Devrimci

Hasan Yalçın arkadaşımızın anısına

İnsanlık; Neolitik Devrim (MÖ 10 000 – 8 000), Uygarlık Devrimi (MÖ 5 000 – 3 000), Aydınlanma ve Demokratik Devrimler (16 – 19. yüzyıllar), Ulusal Kurtuluş Savaşları ve Sosyalist Devrimler (20. Yüzyıl) Çağı’nda olduğu gibi yeni tarihsel bir sıçramanın eşiğindedir. Bu “tarihsel sıçrama”, 20. Yüzyılın yarım kalmış olan devrimci atılımının tamamlanması olarak da ifade edilebilir.

            İnsanoğlunun bir canlı türü olarak varlığını sürdürmesi, gezegenimizin bir bütün olarak yaşamaya devam etmesi, gelinen aşamada köklü bir devrimci dönüşüme bağlı. Denizlerimiz ölüyor, göllerimiz kuruyor, nehirlerimiz kirleniyor, çölleşme bütün dünyayı tehdit ediyor, salgın hastalıklar artık dünyanın en ücra köşesindeki insanı bile buluyor. Hepsinden önemlisi kapitalist sistem; insanı insanın kurdu yaptı, insanı kendine yabancılaştırdı ve çürüttü.

            Daha önceki Devrimler; daha iyi, eşit, özgür, müreffeh bir yaşam ile baskı ve sömürünün olmadığı bir dünya içindi. Bugün her geçen gün kendini daha fazla dayatan Devrim ise, insanoğlu açısından deyim yerindeyse bir canlı türü olarak varlığını sürdürüp sürdürememeye verilecek cevap olacaktır.

            Bütün dünya, bütün insanlık için sözkonusu olan bu tespitler, tek tek bütün ülkeler için de geçerlidir. Hele hele Türkiye gibi jeopolitik konumu itibariyle dünyanın en önemli bölgelerinden birinde yer alan bir ülke açısından, yukarda sayılan bütün tehditlere ek olarak, kapitalist-emperyalist sistemin hegemonya ve sömürü emellerinin sonucu olarak milli güvenlik sorunu da bulunuyor.

            Sözünü ettiğimiz sorunlar, kısa vadeli kâr amacı gütmeyen büyük kamusal projelerle çözülebilir. Bilimsel ve teknolojik gelişmenin geldiği aşama, yapay zekanın üretimin ve hayatın her alanında kullanılmaya başlanması, Sosyalist sistemin, devlet aygıtını halkın hizmetinde ve halkla birlikte etkin bir şekilde kullanabildiğini kanıtlayan canlı örnekler, hiçbir kapitalist tekelin ve onun devlet aygıtının başaramayacağı işlerin başarılabileceğini gösteriyor. Bugün küresel ısınmanın ana nedeni olan karbondioksit salınımı kontrol altına alınabilir, çölleşme önlenebilir, denizlerden arıtılmış suyla çölleşen toprak yeniden yeşillendirilebilir, yeraltı suları ikame edilebilir, nehirler temizlenir ve hepsinden önemlisi insanı kendisine yabancılaştıran sistem ortadan kalkacağı için, dünya; en büyük üretici ve yaratıcıya kavuşmuş olur.

            Ama bütün bunların olabilmesi için insanlığın öncelikle kapitalist-emperyalist sistemden kurtulması gerekiyor.

            Onun için Devrim ve Devrimcilik; bütün insanlık, bütün dünya ve Türkiye açısından da varlığı sürdürebilmenin en önemli koşulu haline gelmiştir. Başka bir deyişle “Devrimci”nin, tarihi rolünü bir kez daha oynayacağı günlere gelmiş bulunuyoruz.

            Devrimci kimdir? Bu soru üzerinde düşünmenin şimdi tam zamanıdır.

  1. Devrimci, tek başına kaldığı zaman bile doğrunun yanında durmaktan geri kalmayan, doğruyu savunmada ısrar eden kişidir. Sağlığında verdiği mücadele, hiç kimse tarafından takdir edilmese bile, doğru ve haklının yanında olmaktır Devrimcilik. Ömrü boyunca verdiği mücadelenin sonunda bütün yaptığı, mücadele bayrağını kendisinden sonra geleceklere devretmesinden ibaret olabilir. Devrimci, gerektiğinde bütün ömrünü böyle bir misyona hasreden kişidir.

            Devrimci, Ebu Zer gibi olacaktır. İlk Müslümanlardan olan ve doğru duruşu – doğru sözlülüğüyle tanınan Ebu Zer, İslam devletinin Kuzey Afrika’dan Horasan’a uzanan bir imparatorluğa dönüştüğü ve bir çok “sahabe”nin büyük servetler (Dönemin kaynaklarında “Cennetle muştulanan sahabelerden Talha ve Zübeyr’in büyük zenginliklere (Mekke, Medine ve Irak’ta sahip oldukları büyük hurma bahçeleri, deve sürüleri ile altın ve gümüş varlığından bahsedilir) edindiği koşullarda, Emevi Hanedanı’nın yanlışlarına cesaretle karşı çıktığı için sürgün edildiği çöl köyü Rebeze’de, yalnız başına, yoksulluk içinde öldü. Ama aradan 1500 yıl geçtikten sonra bugün bütün Müslüman ülkelerde, esin kaynağı olarak o büyük zenginliklere kavuşanlar değil Ebu Zer hatırlanıyor.

  • Devrimci, örgütlüdür. Ancak örgütlü bir kişi, hedeflerine ulaşma şansına

sahip olabilir. Dünya güç ile değiştirilir. Güç ise örgüt ile elde edilir. Onun için Devrimci her koşulda örgütlüdür.  İçinde bulunulan koşullarda Devrimci, doğru bulduğu programa en yakın gördüğü örgütün içinde olur, eğer böyle bir örgüt yoksa o örgütü kurmak için çalışır.

            Devrimci, kurulu düzene teslim olmayan kişidir. “Kurulu düzeni” sadece mevcut sistem olarak anlamamak gerekir. Devrimcilerin kendi elleriyle kurduğu yapılar, eğer mücadelenin önünde bir engel haline gelmişse, o yapılar da artık “kurulu düzen”in bir parçası haline gelmiştir. Devrimci, yılların alışkanlıkları ile değil, ülkenin ve halkın daha iyi gelecek için verdiği mücadelenin gereklerine göre hareket eder.

Pir Sultan Abdal’ın dediği gibi, Devrimci; “koyun olup ses anlayan” ve bundan dolayı “sürüye sayılan kişidir.” Çoğu kişi, “sürüye sayılan kişi” olmanın büyük anlamını anlamaz ve o muazzam dönüştürücü gücü görmez. Oysa tek başına olduğu zaman bir örgüt gibi hareket edebilme yeteneğine sahip olma ve “sürüye sayılan kişi” konumunda olma; devrimcilik gerçeğinin iki ayrı yüzüdür ve birbirini tamamlar.

Devrimci bilir ki en yüce idealler, en parlak fikirler, en güzel tespitler, en doğru politikalar ancak; devrimci bir örgütün içinde olunduğu zaman anlam kazanır ve gerçekleşme şansını elde eder.

Muhyi’nin (Muhyeddin Abdal) dediği gibi Örgüt; “bir kılı kırk yaran” ve “her bir parçasından bir köprü yapan” güçtür.

Bütün bu gerçeklerin bilincinde olan Devrimci açısından “Örgüt”, gözü gibi sakınılması gereken değerdir. Çünkü bilir ki örgütsüz devrimcilik yoktur.

  • Devrimci, dünyayı değiştirme mücadelesinin içindedir. Dünyayı değiştirmek; kişinin kendisini değiştirmesi, çevresini değiştirmesi, ve nihayet yaşadığı ülkede hakim sistemin değiştirilmesi mücadelesidir. Günümüzde dünyayı değiştirme mücadelesi; en başta emperyalizme karşı savaşmayı, ondan sonra hak arayan emekçinin yanında durmayı ve bütün olarak halkın en temel hak ve özgürlükleri için verilen mücadele içinde olmayı gerektirir.

            Oturduğu köşede, kendine inşa ettiği “sırça köşk”ün çatısı altında, sistemle örgütlü mücadele içinde karşı karşıya gelmeden düzenini muhafaza ederek dünyayı değiştirme pratiği içinde hakkıyla yer almak mümkün değildir.

            Sistem kendisine zararı dokunmayan böylesine duruşları özendirir, propaganda eder ve hatta çeşitli “ödüllerle” sırça köşkün içindeki kişiyi destekler. Örgütlü mücadele içindeki devrimci ise her zaman sistemin saldırılarının hedefidir. Psikolojik savaş mekanizmaları, fiili saldırılar, mahkemeler ve hapishaneler; örgütlü mücadele içindeki devrimci içindir.

  • Devrimci; okuyan, araştıran, sorgulayan kişidir. Bilgi sahibi olmayan kişi nasıl mücadele edilmesi gerektiğini de bilemez. Bilgi sahibi devrimci, aynı zamanda çevresinde herkesin bilgisine başvurma ihtiyacı duyduğu kişidir. Ve bu durum, halka önderlik etmenin olmazsa olmazıdır. “Bilgi sahibi olmak”; sürekli bir okuma, araştırma çabası içinde olmakla mümkündür. Sorgulamayan kişi ise okuma ve araştırma ihtiyacı duymaz.

            Öğrenmenin ve sorgulayabilmenin bir gereği de alçakgönüllülüktür. Herkesin, herkesten sürekli olarak öğreneceği yeni şeyler vardır. Devrimci “halkın öğretmeni olmadan önce halkın öğrencisi olmayı” başarabilen kişidir.

               Şirazlı Sadi’nin özdeyişinde belirttiği gibi;

“Sormaz ki bilsin, sorsa bilirdi.

Bilmez ki sorsun, bilse sorardı.”

Devrimcinin gerçeği araştırma çabası ömrünün son anına kadar sürer.  Büyük bilim adamı Biruni’nin ölümünün hemen öncesinde kendini ziyaret eden dilbilimci Kadı Kesir bin Yakup El-Bağdadi’den bir şeyler öğrenmeye çalışması, Lavoisier’in giyotinle başı kesildikten sonra bile, kişinin, bir müddet daha düşünmeye devam ettiğini kanıtlama çabası; hatırlanacak devrimci örneklerdir. (Lavoisier’in ölümü üzerine anlatılan bu anekdotun gerçekte yaşanıp yaşanmadığının, anlatmaya çalıştığımız konu açısından fazla bir önemi yoktur. Önemli olan insanın, son anına kadar öğrenme ve öğretme çabası içinde olmasıdır ve böyle bir davranışın insanlığın ortak hafızasında kendine bulduğu değerdir.)

  • Devrimci “biat” etmez. Biat etmek, başka deyişle herhangi bir kişiye “sadakat”, kişinin özgür iradesinden vazgeçmesi demektir. Feodal dünyanın kültüründe yer alan kişiye sadakat, devrimcinin tavrı olamaz. Mustafa Kemal, “Türkiye şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar ülkesi olamaz” derken bu büyük ilkeden söz etmiş oluyordu. Aynı şekilde Atatürk, öğretmenlere hitap ederken söylediği, “Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” sözleriyle de devrimci cumhuriyetin ihtiyacı olan insanın özelliklerini belirtir.

Devrimci; herhangi bir şahsa değil; ideolojisine, programına ve kısacası dünya görüşünden kaynaklanan ilkelerine bağlıdır. Bilimi rehber edinmiştir. Kısacası “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir.”

  • Devrimci sade yaşar. En büyük zenginliğin gönül ve akıl zenginliği olduğunu

bilir. Ayrıca devrimci, “yöneticileri zengin olan halkların yoksulluk içinde oldukları” gerçeğini hiçbir zaman akıldan çıkarmaz. “Yöneticileri sade yaşayan halklar ise refah içinde ve mesut olurlar.” Tarihin bu büyük dersi, Devrimcinin uğruna mücadele ettiği sistemin özünü de belirler.

  • Devrimci, kaderini halkının kaderiyle birleştiren kişidir. “Kurtuluş yok tek başına” sloganı sadece mücadele meydanlarında atılan ve kulağa hoş gelen bir slogan değildir. İnsanı insan yapan en temel özellik, ancak bir topluluğun parçası olarak var olduğu gerçeğidir. Onun içindir ki içinde bulunulan topluluğun çıkarı her zaman kişinin çıkarının önündedir. Yunus Emre’nin “sen sana ne sanırsan, ayruğa da onu san” özdeyişi bu bakış açısının ifadesidir.

            Devrimci paylaşımcıdır, mutluluğu paylaşmakta bulandır.

Devrimcinin hayatındaki öncelikler sıralamasında, Vatana (millete) bağlılık, Örgüte (Partiye) bağlılık ve en sonra da kendisi gelir. Bu yaklaşım kişinin yok sayılması anlamına gelmez. Tam tersine bağımsız, özgür ve refah içinde olan bir ülkede ve bunu gerçekleştiren bir örgütün (Partinin) varlığı durumunda tek tek her birey de bir yanıyla kendini her bakımdan ortaya koyma olanağına kavuşur, öte yandan herkesle birlikte en iyi koşullarda yaşamış olur.

Onun için Devrimci kendisini hiçbir zaman ülkesinin ve halkının karşısına koymaz. Aynı şekilde programından sapmadığı müddetçe Devrimci, kendisini örgütünün de (Partisinin de ) karşısına koymaz.

  • Devrimci, fedakâr ve cesurdur. Gerektiğinde ülkesi için, milleti için, emekçilerin kurtuluş davası için ve arkadaşları için her türlü fedakârlığı yapmak, canını vermek gerekiyorsa gözünü kırpmadan gereğini yapmak… devrimcinin ayırt edici özelliğidir. Çanakkale’de “Size ölmeyi emrediyorum” diyen Komutan, işte böyle bir anlayış ve ruhla hareket etmişti. O emre uyan askerlerin varlığıdır ki, bağımsız ve egemen Türkiye Cumhuriyeti mümkün olabildi.

            Aynı şekilde mücadelesini zaferle taçlandırmış bütün devrimci partilerin mücadelelerine biraz daha yakından bakıldığı zaman, o her bir mücadelenin içinde hayatını gerektiğinde gözünü kırpmadan feda eden sayısız devrimcinin var olduğu görülür.

  • Devrimci, güvenilirdir. Arkadaşı, dostu ve hatta hiç tanımadığı kişiler bile Devrimciye sırtını yaslayabilir; canını, namusunu, malını, her şeyini emanet edebilir. Çünkü bilir ki Devrimci, kendisine emanet edileni gözü gibi koruyacaktır, canı pahasına onu her türlü tehlikeden sakınacaktır.

            Devrimci, “eline, beline, diline sahip olan” insandır.

            Devrimci, bu anlamda halkımızın binlerce yıldır yücelttiği değerlerin vücut bulmuş halidir.

  1. Devrimci, iyi ahlak örneğidir. Sistemin çürüttüğü, bencilleştirdiği ve bütün olumsuzlukların nedeni olduğu koşullarda Devrimci, bütün bu olumsuzlukların karşısında ve geleceğin eşitlik, özgürlük, kardeşlik ve güzellik toplumu insanını, bugünden şahsında yaratmış olan kişidir. Özü sözü bir, yalanın semtine uğramadığı, vefa örneğidir Devrimci…

            Devrimci için söz namustur, sözünün eridir. Kurtuluş Savaşındaki Albay Reşat Çiğiltepe örneğinde olduğu gibi gerektiğinde verdiği söz için hayatını ortaya koymaktan geri durmaz.

            Halkımızın seçkin devrimci evlatlarından Hasan Yalçın arkadaşımızın 19. ölüm yıldönümünün bize hatırlattıkları bunlardır.

29 Ağustos 2021

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir