
Ne diyorlar? “Büyük Felaket.” Yani ABD Cumhurbaşkanları gibi hatırın kalmasın kabilinden “soykırım” yerine bunu diyorlar.
Böylece Ermeni tezlerine yandaş ve yancı oluyorlar.
Oysa ortada bir “Mukatele” vardır. Ne demektir “Mukatele”? Karşılıklı vuruşma, birbirini öldürme demek… Peki kim kimi/kimleri öldürmüş, neden öldürmüş? Cevaplayalım: Ziya Gökalp, Nemrut Mustafa Paşa Divanında yargılanmaktadır İttihat ve Terakki Partisi’nin bir ideoloğu olarak. Ermeni tehcirinin bir soykırıma neden dönüştüğü, neden buna karşı çıkmadığı sorulur, o da şu tarihi yanıtı verir: “Milletimizi suçlamayınız; Türkiye’de Ermeni kırımı değil bir Türk-Ermeni mukatelesi vardır. Arkadan vurdular, biz de vurduk…”
Ve aslında mukatele “Türk-Ermeni” vuruşması ile sınırlı değil. Bu sınırlı olmama durumunun ayrıntısını, Macit Gürbüz’ün “Mukatele” adlı yapıtından (Motto Yayınları) öğrenelim.
Tehcir öncesi ve sırasında Kürtler, Çerkesler ve Ermeniler çatışıp durmuşlar. Hani hep Türkler “Ermeni Soykırımı” ile suçlanır, Ermeniler dünyayı ayağa kaldırıp dururlar ya, kazın ayağı hiç öyle değil. Soykırım amacı ve kastı yoktur. Olan bitenin özeti şudur:
Osmanlı 93 Harbi’nde yenilince batılı devletler Ermeni işini masaya koydular, dayattılar, kabul etti Osmanlı o ağır koşulları. Ermenilerse Osmanlı’dan ayrılıp bağımsız bir Ermenistan kurma hayalleri içinde idiler, başta Rusya olmak üzere tüm Avrupa ve ABD’den destek ve yardım görüyorlardı. Silahlı Ermeni komitacıları dolaşıyorlardı ortalıkta. Osmanlı buna çareler aradı, bu çareler “çaresizliğin çareleri” oldu. Hamidiye Alayları kuruldu, Kürtlere beylikler, paşalıklar verildi, başta vergi olmak üzere birçok bağışıklıklar, ayrıcalıklar tanındı. Ve fetvalar verildi. Yedi Ermeni öldüren yedi cennete girecekti. Böylece Kürt Ermeni çatışmaları başladı. İşin içine bu arada Türkiye’ye göç eden ve yokluk yüzünden yağmaya başlayan Çerkesler de katıldılar. Onlar da Ermenilerin canına ve malına kastediyorlardı. Böylece gele gele gelindi I. Dünya Savaşına. Ermeni yine arkadan vuruyordu ordumuzu. Bir önlem gerekiyordu, bu önlem tehcir, yani zorunlu göç ettirme olarak düşünüldü ve uygulandı. Bu uygulama için o günün Sadrazamı Talat Paşa genelgeler yayımladı, tehcirin şartlarını ve kurallarını açıkladı, bunlara titizlikle uyulmasını istedi. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı, yollarda Ermeni kafilelerine saldırılar yapıldı Kürtler ve Çerkesler tarafından malları talan edildi. “Bunlar zaten biliniyor, değişik ne var bu kitapta?” diye düşünüyor olabilirsiniz. Tamam şimdi bu kitaptan bazı çarpıcı başlıkları sunacağım, göreceksiniz değişik neler olduğunu:
-Kırım, Kürtlerin ve Çerkeslerin yaşadıkları yerlerde meydana geldi. Kürt Ağaları, Ermeni konvoylarını jandarmalardan satın alıyorlardı. Çerkesler daha çok Resulayn’daki muhacirleri katlettiler. Urfa Çerkesleri ve Kürtler, Ermenileri yağma etmek bağlamında birbirleriyle çatışmaya giriyorlardı.
-Diyarbakır Valisi Dr. Reşit, bir Çerkes, Ermeni katliamlarının simge ismi. Diyarbakır’a getirdiği Çerkes güçleri ile kan kusturmuş Ermenilere… Diyarbakırlı Fevzi Bey, Çerkeslere öldürttüğü Ermeni kadınların saçlarından halat yaptırmış. Bir başka Çerkes, Çerkes Ahmet, Van ve çevresinde yaptığı katliamları şöyle savunmuş: “Van ve çevresini Kâbe toprağına çevirdim.”
-Hamidiye alaylarının başkomutan Zeki Paşa da Çerkes…
-Tarık Ziya Ekinci anlatıyor: 1915’te Diyarbakır’da ne oldu? Tüyler ürpertici tanıklıklar…
-Katliama fetva veren din adamları, kadılar, imamlar.
-Kürtler koyun keserken ettikleri duaları Ermeni keserken de yapıyorlardı.
– “Firxun” Keklik Avı demek, yani toplu öldürüm. Bejik denilen Kürt milislerden Kolo Ond, yani Ond Dede’nin anlattıkları var, dehşet verici, buraya yazmıyorum, bu kitap, sırf bunlar için bile okunur.
-Arapkir Kayaarası’nda Ermeni ölülerinden oluşan ceset tepesi…
-Peki ya Ermeniler onlar boş mu duruyorlardı? Hayır, onlar işi öylesine ileri götürmüşlerdi ki Ermeni Taşnaklar, bir “Katliam ve Yağma Bakanlığı” kurmuşlardı. Ermeni komitacıları “merhamet kaldırılmıştır” diyorlardı, Rus Topçu Teğmen Medivan görmüştür Erzurum’da; bir Ermeni, Kürt arabacılardan birini vurmuştur ama daha ölmemiştir Kürt, Ermeni bu Kürt’ün ağzına sopayı zorla sokmaya çalışmaktadır bir an önce ölsün diye.
-Macit Gürbüz, Ermeni katliamında Teşkilat-ı Mahsusa’nın bir rolü bulunmadığını, işin devlet yetkilileri ile yerel güçler ve Hamidiye Alayları tarafından icra edildiğini yazıyor.
-İşte tam burada Kürt Yazar Altan Tan’ın yazdıkları giriyor devreye. Altan Tan: “Ermeni komitacıları Kürt köylerine Rus ordusundan çok daha fazla zarar verdiler” diyor ve şunları önemle vurguluyor: “Şarkî Anadolu’da 1,5 milyon Ermeni’nin tehcir edildiğini ve bunların 600 bininin yollarda katliama maruz kaldığını yazmış olan Avrupa barbarları; Erzurum, Van, Bitlis ve diğer Şark vilayetlerinin Ruslar tarafından istilası sırasında Ermeniler tarafından oralarda sakin olan Kürtlerden öldürülen ve miktarı 1,5 milyonu bulan mütecaviz kıtalden bir nebze olsun bahsetmediler. Ermeni katliamından Kürtler mesul oluyor da Kürt katliamından Ermeniler asla mesul olmuyorlardı.”
-Altan Tan böyle diyor ya, başka Kürt aydınları işi özüre kadar götürüyorlar. İşte Ahmet Türk: “Ermenilerden özür diliyoruz, bizi bağışlasınlar.”
Evet sonuca gelelim: Ortada bir mukatele var Kürtler, Çerkesler, Ermeniler ve Osmanlı Devleti arasında (Türkler çok fazla yoklar bu işte). Kimsenin eli temiz değil. Yapılması gereken “Masum değiliz hiçbirimiz” deyip bu acı olayları tarihe bırakmak ve barışmak…
Yani dememiz o ki TİP’li arkadaşlar; okumanız gerek, dürüst, yansız, vicdanlı ve namuslu olmanız gerek.
Siz Zori Balayan’ı bilir misiniz, Hocalı hakkında bir güne bir gün sesiniz çıktı mı?
Başka bir kaynağı versem, hemen bir kulp takarsınız, onun için Wikipedia Ansiklopedisi’nin yazdıklarını sunacağım dikkatlerinize. Bakalım kimmiş bu Zori Balayan, neler yapmış:
“Zori Balayan (Ermeni: Զորի Բալայան, 10 Şubat 1935, Hankendi), Ermeni yazar, gazeteci, gezgin, hekim ve savaş suçlusu.
Hayat Hikâyesi
10 Şubat 1935’te Azerbaycan SSC’nin Hankendi şehrinde doğdu. 1957 yılında ortaokuldan, 1963 yılında ise Ryazan Devlet Üniversitesi’nden mezun oldu. 1963-1973 yılları arasında Kamçatka’da hekimlik icra etmiştir.
1975 yılından itibaren “Literaturnaya Gazeta”nın şahsî muhabiri olarak çalıştı. 1989 yılında SSCB Meclisine milletvekili olarak girdi.[1]
Siyasî Fikirleri
Zori Balayan’ın 1980’li yılların başlarında yazdığı Ocak adlı makalesi ile meşhur oldu. Bu eser 1981 yılında kitap olarak neşrolundu. Bu kitapta Karabağ’ın ve Nahçıvan’ın eski Ermeni toprağı olduğunu iddia ediyor. Ayrıca, kitapta ‘Türkler -Azerbaycanlılar da gruba dahil olmak üzere- Rusya ve Ermenistan’ın düşmanıdır’ diyen İngiliz gazeteci Thomas de Waal’a göre Azerbaycan’da karmaşa yaratmayı amaçlamıştır.[2] Sabir Rüstemhanlı, Mirza İbrahimov ve Azerbaycan’ın diğer ileri gelen edipleri, ülke basınında Balayan’ın iddialarına karşılık makaleler neşrettiler.
Daha sonra Balayan, Karabağ ayrılıkçılarına iştirak etti ve ”Miatsum” hareketinin liderlerinden biri oldu. Balayan, 1988’de Silva Kaputikyan ile beraber Moskova’da Mihail Gorbaçov ile bir araya geldi ve ondan “Karabağ Meselesi”ni Ermeniler lehine halletmesini istedi.[1]
Terör Faaliyetleri ve Savaş Suçu
3 Temmuz 1994 yılında Bakü Metrosu’nda bir bombalı saldırı meydana geldi. Bu patlamada 12 kişi hayatını kaybetti ve 42 kişi yaralandı.[1] Terör faaliyetinde bulunmaktan suçlu bulunan Sadval üyesi Azer Aslanov tutuklandı. Duruşma esnasında zanlı Arslanov, Zori Balayan’ın kendisiyle tanıştığını ve Bakü Metrosu’nu patlatması talimatını verdiğini ifade etti.[1]
Bununla alâkalı olarak Zori Balayan hakkında ceza davası açılmasına karar verildi. 1999’da Azerbaycan Cumhuriyeti Başsavcılığı’nın sunumuna istinaden Interpol, Balayan’ı bilhassa tehlikeli bir suçlu olarak ilân etti ancak 2001’de onu bu listeden çıkardı. Mayıs 2005’te İtalya’nın Brindisi kentinde uluslararası aranan bir suçlu olarak Interpol tarafından gözaltına alınan Zori Balayan, karakolda 4 saat gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakıldı.[1]
Zori Balayan, 26 Şubat 1992’de cereyan eden Hocalı Soykırımı’na iştirak ettiğini itiraf etmiştir. İşlediği savaş suçunu 1996 yılında neşrolunan ‘Ruhumuzun Canlanması’ adlı kitabında şöyle anlattı:
‘Ben ve Haçatur ele geçirdiğimiz bir eve girdiğimizde şahit olduk. Askerlerimiz 13 yaşında bir Türk çocuğunu pencereye çivilemişlerdi.
Çocuk bağırıyordu. Haçatur çocuğun sesini kesmek için annesinin kesilmiş memesini çocuğun ağzına soktu. Daha sonra 13 yaşındaki çocuğun başından, sinesinden ve karnından derisini yüzdük. Saate baktım Türk çocuğu yedi dakika sonra öldü. Mesleğim hekimlikti ve tabii olarak hümanist idim fakat Türk çocuğuna yaptığım bu işkencelerden dolayı kendimi rahatsız hissetmedim.
Sonra çocuğun cesedini doğrayarak aynı soydan geldikleri köpeklerin önüne attık. Akşam aynı şeyi 3 Türk çocuğuna daha yaptık. Türk çocuklarına yaptıklarımdan bahtiyarlık duyuyorum! Ben bir Ermeni vatansever olarak görevimi yerine getirdim.’[3][4]
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, 26 Şubat 2014 tarihindeki -Hocalı Soykırımı’nın 22’nci yıl dönümü- meclis kürsüsü hitabında ”…bunu kınamayacak, insanlık adına bundan nefret etmeyecek kişi göremiyorum.” diyerek Zori Balayan’ı kınamıştır.[5]
İç Kaynakça
1- a b c d e Mammedov, Dadaş. “Zori Balayan”. www.wiki.az-az.nina.az (Azerice). 20 Eylül 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Eylül 2022.
2-(Rusça)”Глава 9. Противоречия. Сюжет двадцатого века”. BBCRussian. 10 Temmuz 2005. 8 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Kasım 2011.
3-“Hocalı katliamını övünçle anlatıyorlar”. TRT Haber. 20 Eylül 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Eylül 2022.
4-“Türk düşmanlığı ile bir canavara dönüşen Ermeni Balayan! Hocalı’da mazlumları nasıl katlettiler? – Yeni Akit”. www.yeniakit.com.tr. 20 Eylül 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Eylül 2022.
5- “TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ”. www5.tbmm.gov.tr. 20 Eylül 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Eylül 2022.”[1]
Evet işte böyle, Hocalı Soykırımı ve bu Zori Balayan hakkında ne düşünürsünüz, açıklayınız mertçe, dürüstçe!
Bakınız, bu satırların yazarının anne ve babası tarafından tüm büyükleri Ermeni zulmü ve vahşetine maruz kalmışlardır. Buna karşın asla Ermeni düşmanlığı yapmaz, yaptırmaz, bu yüzden “Ermeni” suçlamalarına muhatap olmuştur fanatik milliyetçi ve dinbaz odaklar tarafından. Ermenilerse “nefret söylemi” ile suçlamışlardır onu.
Oysa ki olması gereken, tarihsel olayları nesnel ve yansız olarak incelemek, sonuçlarına katlanmaktır. Ve geriye değil, ileriye bakmaktır. Azerbaycan-Ermenistan ve Türkiye sınırları barış ve kardeşliğin sınırları olmalı. Bunu siz de istiyorsanız tek yanlı bakmayacaksınız, çok yönlü düşünüp değerlendireceksiniz.
Sosyalizm Türk düşmanlığı değildir!
Ülkenin tümlüğüne kastetmek de değildir?
Adı “Partiya Karkaren Kürdistan”, yani “Kürdistan İçi Partisi” olan PKK’nın, artık ne işçi ile ne de emekçi ile bir ilgisi yoktur. ABD’nin güdüm ve denetiminde bir taşaron ve kaşalot örgüttür. Bu örgütle organik bağı olan HDP, bazı sol ve sosyalist parti ve sivil toplum örgütleriyle gene ittifak kurmuş. “Emek ve Özgürlük İttifakı…” Şimdi soralım: HDP’nin neresi sol ve sosyalisttir? Emekle ve emekçilerle ilgili bugüne dek ne yapmıştır? HDP sınıfsal olarak nerede duruyor? Ve bir soru da bu ittifaka, tekrar meclise girme uğruna balıklama atlayan iğreti Stalin bıyıklı TiP Genel Başkanına. Çık söyle, PKK nasıl bir örgüttür, fikri zikri nedir, sosyalizmin neresindedir?
Ve PKK finansörü, uyuşturucu satıcısı Savaş Buldan’ın karısı Pervin Buldan, Kasım ayında HDP’nin bir grup toplantısında yaptığı konuşmada dedi ki: “Cumhuriyetin 99. yıl dönümünü geride bıraktık. Kuruluşundaki ademi merkeziyetçilik ve demokrasi fikrinin terk edilerek yerine Kürtler ve Aleviler başta, tüm farklılıkların ret ve inkarına dayalı tekçilik sisteminin devreye sokulmasıyla yaşanan 100 yıllık bir yıkım sürecinden bahsediyoruz. Yönetimler değişse de zihniyet değişmiyor. Toplum olarak bunun sonuçlarıyla karşı karşıya kalıyoruz. Kürtçe ana dil hala yasak, vesayet sistemi el değiştirdi ama kendisi hiçbir zaman değişmedi, bugün saray ve yargı vesayeti olarak devam ediyor.” Buldan, “Söz veriyoruz, ikinci yüzyılın aktörü onlar değil, biz olacağız, Türkiye halkları olacak. Asıl belirleyici güç halklardır; Kürtlerdir, Alevilerdir, Ermenilerdir, bu kadim topraklarda dışlanan tüm halklardır. Ülkeyi gerçek bir demokratik cumhuriyet ortamına birlikte taşıyalım, bir dönemi kapatalım, yeni bir aydınlık dönemi başlatalım” diye konuştu.
Türkiye halklarını sayıyor uyuşturucu kaçakçısının karısı, kimlermiş bir bakalım: Kürtler, Aleviler, Ermeniler… Türkler yok… Ve Alevileri “halk” olarak niteliyor. Alevilerin %80’inin Türk olduğunu bilmezden geliyor. Dahası da var: Bayan Buldan Türk ve Türkiye Cumhuriyeti düşmanlığı yapıyor… Kürtçe ana dil yasakmış. Değil, ana dilde eğitim yasak, o da sizin yüzünüzden öyle, bu ülke ve devlet Kürt yurttaşlarına her hakkı verir, arada o kanlı örgüt ve o örgütün uzantısı olan sizler olmasanız. Sen ve partin bu kafayla ve bu ağızla her zaman duvara toslarsınız ve Kürt sorunu da asla çözülmez.
Aslında bunların kafalarının içinde nelerin döndüğü, hangi niyet ve amaçların olduğu, Evrensel Gazetesi’nde yayımlanan bir haberde açıkça bellidir. Okuyalım:
“Kuruluşunu ilan eden Kürt Özgürlük ve Demokrasi İttifakı, tüm Kürtleri 14 Mayıs seçimlerinde Yeşil Sol Partiye oy vermeye çağırdı.
Emek ve Özgürlük İttifakı bileşenleri HDP ve Yeşil Sol Parti ile birlikte Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Kürdistan Komünist Partisi (KKP), İnsan ve Özgürlük Partisi (PİA), Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK), Devrimci Demokrat Kürt Derneği (DDKD) ve Azadi Partisi’nin içerisinde yer aldığı Kürt Özgürlük ve Demokrasi İttifakı kuruluşunu ve seçim deklarasyonunu ilan etti.
Deklarasyon, Diyarbakır Kayapınar’da düzenlenen toplantıda duyuruldu. Toplantıya DTK Eş Başkanı Berdan Öztürk, DBP Eş Genel Başkanları Saliha Aydeniz ve Keskin Bayındır, Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Azadi Partisi Genel Başkanı Ayetullah Aşiti, Devrimci Demokrat Kürt Derneğinden Abdulhey Okumuş, PİA Genel Başkanı Mehmet Kamaç, KKP Genel Başkanı Sinan Çiftyürek ile PSK Genel Başkanı Bayram Bozyel’in yanı sıra yüzlerce kişi katıldı.
Deklarasyonun Türkçesini DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, Kürtçesini ise PSK Genel Başkanı Bayram Bozyel okudu.
HEDEFLER 7 MADDEDE AÇIKLANDI
Deklarasyonda, Kürt Özgürlük ve Demokrasi İttifakının ortak mücadele kararı almasının nedenleri şu şekilde sıralandı:
‘Kürt halkının varlığının ve kimliğinin tanınması, yapılacak anayasada yer alması,
Kürt dilinin anaokulundan, üniversiteye kadar eğitim dili olarak kabul edilmesi ve Türkçenin yanı sıra ikinci resmi dil olarak tanınması,
Kürtlerin, Kürt ve Kürdistan isimleriyle özgürce örgütlenmeleri ve kendilerini ifade etmelerinin önünü açan demokratik bir ortamın yaratılması,
Kürt halkına, Kürdistan’da kendi kendilerini yönetmelerine imkân verecek bir statünün tanınması,
Kürdistan’da ismi değiştirilen yerleşim birimlerinin, coğrafik ve tarihi yerlerin Kürtçe isimlerinin iade edilmesi,
Mezarları yok edilen ya da gizlenen tarihi Kürt şahsiyetlerin mezar yerlerinin açıklanması,
Kürt halkının diğer halklarla bir arada, eşit, özgür ve onurlu bir şekilde yaşamasını güvence altına alan demokratik, çoğulcu, ademi merkeziyetçi bir anayasanın yapılması.’
YEŞİL SOL PARTİ ETRAFINDA KENETLENME ÇAĞRISI
Deklarasyonun devamında ‘İttifakımız; bu taleplerin yasal ve anayasal düzenlemelerle güvence altına alınması için halkımızı Yeşil Sol Parti etrafında kenetlenmeye, halklarımızın umudunun yaşam bulacağı büyük başarı için herkesi 14 Mayıs’ta sandıklara giderek Yeşil Sol Partiye oy vermeye çağırır. Seçim sürecindeki başarımız aynı zamanda Kürt halkının uzun erimli ulusal ittifak çabaları için de önemli bir temel oluşturacaktır. Gücümüzü birleştirdiğimizde kazanacağımıza kuşku yoktur. Özgürlüğü kazanmak bizim elimizde. Birlikte mücadele edeceğiz, birlikte kazanacağız. Kürtlerin birliği, Kürtlerin özgürlüğüdür’ denildi.
SANCAR: ÇÖZÜM İÇİN ÖNEMLİ ADIM
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, tarihi bir ana şahitlik edildiğini belirterek, ‘Demokratik çözüm, yerinden ve yerel yönetimlerden geçiyor. Bu ittifak bu yolda atılmış çok önemli bir adımdır. 14 Mayıs yeni başlangıçlar için önemlidir, bu imkanları oluşturmak bizim elimizde, güçlerimizi birleştirirsek ve yerelden yönetimi büyütürsek şansımızda o kadar yüksek olacak. Kürt halkı direndi, geri adım atmadı, baskılara karşı çıktı, demokratik siyasette kararlı adımlarla yürüdü. Göreceksiniz bu konuşulan sorunların hepsi çözülecek, kimse karamsarlığa kapılmasın. Kürdistan’ın her yerinde Yeşil Sol’u kuruyoruz. Emek verince oluyor. Yolumuz açık olsun, bu ittifak kazanacak’ diye konuştu.
OKUMUŞ: İNKÂR SİYASETİ YÜRÜTTÜLER AMA BAŞARAMADILAR
DDKD’den Abdulhey Okumuş, ‘Yıllardır Kürtler üzerinde imha ve inkâr siyaseti yürüttüler ama başaramadılar. Biz Kürtler direnişin sembolü olduk, bu yüzden de başarı yine Kürtlerin olacak. Parlamentoda, her yerde mücadele ediyoruz. İttifakımızı iyi kullanırsak kesinlikle başarıya ulaşacağız. Başarı biz Kürtler, başarı Yeşil Sol Parti için’ diye konuştu.”[2]
Var mı burada sosyalizm, emek var mı? Yok. Kaldır indir, Kürt sorunu. Kürtleri temsil pozlarında ortaya çıkan bir grubun, ülkenin tümlüğünü bozacak biçimde açıkladıkları özerklik ya da federasyon talepleri. Bu taleplerin arkasında PKK’nın olmadığını sanmak için ya saf ya da emperyalizmin maşası olmak gerekir.
[1] https://tr.wikipedia.org/wiki/Zori_Balayan
[2] https://www.evrensel.net/haber/486504/kurt-ozgurluk-ve-demokrasi-ittifaki-kurulusunu-ve-secim-deklarasyonunu-ilan-etti