Ortalama insanın kendine ve çevresine sorduğu bir soru var.
Bu kadar yüksek enflasyon nereden geldi?
Popülist ve sağ milliyetçi kanat bu soruya dış güçler cevabını vererek, kendi iktidarının devamından yana, bir karşılık bulmaya çalışıyor.
Oysa ekonomi politik, ismi üstündedir. Siyasi bir tercih ile yola çıkarsınız.
Ekonomi politiği yönetirken karşınızda iki ana tercih vardır.
Halktan ve insandan yana mı tercih yapacaksınız, yoksa servet sınıfından yana mı bir tercih yapacaksınız?
Popülist ve sağ milliyetçilik, tercihini servet sınıfından yana yapmıştır.
Kapitalizm, bir sömürü sistemi olması sebebiyle, sık sık krizlere girer. Bunlara yapısal krizler denir.
Kapitalizm içinde iki temel akım yıllarca hüküm sürmüştür.
Birincisi, Keynesçilik denilen, devlet harcamaları yolu ile krizlerden çıkmak. İkincisi devleti küçülterek, halkın birikimlerini servet sınıfına aktararak.
Devletin küçültülmesi, servet sınıfının büyütülmesi işi; servet birikiminin ve ekonomik politik gücün, halktan alınıp, servet sınıfına aktarılması işidir.
Bir anlamda, devleti, servet sınıfının devleti haline getirme işidir.
Servet sınıfının, kendi serveti, karlarını büyütmeye yetmediğinden, borçlanma sistemi ile varlığını ve gücünü sürdürür.
Böylece Borç Rejimi ortaya çıkar.
Borç rejiminin sözde bilimsel ve kibarlaştırılmış adı, Finans kapitaldir.
Borçlanmanın bin bir çeşidi vardır. Ama bizim konumuz enflasyon nereden geldi sorusuna cevap olduğu için, sınırlı sayıda borçlanmadan söz edeceğiz.
Borsadaki finansal kıymetler, hayali sermayeyi temsil eder. Bir başka değişle, kâğıdın üzerinde yazılı miktarı temsil eder.
Bir anlamda olmayan hayali bir durumdur. Güven ihraç edenlerin parasıdır. Gerçekte o güvenin olmadığı krizlerle ortaya çıkar.
Kaydi para, kredi para, ya da banka parası
Tüm kapitalist ülkelerde, fiyat currency, ya da bizdeki adıyla kaydi para sistemi kullanılır.
Devletin yetkilerini servet sınıfına verince, para basma yetkisinin de servet sınıfında olduğunu bilmemiz gerekir.
Servet sınıfı, olmayan paraları borç diye verme yetkisini de bünyesinde taşır.
Zaten kâğıdın üzerine yazılı bir rakam kadar, size kredi verir. Yani size borç verir. Siz aldığınız borç kadar harcama ve yatırım yapma gücüne ulaşırsınız.
Bir banka öz sermayesinin ve sizin yatırdığınız mevduatın dokuz katı kredi verebilir.
Örnek, bankanın elinde 100 Lirası varsa, 900 Lira kredi verebilir.
Bu bir spekülasyon sistemidir. Olmayan paraların kredi olarak verilmesidir. Finansal kıymetler hayali kıymetlerdir.
Finansal kıymetlerin, kıymeti üzerine yazılı olduğu kadardır. Teminatı kadardır. Teminat, devletin servet sınıfına verdiği yetkidir.
Lakin kriz gelince, bu olmayan paraların kredi olma niteliği, ortadan kalkar ve gerçek maddi değer olması gerekir.
Bu maddi karşılık olmadığı için, servet sınıfının Anonim şirketi olan “merkez bankaları” aşırı ve karşılıksız para basmaya başlar.
Ancak bu işlem, döviz cinsinden verilen krediler için yapılamaz. Bunun adı da döviz krizi olur.
Bunu da bir örnekle izah edelim.
Bir banka, yurt dışından, 100 dolar almış olsun. Bu yüz dolara karşılık, 900 dolarlık kredi vermişse, kriz gelince, bunu gerçek dolara dönüştürmesi gerekir.
Bunu yapacak doları olmadığından, 900 dolarlık borç, borç olarak kalır.
Olmayan paraların borç verilmesi sistematiği, daha doğrusu, büyük bir spekülasyon sistemi çökmüş görünüyor.
Zaten finans sistemi insanlığa paradoks sunan bir sitemdir.
Bir başka deyişle, borç sistemi spekülasyon sistemine dönüşmüştür, şimdi o olmayan paraların kredi diye verilen kesimi, maddi olana dek enflasyon sorunu sürecektir.
Olmayan paralar, ya da kâğıdın üzerine yazılıp ta gerçekte olmayan paraların, maddi karşılığı olana dek sıkıntı devam edecektir.
Olmayan paraları, halk çalışıp üreterek, olan para haline gelene dek eziyet devam edecektir.
Finansal kârların yağmacı ve el koyucu karakterinin, sosyal tabakalaşma sonuçları da olmuştur.
Devlet özel sermayeyi kurtarmak için gelirlerini özel sektöre verince, devlet parasız kalmıştır.
Borsada işlem gören türevler, spekülasyonun sürdürülmesinde önemli araç olarak kullanılmaktadır.
Borçların alınıp satılması, spekülasyon sistemini beslemektedir.
Ne borcun kendisi gerçek borçtur ne de borcun alınıp satılmasından elde edilen kâr gerçektir.
Üretmeden kâr etmek, tüketen, tüketim toplumlarını bir çıkmaza getirmiştir. Bunu şöyle de diyebiliriz; üretken olmayan tüketim.
Finans kapital ile ekonominin finans dışında ki ekonomik kurumları arasında, çelişkiler oluşmuştur. Üretimden elde edilen kâr oranı, faizden küçük olunca, üretici üretimden vaz geçer.
Paradan para kazanmak düzeni, üreterek ve kâr ederek yürütülen reel ekonomiyi de spekülasyona teşvik etmiştir.
Aşırı birikim, kapitalizmin kronik hastalığıdır. Kredi vererek kredi diktatörlükleri oluşmuştur.
Kredi diktatörlüğü yani kredi vererek toplumları disipline etmek ve sermaye iktidarlarını sürdürmek, siyasi strateji haline gelmiştir.
Yeterince ücret vermek yerine, kredi vererek, kredi üzerinden bireyleri disipline etmek, aynı zamanda, iktidardaki servet sınıfı sisteminin, kendisini garanti etmesi anlamında işlemektedir.
Finans deyice, akla iki tür finans gelir.
Piyasaya dayalı finans ve bankaya dayalı finanstır.
Piyasaya dayalı finans hisse senetleri borsasıdır. Bankaya dayalı finans ise, kredi paradır.
Spekülasyon, her iki alanda da yapılan, hatta sitemin kendisidir.
Finansallaşmanın parasal temeli dolardır. Doların kendisi karşılıksız basıldığından değeri olmayan bir yasal paradır. Dolar da FED yani bir şirket tarafından üretilir.
Borsadaki hisse senetleri, esas itibariyle rantiyedir. Olmayan şirketlerin hisse senetleri bile alınıp satılır.
Çözümler yazının içinde zaten var olduğundan, yeniden anlatmaya gerek duyulmaz diye düşündüm.