1. ÖĞRETMEN YETİŞTİRİLMESİNDEKİ TARİHSEL SÜREÇ
1.1. OSMANLI DÖNEMİNDE ÖĞRETMEN YETİŞTİRME
Osmanlı döneminde Batılılaşma öncesindeki eğitim kurumları sıbyan mektepleri ve medreselerdir. Anaokullarını da kapsamında bulundurarak ilkokul düzeyinde eğitim veren ve öğrenim süresi dört yıl olan sıbyan mekteplerinde öğretmenlik yapanlar “muallim” olarak adlandırılmaktadır (Baltacı, 1980: 14). Muallimler genellikle medrese eğitimi almış kişilerdir.
Sıbyan mektebi öğretmeni olacaklar için özel olarak konulan ve öğretmenlik meslek bilgisi dersi olarak nitelendirilebilecek “Âdâb-ı Mubâhese (Tartışma Kuralları) ve Usul-i Tedris” (Öğretim Metodu) yer almakta, diğer taraftan genel medreselerde okutulan en temel ve zor derslerden “Fıkıh” dersi bulunmamaktadır. Ancak bu uygulama zamanla terk edilerek, medreseden diploma almak, sıbyan mekteplerinde muallim olabilmek için yeterli görülmüştür. Hatta cami imam ve müezzinleri, biraz okuryazar olan, orta yaşlı, ağır başlı kişiler ve bazı hafız ve okumuş kadınlar dahi bu okullara öğretmen olarak atanabilmişlerdir (Koçer, 1987: 7; Akyüz, 2007: 93).
Tanzimat dönemine kadar özellikle bir “öğretici”, “öğretmen” yetiştiren herhangi bir öğretim kurumu bulunmamaktadır. Öğretmen durumunda bulunanlar medreseden, enderundan çıkmış ya da kendi kendine yetişmiş kimselerdir (Yılman, 2006: 60). Osmanlı İmparatorluğu’nda bugünkü anlamda öğretmen yetiştiren kurumların doğuşuna zemin hazırlayan sivil modern eğitim sisteminin temelleri Sultan II. Mahmut tarafından atılmıştır. II. Mahmut kendisinden önce sadece askerî alanla sınırlı kalan eğitimdeki modernleşme hareketleri sürecinde önemli bir değişiklik yaparak, bu hareketleri sivil alana da taşımıştır (Öztürk, 2007: 3).
Tanzimat Dönemi aydınları özel çaba harcayarak mektep ve medrese dışında yeni okullar açmışlar ancak eğitimdeki bu reform hareketleri belli bir plana bağlanarak bir devlet politikası hâline gelememiştir. İşte bu gerekçeyle 1869 yılında hazırlanan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi eğitimi bir devlet işi olarak ele almakta, yeni bir eğitim ve öğretmen yetiştirme sistemi kurmaktadır (Duman, 1991: 16).
Tanzimat döneminde öğretmen yetiştirmede önemli adımlar atılmıştır. Ancak Cumhuriyet öncesinde bu konunun en çok tartışıldığı ve yeni uygulamaların yapıldığı dönem II. Meşrutiyet dönemi olmuştur. Bu dönemde 1913 ve 1915 tarihlerinde çıkarılan Darülmuallimin ve Darülmuallimat Nizamnameleriyle öğretmen yetiştiren kurumların yapısı yeniden düzenlenmiş ve yeni bölümler eklenmiştir.
Unat, Cumhuriyet dönemine kadar açılan değişik derecedeki öğretmen yetiştiren okulları şu şekilde sıralamaktadır:
Erkek Orta Öğretmen Okulu (Darülmualimin-i Rüşdî)
Erkek İlköğretmen Okulu (Darülmuallimin-i Sıbyan)
Kız Öğretmen Okulu (Darülmuallimat)
Liseye de Öğretmen Yetiştiren Orta Öğretmen Okulu (Darülmuallimin-i İdadi)
Erkek Yüksek Öğretmen Okulu (Darülmuallimin-i Âliye)
Ana Öğretmen Okulu (Ana Muallime Mektebi)
Kız Yüksek Öğretmen Okulu ve Kızlar Üniversitesi (Darülmuallimat-ı Âliye ve İnas Darülfünunu) birlikte (1964: 134-154).
Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde Darülmuallimin ve Darülmullimat mezunları dışında Darülfünundan mezun olanlar da öğretmen olarak istihdam edilmiştir.
1.2. CUMHURİYET DÖNEMİNDE ÖĞRETMEN YETİŞTİRME
20. yüzyılın başlarında Osmanlılarda 13 bölgeye yayılmış 17 adet ilk öğretmen okulu, 1 adet yüksek öğretmen okulu bulunmaktadır. Artmakta olan talebi karşılayabilmek için öğretmen eğitimi okullarının sayısı hızla çoğaltılmış ve 1911 yılında sayıları 31’e ulaşmıştır. Ancak Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu savaş koşulları nedeniyle öğretmen eğitimi üzerinde 1920 yılına kadar yalnızca küçük değişiklikler yapılabilmiştir (Karagözoğlu vd., 1993: 210).
Osmanlı Devleti’nin siyasi varlığı 1920’de sona erdikten sonra iki yıldan fazla süren Millî Mücadele döneminde de bu alanda somut bir gelişme sağlanamamış ancak ilerideki gelişmelerin fikri temelleri bu dönemde atılarak Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte uygulamaya konulmuştur (Binbaşıoğlu, 1995: 139).
Millî Mücadelenin devam ettiği bir dönemde ülkenin eğitim sorunlarını görüşmek ve millî eğitim işlerinin programını hazırlamak amacıyla 15 Temmuz 1921’de bir “maarif kongresi” yapılması bu açıdan oldukça önemlidir. Mustafa Kemal Paşa cepheden gelerek, kısa bir açış konuşması yaptığı bu Maarif Kongresi’nde, “Şarktan ve Garptan gelecek tüm tesirlere karşı millî maarif” ilkesini ortaya atarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin eğitim sisteminin hangi esasa dayalı olacağını göstermiş ve bu konuda öğretmenleri göreve çağırmıştır (MEB, 1946: 3-5).
Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nın hemen sonuçlandığı bir sırada, 27 Ekim 1922 tarihinde Bursa’da öğretmenlere hitaben yaptığı bir konuşmada ”Öğretmenler, ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın kazanacağı zafer için yalnız zemin hazırladı. Hâlbuki zaferi siz kazanacaksınız ve koruyacaksınız. Ben ve sarsılmaz imanla bütün arkadaşlarım sizi izleyeceğiz, sizin karşılaşacağınız her engeli aşacağız.” (MEB, 1946: 10) demesi de öğretmene ve öğretmenin yetiştirilmesine büyük önem verdiğini göstermektedir.
Cumhuriyetin ilanı ile eğitim sistemi ele alınmaya başlanmış, bunun için 3 Mart 1924 tarihinde çıkarılan 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu, Millî Eğitimin tüm yetki sorumluluğunu Millî Eğitim Bakanlığına (Maarif Vekâletine) vermiş, kanunun yürürlüğe girmesinden hemen sonra medrese ve sıbyan mektepleri kapatılmıştır. Bu karardan bir buçuk ay kadar sonra, Nisan-Mayıs 1924’te toplanan II. Heyet-i İlmiye okul sistemini (öğrenim basamaklarını) yeniden düzenleyerek 5 yıllık ilkokul+3 yıllık ortaokul+3 yıllık lise sistemini (toplam 11 yıl) getirmiştir (Unat, 1933; Cicioğlu, 1982: 134). Bu yeni yapılanmanın sonucu olarak da her öğretim kademesi için öğretmen yetiştirecek bir yapılanma gündeme gelmiştir.
Cumhuriyet dönemine kadar öğretmen yetiştirme, bulma ve atama ile ilgili bazı düzenlemeler yapılmış, ancak öğretmenlerin statüsünü belirleyen yasal bir düzenleme yapılmamıştır. Cumhuriyet yönetimi, bu nedenle öncelikle ilk yıllarında öğretmenliği bir meslek hâline getirmek için yasal çaba harcamıştır. Esasları 1923’te toplanan I. Heyeti- İlmiyede görüşülüp 13 Mart 1924 tarihinde kabul edilen 439 sayılı Orta Tedrisat Muallimleri Kanunu, öğretmenliğin tanımını, ardından sınıflamasını, nerede yetişeceklerini, haklarını belirleyerek mesleğe esaslı dayanaklar koymuştur. (MEB, 1953: 147-150). Buna göre:
Muallimlik, devletin umumi hizmetlerinden talim ve terbiye vazifesini üzerine alan, müstakil sınıf ve derecelere ayrılan bir meslektir.
Muallimler, merasim ve teşrifatta devair müdürlerinin hukukuna haizdirler ve maarif müdürleriyle beraber teşrifata dahil olurlar. Kıdemleri fazla olan muallimler diğerlerine tekaddüm ederler.
Bu iki madde öğretmenlere saygınlık kazandırmanın hukuksal dayanağını belirlemiştir.
1926 yılında kabul edilen Maarif Teşkilatına Dair Kanun ile ilkokul öğretmenlerinin yetiştikleri okullar “İlk Muallim Mektepleri” ve “Köy Muallim Mektepleri” olarak iki kısma ayrılmıştır. 1927-1928 öğretim yılında, kırsal bölgelere dönük öğretmen yetiştirme konusunda bir uygulamaya başlanmış, üç sınıflı köy okullarına öğretmen yetiştirmek amacıyla Denizli ve Kayseri’de iki “Köy Muallim Mektebi” açılmıştır. Dört yıl süren bu uygulamadan beklenen sonuç alınamamıştır (Ayas, 1948: 409-410).
Köy öğretmeni yetiştirme sorunu 1936’da tekrar gündeme gelmiş, biri Eskişehir Mahmudiye diğeri İzmir Kızılçullu’da olmak üzere iki “Eğitim Yurdu” açılmıştır. Bu uygulama, 3238 sayılı “Köy Eğitim Kursları” ve “Köy Öğretmen Okulları” ile ilgili kanunların çıkarılmasına, son olarak da Köy Enstitüleri ile ilgili 4274 sayılı Kanunun yayımlanmasına kadar uzanan bir dönemin başlangıcı olmuştur (Akyüz, 2007: 392).
1953 yılına kadar Köy Enstitüleri ile lise seviyesindeki İlköğretmen Okulları, ilkokulların öğretmen ihtiyacını karşılayan en önemli iki kurum olmuştur. Bu tarihte Türk eğitim tarihine mal olmuş Köy Enstitüleri kapanarak 6234 sayılı Kanunla, öğretmen yetiştiren kurumlar “İlk Öğretmen Okulu” adı altında birleştirilerek, ilkokul üzerine altı, ortaokul üzerine üç yıl öğrenim vermiştir (Dursunoğlu, 2003: 66).
Türkiye’de ortaöğretime öğretmen yetiştirme problemi ise, Cumhuriyet’in kurulduğu günden bu yana, ilgililerin önemle durduğu, çözüm yolları aradığı ve uygulamaya koyduğu konulardan biri olmuştur. Cumhuriyet döneminin daha ilk yıllarında öğretmenin eğitim sistemindeki, hatta toplumdaki yeri ve öneminin çok iyi kavrandığı ve bunun sonucu olarak da ortaöğretim programlarıyla birlikte onun uygulayıcısı olan öğretmenlerin yetiştirilmesi probleminin ele alındığı görülmektedir.
Orta okullara öğretmen yetiştirme konusunda atılan Cumhuriyet dönemindeki en önemli adım ise Orta Muallim Mektebi adıyla Gazi Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü’nün açılması olmuştur. Açılış çalışmaları Maarif Vekili Mustafa Necati Beyin 1926 Ağustosundaki Konya seyahatinden sonra başlayan, öğretim süresi lise üzerine 2 yıl olan okul, 16 öğrenciye sahip Türkçe Şubesiyle 1926’da Konya’da açılmıştır (Öztürk, 2007: 201). Ekim 1927’de Ankara’ya taşınan Orta Muallim Mektebi, 1928 yılında “Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü”, 1929-30 öğretim yılında, yeni binasına taşınarak Atatürk’ün “Gazi” unvanı da eklenmiş şekilde “Gazi Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü” adını almıştır (Altunya, 2008: 37).
1.3. ÖĞRETMEN YETİŞTİRME ALANINDA 1950 VE 1980 YILLARI ARASINDA GÖRÜLEN BELLİ BAŞLI EĞİLİMLER
Demokrat Parti döneminde üzerinde en çok tartışılan eğitim sorunlarından birisi öğretmen yetiştirme meselesi olmuştur. Bu dönemde gerçekleştirilen en önemli reformların başında 5-14 Şubat 1953 tarihleri arasında toplanan V. Millî Eğitim Şurası sonucu Köy Enstitüleri ile İlköğretmen Okullarının birleştirilmesi gelmektedir. Öğretim süresi altı yıl olarak belirlenen bu okullarda İlköğretmen Okulların programları uygulanmıştır. Bu okullar 1954 yılında çıkarılan kanunla tamamen birleştirilmişlerdir. Böylece öğretmenler arasında var olan farklılıklar giderilmiş, ilkokul öğretmenleri arasında eşitlik sağlanmıştır. Öğretmen açığının giderilmesi içinde tek öğretmenli ve çok sınıflı uygulamaya geçilmiştir. Tüm kademelere öğretmen yetiştirmek için millî karaktere ve pedagojik formasyona önem verilmiştir. Bu özelliklere sahip öğretmenlerin yetiştirilmesi için Avrupa’ya teknik geziler düzenlenmiştir. Bunun yanında batı dillerinden “Öğretmen Meslek Kitapları” adı altında bir dizi kitap tercüme ettirilmiştir. Bu dönemde ortaokullara Eğitim Enstitülerinden öğretmen yetiştirilirken lise ve dengi okullara da İstanbul Yüksek Öğretme Okulu’ndan ve üniversitelerin ilgili fakültelerinden öğretmen yetiştirilmiştir (Duman, 1991; Taşdemirci, 1984).
Demokrat Parti döneminde görev yapan Millî Eğitim Bakanları Yüksek Öğretmen Okulu’nun geliştirileceğini açıklamışlardır. Bunun yanında bu dönemde yurt dışından davet edilen uzmanlardan olan Maske, Yüksek Öğretmen Okulu’nun geliştirilmesi çalışmalarının genişletilerek devam ettirilmesini tavsiye etmiştir. Fakat Eğitim Milli Komisyonu’nda bu okulun ülkenin ihtiyacı olan öğretmen sayısını karşılayamadığı dile getirilmiş, Yüksek Öğretmen Koleji kurulması tavsiye edilmiştir. Bu kurum başlangıçta ne üniversite ne de Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı olacak, geliştirildikten sonra üniversitenin bir fakültesi haline getirilecekti. Bu yaşananlara rağmen İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’nun 1950’li yılların sonlarına kadar tek başına öğretimini sürdürdüğü görülmektedir. Bu soruna bir çözüm olarak 1959 yılında yeni bir çözüm önerisi daha geliştirilmiş, öğrenci kaynağını İlköğretmen Okullarına dayandıran yeni Yüksek Öğretmen Okullarının açılmasına karar verilmiştir. Talim ve Terbiye Kurulu’nun bu konudaki kararları aynen uygulamaya sokulmuş, 3.7.1959 yılında Ankara ‟da yeni bir yüksek öğretmen okulu açılmıştır (Duman, 1991; Gelişli, 2006). Bilindiği gibi İlköğretmen Okulları üzerine kurulu 1950 ve 1980 Yılları Arasında Türkiye’de Öğretmen Yetiştirme Alanında Görülen Temel Eğilimler olan Yüksek Öğretmen Okulları liselere nitelikli öğretmen yetiştirme görevini başarılı bir şekilde yürütürken bazı nedenlerle 04.07.1978 tarih ve 37 sayılı MEB Müdürler Kurulu Kararıyla 1978-1979 eğitim öğretim yılından itibaren kapatılmışlardır (Duman, 1991).
Türkiye’de çok partili hayata geçilmesinden sonra ilk ve orta öğretim kurumlarına yeniden din dersinin konulması, bu dersleri verecek öğretmenlerin yetiştirilmesi sorununu da beraberinde getirmiştir. 1950’lerden sonra din dersi öğretmenleri Yüksek İslam Enstitüleri tarafından yetiştirilmiştir. 1982 yılından sonra söz konusu enstitülerin yerini ilahiyat fakülteleri adını almıştır (Öztürk, 2004).
1971 ve 1980 yılları arasında öğretmen yetiştiren kurumların öğrenci kaynakları incelendiğinde, bu okulları daha çok puan açısından düşük puanlı öğrencilerin tercih ettiği görülmektedir. 1975 yılından itibaren Üniversitelerarası Seçme Sınav sonuçlarına göre ön kayıtla öğrenci kabul eden 2 yıllık Eğitim Enstitüleri Akyüz (2007)’e göre üniversite sınavlarında en düşük puanları alan öğrencilerin tercih ettikleri okullar haline gelmişlerdir. Bu okullar öğrencilerini ön kayıtla almalarından dolayı 12 Eylül 1980 askerî müdahalesine kadar öğrenci alımı, eğitim ve öğretim ile mezuniyet gibi konularda politize olmuşlardır (Öztürk, 1999). Bilindiği gibi tüm öğretmen yetiştiren kurumlar gibi iki yıllık Eğitim Enstitüleri de 1982 yılında üniversite bünyesine alınmıştır.
lköğretmen Okullarının, Eğitim Enstitülerinin ve Yüksek Öğretmen Okullarının önemli görevler üstlendikleri görülmektedir. Fakat bu kurumlarda yaşanan tecrübeler daha sonraki dönem aktarılamamıştır. Bunun yanında sık olarak hükümetlerin değişmesi, uzun yıllar koalisyon hükümetleriyle Türkiye’nin yönetilmesi öğretmen yetiştirme alanında sağlam politikaların oluşturulmasını sürekli engellemiştir.
1.4. 1980 SONRASI ÖĞRETMEN YETİŞTİRME PROGRAMI
12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra Türkiye’de artık birçok şey değişmeye başlamıştı. Bundan öğretmenlik mesleği ve üniversitelerde nasibini alan kurumlardı. 6 Kasım 1981 tarihi ülkemiz eğitim tarihi için önemli bir tarihtir. Bu tarihte 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu yayımlanarak Yüksek Öğretim Kurulu kurulmuştur. (Küçükahmet vd., 2003). “Yüksek Öğretim Kurumları Kanunu” ve 41 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile öğretmen yetiştiren okul ve kuruluşlar, bütün taşınır ve taşınmaz mallarıyla birlikte, çeşitli üniversitelere devredilmiştir. Böylece öğretmen yetiştirmede yeni bir döneme girilmiştir (Binbaşıoğlu, 1995). 28.03.1983 tarihinde yayınlanan 2809 sayılı “Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun” ile yüksek öğretim kurumlan yeniden teşkilatlandırılmıştır. Bu teşkilatlanma sonucunda o yıl toplam üniversite sayısı 27’ye çıkarılmıştır. Bu 27 üniversitenin 22’sinde öğretmen yetiştiren bir ya da birden çok birim açılmıştır. Yüksek Öğretim Kurulu’nun kurulmasını takiben üniversite çatısı altında toplanan öğretmen yetiştiren kurumlar genelde, Eğitim Yüksek Okulları {2 yıllık) ve Eğitim Fakülteleri (4 yıllık) şeklinde sınıflandırılmıştır. Eğitim Yüksek Okulları ilköğretim 1. kademeye (ilkokullara), Eğitim Fakülteleri ilköğretim 2. kademeye ve ortaöğretime (ortaokul, lise ve dengi okullara) öğretmen yetiştirmeyi üstlenmiştir (Küçükahmet vd., 2003). Eğitim Yüksek Okulları, 3 Temmuz 1992 tarih ve 3837 sayılı kanunla, Eğitim Fakültelerine bağlı Okul Öncesi Eğitim ve Sınıf Öğretmenliği Bölümlerine dönüştürülmüş; daha sonra bu bölüm, Okul Öncesi Eğitim ve Sınıf Öğretmenliği Bölümleri olarak ikiye ayrılmıştır.
1989-1990 öğretim yılından itibaren öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarına iyi bir taban ve kaynak oluşturması bakımından Anadolu Öğretmen Liseleri yeniden yapılandırılmış, bu yapıya göre öğrenciler bir yıl hazırlık yabancı dil okumak üzere ilköğretimden sonra toplam dört yıllık okul haline dönüştürülmüştür. Diğer liselerden farklı olarak bu okullarda her yarı yıl eğitim döneminde iki saatlik pedagojik formasyon dersi konulmuştur. Sayıları 96’yı bulan bu okullarda öğrencilere meslek bilgisi kazandıran derslerin diğer derslere oranı %10’dur (MEB 2001: 138). Anadolu Öğretmen Liseleri konusunda kalite açısından önemli bir gelişme de 1993 senesinde bu okul mezunlarının %46’sı yüksekokula girerken, 1999’da bunların %64’ü yüksekokula girmeyi başarmıştır. Ancak bu öğrencilerin ilk tercihini eğitim fakültelerine yapan öğrenci sayısı 268 (%5.8)’dir (Eşme 1999: 142).
Öğretmenlik mesleği konusunda önemli bir uygulama da mesleğin cazibesini artırmak, başarılı ve yetenekli öğrencileri bu mesleğe çekmek amacıyla, üniversiteye giriş sınavlarında ilk on tercih arasında öğretmen yetiştiren programlara yer verip tercih ederek kazanan öğrencilere burs ve yatılılık imkanları veren 15 Haziran 1989 tarih ve 3580 sayılı kanun çıkarılmıştır. Ayrıca diğer önemli bir gelişmede 1990-1991 öğretim yılından itibaren öğretmen liselerinin tamamı Anadolu Öğretmen Lisesine dönüştürülmesidir (MEB 1992: 14).
Öğretmen yetiştirme sisteminin kalıcı ve etkin bir şekilde işlemesini sağlamak, daha nitelikli öğretmen yetiştirmeye katkıda bulunmak üzere 19.09.1997 tarih ve 97.8.144 sayılı Yükseköğretim Kurulu kararıyla; öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarında uygulanan programları denetlemek, değerlendirmek, geliştirmek ve YÖK’ün, öğretmen yetiştirme ile ilgili alacağı kararları oluşturmada danışma organı olarak faaliyet göstermek amacıyla “Öğretmen Yetiştirme Millî Komitesi” kurulmuştur. Bu komite; Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ve Eğitim Fakültesi temsilcilerinden oluşmaktadır (Türk, 1999).
1.5. 2000 SONRASI ÖĞRETMEN YETİŞTİRME PROGRAMI
1997-1998 yıllarında YÖK/Dünya Bankası Milli Eğitimi Geliştirme Projesi kapsamında, ilköğretim ve ortaöğretime öğretmen yetiştirme lisans programlarını yeniden yapılandırmıştır. Buna göre Eğitim Fakültelerinde ilköğretime öğretmen yetiştiren programlar (okul öncesi öğretmenliği, sınıf öğretmenliği, sosyal bilgiler öğretmenliği, fen bilgisi öğretmenliği vb.), ortaöğretime öğretmen yetiştiren kurumlar (tarih öğretmenliği, fizik öğretmenliği, Türk dili ve edebiyatı öğretmenliği vb.) ve hem ilköğretim hem de ortaöğretime öğretmen yetiştiren programlar (yabancı dil, müzik, resim, beden eğitimi öğretmenliği vb.) olarak sınıflandırılmıştır. Sadece ortaöğretime öğretmen yetiştiren programları eğitim süresi 5 yıl, diğerleri ise 4 yıl olarak düzenlenmiştir. Mesleki ve Teknik Eğitim Fakültelerinin eğitim süresi de 4 yıl olarak belirlenmiştir. Bunun yanında Fen-Edebiyat Fakültesi mezunlarına yönelik olarak lisans eğitimleri sonrası 1 yıllık “tezsiz yüksek lisans” programları açılmıştır. Öğretmen ihtiyacı doğrultusunda eğitim fakültesi dışından da öğretmen alımları gerçekleştirilmiştir. 2009 tarihinde YÖK tarafından alınan kararla Fen-Edebiyat ve İlahiyat Fakültelerinde okuyan öğrencilere, lisans eğitimleri sırasında pedagojik formasyon alma hakkı verilmiş ve bir anlamda Eğitim Fakültelerine alternatif öğretmen yetiştiren fakülteler haline dönüştürülmüştür. Diğer yandan YÖK, öğretmen ihtiyacını karşılamak üzere, planlama yapmadan çok sayıda eğitim fakültesi açmıştır. Böylece nitelikli öğretmen yetiştirmede sorunlar oluşmuş ve bugün üç yüz binin üzerinde işsiz, Eğitim Fakültesi mezunu öğretmen atama bekler hale getirilmiştir. Öğretmen atamaları için 2013 yılından itibaren Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi (ÖABT) uygulanmaktadır. Öğretmen adayları, öğretmenlik atamasına başvurabilmek için “Kamu Personel Seçme Sınavı (KPSS) A Grubu ve Öğretmenlik” ile “Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi” (ÖABT) sınavına girmektedirler. 2015 KPSS kılavuzuna göre öğretmen adaylarına sınavda uygulanan testler ve soru sayıları şu şekildedir: Genel Yetenek (60), Genel Kültür (60), Eğitim Bilimleri (80), Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi (ÖABT): Alan Bilgisi Testi (40), Alan Eğitimi Testi (10). Öğretmen atamaları MEB tarafından belirlenen kontenjanlar çerçevesinde öğretmen adaylarının KPSS’den almış oldukları puanlara göre yapılmaktadır.
2. PEDOGOJİK FORMASYON BİLMECESİ
Pedagojik formasyon, basit anlamıyla alan eğitimi almış kişilere alanlarını nasıl öğreteceklerine dair pedagoji eğitimi vermeyi kapsamaktadır. Dünyada bu yaklaşımın çeşitli örnekleri mevcuttur. İngiltere’de öğretmen olabilmek için “Postgraduate Certifacate in Education (PGCE)” sertifikasına sahip olmak gerekmektedir. Bu sertifika; alan üniversitelerinden mezun olan ve mezuniyet sonrası pedagoji eğitimi alan öğrencilere verilmektedir. Sertifika sürecinde öğrencilere alanları ile ilgili bir eğitim değil, sadece alanlarını nasıl öğreteceklerine dair bir eğitim verilmektedir. Bu yüzden öğrencilerin alanlarını çok iyi öğrenmiş olmaları gerekmektedir (education.gov.uk, tarih yok).
Benzer şekilde “Bachelor of Education (B.Ed)” Kuzey Amerika, Avustralya, İsrail, Hindistan gibi ülkelerde lisans mezuniyeti sonrası öğretmen olmak isteyenlerin edinmeleri gereken bir derecedir (Wikipedia, tarih yok). Ülkemizde de Fen Edebiyat Fakültesi mezunları dünyada adı geçen uygulamalara benzer süreçlerden geçerek öğretmen olabilmektedirler. Fakat ülkemizde öğretmenler sadece bu yolla değil, direkt olarak eğitim fakülteleri tarafından da yetiştirilmektedirler. Öğretmenlerin hem iki farklı yöntemle yetiştirilmesinden hem de süreçte çok fazla değişimler yaşanmasından ötürü pedagojik formasyon ülkemizde bir sorun haline gelmiştir.
Öğretmen eğitiminin üniversitelere devredilmesinden sonra 2010 yılında yapılan dördüncü önemli değişiklik aslında; 2009 yılında alınan kararla, tezsiz yüksek lisans eğitiminde yer alan formasyon derslerinin Atatürk, Uludağ, İstanbul ve Marmara Üniversiteleri Fen-Edebiyat ve İlahiyat Fakültelerinde isteyen öğrencilere lisans eğitimleri esnasında verilmesinin kabul edilmesine dayanmaktadır. Haklı olarak karara itiraz eden diğer üniversiteler bu haktan yararlanma yoluna gitmiştir. 2010 yılında alınan kararla birlikte, üniversitelerde Fen Edebiyat Fakültesi öğrencilerine pedagojik formasyon eğitimi verilebilmesi için ilgili üniversitede eğitim fakültesinin veya eğitim bilimleri bölümünün bulunması ve bu alanda yeterli kadrolu öğretim üyesi olması şartı getirilmiştir. Ayrıca, Fen Edebiyat Fakültesi mezunlarının ortaöğretim alan öğretmeni olabilmeleri için uygulanan tezsiz yüksek lisans programının 2010-2011 öğretim yılından itibaren kaldırılması ve bunun yerine iki yarı yıllık pedagojik formasyon eğitimi verilmesi kararlaştırılmıştır (Özoğlu, 2010). Fakat pedagojik formasyon karmaşası burada son bulmamıştır.
YÖK pedagojik formasyon programını 5 Nisan 2012 tarihinde aldığı kararla kaldırmış, karara gerekçe olarak da pedagojik formasyon alanlarında ortaya çıkan öğretmen fazlasını göstermiştir. Fen Edebiyat Fakültelerinin tepkisini çeken bu kararın üzerinden bir yıl geçtikten sonra, 18 Nisan 2013 tarihinde YÖK 2013 yılı 4.toplantısında Fen Edebiyat Fakülteleri mezuniyeti sonrası pedagojik formasyon sertifika programının devamına karar verilmiştir. YÖK tarafından Mayıs 2013’te alan öğretmenlerinin Fen Edebiyat Fakülteleri mezunlarından seçilmesi kararı alınmıştır. YÖK’ün bu kararıyla ilgili açıklama yapan Fen-Edebiyat Fakülteleri Dekanlar Konseyi (FEDEK) Başkanı tarafından, bundan sonra alan (branş) öğretmenlerinin Fen Edebiyat Fakültelerinden yetişeceğini belirtilmiş ve öğretmen olmak için pedagojik formasyon alma şartının olduğu ifade edilmiştir (Sonay, 2013).
Haziran 2013’te ise YÖK, MEB’in yeni öğretmen yetiştirme stratejisi paralelinden, Eğitim Fakülteleri bünyesinde yer alan ortaöğretim alan öğretmenliği bölümlerine önümüzdeki eğitim-öğretim yılından itibaren öğrenci kontenjanı verilmemesi konusunda bir karar alındığını duyurmuştur (Hürriyet, 2013). Temmuz 2013’te ise MEB tarafından “Ulusal Öğretmen Stratejisi Belgesi” çalışmalarında sona gelindiği duyurulmuştur. Bu çalışma kapsamında pedagojik formasyon eğitimine son verileceği ve bunun yerine “Teknolojik Pedagojik Alan Bilgisi Eğitimi” verileceği, lise öğretmenlerinin eğitim fakültelerinden değil, alan fakülteleri mezunları arasından belirleneceği duyurulmuştur (Milliyet, 2013).
Görüldüğü üzere 2010 yılından 2013 yılına kadar Fen Edebiyat Fakültelerinin pedagojik formasyon hakları ile ilgili olarak beş farklı karar alınmıştır. Bu kararlardan birisi diğerinin tersini ifade eder niteliktedir. 2020 yılında bu konu tekrar gündeme gelmiş dönemin milli eğitim bakanı Ziya Selçuk 1 Ocak 2021’e kadar pedagojik formasyon alan herkesin belgesinin geçerli olduğunu ve hak kaybına uğramayacağını kaydederek, Ocak 2021’den itibaren üniversitelerde öğretmenlik meslek bilgisi tezsiz yüksek lisans programının açılacağını söylemişti. Selçuk, mezun olan herkesin formasyon alması ve yüz binlerce insanın buralara birtakım ücretler ödemesinin sağlıklı bir işleyiş olmadığına işaret ederek, şunları kaydetti: “Biz, öğretmenliğe atandıktan sonra ayrı bir formasyon düzenledik yani asıl formasyon, öğretmenliğe atandıktan sonra Millî Eğitim Bakanlığı tarafından ücretsiz olarak verilecek olan formasyon. Ama onun öncesinde de Eğitim Fakültelerinde okuyan kişiler, bazı temel hazırlık dersleri alıyorlar. Öğretmenlik Meslek Bilgisi tezsiz yüksek lisans programına katılacak öğrenciler de bu hazırlık derslerini, bu programın derslerini alacaklar, eğer öğretmenlikle ilgili KPSS sınavını kazanırlarsa o zaman da Millî Eğitim Bakanlığından mesleğe başladıkları ilk yıl bir formasyon eğitimi alacaklar.” demişti. Ancak bu program herhangi bir şekilde açılmamış ve binlerce genç 2 yıl boyunca mağdur edilmiştir.
Ziya Selçuk’un görevden alınmasından sonra yerine gelen milli eğitim bakanı Mahmut Özer tekrar üniversitelerin pedagojik formasyon verilebileceğini açıkladı. Şu an üniversiteler yıllık 4500-5500 TL ücretle Fen-Edebiyat Fakültesi öğrencilerine bir yıl süreyle bu eğitimi vererek öğretmenlik mesleği sertifikası vermektedir. Bu sorunun tam manasıyla çözüme kavuşturulamaması hem gençlerimizi hem de öğretmenlik mesleğinin itibarını zedelemektedir. Üniversiteler adeta sertifika satan ticarethanelere dönmekte ve öğretmenlik para ile satın alınabilen bir meslek haline gelmektedir. Eğitim Fakülteleri ile Fen-Edebiyat Fakülteleri arasında fark kalmamakta ve bu da öğretmenlik mesleğinin hem kolay ulaşılabilir yapıya hem de çift başlı sisteme evrimleştirmektedir. Millî Eğitim Bakanlığı bu soruna acil bir çözüm bulmalıdır ve bu karmaşadan gençlerimizi kurtarmalıdır.
Unutmayalım ki öğretmenlik mesleği kutsal ve onurlu bir meslektir, bu mesleğin itibarını kurtarmak hepimizin sorumluluğundadır. Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi ‘’Öğretmenler yeni nesil sizlerin eseri olacaktır.’’
KAYNAKÇA
Akyüz, Y. (2007). Türk Eğitim Tarihi. Ankara: PegemA Yayıncılık.
ALTUNYA, Niyazi. (2008). Türkiye’de Öğretmen Yetiştirme Deneyimi (1848- 2008). İstanbul: Uygun Basım.
AYAS, Nevzat. (1948). Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitimi, Kuruluşlar ve Tarihçeler. Ankara: Millî Eğitim Basımevi.
BALTACI, Cahid. (1980). Maarif Sistemimiz. İstanbul: İslâm Medeniyeti Vakfı Neşriyatı.
BİNBAŞIOĞLU, Cavit. (1995). Türkiye’de Eğitim Bilimleri Tarihi. İstanbul: MEB Yayını
CİCİOĞLU, Hasan. (1982). Türkiye Cumhuriyetinde İlk ve Ortaöğretim. Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları.
Duman, T. (1991). Türkiye’de Ortaöğretime Öğretmen Yetiştirme. İstanbul: Millî Eğitim Basımevi.
DURSUNOĞLU, Halit. (2003). “Cumhuriyet Döneminde İlköğretime Öğretmen Yetiştirmenin Tarihi Gelişimi”. Millî Eğitim Dergisi. (160) Ankara
EŞME, İsa (1999), “Bugünün Öğretmen Yetiştirme Modeli” Eğitim Bilimleri Dergisi, M.Ü. Atatürk Eğit. Fak. Yay., Sayı:11, İstanbul, s: (141-142).
Gelişli, Y. (2006). Öğretmen yetiştirmede Ankara Yüksek Öğretmen Okulu uygulaması, İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.
KARAGÖZOĞLU, Galip ve Diğerleri. (1993). “Türkiye’de Öğretmen Eğitim Politikaları ve Modelleri” Avrupa Konseyi Ülkelerinde Öğretmen Yetiştirme Politikaları ve Modelleri. İzmir: MEB Yayınları.
Koçer, H.A. (1987). Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu 1773-1923. Ankara: Uzman Yayınları.
Millî Eğitim Bakanlığı (MEB). (1949). Dördüncü Milli Eğitim Şûrası (22-31 Ağustos). Ankara: MEB.
MEB. (2000), 2001 Yılı Başında Milli Eğitim, Ankara.
Öztürk, C. (2004). 21. yüzyıl eşiğinde Türkiye’de öğretmen yetiştirme, İçinde 21. Yüzyılda Eğitim ve Türk Eğitim Sistemi, Ed. Orhan Oğuz, Ayla Oktay, Halis Ayhan. 2. Baskı, İstanbul: Dem Yayınları.
Öztürk, Cemil. (2007). Atatürk Devri Öğretmen Yetiştirme Politikası. Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Sonay, N. (2013). Branş öğretmenleri fen edebiyattan yetişecek. (http://www.me-murlar.net/haber/373172/).
Taşdemirci, E. (1984). Cumhuriyet dönemi Türk millî eğitim politikasının ana evreleri üzerine tahlili ve mukayeseli bir araştırma, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Türk, E. (1999). Türk Eğitim Sistemi. Ankara: Nobel Yayıncılık
UNAT, F. Reşit. (1933). “İlk, Orta, Yüksek Tedrisatımızın On Senelik Bilançosu.” Fikirler. 29 Teşrinievvel, C. V, Sayı 100. İzmir.