Dış Politika Değerlendirmesi

Atatürk’ün en büyük eseri Cumhuriyetimizin 100’üncü yıl dönümüne geri sayım başladı. Cumhuriyetin 100. Yılı Asya Pasifik ile Avrupa Atlantik arasındaki jeopolitik dengenin yeniden kurulduğu bir döneme denk geldi. Büyük değişim ve dönüşümün yaşandığı günümüzde Türkiye’nin halen en ciddi dış politika sorunu mevcut iktidar ve muhalefetin küresel jeopolitikteki değişimi tam olarak algılamaması ve hala 75 yıl önce tohumları ekilen Avrupa Atlantik sistemin NATO üyeliği ve AB Gümrük Birliği üzerinden kenar kuşak jeopolitiğinin bir parçası olmaya devam etmesidir. 

Asya ve Okyanus yüzyılı olan 21. Yüzyılda Türkiye’nin Asya ve deniz yönelişi kaçınılmaz şekilde başlamıştır. ABD’nin hegemonik gücü her alanda gerilemektedir. Rusya ve Çin ABD karşısında artık küresel siyaseti belirleyici güçlere dönüşmüştür. Diğer yandan AB’nin ABD’nin yörüngesinden çıkıp çıkmayacağı savunma yeteneklerinin ve siyasi bütünlüğünün bir fonksiyonu olacaktır. ABD, kendi hegemonik çıkarları için AB ülkelerini başta Almanya, Polonya, Romanya ve Yunanistan’ı vassalları olarak kullanmaya devam edecektir. Ancak Rusya ve Çin karşısında durum üstünlüğü sağlayamayan, kendi içinde çok ciddi demokrasi, ekonomi ve iç savaş tartışmalarını gündeme getirecek kadar hayati kamplaşma sorunları yaşayan ABD, AB ülkelerinde hızla güven kaybına neden olmaktadır. Bu durum söz konusu ülkelerin Rusya ve Çin ile dostane ilişkiler kurmasını engellemede ABD’yi zorlayacaktır. Böylesine karmaşık konjonktürde Türkiye’nin ABD ve AB ile kendi çıkarları aleyhine ilişkiler geliştirmesi jeopolitik intihar ile eş değerdir. AB’nin ABD etkisinde kalan Türkiye ile ilişkilerini geliştirmesi ve Türkiye’yi AB’ye tam üye kabul etmesi ancak ve ancak Türkiye’nin Atlantik sistem jeopolitiğine boyun eğerek KKTC, Suriye, Libya, Ege, Doğu Akdeniz ve Karadeniz’de tavizler vermesiyle, FETÖ ve PKK ile mücadelede geri adım atmasıyla mümkün olacaktır. Bu sürecin de ucu açık tutulacaktır. Türkiye tam üye olsa bile 21. Yüzyıl jeopolitiğinin yakıcı sorunlarını AB uğruna kendi aleyhinde sonuçlandırmak zorunda kalacaktır. Bu da mümkün değildir. Diğer yandan ABD Türkiye’yi kenar kuşakta tutmak için her yolu deneyecektir. Türkiye’nin olası kaybını dengelemek için Yunanistan’ı tamamen vekil ve vassal devlet olarak kullanırken, Kıbrıs’ta üslenme dahil her türlü Türkiye karşıtlığına devam edecektir. Bu kapsamda ABD, ayrıca İsrail’in güvenliğine ve enerjinin kontrolüne yönelik olarak Dicle Fırat havzasında denize çıkışı olan kukla bir Kürt devletinin kurulması ve ayrıca Doğu Akdeniz deniz dibi enerji kaynaklarının kendi iradesi altında kullanımına yönelik olarak Türkiye’nin tamamen aleyhinde olan politikalarını sürdürmeye devam edecektir. Kısacası, ABD, NATO’da sözde müttefikimiz olarak görülse de jeopolitik arenada Türkiye’ye ciddi tehdit ve risk oluşturmaya devam edecektir.

Özetle, Türkiye büyürken, nüfusu artarken ulusal güç unsurları gelişirken Türkiye’nin Avrupa Atlantik Jeopolitik çerçevesi içinde kendi çıkarlarını tahakkuk ettirmesi mümkün değildir. Bu çerçevede KKTC’nin varlığının devamı, mavi vatan sınırlarımızın korunması, güneydoğuda etnik temelli ayrılıkçı ve bölücü hamle ve kışkırtmaların sonlandırılması, Montrö Sözleşmesi ve Karadeniz’deki denge düzeninin korunması Türkiye’nin dış ve güvenlik politikalarında 21. Yüzyıl hedefleridir. Bu nedenle Türkiye’nin ABD, NATO ve AB ile ilişkileri daha korumacı, kendi çıkarlarını önceleyen bir yönelişe girmesi artık kaçınılmazdır.

Diğer yandan, son zamanlarda dış politikada yapılan zikzak ve yalpalamalar Türk Jeopolitiğine ve dış politikasına zarar vermekte, güvenilirliğimizi zedelemektedir. Örneğin silahlı çatışma hali yaşanan Rusya ve Ukrayna krizinde Ukrayna’ya SİHA satışı son derece yanlıştır. Cumhuriyetin 100. yılında Türkiye’nin Asya Pasifik güçleri ile dengeli bir ilişki kurarak Avrupa Atlantik sistemi dengelemesi kendi jeopolitik çıkarları için kaçınılmazdır. Türkiye’yi Atlantik sistemin jeopolitik vekili ve vassalı olarak gören geleneksel Türk dış politikası terk edilmelidir. Bu çerçevede Türkiye AB’nin gümrük birliğinden çıkmalı, NATO ile ilişkiler gözden geçirilmeli ve Finlandiya modeli savunma ve dış politikada örnek alınmalıdır. Mustafa Kemal’in Anadolu’nun sırtını Asya’ya dayayan, batı ve diğer güç odaklarıyla dengeli ilişkiler kuran güvenlik ve dış politika paradigmasına dönülmesi kaçınılmazdır. Bu süreçte Rusya ve Çin ile dengeli iş birliği; Türk Devletleri Teşkilatı üzerinden Türk dünyasıyla geliştirilmiş birliktelik önceliklendirilmelidir.   

Yeni yüzyıl konjonktürü, Rusya ve Türkiye’nin jeopolitik endişelerini tanıyarak ve kabul ederek geliştirilmesini gerekli kılmaktadır. Avrasya’da Avrupa Atlantik tarafından sıkıştırılan Rusya, sıkışan Türkiye demektir. Türkiye, coğrafyası, ekonomisi, ticareti ve tarihinin gerektirdiği Avrasya merkezli kendine has çok boyutlu dış ve savunma politikası oluşturmalı ve uygulamalıdır.  Türkiye 21. Yüzyılda antiemperyalist tutum içinde kalmalıdır. Bu durum diğer taraftan devletimizi batı karşıtı (anti western) yapmamalıdır. Türklerin Avrupa’ya batı uygarlığı olarak yönelişi Osmanlı Devleti döneminden bu yana devam etmektedir. Türkiye, laik, demokratik, sosyal ve hukuk devleti kimliğini koruyarak batı uygarlığı olarak tarif edilen, evrensel kültür, hukuk, kurallar, insan hakları normları çerçevesi içinde hareket etmelidir. Türkiye bu gerçeği görerek siyaset belirlemelidir. Yeni dönemde ekonomik baskılar jeopolitik baskıları beraberinde getirecektir. AB üyelik sürecinin Türkiye’nin AB Komisyon kararı ile Kuzey Afrika ligine transfer edilmesiyle son bulduğu; ABD ve Fransa’nın NATO üyesi Yunanistan ile NATO üyesi Türkiye’ye karşı ittifak kurduğu bir ortamda Türkiye jeopolitik geleceğini ABD ve AB’de aramaya devam edemez.  Kararsız ve dengesiz tutumlar oldubittilere neden olur. Türkiye, Rusya ve Türkiye Çin ilişkileri her dönemden daha önemli hale gelmiştir. Benzer jeopolitik baskılara maruz kalan üç devletin iş birliği yaparak emperyalist baskılara direnmesi gerekir. 1920 yılının şartları bugün ile örtüşmektedir. 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir