonu hazırlıklarının 18-20 Mayıs’a kadar tamamlanmasının ve operasyonun ise 25 Mayıs’a kadar sonuçlandırılmasının mümkün olduğu belirtilmektedir. Beriya ise 10 Mayıs 1944’te Kırım Türklerinin Sovyet halkına karşı ihanet etmesi göz önüne alınarak, bütün Kırım Türklerinin Kırım bölgesinden çıkarılması için Stalin’den Devlet Güvenlik Komitesi’nin onayı vermesini talep ediyordu. Beriya sürgün edilecek Kırım Türklerinin hem tarımda hem de sanayi alanlarında çalıştırılmak üzere Özbekistan SSC bölgelerinde iskân edilmesinin uygun olacağını düşünüyordu. Stalin Beriya’nın bu talebini hemen ertesi gün kendi imzasını taşıyan ve bütün Kırım Türklerinin sürülmesine karar veren GKO’nun 5859 sayılı ‘Çok Gizli’ kararnamesiyle yerine getirdi.
Sürgün 18 Mayıs 1944’te saat 03.00 dolayında başladı. Sürgüne gönderilenler arasında Kızıl Ordu mensubu Kırım Türkü askerler de bulunuyordu. Bu cümleden olmak üzere Kırım Türklerinden 524 subay, 1392 astsubay ve 7079 çeşitli rütbelerden toplam 8995 Kızıl Ordu mensubu Kırım’dan çıkarılmıştı.
Kırım Türkleri nakliye araçları ile istasyonlara taşınmış ve burada kendilerini bekleyen vagonlara tıka basa doldurularak gidecekleri yere gönderilmişti. 20 Mayıs’ta gönderilen son telgrafta, operasyonun saat 16.00’da tamamlandığı ve toplam 180.014 kişinin 67 katara doldurularak sürgün edildiği belirtilmekteydi.
Ve dehşet verici Arabat olayı
Kırım Türklerinin sürgün edilmesi şerefine bir tören düzenlenmişti. Ancak tören sırasında gelen bir haber, Arabat adlı bir Türk köyünün unutularak boşaltılmadığı yönündeydi. Azak denizi ve Sivaş arasında yer alan Arabat köyü halkı balıkçılık ve tuz üretimi ile uğraşan köylülerdi. Kobulov[12], adamlarına iki saat içinde orada bir tek Kırım Türkünün kalmaması yönünde emir verdi. Oysa Kırım Türkleriyle dolu yük katarları çoktan yol almıştı ve onlara yetişme imkânı yoktu. Bunun üzerine Arabat’taki bütün Kırım Türkleri oldukça büyük ve eski bir gemiye doldurularak mahzene kapatıldılar. Gemi denizin en derin yerine getirilerek ambar kapakları açıldı ve gemi içindeki insanlarla birlikte batırıldı.”[13]
Kırım Türklerinin yazdığı Marksist-Leninist kitaplar bile yakıldı
Türk izlerinin silinmesi de gerekiyordu, bu da yapıldı. Bütün Türkçe yer adları değiştirildi. Mezar taşları bile yerlerinden sökülerek yeni yapılan bina inşaatlarında kullanıldı. Ve daha da vahimi, Kırım Türkçesi ile Kırım Türklerinin yazdığı Marksist-Leninist içerikli binlerce kitabın da yakılmasıydı. Bütün bunları sosyalizmle bağdaştırmak mümkün değildi. Bu kendi yurttaşı bir halka karşı yapılmış vandallık, zulüm ve ırkçılıktı.
Yurdunu kaybeden bir halk ve Cengiz Dağcı’nın romanları
Cengiz Dağcı, İkinci Dünya Savaşı’na teğmen rütbesiyle katılan bir Kırım Türkü. Savaş sonrası güçlükle Batıya sığındı ve ömrünün kalan bölümünü İngiltere’de lokantacılık yaparak geçirdi. Ve bu arada Türkiye Türkçesi ile edebi yapıtlar yazarak Türkiye’ye gönderip yayımlanmalarını sağladı. Kırım Türklerinin çilesini roman ve denemelerinde çokça dile getirdi o eşsiz biçem ve anlatımıyla. Korkunç Yıllar, Yurdunu Kaybeden Adam, O Topraklar Bizimdi, Onlar da İnsandı, Badem Dalına Asılı Bebekler, Yansılar, Haluk’un Defteri ve Londra Mektupları, Anneme Mektuplar, İhtiyar Savaşçı, Üşüyen Sokak başlıca yapıtlarıdır Dağcı’nın.[14]
Evet onlar da insandı, o topraklar onlarındı ama ata yurtlarını kaybetmişler, teey Orta Asya’ya sürgün edilmişlerdi. Bu unutulur, sindirilir bir iş değildi, nitekim unutulmadı, sindirilmedi, SSCB’nin çöküş yıllarında Kırım’a dönüşler başlamıştı engellemelere karşın. Dr. Yaşar Kalafat, 280 bin Kırım Türkü’nün 1998 yılı itibariyle Kırım’a yerleşmiş olduğunu yazmaktadır.[15]
KIRIM ÖZERK CUMHURİYETİ LAĞVEDİLDİ, ÖNCE RUSYA’YA ARDINDAN DA UKRAYNA’YA BAĞLANDI
Sürgün sonrası Lenin tarafından 1921 yılında ‘Doğunun meşalesi’ olması gayesiyle kurulan Kırım Özerk SSC, bir kararname ile ortadan kaldırıldı ve Kırım bölgesine çevrilerek Rusya SSC bünyesine alındı. Kırım daha sonra, Stalin’in 1953 yılında ölümünün ardından, yerine gelen ve bir Ukraynalı olan Kruşçev tarafından Ukrayna SSC’ye armağan edildi.
Edildi ve bugünkü Rus-Ukrayna savaşının ve anlaşmazlıklarının temeli de işte o zaman atıldı.
Sovyetler Birliği çözülünce, Kırım da özerk bir bölge olarak Ukrayna toprağı oldu, Sivastopol’daki Rus Donanma Üssü, Ukrayna’dan kiralandı. Karadeniz donanması, gönülsüz ve tartışmalı olarak Rusya ve Ukrayna arasında pay edildi.
UKRAYNA BAĞIMSIZ OLDU, KIRIM DA ONUN OLDU AMA…
Evet tastamam böyle oldu ama bu Rusya’nın hiç içine sinmedi. Tarihsel olarak Kırım onundu, Osmanlı’dan ayrılıp bağımsızlığını almıştı Kırım, sonra Rus yanlısı bir Han geçmişti Kırım’ın başına, onun vasıtasıyla ilhak etmişti Kırım’ı Rusya.
Ve şimdi Ukrayna’ya bağlı Kırım’da Ukraynalılar azınlıkta, Ruslar çoğunlukta idiler. Stratejik olarak da Kırım’ın Rusya’ya bağlı olması gerekiyordu Rusların düşüncesince, “Haritaya bakın, anlarsınız!” diyorlardı.

Batı ülkeleri ise Ukrayna’yı Rusya’nın burnunun dibinde bir büyük üs gibi düşünüyor ve düşlüyorlardı, buna yönelik birçok operasyonu tezgâhlıyorlardı. “Soros Vakfı, Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitüsü, Ulusal Demokrat Enstitüsü Ukrayna’ya çullandı. Bunlar olur da Fettullahçılar olmaz mı, Batı emperyalizmi bütün araçlarıyla bu coğrafyanın kendi sermaye gruplarına bağlanması için yüklendi.”[16]
Ama Putin ve Rusya Federasyonu uykuda değildi, zamanı ve zemini ayarlıyordu Ukrayna ve Kırım bağlamında.
Kırım için 2014 yılında düğmeye basıldı. 16 Mart 2014 tarihinde Kırım’da bir referandum yapıldı. “%83 oranında katılım oranının olduğu referandum sonucunda; Kırım’da %96,77, Sivastopol’de ise %95,6 oranında Rusya’ya bağlanmak yönünde oy kullanılmıştır. Bir gün sonra Kırım parlamentosu resmen Rusya’ya bağlanma talebini iletmiştir.
17 Mart’ta, referandum sonuçları resmen açıklandıktan sonra, Kırım Yüksek Konseyi, Kırım Özerk Cumhuriyeti ve özel statülü Sivastopol şehri topraklarından oluşan Kırım Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ilan etti. Kırım meclisi, Ukrayna hukukunun kısmen yürürlükten kalktığını duyurdu ve yarımadadaki özel mülkler ile aralarında limanlar ve Chornomornaftogaz mülklerinin de bulunduğu Ukrayna mülklerini millîleştirmeye başladı. Ayrıca Rusya hükûmetinden ayrılıkçı cumhuriyetin Rusya’ya kabul edilmesini istedi. Aynı gün Yüksek Konsey, adını Devlet Konseyi olarak değiştirdi, Rus rublesini grivna ile birlikte resmî para birimi ilan etti ve Kırım’ın 30 Mart’ta Moskova Saati’ne (UTC+4) geçeceğini duyurdu.
Putin kararname ile Kırım Cumhuriyeti’ni “egemen ve bağımsız bir devlet” olarak tanıdı ve Kırım ve Sivastopol’un federal birim olarak Rusya’ya katılımını onayladı.”[17]
Ukrayna ile savaşın başlamasıyla birlikte Putin, Kırım konusundaki kararlılığını daha da pekiştiren sözler etti: “Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna’ya yönelik hamlelerini savunarak son olayların Moskova’nın 2014 yılında Kırım’ın ilhakı konusunda aldığı kararın doğruluğunu kanıtladığını söyledi.
Kırım Yarımadası’nın altyapı sorunlarının çözülmesi ve ekonomik koşullarının iyileştirilmesiyle ilgili bir toplantıda konuşan Putin, Ukrayna savaşı ile ilgili pozisyonunu koruduğunu vurguladı. Kırım Yarımadası’nın Rusya tarafından ilhakının üzerinden sekiz yıl geçtiğini belirten Putin, son yıllardaki gelişmelerin söz konusu ilhak kararının doğruluğunu kanıtlar nitelikte olduğunu söyledi. Toplantıya katılan Kırım heyetine hitap eden Rus lider şu ifadeleri kullandı: ‘Kırım’ın Rusya ile yeniden birleşmesinin yıl dönümü öncesinde sizlerle buluşuyoruz. O dönemde Kırım ve Sivastopol halkının, Kiev’de darbe yapan Neo-Naziler ile radikallere karşı bir duvar örerken gösterdikleri cesareti hepimiz hatırlıyoruz. Kırım halkı birleşti ve zafere ulaştı. Şu an Donbas’ta neler olduğuna bakmak bu kararın ne kadar doğru olduğunu kanıtlıyor ve her şey netlik kazanıyor.’”[18]
AT GÖZLÜĞÜ VE KALIP YARGILARLA KIRIM SORUNUNA BAKANLAR
Rusya Ukrayna Savaşı başlayınca, Türkiye ile Eski Sovyet Cumhuriyeti olan Türkî devletlerdeki sağ ve milliyetçi çevrelerde birden büyük bir Ukrayna aşkı doğdu. Ukraynalıların aslen Türk oldukları zırvaları bile ortaya atılır oldu. Destek mesajları, yazılar, açıklamalar, mitingler gırla gitti… Bunları ben mazlumdan yana tavır almak gibi masum bir gerekçeye dayandıramıyorum. Bu Ukrayna aşkının arkasında Amerika var, zerre kadar kuşkum yok…
Bunlar ne Rusları tanıyor ve biliyorlar ne de Ukraynalıları. Tanımaları için onlara, yukarıda anılarından alıntılar yaptığım Türkçü aydın Kırımlı Cafer Seydahmet Kırımer’in Ruslar ve Ukraynalılar bağlamındaki ilginç tespitlerini sunmak istiyorum:
“Yedek subay okulundaki hayata tamamen alışmış, talimleri büyük dikkat hatta zevkle yapıyor, fırsat buldukça Rus edebiyatından eserler okuyor, Rus arkadaşlarla her konuda dertleşerek onları anlamaya çalışarak vakit geçiriyordum. Özel hayatta Rusların çok samimi, candan dostluk kurduklarına, insan olarak çok temiz duygularla dostlarına bağlandıklarına bu okul hayatımda kesin kanaat getirdim. Rus halk tabakasını iyi tanıyamamıştım. Fakat Rus aydın gençliği arasında sinsi, kıskanç, yalancı, bayağı duygulu olanları, bunu göstermemek için kendi kendileriyle mücadele eder durumdaydılar. O muhitte bunun duyulmasının çok olumsuz karşılanacağını bu gibiler pek iyi bilirlerdi.
Rus aydınlarını, hatta Rus halkını bun ruh ve duygu bakımından Ukraynalılarla karşılaştırmaya imkân yoktu. Ukraynalılar dar düşünceli, haris, özellikle sinsidirler, ruhlarını açmazlar. En samimi hallerinde bile yapmacıklık, zorakilik vardır. Yürekten, candan bağlanamazlar. En samimi kanaatlerini söyledikleri zamanlarda bile onların kafalarının arkasında başka düşünceler taşıdıkları sezilir.”[19]
Kırımer’in gerçek bir Kırım eri gibi dürüstçe, mertçe yazdığı bu saptamaların, gerçeğin ta kendisi olduğu, şu Rusya-Ukrayna anlaşmazlığı ve savaşı bağlamında bir kez daha ortaya çıktığı açıkça belli değil mi? Genelleme yapmak doğru olmayabilir, ama o Bayburt-Erzurum deyimiyle “Mal meydanda işte.”
Meydanda ama görene, at gözlüğü ile Kırım olayına bakan çevreler, “Moskof Sehpası” [20] ve Hasan Nail Canat kafasıyla, Rusya’nın Kırım’dan çekilmesini istediler, istemeye devam etmekteler… Canat kafasında çok kimse var AKP ve MHP’de. Bakışları ve bilgileri o piyes kadar.
Mustafa Abdulcemil Kırımoğlu diye bir adam…
Ve tabii, Türkiye’de yaşayan Kırım kökenlilerin gönüllerini ve oylarını alma kaygısı da var işin içinde. ABD ve Batı’nın vazgeçemediği, Kırım Türklerinin lideri olarak Türkiye’deki milliyetçi ve İslamcı çevrelerce lanse edilip duran Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’ndan dolayı da açığa vuruyorlar bu Ukrayna yanlılıklarını. Rusya’ya karşı Kırım’ı bir koz olarak kullanma isteği de var elbette.
Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ilginç bir figür. ABD Başkanı Reagan’ın, Sovyet Lideri Gorbaçov’dan özgürlüklerini istediği 3 Sovyet yurttaşından biri. 12 Ekim 1986 tarihinde ABD Başkanı Ronald Reagan ile Sovyet lideri Mihail Gorbaçov arasında gerçekleşen Reykjavik Zirvesi’nde, Sovyet aydını Andrey Saharov, Sovyet tümgenerali Pyotr Grigorenko ve o günkü adıyla “Mustafa Cemilev”in özgürlüklerine kavuşması karara bağlanmıştı. ABD’nin sahiplenerek çalışma kampından kurtardığı Cemiloğlu, 1989 yılında gizlice Kırım’a dönmüştü.
Kırımoğlu, sürekli ve istikrarlı bir biçimde ABD ve Ukrayna’nın yanında ve Rusya’nın karşısında oldu. Ukrayna’nın Kırım Türklerine karşı yaptığı haksızlıkları dillendirir gibi olsa da Ukrayna’yı hep kendi devleti gibi gördü. Oysaki Tatar Türkleri, Ukrayna Hukukuna göre resmen eşit olmalarına karşın, uygulamada onlara çeşitli şovenist baskılar yapılmıştır. İşe almada bile Kırım Türklerine %1’in altında hak tanınmıştır.

Rusya’nın Kırım’ı almasının ardından Kırım Parlamentosu’nun Tatarca’yı resmi dil ilan etmesi ve Putin’in de bunu onaması[21] (Ukrayna döneminde böyle değildi) ne bu Cemiloğlu’nu ne de bizim hükümetimizi memnun etmiştir.
İlber Ortaylı’yı bile Rus yanlısı ilan etmek
Oysaki aynı günlerde Prof. Dr. İlber Ortaylı, bir televizyon kanalında o engin bilgi ve deneyimi ile diyordu ki “Kırım’ı artık Putin’le görüşmeliyiz.” Kırım kökenli olan Ortaylı, oraları ve oralarda olup bitenleri ve güç dengelerini çok iyi bilen bir bilim insanı. Tutum ve yaklaşımı duygusal değil bilimsel ve gerçekçi. Ama bayat ezberlere aykırı konuşuyor ve çok da tepki alıyor. İşte bununla ilgili bir haber:
“İlber Hoca propagandaya alet olma!

“Rus işgali altındaki Kırım’ın sözde Kültür Bakan Yardımcısı işbirlikçi İsmet Zaatov, tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı’yı en kısa zamanda Kırım’ı ziyaret etmek üzere işgal altındaki yarımadaya davet ettiğini, tarihçinin de bu daveti kabul ettiğini ileri sürdü.
İşbirlikçi Zaatov, Ankara’da yapılan 18. Türk Tarih Kongresi sırasında İlber Ortaylı ile çekilen fotoğrafını, ‘Büyük hemşerim İlber Ortaylı ile. En kısa zamanda Kırım’ı ziyaret etme davetimi kabul etti. Ankara. XVIII Türk Tarih Kongresi’ yazısı ile kendi facebook profilinde paylaştı.
İsmet Zaatov, Kırım’ın Rusya tarafından işgal edilmesinden hemen sonra işgalci yönetim ile iş birliği yapmaya başlamış, Kasım 2014’te Kırım’ın sözde Başkanı Sergey Aksyonov tarafından sözde Kültür Bakan Yardımcısı olarak atanmıştı.
Bilindiği gibi zaman zaman bazı ülkelerden Kırım’a yasa dışı ziyaretler gerçekleştirilebiliyor ve bu tür ziyaretler için tanınmış isimlere davetler iletiliyor. Rusya tarafından bu ziyaretler işgali meşru göstermek amacıyla propaganda unsuru olarak kullanılıyor.”[22]
Yani İlber Hoca, Rus propagandasına alet oluyormuş, uyarıyorlar… Buna önyargılı, kalıp yargılı olanlar dışında kim inanır?
Ve Kırım’da şimdilerde bir başka Türk yönetimi var, onlar da bizim hükümetimizi uyarıyorlar:
“Kırım Tatar Konseyi, Türkiye’ye Kırım Tatar halkını politik oyunlarında pazarlık konusu yapmama çağrısında bulundu.
Kırım Tatar Konseyi tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:
‘Kırım Cumhuriyeti liderinin nezdinde faaliyet gösteren Kırım Tatar Konseyi, Türkiye’yi, temelinde Kırım Tatarların Kırım’daki duruma ilişkin kasıtlı yanlış bilginin olduğu propaganda kampanyasına destek vererek ciddi hata yapmamaya çağırıyor. Geçmişte çok acı çeken halkımızı diğerlerin siyasi oyunlarında pazarlık konusu olarak kullanmanın son derece kabul edilemez olduğunu düşünüyoruz.’
Kırım Tatar halkının yetkili temsilcileri olmayan ve geleceğini veya yaşayacak yeri belirleme hakkına sahip olmayan Türkiye ve Ukrayna liderlerinin davranışından öfke duyduklarını kaydeden Konsey, ‘Ankara, tarihi vatanları Kırım’da yaşayan Kırım Tatar halkını 5 yıldır tamamen görmezden geliyor, finansal, kültürel ve ahlaki destekte bulunmadı’ dedi.
Sputnik’in haberine göre; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ukrayna’nın Herson Bölgesi’nde Kırım Tatar aileleri için konut inşa etme sözünün halkın tarihine olan ihmali gözler önüne serdiği belirtilen açıklamada, Rusya’nın Kırım Tatar halkı, dilinin, kültürünün ve geleneklerinin canlandırılması, korunması ve geliştirilmesi konusunda Türkiye ile eşit ve yapıcı diyaloga açık olduğu vurgulandı.”[23]
Yapıcı diyaloga açık olmayanlar var, Hizb-ut Tahrirci’ye bile sahip çıkıyorlar Rusya karşıtlığı uğruna

Yukarıda fotoğrafı bulunan kişinin adı Yaşar Şihametov, sakalından, giyinişinden zaten belli ne olduğu, ama ayrıntısı da var Şihametov’un sicilinde. Hizb-ut Tahrir Örgütü üyesi bu kişi. 52 yaşındaki bu Kırım Türkü, örgüt arkadaşlarıyla birlikte yakalanmış ve tümüne hapis cezaları verilmiş Kırım mahkemesinde.
Bizim Rusya karşıtı, Kırım kökenli Kırım Tatarlarına göre, “Örgüt mörgüt yok, bu Rusya’nın bir tertibi.”
Acaba? Emin misiniz? Gidip dava dosyalarını ve kanıtları incelediniz mi? Eğer haklıysanız koyun ayrıntıları ortaya, Rusya’yı güç durumda bırakın.
Ama yok, propaganda amaçlı kullan gitsin.
Peki örgüt iddiası doğru ise, bunlar gerçekten Hizb-ut Tahrir üyesi iseler, bu sizi hiç mi rahatsız etmiyor, etmeyecek? Rusya karşıtlığında şeriatçılarla bile saf tutmak mubah mı size göre?
UKRAYNA, NATO VE BATI AŞKI İLE RUSYA KARŞITLIĞI VE ÇÖZÜM DÜŞÜNMEK
Kırım’da Ukrayna’nın hiçbir hakkı yoktur; Kırım ya bizimdir ya Rusların. “Bizim” demek için güç gerek, bugün o gücümüz var mı? Yok! Bu makalenin yazarının anneannesinin sülalesi de oralardan gelme, yani bizim de oralarla duygusal bağımız var. Ancak gerçek duyguyu aşar, aşmalı…
Ukrayna, Nato ve Batı aşkı ile Rusya karşıtlığı, tarihsel sicili son derece bozuk kapitalist-emperyalist güçlerin ülkemizde yürüttüğü propaganda savaşının ve algı operasyonunun bir parçasıdır. Türkiye’nin ve Kırım Türklerinin çıkarı Rusya ile iş birliğinden ve müzakereden geçer, akıl ve yurtseverlik bunu emreder. Akıl, Rusya ile olan 40 milyar dolarlık ticaret hacmini de göz ardı etmez. Kırım’ı vatan olarak savunmayıp Ruslara terk eden Ukraynalıların yanında durmak ve olmak, emperyalizmin güdümünde olmak, Batı’nın ve Nato’nun çıkarlarına hizmet etmek demektir.
Ve ciddi araştırmalara, akıl yürütmelere dayalı nesnel çözüm yolları üreten çok az kimse var ülkemizde. Bunlardan birini aşağıya alıyorum. Tümüyle elbette bu görüşlere katılmıyorum, ama tümü üzerinde çokça düşünülmeli bence, daha da ileriye götürecek katkılar konulmalı, hataları düzeltilmeli, yanlışları çıkarılmalı:
“Ülkemizde arzu edilen bir kamuoyu oluşturmak için geçmişin iyi bilinmesinin önemi büyüktür. Kırım’ın her yönüyle Rusya için ne kadar önemli olduğu ortadadır. Çözüm yolu önerirken bütün hassas dengeleri göz önüne almak gerekir.
Yapılması Gerekenler…
Kırım ile ilgili yapılması gerekenleri şu şekilde özetleyebiliriz;
-Kırım konusunda ülkemizde millî bir politika belirlenmelidir. Bunun içi TBMM’de gurubu bulunan siyasi parti yetkililerinin de katılacağı bir toplantı yapılmalı ve bu konuda nasıl bir yol izleneceği ortaya konmalıdır. Türkiye tek vücut olmalıdır.
-Konu, Türk Devletleri Teşkilatının gündeminde görüşülmelidir.
-Kırım ne Rusya’ya ne de Ukrayna’ya bırakılmamalıdır. Rusya işgali kaldırmalıdır. Sınırlarına çekilmelidir.
Değişik ülkelerin içine dağılmış veya dağıtılmış bulunan Tatar Türklerinin anavatanlarına dönmeleri sağlanmalıdır. Bu konuda başta Türkiye olmak üzere bütün Türk Devletleri Teşkilatı üyesi ülkeler ile Birleşmiş Milletler’in maddi desteği sağlanmalıdır. Bu konuda özel teşvik sistemi uygulanmalıdır. Konut yapımı, teknik yardım, kredi desteği ve eğitim imkânlarının geliştirilmesi gibi.
-En ideal çözüm yolu, Kırım’ın bağımsız ve BM üyesi bir devlet olmasıdır.
–Gerçekçi düşünmek gerekirse, bağımsız bir Kırım’ı hem Rusya hem de Ukrayna’nın kabul etmesi zor gözükmektedir. Bunun için herkesin kabul edebileceği çözüm; Kırım hiçbir askeri bloğa girmeyen, askeri olmayan, sadece iç güvenlik teşkilatı kurabilen bağımsız ve tarafsız bir devlet haline getirilmeli ve bu statüye Rusya, Ukrayna ve Türkiye garantör olmalıdır.
-Ortaya konulacak çözüm, Türk Cumhuriyetleri ile ekonomik ve kültürel ilişkilere hiçbir zaman engel olmamalıdır.
-Kırım için yeni bir anayasa ve kurucu meclis belirlenmelidir.
Bu aşamalardan sonra Türkiye ve Kırım ilişkilerinin nasıl şekilleneceği ele alınabilir.”[24]
[1] https://tr.wikipedia.org/wiki/K%C4%B1r%C4%B1m
[2] Prof.Dr.Yücel Öztürk-Doğu Avrupa Türk Mirasının En Önemli Kalesi Kırım/Çamlıca Yayınları
[3] https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/762463
[4] Prof.Dr.Yücel Öztürk-Doğu Avrupa Türk Mirasının En Önemli Kalesi Kırım/Çamlıca Yayınları
[5] Prof.Dr.Yücel Öztürk aynı yapıt
[6] Cafer Seydahmet Kırımer-Bazı Hatıralar/Emel Yayınları
[7] Cafer Seydahmet Kırımer… 1 Eylül 1889, Kızıltaş – ö. 3 Nisan 1960, İstanbul), Kırım Tatarı ve Türk siyasetçisi ve devlet adamı. 1 Eylül 1889 senesinde Kırım’ın Yalta şehri yakınlarında Kızıltaş köyünde doğdu. İlk tahsilini Kırım’da, orta ve lise tahsilini İstanbul’da gördü. 1911 senesi Paris’te “Hukuk Fakültesine başladı. I. Dünya Savaşı başladığında Kırım’a geldi. Kırım’da yakın arkadaşları ile birlikte inkılâpçı, gizli bir teşkilât kurdu.
1917 senesi Kırım Halk Cumhuriyeti ilan edilince, Numan Çelebi Cihan’nın başkalığındaki hükümette Harbiye ve Hariciye Bakanı oldu. Kırım’ın Bolşevikler tarafından işgal edilmesi üzerine Cafer Seydahmet Kırımer, Kırım Meclis temsilcisi olarak Kiev, Varşova üzerinden Paris’e geçti. Daha sonra İstanbul’a gelerek Öldüğü güne kadar Kırım’ın özgürlüğü yolunda çalışmalarını Türkiye’de sürdürdü.
[8] Kemal Özcan-Necmettin Erbakan Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi /Doğu Avrupa Türk Mirasının En Önemli Kalesi Kırım adlı kitapta yer alan makalesi
[9] A.Nekriç-Nakazzaniya Narodi, New York 1978, Sayfa 24-25
[10] Kemal Özcan-Necmettin Erbakan Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi /Doğu Avrupa Türk Mirasının En Önemli Kalesi Kırım adlı kitapta yer alan makalesi
[11] Makale yazarının notu: Lavrenti Beriya Eski NKVD Başkanı, yani Sovyet Gizli Polisi şefidir.
[12] Makale yazarının notu: General B.Z. Kobulov ve SSCB Gizli Polis Teşkilatı şeflerinden.
[13] Kemal Özcan-XX.Asırda Kırım Türklerinin Dramı (Doğu Avrupa Türk Mirasının Son Kalesi Kırım adlı kitaptan)
[14] Cengiz Dağcı’yı “antikomünist yazar” olarak bilir ülkemizde çoğu sosyalist. Değildi… O Kırım’ın, kaybettiği yurdunun, onun olan toprakların derdi ve özlemi içindeydi, onları yazıyordu. Sosyalizme bakışı eleştirel ama olumsuz değildi.
[15] Dr.Yaşar Kalafat -Kırım Kuzey Kafkasya Sosyal Antropoloji Araştırmaları/Asam Yayınları
[16] https://haber.sol.org.tr/yazar/kirim-olayinda-kimi-desteklemeli-17692
[17] https://tr.wikipedia.org/wiki/Rusya%27n%C4%B1n_K%C4%B1r%C4%B1m%27%C4%B1_ilhak%C4%B1#:~:text=27%20Mart’ta%20BM%20G%C3%BCvenlik,K%C4%B1r%C4%B1m%20resmen%20Rusya’ya%20kat%C4%B1lm%C4%B1%C5%9Ft%C4%B1r.
[18] https://turkish.aawsat.com/home/article/3539401/putin-k%C4%B1r%C4%B1m%E2%80%99%C4%B1n-ilhak-edilmesinin-do%C4%9Fru-bir-karar-oldu%C4%9Funu-savundu
[19] Cafer Seydahmet Kırımer-Bazı Hatıralar
[20] Moskof Sehpası, İmam Hatip mezunu Hasan Nail Canat’ın 1968 yılında yazdığı ilk yapıtıdır. Kırım Türklerine Sovyetler Birliği’nin o günkü Gizli Servisi GPU’nun yaptığı zulümleri anlatır sözüm ona. Ben bu oyunu birçok kez izledim, abartılar yanında bilgi eksikliği ve saptırmalarla ve dinsel vurgularla doludur.
[21] Vladimir Putin, “Kırım’ın Rusya Federasyonu’na katılmasından sonra yapmamız gereken acil işlerin başında yer alan mağdur edilmiş azınlıklar kararnamesini bugün imzalamış bunuyorum. Böylece 1944 yılında, İkinci Dünya Savaşı sırasında Stalin rejimi tarafından sürgüne gönderilmiş Tatar, Alman, Ermeni ve Yunan azınlıklarının mağduriyetini tanımış oluyoruz. İmzaladığım kararname sayesinde Kırım’da yaşayan azınlıklar sürgün sırasında kaybettikleri hakları geri elde etmeleri yolu açılmış oluyor” demişti.
[22] QHA-Kırım Haber Ajansı
[23] https://www.odatv4.com/guncel/bu-kez-kirim-gerilimi-07022000-177984
[24] Dr.Mustafa Korçak-https://millidusunce.com/misak/kirim-icin-yapilmasi-gerekenler/