DEĞİŞEN DÖNÜŞEN DÜNYAYA UKRAYNA’DAN BAKMAK

Elbette Ukrayna sorununa dünya bir günde gelmedi. Batı Kolektifi ile Avrasya’nın karşı karşıya gelişinin önemli bir geçmişi var. Bu geçmişi, II. Dünya Savaşı’na kadar götürebiliriz. Bu savaştan sonra Dünya iki kutuplu bir dünya olmuştu. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, Dünya egemenliğinin, Amerika’nın eline geçtiğini biliyoruz.

Yaşı ellinin üzerinde olanlar hem anlatılardan hem de yaşantılarından bu tarihi çok iyi bilirler.

Ukrayna, Batı Kolektifi ile Avrasya Bloğu’nun karşı karşıya geldiği, ilk sıcak savaş olarak karşımıza çıkmıştır.

Yazının akışı içinde kullandığım Batı Kolektifi ve Avrasya Bloğu ifadeleri Ukrayna Savaşı ile ortaya çıkan kavramlar değildir.

Batı Bloğu yani Amerika, Avrupa, Kanada, İngiltere, Japonya, Güney Kore anlaşılmaktadır. Avrasya dendiğinde ise, Rusya, Çin, Hindistan, İran hatta Türkiye akla gelmektedir.

Yüz yıllık Amerika ve Batı Kolektifi hegemonyası denilince, elbette bu hegemonyanın, Batı kültürüne dayanan, ideolojik yapılanması olan, adına hür dünya da denilen bir hegemonya biçimi. Doların gücünün yetmediği yerde, Amerikan savaş makinesinin devreye girdiği, kontrollü kaos dönemi.

Dünyadaki her imparatorluğun nasıl ki bir sonu olmuşsa, Amerikan ve/veya Batı Kolektifi’nin de bir sonu olacaktı.

Roma İmparatorluğunun yıkılışında olduğu gibi, sınırsız ve karşılıksız para basan, bu sistematikle sömürüyü derinleştiren, spekülasyonlar düzeninin batması, elbet beklenen bir şeydi. Elbet bir sonu vardı.

İşte Ukrayna, o sunun başladığı yer olarak tanımlanabilir. İmparatorluğun yıkılışının başladığı yer elbette sadece Ukrayna olamaz. Lakin Avrasya’da Tayvan sorunu ile birlikte düşündüğümüzde, Avrasya ve Batı Kolektifi’nin sıcak çatışmaya başladığı yer olması bakımından, Ukrayna önceliklidir.

Batı Kolektifinin tarihin her aşamasında, Doğuya doğru, Moskova’ya doğru topraklarını ve imkanlarını genişletme çabası içinde olduğunu biliyoruz.

Napolyon’dan başlayarak Moskova seferlerini hatırlasak, Batı Kolektifi ile Avrasya arasındaki MEGA NEFRETİ kavramak mümkündür.

Rusya Batılılaşmak Batı gibi olmak için Batıya her yaklaşımında, Batının, kendi topraklarına olan tehdidi ile karşılaşmıştır. Deli Petro’nun Batılaşma çabasını hatırlatarak, fazladan tarihi hatırlatmaya gerek yok sanırım.

Bugün Avrupa halklarındaki Rusya’ya karşı olan nefretin bu kadar yüksek olması, Rusya’nın Batının her saldırısına misliyle karşılık vermesinden kaynaklanır.

Batı Kolektifi’nin dünya ekonomik yönetimi olarak, kapitalizmin en saldırgan biçimi olan, finans kapital spekülasyonlar düzenini seçmesi, tüketime dayalı yaşam biçimi, Batı Kolektifi’ni enerji krizi ile karşı karşıya getirecekti. Öyle de oldu.

Batı Kolektifi, Rusya’nın enerji kaynaklarına göz dikti.

Batı ve Amerika Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, bu işi, Batı bloku içinde Rusya’yı eritip, Rusya’nın kaynaklarına ulaşabileceğini hesapladı. Başlangıçta bu plan çok mükemmel bir şekilde işledi.

Batı bloku içinde yol almaya başlayan Rusya, öyle bir yere geldi ki, Amerika’nın en büyük ortağı Avrupa Amerika’nın elinden çıkıp gidiyor.

Amerika bu gidişatı durdurmak için tarihi mega nefreti devreye soktu. Nasıl ki bizim gibi ülkeleri yönetmek için etnik ve mezhepsel nefretleri kullandıysa, Avrupa halklarında da Rusya nefretini kullanmaya başladı.

Artık, dünyanın değişen dönüşen yüzüne, Ukrayna Rusya savaşının içinden bakabiliriz.

NATO’nun Doğu’ya Moskova’ya doğru genişlemesi, Sovyetler Birliği’nin dağılması ile çok hızlandı. Polonya, Romanya, Bulgaristan, Çekoslovakya gibi doğu Avrupa ülkelerini, Rusya’ya verilen sözlere karşın, çoktan NATO ülkesi yapmıştı.

Batı emperyalizmi bununla yetinemezdi. Doğu’ya doğru ilerlemeliydi. Ukrayna bu bakımdan stratejik bir bölgeydi. Ukrayna Amerikan egemenliğine tam olarak dahil edilmeliydi. Moskova’ya giden yol Ukrayna’dan geçiyordu.

Renkli devrimler devreye girmeli ve öncelikle Ukrayna’da, Amerika’ya tam biat edecek bir iktidar kurulmalıydı.

2014’de faşist iktidarın kurulması için, Ukrayna içindeki Rus nüfusun kontrol altına alınması gerekiyordu.

13 milyon Rus, Rusya topraklarına sürüldü. Ukrayna’da kalanlar, aşırı işkence baskı altına alındı. Stefan Bandera’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma usulleri ile CIA’nın metotları birleştirilerek katliamlara girişildi.

Daha 2014 yılına gelmeden önce, Amerika, Neonazi guruplarını Almanya ve Bulgaristan’da eğiterek kullanmaya başlamıştı.

Rusya bu katliamı MİNSK Antlaşması ile durdurmaya çalıştı.  Lakin Batı Kolektifi Rusya’ya doğru ilerlemekte kararlı görünüyordu. Enerji kaynakları, Amerika ve Kolektif’in emrine verilmeliydi.

Ukrayna meselesi aslında, Batı Kolektifi’nin enerji egemenliği meselesi olarak da incelenebilir.

Rusya’nın Ukrayna Dombas Bölgesi’ne girmesiyle birlikte, Batı Kolektifi Rusya’ya karşı topyekûn bir savaşa girdi.

Yaptırımlar yoluyla topyekûn ekonomik savaş başlatıldı. Amerika ve Avrupa’dan, teknolojik silahlar Ukrayna’ya verildi.

İngiltere, onar binlik gruplar halinde Ukrayna askerini eğitti. Ukrayna askerinin maaşını İngiltere verdi. Veriyor.

Batı Kolektifi aslında doğrudan Rusya ile savaş halinde olmasına karşın, sanki vekalet savaşı yapıyormuş gibi görüntü vermeye çalışıyor.

Bu noktada, Rusya da bu görüntüyü bozacak bir girişimde bulunmuyor. Aslında böyle bir durumda İngiltere ile doğrudan savaşması için, İngiltere’nin işlediği suçlar arşıâlâ çıktı.

Batının Rusya’ya karşı uyguladığı ekonomik savaş, Batı Kolektifinin hesabına hiç uymayacak şekilde bumerang gibi batıyı vurmaya başladı.

Rusya’nın Soğuk Savaş döneminden edindiği “kendi kendine yeterliliği deneyimi” Rusya’nın önemli bir direnç noktasıydı.

Anlaşmazlığın ilk ana unsuru olan gaz ve petrol konusu, Batı kolektifinin aleyhine gelişti. Çünkü Asya Pazarı, Rusya’ya açıktı.

Hatta durum o kadar komik bir hal aldı ki, Rusya’ya ambargo uygulayan ülkeler, Rus gazını ve petrolünü ikinci elden daha pahalıya aldı.

Çin, Rusya’dan gazı alıyor, üstüne karını koyup, Amerika ve İngiltere’ye satıyor.

Avrupa’da enerji sıkıntısı hayatın tüm alanlarını kapsıyor.

Bildiğiniz gibi Rusya’dan Avrupa’ya pek çok boru hatlarıyla, Gaz ve ham petrol veya işlenmiş petrol sevk ediliyor. Boru ile taşınan bu enerji rakipsiz kalıyor. Ucuz ve güvenilir kalıyor.

Amerika ve Avrupa Rus enerjisinden kurtulmak için savaşın başından beri uğraş veriyor.

Dünya ticaretinden Rus gazını ve petrolünü çıkarırsanız petrolün varilinin 380 dolar olacağı hesaplanıyor.

Aslında Amerikan hegemonyası iki önemli kıskacın içinde kaldı. Birincisi kapitalizmin spekülasyonlarından dolayı yapısal krizlerinden çıkamıyor. İkinci ve daha önemlisi; dünya tüketimine yetecek petrol ve gazın yetersiz olmasıdır.

Ekonomiye hükmedebilmek ve sömürü düzenini sürdürmek için enerjiye ihtiyaç var. Enerji de Rusya’da var.

Amerikan egemenliğinin sürmesi için, Amerika’nın enerji üzerinde tam egemenlik kurması gereklidir.

Mega nefret ve kara kış

Avrupa’nın tamamen Amerika’ya teslimiyeti ve kendi ayağına kurşun sıkması, ya da reel politikadan kopması da tesadüfi değildir.

Rusya’ya olan nefret, Avrupa Birliğinin örgütlenmesi ne de yansımıştır. Bürüksel ’de Avrupa adına konuşan kimseler, benzetmek gerekirse, bizdeki Gladyo yapılanmasına çok benzer.

Rusya Ukrayna savaşı başladığından bu yana, Avrupa halklarından yana olmayan Amerikan çıkarlarını koruyan siyasetler daha şimdiden Avrupa siyasi alanını darmadağın ediyor.

İngiltere’deki Rusofabia, Rus düşmanlığı üzerine kurulu siyasetler İngiliz halkını perişan etti. Boris Johnson gitti.

İtalya’da Mario Dragi Rus düşmanıydı. Gitti.

Estonya Başbakanı gitti.

Bulgaristan Başbakanı gitti.

Çekya’da aşırı sağcısı da solcusu da sokaklara çıktı. “Ukrayna savaşı bizim savaşımız değil!” dedi.

 Finlandiya ve İsveç NATO’ya gireceklerdi muhalifler ayaklandı.

Halkın çıkarları yerine, Amerikan çıkarlarından yana olup, buna bir de demokrasi kılıfı giydirme işi, Avrupa’da sona yaklaşıyor. Çünkü kışın soğuğu sanal değil gerçek.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir