Emperyalist Merkezlerin İstekleriyle TÜRK TARIMINA VE TARIMSAL KİT’LERE DÜŞMANLIKLAR

I-) CUMHURİYETİN TARIM POLİTİKALARI VE TARIMSAL KİTLERİN İNŞASI

Tarımı geliştirmek, tarıma dayalı sanayiyi imar etmek, Cumhuriyet ekonomisinin öncelikli stratejisi idi…

Aşamalı olarak ağır sanayiye geçilecekti.

Reji dönemlerini yaşayan ülkemizi yabancı emellerden korumak, halkın beslenme ihtiyacını karşılamak, dışarıya akan kaynakları kesmek, yerli ürünleri güçlendirmek lazımdı.

Süt içemiyor, süt ürünlerini yiyemiyordu millet. Süt hayvanı besiciliğini geliştirmek ve millete sağlıklı süt ve süt ürünleri sunabilmek için Süt Endüstrisi Kurumunu kurdu, işletmelerini, tesislerini inşa etti Cumhuriyet. Sağlıklı süte de kavuşuldu, sağlıklı süt ürünlerine de.

Et yiyemiyordu millet. Azdı, pahalıydı. Koyun ve sığır üretimini, kümes hayvanı üretimini destekledi devlet. Üreticiyi örgütledi, birlikler kuruldu. Sağlıklı ve ucuz et ve balık üretimi için Et ve Balık Kombinaları kuruldu. Et yenebiliyordu artık ve sağlıklıydı hepsi.

Besiciye yem lazımdı. Ucuz ve sağlıklı yem sağlamak için Yem Fabrikaları inşa edildi dört bir yana.

Gübre lazım köylüye… Devlet üretmeli, sağlıklı, ucuz olmalı. Gübre Fabrikaları kuruldu, ucuz gübreye kavuştu köylü.

Köylüyü karasabandan kurtarmak, modern tarıma geçmek lazımdı. Herkes alet ve makine alamıyordu.

O halde tarım aletleri için kooperatifler lazımdı. Zirai Donatım Kurumları kuruldu, yayıldı her yere.

Ve tütün… Emperyalist Reji sistemi, 20 binden fazla tütün köylümüzü katletmişti. Reji’yi söküp atmak, tütünü de millileştirmek lazımdı. Öyle de yapıldı. Ulusal tütün sektörü kuruldu. Fabrikalar ve dağıtım ağı inşa edildi. İhracata bile başlandı.

Şeker yoktu ülkede. Sıcak suyun üzümle tatlandırıldığı savaşlardan çıkmıştık. Pancar ektirildi köylüye. Eğitildi, desteklendi, Pankobirlikler kuruldu, örgütlendi köylü. Üreticiyi ve ürünü güvenceye almak için Şeker Sigorta kuruldu. Ve tabii pancarı işleyecek fabrika lazımdı. Yurdun dört bir yanına Şeker Fabrikaları kuruldu. Her biri yöre halkını da eğiten, geliştiren fabrikalar. Sektörü desteklemek için bir de Şekerbank kuruldu. Böylece yabancı şekerine son verildi. Katkısız, zehirsiz şekere kavuştu millet. 

Sadece pancar, tütün için değil, adım adım üretici birlikleri kuruluyor, örgütleniyordu köylü. Zeytinci, pamukçu, çaycı ve daha nice üretici birlikleri…

Cumhuriyet bankayı, üreticiyi ve sektörleri desteklemek için kuruyordu. Ziraat, Şekerbank, Şeker Sigorta, Çaybank, Sümerbank, Tütünbank, Denizbank…

Aracı vurgununu engellemek, üretici ile tüketici arasında köprüler kurmak için, GİMA’lar, Tansaş’lar kuruldu, mağazaları açıldı. Üreticinin ürünü ucuza gitmiyor, tüketici sağlıklı ve ucuza alıyordu ürünleri.

Pamuk üretimi desteklendi, üretici örgütlendi. Köylünün pamuğu devletin Sümerbank fabrikalarında ve Köytaş tesislerinde işlendi. Ucuz ve sağlıklı kumaş, ayakkabı ve ev tekstili sahibi oldu yurttaş.

Tifo, kızamık gibi hastalıklar hâlâ vardı o sıralar. Ama gıdaya bağlı, yemeye ve içmeye bağlı hastalıklar görülmezdi. Tek vaka, zaman zaman duyulan at-eşek kesimi idi. Her şey sağlıklıydı. Hormon yoktu, zehir yoktu.

Bağımsızlık ve Cumhuriyet, savaştan çıkmış, milleti teba, halkı hastalıklardan kırılan, açlığın ve sefaletin kol gezdiği, köylünün karasabanı bile olmayan ülkesinde, birkaç on yılda tarımda kendine yeten dünyanın yedi ülkesinden biri haline getirdi.

Geliştirilen hayvancılık ve pamukçulukla birlikte, dokuma ve deri sanayisi güçlendi. Birbirini kovalayan fabrikalar yurdun dört bir yanını sardı.

Tohum ıslah ve üretim istasyonları, zirai aletler üreten işletmeler, tarımsal ilaç fabrikaları, gübre fabrikaları, süt ve süt ürünleri fabrikaları, et ve balık kurumları, yem fabrikaları inşa eden Cumhuriyet, tarımda ve tarıma bağlı olarak da hayvancılıkta kısa sürede kendine yeterlilikte dünyanın sayılı ülkeleri arasına girmiş, ürünlerini dışarıya satar olmuştu.

a-) MİLLİ TARIMIN VE TARIMSAL KİT’LERİN ÖNDERİ ÇİFTLİKLER

Atatürk Orman Çiftliği, Millet, Baltacı, Tekir, Piloğlu ve diğerleri…

Çoğumuz Atatürk’ün kurduğu Çiftlikleri ve çiftliklerdeki tesisleri, işletilen arazileri, yetiştirilenleri, beslenenleri, boş zamanları için yarattığı meşguliyetler sandık… Dinlenme ya da seyir amaçladığını sananlar bile oldu.

Atatürk’ün Çiftlikleri devlete bağışladığına dair belgede yazdıkları, Çiftlikleri hangi amaçlarla kurduğunu da içermektedir. Belgede şöyle diyor Atatürk;

Malum olduğu üzere, ziraat ve zirai iktisat sahasında fenni ve ameli tecrübeler yapmak maksadı ile, muhtelif zamanlarda memleketin muhtelif mıntıkalarında müteaddit çiftlikler tesis etmiştim.

On üç sene devam eden çetin çalışmaları esnasında faaliyetlerini; bulundukları iklimin yetiştirdiği her çeşit mahsulattan başka her nevi ziraat sanatlarına da teşmil eden bu müesseseler, ilk senelerden başlayan bütün kazançlarını inkişaflarına sarf ederek büyük küçük müteaddit fabrika ve imalathaneler tesis etmişler, bütün ziraat makine ve aletlerini yerinde ve faydalı şekilde kullanarak bunların hepsini tamir ve mühim bir kısmını yeniden imal edecek tesisat vücuda getirmişler, yerli ve yabancı birçok ırkları üzerinde çift ve mahsul bakımından yaptıkları tetkikler neticesinde bunların muhite en elverişli ve verimli olanlarını tesbit etmişler, kooperatif teşkili sureti ile veya aynı mahiyette başka suretlerle civar köylerle beraber faydalı şekilde çalışmışlar, bir taraftan da iç ve dış piyasalarda daimi ve sıkı temasta bulunmak sureti ile faaliyetlerini ve istihsallerini bunların isteklerine uydurmuşlar ve bugün her bakımdan verimli, olgun ve çok kıymetli birer varlık haline gelmişlerdir.

Çiftliklerin, yerine göre, araziyi ıslah ve tanzim etmek, muhitlerini güzelleştirmek, halka gezecek, eğlenecek ve dinlenecek sıhhi yerler, hilesiz ve nefis gıda maddeleri temin eylemek, bazı yerlerde ihtikarla fiyli ve muvafakiyetli mücadelede bulunmak gibi hizmetleri de zikre şayandır.

Bünyelerini metanetini ve muvaffakiyetlerinin temelini teşkil eden geniş çalışma ve ticari esaslar dahilinde idare edildikleri ve memleketin diğer mıntıkalarında da mümessilleri tesis edildiği taktirde tecrübelerini müsbet iş sahasından alan müesseselerin, ziraat usullerini düzeltme, istihsalatı artırma ve köyleri kalkındırma yolunda devletçe alınan ve alınacak olan tedbirlerin hüsnü intihap ve inkişafına çok müsait birer amil ve mesnet olacaklarına kani bulunuyorum ve bu kanatla tasarrufum altındaki bu çiftlikleri, bütün tesisat ve demirbaşları ile beraber hazineye hediye ediyorum.

Çiftliklerin arazisi ile tesisat ve demirbaşlarını nücmel olarak gösteren bir liste ilişiktedir.

Muktazi kanuni muamelenin yapılmasını dilerim.”[1]

ÇİFTLİKLERİN AMACI VE BAŞARILARI

Atatürk’ün Çiftliklerle ilgili vasiyeti bu şekildedir. Çiftlikler, ulusal tarımın ve tarımsal KİT’lerin yol göstericisi olmuştur.

1-) Atatürk Çiftlikleri, ülkenin sadece bir yerinde, bir bölgesinde değil, “muhtelif mıntıkalarında” inşa ettirmeye özen göstermiş. Çiftlikleri ülke tarımına ve köylüye devrim yaptıracak ocaklar olarak planladığını,  bu amaçla farklı yerlere bilerek ve isteyerek serpiştirdiğini görüyoruz.

2-) Çiftlikler, tarımda tutuculuğun kırılmasına önderlik etmiş, “ziraat ve zirai iktisat sahasında fenni ve ameli tecrübeler” ile bilimsel ve uygulamalı tarıma önderlik etmiştir.

3-) Çiftlikler, topraklarımıza uygun ve iyi cins büyükbaş ve küçükbaş hayvancılığı, kümes hayvancılığı, at, eşek yetiştiriciliği ile sütçülük ve süt, yoğurt, peynir, yağ, kefir, gibi süt ürünlerinin modern tesislerde işlenmesi ile arıcılıkla, üzüm bağları ile şarap ve bira üretimleri ile sebze tarımı, buğday, arpa, nohut, fasulye, mercimek gibi tarla tarımı ile hem işgücü yaratmış, hem ürün türlerinin çoğalmasını sağlanmış, hem köylüye modern tarımı öğretmiş, hem de bölge ve ülke kalkınmasında büyük yararlar sağlamıştır.

4-) Kendi yağı ile kavrulan Çiftlikler, her çeşit “ziraat sanatlarına da teşmil eden müesseseler yaratmış, ilk senelerden başlayarak bütün kazançlarını inkişaflarına” (gelişmelerine) değerlendirmiş. Başka yerden destek almadan yaratılan tesis ve üretim alanları, “büyük küçük müteaddit (birçok) fabrika ve imalathaneleri” kurmuştur.

5-) Atatürk, Tekir Çiftliği çevresindeki köylülerle birlikte ilk Tarım Kredi Kooperatifi’nin kurulmasına önderlik etmiş, bugün 17 Bölge Birliğine, 1.625 kooperatife, 188 hizmet bürosuna, 7.244 personelin çalıştığı, 1 milyon 100 bin çiftçinin örgütlendiği devasa bir Birlik haline gelmesini sağlamıştır.

Atatürk’ün böyle bir köylü örgütlenmesi amaçladığını, 1936 yılında Ekonomi Bakanı Celal Bayar’a gönderdiği telgraftaki sözlerinden de anlıyoruz. Şöyle diyor;

 “Tarım Kredi Kooperatiflerinin ilki olan Tekir Kooperatifi muamelesinin bittiğini, sevinerek öğrendim… Tarım Kredi Kooperatiflerinin az zamanda bütün yurdu kaplamasını, başarıcı gayretlerinizden bekliyoruz. Gözlerinizden öperim.”[2]

6-) Çiftlikler, ağanın marabası, şeyhin müridi olan köylünün bilincinde devrimler yaratmıştır. Köylü, tarladaki ürünün, otlaktaki malın-davarın verimini artırmanın kendi elinde olduğunu görmekle kalmıyor, bizzat kendisinin kurduğu kooperatiflerle, bölüşüm ilişkilerine müdahale edebileceğini de görüyordu.

7-) Üretimde devrimler yapan köylü, planlamaya da söz sahibi olmalıydı. Atatürk Orman Çiftliği’nde düzenlenen 1.000 köylünün katıldığı Köylü Kongresi, bu amacı içeren adımlardan biri idi.

😎 Çiftlikler, bugün TİGEM olarak bilinen Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü bünyesindeki modern tarım işletmelerinin doğmasına yol açmıştır.

9-) Çiftliklerin, hilesiz ve nefis gıda maddeleri temin eylemek, bazı yerlerde vurgunculukla fiili ve başarılı “mücadelede bulunmak gibi hizmetleri de zikre şayandır” şeklindeki prensipleri ile tarımda halkçı bir ahlaka da önderlik etmektedir.

10-) Atatürk vasiyetinde demektedir ki, çiftlikler eğer amaçları, azimleri ve başarılarının temelini oluşturan geniş çalışma ve ticari esaslar dahilinde yönetilirse ve memleketin diğer bölgelerinde de şubeleri-benzerleri kurulursa, sağladığı tecrübelerle,

ziraat usullerini düzeltme,

üretimi artırma ve

köyleri kalkındırma yolunda

devletçe alınan ve alınacak olan tedbirleri güçlendirecek,

-bu tedbirlerin devletin tarımsal amaçlarına çok müsait birer benzerlik ve dayanak” olacaklardır.

11-) Çiftlikler, köylünün kalkınmasında, tarımın modernleşmesinde tarihi bir rol oynayan tarım alet ve makineleri üreten, gezici tamir timleri ile köylünün arızalı alet ve makinelerine bakım yapan, traktörler imal eden Türkiye Zirai Donatım Kurumunun tohumlarının atıldığı yerdir. 12 Eylül’ün Amerikancı darbesi sonrasında iktidara gelenler, Kurumun bütün şubelerini, hatta merkezini dahi tasfiye etmiş, yok etmişlerdir.

12-) Çiftlikler, özelleştirmeci Hükümetlerin 1980 darbesinden sonra kamuya ait bütün fabrikalarını sattığı, ya da kapatarak yok ettiği Yem Fabrikalarının da doğduğu yerlerdir.

13-) Çiftlikler, Anadolu’yu ağ gibi saran, köylüyü destekleyen, tüketicinin ucuz ve sağlıklı ürünlere ulaşabilmesini sağlayan Süt Endüstrisi Kurumunun da doğduğu yerdir. 12 Eylül darbesi sonrasındaki hükümetler, devlete ait bu kurumun da bütün fabrikalarını, işletmelerini, süt toplama merkezlerini satmış ya da kapatarak tasfiye etmiş, hatta isim hakkını bile satmışlardır.

14-) Çiftlikler, büyük kısmı kapatılan, SEK, Yem Fabrikaları ve daha nice kurum gibi tümüyle yok edilmekten kıl payı kurtulan Et ve Balık Kurumlarının da doğduğu yerdir.

15-) Çiftlikler, bugün Orman Bakanlığının işlettiği fidanlıkların, köreltilen çiçekçiliğin, bugünlerde taşeron kömür tüccarları için sahaları yok edilmek istenen zeytinciliğimizin de önem kazandığı yerlerdir.

16-) Köylüye gübrenin önemini, hayvansal gübrenin dışında daha çok verim alınan gübrelerin olduğunu öğreten, daha sonra köylünün gübre ihtiyacını sağlayan kamusal gübre fabrikalarının kurulmasına yol açan yerlerdir. Özelleştirmeciler, diğer işletmeleri gibi devletin gübre fabrikalarını da tamamını sattılar son 40 yılda.

17-) Çiftlikler, deri sanayimizin gelişmesinde büyük önemi olan yerlerdir.

18-) Çiftlikler, yabancıların elindeki şarap ve bira fabrikalarımızın millileştirilmesinden sonra, kendi üzümümüzle bizim kurduğumuz fabrikalarda şarap ve bira üretilmesini sağlayan sürecin doğduğu yerlerdir. Bugünün özelleştirmeci hükümetleri, millileştirdiğimiz ve sonradan bizim inşa ettiğimiz bu milli tesislerin tamamını, yeniden yabancılara ikram etmişlerdir.

19-) Çiftlikler, milli soda ve gazoz sanayimizin, milli meyve suyu tesislerimizin doğduğu ya da gelişmesini sağladığı yerlerdir.

20-) Çiftlikler, Atatürk Orman Çiftliği’nin satış mağazaları, Tekir Tarım Kredi Kooperatifinin mağazası, köylünün ürününü tüketiciye aracısız sunabilmesinin yolunu açmış, tefecilerin, aracıların sömürüsünden kurtarmış, yaygın satış mağazaları ile tüketicinin sağlıklı ve ucuz ürünlere ulaşabildiği GİMA, TANSAŞ, Sümer, KÖYTEKS mağazalarının esin kaynağı olmuştur.

21-) Bütün bunlara bakınca, Atatürk’ün kurduğu çiftliklerin ve aynı yoldan ilerleyerek kurulan devlet çiftliklerinin neden söndürüldüğü daha net anlaşılıyor.

b-) CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA TARIMSAL KİT HAMLELERİ

Bugünlerde tarım alanında ülkemizin, köylümüzün ve tüketicimizin yaşadığı büyük çöküntüyü anlayabilmek için, Cumhuriyetin kurucularının tarımsal kaleleri birer birer nasıl özenle inşa ettiklerine, dünyanın sayılı tarım ülkelerinden biri haline gelmemizin temellerinin nasıl atıldığına dönüp bakmamız gerek.

1924 YILI

  • Çay yoldu ülkemizde. Çay yetiştirilmesi hakkında kanun çıkarıldı. Yoksul ve harap bölge olan Rize’de çay üretiminin temelleri atıldı. 500 bin tohum çay fidanı halka dağıtıldı. Yöre halkına çay tarımı eğitimi verildi. Rize, giderek Türkiye’nin çay diyarı haline geldi.

1925 YILI

  • Köylüyü haraca bağlayan Aşar Vergisi kaldırıldı. Köylü ekebilir, yetiştirebilir oldu.
  • Türk köylüsünü zincire bağlayan kanlı Fransız Reji İdaresinin elindeki bütün hak ve imtiyazlar alındı. Reji İdaresine son verildi.
  • Pancar tarımının önü açıldı. Şeker Fabrikalarının kurulması kanunu çıkarıldı. Çayını üzümle tatlandıran yurttaşlar gerçek yerli şekere kavuşabilecekti artık.
  • Alpullu Şeker Fabrikasının temeli atıldı.
  • Tarıma ve tarımsal sanayiye önderlik etmek amacıyla kurulan çiftliklerin ilki olan Atatürk Orman Çiftliği kuruldu. Hayvancılık, sütçülük, tavukçuluk, arıcılık, şarapçılık ve biracılık işletmeleri kuruldu.
  • Tarıma önderlik etmek amacıyla kurulan çiftliklerden Silifke Tekir Çiftliği’nin temelleri atıldı.
  • Kooperatifleşmenin öncülerinden sayılan Ankara Memurin Erzak Kooperatifi kuruldu.

1926 YILI

  • Alpullu ve Uşak Şeker Fabrikaları işletmeye açıldı.
  • Alkollü içki üretimi devlet tekeline alındı. Yabancıların kontrolündeki sektöre el konuldu, Alkollü içki üretimi ithali ve satışı devlet tekeli altına alındı.

1927 YILI

  • Desteklenen pamuk üretimi sonuçlarını vermeye başladı. Kayseri-Bünyan’da Dokuma Fabrikası işletmeye açıldı. Artık kendi tekstilimizi üretmeye başlıyorduk.

1929 YILI

  • Yalova Çiftliği kuruldu. Zeytincilik ve merinos koyun ırkı geliştirildi. Çiftlik, süt, yoğurt ve tavuk fabrikaları ile bölge tarımına önderlik yaptı.
  • Baltacı Çiftliği’nde tavukçuluk, hayvancılık, zeytincilik sebze ve meyve kadar, Yalova bölgesinin önemli geçim kaynağı ve ihracat kaynağı olan çiçekçiliğin temelleri atıldı.
  • Yerli üretimi ve yerli ürünleri koruma ve teşvik etme amacıyla “Yerli Malı Haftası” başlatıldı.

1930 YILI

  • Atatürk Orman Çiftliği, kurulan motorculuk, tesviye ve tornacılık, demircilik, marangozluk ve dökümcülük atölyelerini fabrika düzeyine ulaştırdı, çırak yetiştirmeye, pulluktan başlayarak tarım aletleri imal etmeye başladı.

1931 YILI

  • Atatürk Orman Çiftliği bünyesinde temeli atılan atölyeler ile Pulluk Fabrikası kuruldu. Pulluk üretimi, köylüyü karasabandan kurtaran büyük bir tarımsal devrim gibiydi.

1933 YILI

  • Fransız-İtalyan ortaklığının işlettiği Keçiborlu Kükürt İşletmesi millileştirildi ve kamulaştırıldı.
  • Üretime başlayan Alpullu ve Uşak Şeker fabrikalarından sonra Eskişehir Şeker Fabrikasının da temeli atıldı.
  • Tekstil, madencilik, ağır sanayiyi desteklemek ve geliştirmek amacıyla Sümerbank faaliyete geçirildi. Sümerbank sadece banka değil, köylüyü örgütleyen merkezdi, atölye kuran atölye, fabrika kuran fabrika idi. Sümerbank’ın güçlenmesi, tarımın her alanında büyük atılım olanaklarının da önünü açıyordu.
  • Turhal Şeker Fabrikasının temeli atıldı.
  • Eskişehir Şeker Fabrikası işletmeye açıldı.
  • Tarımla bilimi, teknolojiyi ve sanayiyi buluşturmak lazımdı. Ülkenin yetişmiş Ziraat Mühendislerine ihtiyacı vardı. Yüksek Ziraat Enstitüsü öğrenime açıldı.

1934 YILI

  • Ankara, Konya, Eskişehir ve Sivas’ta buğday silolarının inşası başlatıldı.
  • Yün, tiftik ve pamuk üretimi geliştikçe yeni dokuma fabrikaları da açılabiliyordu. Kayseri Bez Fabrikasının temeli atıldı.
  • Bursa’da Süt Tozu Fabrikası işletmeye açıldı.
  • Bakırköy Bez Fabrikası yenilenerek işletmeye açıldı.
  • Keçiborlu Kükürt Fabrikası işletmeye açıldı.
  • Isparta Gülyağı Fabrikası işletmeye açıldı.
  • Turhal Şeker Fabrikası işletmeye açıldı.
  • Konya Ereğlisi Bez Fabrikasının temeli atıldı.
  • 1923-1934 yılları arasında topraksız ve az topraklı köylüye 6 milyon 731 bin dönüm toprak dağıtıldı.
  • Sümerbank, tüketiciye aracısız, sağlıklı ve ucuz ürünleri pazarlayan mağazalar da açmaya başladı.  “Yerli Mallar Pazarları Müdürlüğü”nü kurdu ve ilk etapta 7 mağaza açtı.

1935 YILI

Dokumacılık şaha kalkmıştı. Lime lime elbiselerinden kurtulacaktı yurttaşlar. Peşpeşe fabrikalar açılıyordu.

  • Nazilli Basma Fabrikasının temeli atıldı
  • Kayseri Bez Fabrikası işletmeye açıldı
  • Bursa Merinos Fabrikasının temeli atıldı
  • Gemlik Suni İpek Fabrikasının temeli atıldı
  • Uşak, Alpullu, Eskişehir ve Turhal Şeker Fabrikaları, Türkiye Şeker Fabrikaları adı altında birleştirildi.

1936 YILI

  • Silifke Tekir Çiftliği’nin önderliğinde bir araya getirilen 10 köyden 36 köylü ile ilk Tarım Kredi Kooperatifi kuruldu.

1937 YILI

  • Ulusal denizcilik işletmelerimizi ve balıkçılığı desteklemek amacıyla DENİZBANK kuruldu.
  • Ereğli Bez Fabrikası işletmeye açıldı.
  • Malatya Bez Fabrikasının temeli atıldı.
  • Nazilli Basma Fabrikası işletmeye açıldı.
  • Atatürk Orman Çiftliği’nin atölye ve fabrikalarında imal edilen pulluk sayısı 5 bine ulaştı. Bir yıl sonra ise 10 bin pulluk siparişi alındı.
  • Atatürk Orman Çiftliği ve Ziraat Vekaleti işbirliği ile tarımın modernleşmesi ve köylünün eğitilmesi amacıyla 1.000 köylünün katıldığı Köylü Kongresi düzenlendi.

1938 YILI

  • Gemlik Sungipek Fabrikası işletmeye açıldı.
  • Bursa Merinos Fabrikası işletmeye açıldı.

1939 YILI

  • Tekirdağ Şarap Fabrikası İşletmeye açıldı.

*

Tarımda kalkınma, tarımsal kitlerin inşası, kooperatiflerin ve birliklerin yurdu ağ gibi sarması ile hayvancılık, tarla bitkileri, meyvecilik, et ve süt ürünleri, tohum, gübre, yem, zirai alet ve makinelerde artarak süren çalışmalar, Türkiye’yi tarımda kendisine yeten dünyanın yedi ülkesinden biri seviyesine ulaştırdı.

Ulusal tarımın inşası ve tarımsal KİT’lerin örgütlenmesi, 1970’li yılların sonuna kadar devam etti.

Ta ki, 12 Eylül sonrasındaki partilerin büyük kısmı ve iktidarlar, “Avrupa Birliği’ne girelim” sevdası ile Batı emperyalizminin ulusal ekonomimize kast eden niyetlerine teslim olana kadar.

12 Eylül sonrasında emperyalist merkezlerin ayrıntılı emirlerinin birebir uygulandığı bir sömürgecilik dönemi yaşandı. Cumhuriyetin yarattığı tarımdaki bütün hamleler, birer birer yok edildi. Köylü tarlasından, köyünden sürülünceye, ekemez dikemez hale getirilinceye kadar, tahıl, et, gübre, tohum, yem, şeker başta olmak üzere, samana varıncaya kadar yabancıların ürünlerine muhtaç edilinceye kadar sürdürüldü bu saldırı.

Neler oldu, biraz yakından bakmaya çalışalım.

II-) TÜRK TARIMINA DÜŞMANLIK DÖNEMİ

A-) AB EMPERYALİZMİNİN BASKILARI

Bu bölümde ulusal tarımın ve tarımsal KİT’lerin tok edilmesinde Avrupa Birliği emperyalizmin nasıl bir rol oynadığını ele alacağız. Okuyacaklarınız bizzat Avrupa Birliği devletinin, EB emperyalizminin karargahının belgeleridir.

Belgeler, Türk tarımı için hükümetlerin yapmasını istediklerini içermektedir.

Çok pervasız, çok küstah ve çok anlaşılır belgelerdir hepsi.

Ayrıca bir yoruma, ayrıca açıklamaya gerek kalmayacak kadar açıktır küstahlıklar.

Tarımdaki hemen her alan için madde madde ve inceltilmiş emirlerdir bunlar.

Bizim sandığımız Hükümetlerinize verilen bu emirlere karşılık olarak Hükümetler de yazılı olarak cevaplar vermişler. Onların cevapları da çok açık, çok ayrıntılı ve çok kölece sözler.

Okuyucuyu fazla yormamak için karşılıklı resmi yazışmaları uzun uzun aktarmak istemedim. Bu uzun yazışmaları başka bir çalışmada ayrıca sunacağım.

Sonuç olarak emperyalist merkezlerden aldıkları emirleri Hükümetlerimiz uyguladılar ve aşağıda her hükümetin neler yaptığını sunduğum bölümde sonuçlarını birlikte görmüş olacağız.

Türk tarımının yıkımını başlatan emperyalist emirleri, AB’nin belgelerinden birinci elden okumaya başlayalım;

‘Tarımınız Bizim Tarımımızı Zorluyor.’

AB emperyalizmi, tarımsal ürünlerin alım fiyatlarına müdahale ediyor.

‘‘Fiyat seviyelerini karşılaştırmak zor olsa da; buğday, arpa ve belirli tahıllar için fiyatlar AB fiyatlarından önemli ölçüde yüksek görünmektedir.

‘‘Türk tarımsal ürünlerinin halihazırda AB’de tercihli muameleden önemli ölçüde yararlanması nedeniyle, katılımın AB’ye yapılan Türk ihracatındaki yakın etkisi, Türkiye’nin temel ihraç kalemleri için muhtemelen sınırlı olacaktır. Diğer taraftan, mevcut sınırlamalar kaldırıldığında Türkiye’ye yapılan AB ihracatı olasılıkla artacaktır. Bu, tercihen katılım öncesi dönemde gerçekleşmelidir.’’ [3]

 ‘Tarımda Ve Hayvancılıkta Piyasa Sistemine Geçin!’

Sizi AB’ye almadan önce ticarette bizim tekellerimize yolları açmalısınız diyor AB. Bu serbestleşmenin tarım alanına, özellikle de sığır konusunda ayrıca bir vurgu yapıyorlar.

‘‘AB ve 10 yeni Üye Devlet arasında gerçekleşene benzer bir şekilde, ticarette daha ileri düzeydeki serbestleştirme katılım öncesi sürecin temel bir unsuru olmalıdır. Katılım sırasında şokların yaşanması istenmiyorsa serbestleştirmenin kademeli bir şekilde gerçekleşmesi gereklidir. Ancak, daha ileri düzeydeki serbestleştirme, başta sığırdakiler olmak üzere, mevcut tavizlerin uygulanmasına ilişkin ilerlemeye bağlı olacaktır.’’[4]

 Tarım Ürünlerini Desteklemeyin!

Evet, bu kadar açık bir küstahlıkla söylüyorlar.

Tarımsal ürünleri ve tarımı desteklemeyin şeklindeki açık ve küstah emirlerinin ilkine, 1999 yılındaki İlerleme Raporlarında görüyoruz. Tahıl, şeker ve sığır etine verilen desteklerden ise çok daha rahatsız olmuşlar.

Gelin şimdi, yurttaşların bugünlerde fiyatlarından ötürü şeker ve et alamadığı, emeklilerin kuyruklarında zincir oluşturduğu ekmek fiyatlarındaki sebebin köküne uzanalım.

‘‘Tarım politikasıyla ilgili olarak, Türkiye, tarım sektörü için nisbeten yüksek destek ve koruma politikasını sürdürmüştür. Geçici OECD verilerine göre, tarım üreticilerine devlet desteği yüzde 39 düzeyindedir. Bu oran, 1997 yılındaki yüzde 31’in üstünde olup, şimdiye kadar Türkiye için hesaplanmış olan en yüksek değerdir. En önemli destek artışları, tahıllar, şeker ve sığır etinde gözlenmiştir.

Tarımda hâlâ yüksek düzeylerde destek ve koruma vardır ve son Rapor’dan bu yana mevzuatın uyumu konusunda ilerleme olmamıştır.’’  [5]

Emperyalist merkezlerin diğer örgütleri olan IMF, Dünya Bankası ve OECD de bu yöndeki baskılarını bırakmadılar.

Şimdi okuyacağımız belge ise, 2004 yılına ait. Küstahlığın daha da tırmandığı bu belgede AB emperyalizmi, sadece tarımdan desteği çekin, köylüyü ve tarımı desteklemeyi bırakın demiyor açık açık. Hangi alanlardaki desteğin çekilmesini istediklerini de kalem kalem sıralıyor emirlerinde;

  • Sübvansiyonlar
  • Yatırım kredisi
  • Özel ödemeler
  • Üretim primleri
  • Devlet yardımı
  • Fiyat desteği

Bu alanlarda köylüye ve tarıma verdiğiniz desteği azaltın. Emir aynen böyle…

Ve azarlıyor zamanın Hükümetini; “Şimdiye kadar devlet müdahalesini (desteğini) azaltma girişimleriniz başarısız”. Okuyalım;

‘‘Türkiye’nin tarım politikası son derece müdahaleci bir niteliktedir ve müdahale fiyatları, sübvansiyonlu girdiler, yatırım kredisi, özel ödemeler, üretim primleri ve yüksek düzeylerde devlet yardımı şeklinde kütlesel yurt içi desteğe dayanır. Şimdiye kadar, devlet müdahalesini azaltmaya yönelik girişimler başarısız olmuştur.

Tarıma yönelik fiyat desteği ve müdahale vardır. Arz ve talep arasındaki denge, piyasa güçleri tarafından belirlenmenin uzağındadır. Tarım için dış koruma düzeyi, % 20 ve % 145 arasında değişen oranlarda olup, çok yüksek olmaya devam etmektedir.’’ [6]

Yıldırım Koç, AB emperyalizminin emirlerinin IMF’nin talimatları olduğunu hatırlatıyor;

‘‘Avrupa Komisyonu tarımda IMF’nin dayattığı politikaları savunmaktadır. Komisyon’a göre, subvansiyonlar kaldırılmalı, AB’de olduğu gibi doğrudan gelir desteğine geçilmelidir’’ [7]

 Köylünüz Ekmesin, Onlara Para Verin

Avrupa Birliği emperyalizmi, 2000 yılında DSP-MHP-ANAP Hükümetine gönderdiği “Türkiye’nin Katılım Yönünde İlerlemesi Üzerine Komisyon’un 2000 Düzenli Raporu-2” başlıklı emir silsilesinde bizim ülkemizin tarımı için bir görev tanımı yapıyor. Diyor ki, sizin köylünüz tarımla uğraşmasın, ekmesin, dikmesin. Ona doğrudan gelir desteği adıyla para verin.

Burada hemen Dünya Bankası devreye girerek, Doğrudan Gelir Desteği için gerekli olan parayı kendisinin vereceğini ilan etmişti.

Türk tarımının başına örtülen çoraplar bu kadar hincedir. Gelin cümle cümle onların metinlerinden okuyalım;

“Mevcut destek politikalarını kademeli olarak kaldırmak ve onların yerine doğrudan gelir desteği sistemi getirmek; 

Girdi sübvansiyonlarını kaldırmak (kredi ve gübre sübvansiyonlarını kademeli olarak kaldırmak)

Çiftçiler, fındık, çay, şeker pancarı ve tütün yerine alternatif ürünler yetiştirmeye teşvik edilmektedir (ürün ikame programı). Bu konuda, söz konusu ürünlerdeki üretim fazlasını azaltmak için dört farklı bölgede dört farklı pilot proje hazırlanmaktadır. Amaç, tütün alanlarını 80.000 hektar, şeker pancarı alanlarını 100.000 hektar ve fındık alanlarını 100.000 hektar azaltmaktır.’’[8]

AB emperyalizmi, bu talimatında sadece desteğin çekilmesini istediği ürünleri sıralamakla kalmıyor. Diyor ki, arazisi 20 hektara kadar olan köylülerin yüzde doksanını tarladan ve üretimden uzaklaştırın. Bu yüzde doksana para verin, üretim yapmasınlar.

Ve başka bir küstah emir gelmiş bu kez. Tütünü ve fındığın üretimini engelleyin. Onlara bir seferlik para verin başka şeyle uğraşsınlar. Türk tarımına kasteden bu emperyalist emri okuyalım;

Tarihsel olarak Türkiye, tarifeler açısından yüksek oranda korunmuş bir tarımsal piyasaya sahip olmuştur. İthalat koruması yüksek seviyede kalırken, 2000 yılından itibaren Türkiye tarımsal desteğin yeniden düzenlenmesi, arz-talep dengesinin sağlanması, daha rekabetçi bir tarım sektörünün yaratılması ve devlet müdahalesinin azaltılmasını amaçlayan bir tarımsal reform programını uygulamaktadır. Tarımsal reform programının temel unsurları şunlardır:

1-) Yurtiçi fiyatların azaltılması,

2-) Üretimden bağımsız doğrudan gelir destekleri (0.5 ile 20 hektar arasında araziye sahip çiftçilerin yaklaşık %90’ına yapılan ödemeler),

3-) Çiftçileri tütün ve fındıktan alternatif ürünlere geçmeleri için özendirmek üzere, tek seferlik ödemeler, (iv) kamu iktisadi teşebbüsleri ve tarım satış kooperatiflerinin yerine, kendi finansmanını sağlayan özel kooperatiflerin oluşturulması ve (v) tüketimi özendirmek üzere kamuoyunu bilgilendirecek kampanyalarının düzenlenmesi.

Reform süreci hala tamamlanmamış olmakla beraber, örneğin ticareti tahrif edici destek seviyelerinin çoğu üzerinde bazı olumlu etkileri de olmuştur… Müdahale alımları, girdi destekleri ve üretimle ilgili destekler gibi bütçeden desteklenen çeşitli pazar politikaları hala bulunmaktadır. İthalat tarifeleri pek çok tarımsal ürün için AB’dekinden yüksektir ve birçok hassas ürün için kısıtlayıcı düzeydedir. İhracat destekleri, AB’dekinden daha az olsa da önemli bir role sahiptir. [9]

 ‘Tarımsal Kit’leri Satın!’

Yandaşları hükümetlere verdikleri emirlerle, tarım alanlarını daralttıran, tarımsal destekleri yok ettiren, köylünün ekmesini yasaklatan emperyalist plan, bir yandan da tarımsal KİT’lerin yok edilmesi için emirler yağdırmaktadır. 1998, 1999 ve 2004 yıllarına ait üç ayrı belgede AB emperyalizminin tarımsal KİT’lerimizin satılması ve ortadan kaldırılması için nasıl bir aleniyet ve nasıl bir küstahlık içinde olduklarını görelim;

‘‘ Tarımsal gıda sektörü halen özelleştirme sürecindedir. Çok sayıda özel sanayi vardır ve süt ürünleri ve hayvan yemi sanayileri ile bazı mezbahalar özelleştirilmiştir. Tütün, şeker, çay, tahıllar ve buğday gibi bazı kilit sektörlerde devlet önemli  rol oynamaya devam etmektedir. [10]

Avrupa Birliği küstahının sadece bu emrinde satılmasını istediklerini, devletin elini çekmesini istediklerini sıralayalım;

  • Tarımsal Gıda sektörü
  • Süt Ürünleri
  • Yem sanayisi
  • Tütün
  • Şeker
  • Çay
  • Tahıllar
  • Buğday

Bu sektörlerdeki ürünlerin ekilemez, dikilemez, yetiştirilemez hale getirilmesi için desteklerin nasıl çektirildiği, devletin bu ürünlerle bağlarının nasıl koparıldığı ayrı bir facia konusudur.

Yandaş hükümetlerin bu sektörlerdeki fabrika, işletme ve tesisleri nasıl sattıklarını, nasıl yok ettiklerini özelleştirme boyut ile aşağıda göreceğiz.

 ‘‘Bir başka önemli konu, tarımsal ürünlerin pazarlanması ve işlenmesinde devlet faaliyetinin kaldırılması ile ilgilidir. Alkollü içecekler, tütün, tahıllar, çay, şeker ve kırmızı et gibi ürünlerde devlet faaliyeti hâlâ yoğundur. Komisyon’un tespit edebildiğine göre, son düzenli rapordan beri bu alanda önemli bir ilerleme sağlanmamıştır.’’ [11]

Emperyalist Avrupa, yıkım dayatmalarında dur durak bilmiyor.

  • Tarımsal ürünleri işleyen bütün kamusal işletmelerin satılmasını istiyor
  • Tarımsal ürünlerin pazarlanmasından Türk devletinin tamamen çekilmesini istiyor.
  • Alkollü içecekler
  • Tütün
  • Tahıllar
  • Çay
  • Şeker
  • Kırmızı et

“gibi ürünlerde devlet faaliyeti hâlâ yoğundur” diyor. Devlet bu sektörlerden hala çekilmedi, bu alanlardaki kurumları hala satılmadı diye azarlıyor hükümeti.

‘‘Kamuya ait tarımsal işletmelerin özelleştirilmesi gecikmektedir…’’ [12]

“1999 yılında gördüğümüz azarlamasını yapan küstah AB, 2004 yılında da azarlıyor Türkiye Cumhuriyetinin hükümetini.

 ‘Hayvancılığı Desteklemeyin!’

Canlı hayvancılığı da et ürünlerini de desteklemeyin ki bizim tekellerimiz sizin piyasanızı yutsun diyor AB açık açık.

 ‘‘Canlı hayvan ve hayvansal ürünler sektöründe Türkiye piyasası yüksek derecede korunmaktadır.’’ [13]

Türkiye Tarımdan Tamamen Çekilsin!

Bütün bu emirlerindeki asıl niyetlerini de şu küstahlık ötesi emirle özetliyorlar; Diyorlar ki, birkere sizin tarımınızı başından sonuna kadar silbaştan yeniden düzenlemek lazım. Asıl amaç da Türk köylüsünü tarımdan tamamen koparmak, Türk devletini tarımdan tamamen uzaklaştırmak olacaktır. Bunun için de tarım yapması yasaklanan köylünüze para verelim olsun bitsin bu iş. Gelin beraber okuyalım, karanlık niyetlerinin gerçeğini;

 ‘‘Tarım sektörünün yeniden yapılandırılması, çözülmesi gereken bir başka orta vadeli konudur. Tarım sektörü reformunun hedefi, çiftçiler için doğrudan destek sistemine geçmektir.’’ [14]

b-) YANDAŞ HÜKÜMETLERLE TARIMA VE TARIMSAL KİTLERE SALDIRI

ÖZALLI ANAP HÜKÜMETLERİ (13 Aralık 1983 – 20 KASIM 1991)

ANAP İktidarı, başta Avrupa Birliği olmak üzere, IMF, Dünya Bankası ve OECD gibi emperyalist merkezlerin ulusal ekonomimize yönelen düşmanca emirlerini tereddütsüzce uygulamamaya başladı. Bu emirlerin bir kısmı da milli tarıma ve yarattığımız tarımsal KİT’lere ilişkindi.

Karşılıklı yazışmalar ve emir alışverişleri ile yapılan uygulamalar şunlardı;

  • Bingöl Yem Süt ve Besicilik A.Ş. (BİNAŞ) %47,5 hissesini sattılar.
  • Biga Yem Fabrikası’nın % 40’ını sattılar.
  • Bursa Soğuk Depoculuk’un % 52’sini sattılar.
  • YEMTA Tariş Yem Sanayi’nin % 20’sini sattılar.
  • Isparta Yem Fabrikasının % 15’ini sattılar.
  • Manisa Yem Fabrikasının % 15’ini sattılar.
  • Kars Süt ve Mamulleri Müessesesi’ni sattılar.
  • SÜMER Holding’in Yalvaç Hazır Giyim Tesisini blok olarak sattılar.
  • Yarım bırakılan Gaziantep Tekstil Fabrikası’nı bitirmek yerine blok olarak sattılar.
  • Et ve Balık Kurumunun yarım kalmış Kemah Et Kombinası’nı bitirmek yerine blok olarak sattılar.
  • ANSAN Ankara Gıda Meşrubat ve Meyve Suları’nın % 88,32’sini sattılar.
  • MEDA Meşrubat’ın % 88’i sattılar.
  • Kayseri, Çorum, Aksaray ve Eskişehir Yem Fabrikalarının % 14 ile % 45 arasındaki hisselerini blok olarak sattılar.
  • Kahramanmaraş Süt ve Mamulleri İşletmesi blok olarak sattılar.
  • SEK’in yarım bırakılan Siirt Peynir Fabrikası’nı bitirmek yerine sattılar.
  • SÜMER Holding’in yarım bırakılan Kelkit Ayakkabı Fabrikası’’nı bitirmek yerine blok olarak sattılar.
  • GİMA’nın hisselerini satmaya başladılar. İlk satış % 4,15’i oranındaki hissesi oldu.
  • Ordu Soya Sanayii’nin % 10.09’unu sattılar.
  • Migros’un % 42,22’si devlete aşt iken onu da sattılar.
  • TÜGSAŞ’ın Sorgun Gübre Fabrikası’nı blok olarak sattılar.
  • GÜNAŞ’ın Kilis Zeytinyağı Fabrikası’nı blok olarak sattılar.
  • SÜMER Holding Gercüş Ayakkabı Fabrikası’nı blok olarak sattılar.

DEMİREL – İNÖNÜ HÜKÜMETİ (20.11.1991 – 25.06.1993)

  • Üreticiye hakkını veren, tüketiciye aracısız sağlıklı ve ucuz ürün sunan mağaza zinciri GİMA’yı sattı ve yok ettiler. Türkiye paragöz marketlerce işgal edildi. Üretici, vurguncuya, tüketici paragözlere kaldı. 
  • Şeker sektörüne saldırı bu dönemde başladı. Şeker üreticisinin ŞEKERBANK’ını, ardından pancar üreticisinin ŞEKER SİGORTA’sını sattılar. 
  • Sonra çay üreticisini destekleyen ÇAYBANK’ı sattılar. 
  • Türk Traktör ortaklığını sattılar. 
  • TRAKMAK’ın ortaklığını sattılar.  
  • Tat Konserve hisselerini sattılar. 
  • MEYSU  hisselerini sattılar. 
  • Ankara Halk Ekmek hisselerini sattılar. 
  • Tarımsal KİT’lerin devleri olan yem ve süt fabrikalarına saldırı bu dönemde başladı; ÇUKOYEM’i (Çukurova Yem Sanayi) sattılar. 
  • Tavşanlı Yem Sanayi’ni sattılar. 
  • Süt Endüstrisi Kurumu’nun (SEK) Tire Süt Toplama Merkezi’ni sattılar. 
  • SEK’in Çatalca Süt Toplama Merkezi’ni sattılar. 
  • Sonra balık işletmesi olan BALIKSAN’ı sattılar. 
  • Öğrenciyi, askeri, yoksulu giydiren, pamuğu, tiftiği, yünü, ipeği dünya çapında ürünler haline getiren Sümerbank’a saldırı da bu dönemde başladı. Önce ürünlerinin ucuza satıldığı yurt çapına yayılmış mağazalarını yok ettiler. Sümerbank’ın tam 292 mağazasını sattılar bu dönemde. 
  • Bununla da yetinmediler, Sümerbank’ın 40 arsasını, 4 şirketteki ortaklıklarını da sattılar. 

ÇİLLER – KARAYALÇIN HÜKÜMETİ (25.06.1993 – 05.10.1995) 

Emperyalist merkezlerin, IMF, Dünya Bankası, OECD ve Avrupa Birliği’nin kamu ekonomisinin yıkılması yönündeki isteklerini emir sayan Özal ve sonrası hükümetler, satmaya, kapatmaya devam ettiler. Bu dönemde milli tarıma, tarımsal KİTlere saldırı daha da hızlandı. 

  • Köylünün eli ayağı sayılan Pancar Motor bu dönemde satıldı.  
  • Fruko – Tamek’in devlet varlıkları satıldı. 
  • Tamek Gıda’nın devlet varlıkları satıldı. 
  • Hascan Gıda’nın devlet varlıkları satıldı. 
  • Mekta’nın devlet varlıkları satıldı. 
  • Önceki hükümetin başlattığı şeker sektörüne saldırı devam etti. Konya Şeker Fabrikası bu dönemde satıldı. 
  • Köylüye tarımsal ilaç sağlayan Toros İlaç Pazarlama’yı sattılar.
  • Sümerbank gibi pamuğu, yünü işleyen KÖYTEKS’in işletmelerinden Siirt Hazır Giyim Tesisi’ni sattılar
  • Et ve Balık Kurumunun (EBK) 12 kombinası Çiller-Karayalçın Hükümet döneminde satıldı.
  • Ankara, Afyon, Suluova, Malatya, Kars, Elazığ, Urfa, Tatvan, Bayburt, Bursa, Kastamonu ve Ağrı Et Kombinaları bu dönemde satıldı. 
  • EBK’nın Manisa, İskenderun, Gölbaşı ve Çerkezköy’deki Lojman, Soğuk Depo ve arsaları bile satıldı. 
  • Köylüden süt toplayan ve işleyen merkezlere saldırı da bu dönemde başladı. Hayvancılığı ve süt üreticiliğini destekleyen, halka sağlıklı süt ve ürünleri sağlayan yurdun dört bir yanındaki Süt Endüstrisi Kurumu’nun (SEK) 28 Süt işletmesi satıldı bu dönemde. Adana, Afyon, Amasya, Bayburt, Çan, Çankırı, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Havsa, Siverek, Yatağan, Yüksekova, Trabzon, Solaklı, Sinop, Balıkesir, Burdur, İzmir, Lalahan, Muş, Adilcevaz, Sivas, Bolu, Çorum, Elazığ ve İstanbul Süt Ve Süt Mamulleri İşletmeleri, Tunceli Süt Toplama Merkezi satıldı, bir kısmı kapatıldı. 
  • SEK’in isim hakkı dahi satıldı bu dönemde.  
  • Çiller-Karayalçın Hükümeti, tarımsal KİT’leri satmakla kalmadı. Kapısına kilit vurmaya yok etmeye de başladı. Tam 29 Yem Fabrikası...
  • Sivas, Bandırma, Kars, Çaycuma, Adıyaman, Korkuteli, Samsun, Acıpayam, Bursa, Çankırı, Devrekani, Elazığ, Göksun, Yatağan Konya I ve II, Uşak, Kızıltepe, Adapazarı, Erzurum, Siirt, Diyarbakır, Tunceli, Tatvan, Van, İstanbul, Kırklareli, Hilvan, Muş Yem Fabrikalarını  büyük kısmı kapatıldı. 

ÇİLLER – BAYKAL (DYP-CHP) HÜKÜMETİ? (30.10.1995 – 06.03.1996)

 Bu dönemde Sümerbank’a, fabrikalarına ve bankasına büyük bir saldırı gerçekleştirildi.

  • Adını “SÜMER HOLDİNG” olarak değiştirdiler, satmaya hazır hale getirdiler önce. Ardından,
  • SÜMERBANK’ın, Adana Pamuklu Sanayi İşletmesi’ni sattılar.
  • SÜMERBANK’ın Erzincan Pamuklu Sanayi İşletmesi’ni sattılar.
  • SÜMERBANK’ın Hereke Yünlü Sanayi İşletmesi’ni sattılar.
  • SÜMERBANK’ın Eskişehir Basma Sanayi İşletmesi’ni sattılar.
  • SÜMERBANK’ın Karaman Pamuklu Sanayi İşletmesi’ni sattılar.
  • SÜMERBANK’ın Nevşehir Pamuklu Sanayi İşletmesi’ni sattılar.
  • SÜMERBANK’ın Şanlıurfa Yün Yapağı İşletmesi’ni sattılar. 
  • Bunların hiçbiri çalışmıyor artık. Arsaları ise talan edildi.
  • SÜMERBANK’ın işletmelerine saldırıda bununla da yetinmediler. Demirel-İnönü Hükümeti Sümerbank’ın 292 mağazasını satmıştı. Çiller-Baykal Hükümeti ise 88 mağazasını sattı. Halkın aracısız olarak ucuz ve sağlıklı kumaş aldığı mağazalar yerle bir edildi.
  • Ve Cumhuriyet ekonomisinin en büyük başarılarından biri olan Sümerbank’ın, para kaynağını, Sümer Holding’in bankacılık kurumu olan SÜMERBANK’ı da yok ettiler. Önce TMSF el koydu bankaya. Sonra el koyduğu başka bankalarla birleştirdi ve OYAKBANK’a sattı. OYAKBANK ise Hollandalılara satıldı, adı ING oldu. Böylece pamuk, tiftik, yün ve ipek üreticisini destekleyen, fabrikaların açılmasına sağlayan SÜMERBANK’ın bankası tarihten silindi.
  • Süt Endüstrisi Kurumu’nun (SEK) Diyarbakır Süt ve Süt Mamulleri İşletme’sini sattılar.
  • SEK’in Adıyaman Süt ve Süt Mamulleri İşletmesini sattılar.
  • SEK’in Kastamonu Süt ve Süt Mamulleri İşletmesini sattılar.
  • SEK’in Devrek Süt ve Süt Mamulleri İşletmesini sattılar.
  • SEK’in Silivri Süt ve Süt Mamulleri İşletmesini sattılar.
  • Cumhuriyet devletinin Sümer fabrikaları dışında da pamuğu, yünü, tiftiği işleyen fabrikaları vardı. Biri KÖYTEKS idi, diğeri KÖYTAŞ… KÖYTEKS’in fabrikalarını önceki hükümetlerin satmaya başladığını görmüştük. Bu dönemde de Yerköy Tesislerini sattılar. Sonra da 4 arsasını KÖYTEKS’in…
  • KÖYTAŞ’ın ise Nazilli Tekstil Fabrikası’nı da sattılar bu dönemde.

ERBAKAN – ÇİLLER (RP-DYP) HÜKÜMETİ (28.06.1996 – 30.06.1997)

Erbakan-Çiller hükümeti de tarımsal KİT’leri yok etmeye devam etti.

  • Bir yıl gibi kısa bir sürede, Cumhuriyetin denizciliği ve deniz ürünlerini desteklemek için kurduğu DENİZBANK’ını sattılar.
  • Arkasından KÖYTEKS’in dört fabrikasını sattılar.
  • KÖYTEKS’in Gümüşhane Hazır Giyim Tesisini sattılar.
  • KÖYTEKS’in Diyarbakır Hazır Giyim Tesisini sattılar.
  • KÖYTEKS’in Yerköy Hazır Giyim Tesisini sattılar.
  • KÖYTEKS’in Erzincan Hazır Giyim Tesisini bu dönemde sattılar.
  • SÜMER gibi KÖYTEKS’in de kendi fabrikalarında ürettiğini aracısız olarak halka sunduğu mağazaları vardı. Bunları da sattılar bu dönemde. KÖYTEKS’in 11 mağazası bu dönemde satıldı.

YILMAZ – ECEVİT (ANAP-DSP) HÜKÜMETİ (30.06.1997 – 11.01.1999)

Bu dönemde “nerede kaldık” dercesine KÖYTEKS’e yöneldiler önce.

  • KÖYTEKS’in 21 konfeksiyon makinesini ve 63 örgü makinesini sattılar.
  • Ardından SEK’in kalanlarını yok etme çabası… Yenice Süt Toplama Merkezini sattılar.
  • SEK’in Giresun Süt ve Mamulleri İşletmesini sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in kalan fabrikalarını tasfiye etmeyi de sürdürdüler. Afyon Sincanlı Yapağı ve Tiftik İşletmesini sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Bünyan Yünlü Sanayi İşletmesi’ni sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Denizli Pamuklu Sanayi İşletmesini sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Ereğli Pamuklu Sanayi İşletmesini sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Erhaz Hazır Giyim Tesisini sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Maraş Pamuklu Sanayi İşletmesini sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Mersin’de Konfeksiyon Tesisini, satış mağazasını ve deposunu sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Salihli Palamut ve Valeks İşletmesi’ni sattılar.
  •  SÜMER HOLDİNG’in Sivas Hazır Giyim Tesisini sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Sivrihisar Alım Ajanslığını sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Sungurlu Konfeksiyon Fabrikasını sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Soda Sanayii’ni sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Bursa Bölge Müdürlüğünü sattılar.

ECEVİT’İN (DSP) BEŞ AYLIK HÜKÜMETİ (11.01.1999 – 28.05.1999)

Bülent Ecevit’in Başbakanlığında beş ay süren DSP azınlık hükümeti, DSP-MHP-ANAP hükümetinin kuruluşuna geçiş süreci de denebilir. Ancak beş aylık bu kısacık dönemde bile, hem sanayideki KİT’lere, hem tarımsal KİT’lere saldırı devam etti. 

Evet, beş ayda bile.

Hayvancılık sektörünü kurutmak istercesine, Kombinaları satılan Et ve Balık Kurumu’nun (EBK) arsalarını elden çıkarmayı sürdürdüler bu sırada.

  • Kayseri ve Erzincan Soğuk Depo Arsaları bu sırada satıldı.
  • Keskin, Siirt, Bala ve Çelebi arsaları bu sırada satıldı.
  • Malatya ve Sakarya Kombina arsaları bu sırada satıldı.

ECEVİT – BAHÇELİ – YILMAZ (DSP – MHP – ANAP) HÜKÜMETİ (28.05.1999 – 18.11.2002)

Irak’ın ABD tarafından parçalanmasına ve Kıbrıs’tan Türk Ordusunun çıkarılmasına razı olmadığı için Amerikan darbesi ile 3 Kasım 2012’de seçime zorlanarak devrilişine kadar DSP – MHP – ANAP Hükümeti, ekonomik konularda emperyalist Batı’nın her dediğini yaptı maalesef. 

Cumhuriyet ekonomisine ve tarıma bu dönemde de büyük darbeler vuruldu.

Devlet üreticiyi birliklerde örgütlüyordu. Bu sayede üretim araçları gelişiyor, daha az emekle daha çok verim alınabiliyor, ürünler aracısız pazarlanıyordu.

Üretici birlikleri, KİT’ler gibiydi. Devlet kurulmasına önderlik ediyor, destekliyor, geliştiriyordu. Köylü maraba olmaktan çıkıyor, özgürleşiyor, “efendi” oluyordu.

Emperyalistlerin emriyle tarımsal KİT’lere saldıranlar “üretici birliklerine” de saldırdılar. Destekleri çektiler, ölmeye bıraktılar önce. Sonra da kapattılar. İlk kilit DSP – MHP – ANAP Hükümetinden geldi. Pancar Üreticileri Birliği’nin kapısına kilit vurdu, resmen ve alenen kapatmaları başlattı.

Bu saldırının sebeb-i hikmeti sonra daha da anlaşıldı. Tarımsal ürünlerden destekler kaldırıldı, tütüne ve pancara kotalar geldi, üretim sınırlandırıldı. Şeker fabrikaları artık daha rahat satılabilir, şeker ithalatı başlayabilir, NBŞ’ler, mısır, kamış şekerleri sokulabilirdi ülkeye. Şeker sektörü üzerinden zehir tartışmalarının başladığı dönemdi bu.

Ve satışlar, satışlar…

Gübre fabrikalarını bunlar da sattılar.

  • Toros Gübre ve TÜGSAŞ’ın Ulukışla Tesisi bu dönemde satıldı.

Hayvancılığa, et ve balık üretimine saldırı bu dönemde de devam etti.

  • EBK Sivas Et Kombinasını sattılar.
  • EBK Burdur Et Kombinasını sattılar.
  • EBK Eskişehir Et Kombinasını sattılar.
  • EBK Gaziantep Et Kombinasını sattılar.
  • EBK Kombinalarının 34 arsasını sattılar.
  • Et ve Balık Kurumu bünyesine olmayan Ege Et Mamulleri İşletmesi’ni de sattılar.

Ve Cumhuriyetin kalesine, bağımsız ekonominin inşasında, ümmetten millet yaratılmasında efsane kurumlardan SÜMER’in işletmelerine saldırıyı bunlar da devam ettirdiler. Hep beraber kökünü kazıyacaklardı bu efsanelerin.

  • SÜMER HOLDİNG’in Balıkesir Pamuklu Dokuma Sanayi’ni sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Aydın Tekstil İşletmesi’ni sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Dumlu Yün İpliği Fabrikası’nı sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Boyabat Ayakkabı Fabrikası’nı sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in İskenderun, Gökçeada ve Hakkari’deki mağazaları, Muş’daki mağaza binasını sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in çeşitli illerdeki 11 arsasını, 19 taşınmazını, üç lojmanını sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Ross Breeders-Köy-Tür Ana Damızlık Tavukçuluk’daki devlet hisselerini sattılar.
  • ETÜDAŞ-Erzincan Tarım Ürünleri’ndeki devlet hisselerini sattılar.
  • Erbaysu Yem Sananayi’deki devlet hisselerini sattılar.
  • Ülfet Gıda, Aymar Yağ ve Dosan Konserve’deki devlet varlıklarını, hisselerini sattılar.

Ve başka bir efsane, Türkiye Zirai Donatım Kurumu (TZDK)… Bunlar saldırıyı başlattı, sonra hep beraber yerle bir ettiler.

  • TZDK Diyarbakır İşletmesini sattılar.
  • TZDK Osmaniye İşletmesini sattılar.
  • TZDK Muş İşletmesini sattılar.
  • TZDK Erzurum İşletmesini sattılar.
  • TZDK Ürgüp İşletmesini sattılar.
  • TZDK Kahramanmaraş İşletmesini sattılar.
  • TZDK Tire İşletmesini sattılar.
  • TZDK Şanlıurfa’da Sosyal Tesisini sattılar.
  • TZDK Manisa Kükürt İşletmesini sattılar.
  • TZDK 52 lojmanını, 79 deposunu, beş bekçi evini, 53 taşınmazını, 14 arsasını bile sattılar.

AK PARTİ DÖNEMİ (18 Kasım 2002 – …)

Abdullah Gül ile başlayan AK Parti Hükümetlerinin ekonomi politikaları da, tarım politikaları da öncekilerin aynısıydı. 2015’e kadar da böyle sürdü. 2015’de başlayan ray değiştirme çabası ise yetersiz ve gitgellerle dolu.

Neler oldu AK Parti döneminde?

DSP-MHP-ANAP Hükümetinin 1999’da şubelerini kapatmaya başladığı Türkiye Zirai Donatım Kurumunun (TZDK) kalanını da AK Parti Hükümeti yıktı.

  • TZDK Sakarya Traktör İşletmesini sattı. Sonra da kapısına kilit vurdu.

2004 yılı, SÜMERBANK’ın tesisleri için vurgun yılıdır.

  • SÜMER HOLDİNG’in Adana Çırçır Pamuklu Sanayi İşletmesini sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Adıyaman Pamuklu Sanayi İşletmesini sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Bakırköy Pamuklu Sanayi İşletmesini sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Akdeniz Pamuklu Sanayi İşletmesini sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Çanakkale Sentetik Deri İşletmesini sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Beykoz Deri ve Kundura İşletmesini sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Sarıkamış Ayakkabı İşletmesini sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Tercan Ayakkabı İşletmesi İşletmesini sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Van Deri ve Kundura İşletmesi satıldı ve kapatıldı.
  • SÜMER HOLDİNG’in Bursa Merinos Yünlü Sanayii İşletmesini sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Merinos Halı Markasını sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Isparta Halı Fabrikasını sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Yeşilova Halı Yün İpliği ve Battaniye Fabrikasını sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in BUMAS İşletmesi satıldı ve kapatıldı.
  • SÜMER HOLDİNG’in Eryağ İşletmesi satıldı ve kapatıldı.
  • SÜMER HOLDİNG’in Manisa Pamuklu Mensucat İşletmesini sattılar.
  • SÜMER HOLDİNG’in Diyarbakır ve Isparta Bölge Müdürlükleri satıldı ve kapatıldı.

ET VE BALIK KURUMU’nun kalanları da nasibini aldı bu dönemde:

  • EBK Manisa Et ve Tavuk Kombinasını sattılar.
  • EBK Haydarpaşa Et İşleme Tesisini kapattılar.
  • EBK Zeytinburnu Et Kombinasını kapattılar.
  • EBK Kayseri Et Kombinasını kapattılar.
  • EBK Samsun ve Mersin Soğuk Hava Depoları satıldı.
  • EBK 11 mağaza, 23 büro, 12 lojman, 4 arsa, 4 daire, 1 bina ve 131 taşınmazını sattılar.
  • SÜTAŞ’ın Malatya İşletmesi, 6 arsa, 5 bina, 13 daire, 51 taşınmazı ve 1 dükkanı ile satıldı.

Gübre sanayisinin köşe taşları da saldırıdan nasibini aldı.

  • TÜGSAŞ’ın GEMLİK GÜBRE Fabrikasını sattılar.
  • SAMSUN GÜBRE Fabrikasını sattılar.
  • İGSAŞ’ı sattılar.
  • TÜGSAŞ’ın Kütahya Fabrikasını sattılar.
  • TÜGSAŞ’ın İstanbul Satın Alma Müdürlüğü, Şanlıurfa, Fatsa ve Tekirdağ Depolarını sattılar.
  • Türkiye Gübre Sanayi AŞ (TÜGSAŞ), SÜMER HOLDİNG ile birleştirerek tüzel kişiliğine son verdiler.

TÜRKŞEKER de en büyük vurgunu bu dönemde yedi. Sadece ABD’li Cargill’e faaliyet izni verilmedi, nişasta bazlı şeker (NBŞ) alanında dört şirket daha girdi iç pazara.

TÜRKŞEKER’in alanı daraltıldı.

  • TÜRKŞEKER’in Sarımsaklı Tarım İşletmesini sattılar.
  • TÜRKŞEKER’in Afyon Tarım İşletmesini sattılar.
  • Adapazarı Şeker Fabrikasını sattılar.
  • Kütahya Şeker Fabrikasını sattılar.
  • Amasya Şeker Fabrikasını sattılar.
  • Kayseri Şeker Fabrikasını sattılar.
  • Aksaray Şeker Fabrikasını sattılar.
  • Kırşehir Şeker Fabrikasını sattılar.
  • Afyon Şeker Fabrikasını sattılar.
  • Alpullu Şeker Fabrikasını sattılar.
  • Bor Şeker Fabrikasını sattılar.
  • Elbistan Şeker Fabrikasını sattılar.
  • Erzurum Şeker Fabrikasını sattılar.
  • Erzincan Şeker Fabrikasını sattılar.
  • Çorum Şeker Fabrikasını sattılar.
  • Muş Şeker Fabrikasını sattılar.

TEKEL de en büyük vurgunu bu dönemde yedi.

  • TEKEL’in Alkollü İçki Fabrikalarını sattılar.
  • TEKEL’in Gaziantep İçki Fabrikasını sattılar.
  • TEKEL’in Kırıkkale Şarap Fabrikasını sattılar.
  • TEKEL’in Şanlıurfa Suma Fabrikasını kapattılar.
  • TEKEL’in Bitlis, Adana, Malatya, Tokat, Ballıca ve Cevizli Sigara Fabrikalarını sattılar. Ballıca dışındakiler kapatıldı.
  • TEKEL’in İkiz Kuleleri sattılar.
  • TEKEL’in İstanbul Tütün Mamulleri Sanayini sattılar.
  • TEKEL’in Ambalaj Fabrikası Müdürlüğünü sattılar.
  • TEKEL’in Bodrum Tesisleri ve taşınmazlarını sattılar.
  • TEKEL’in Taşköprü Jüt İpliği Fabrikasını sattılar.
  • TEKEL’in Tabacs Turcs S.A. fabrikasını kapattılar.
  • TEKEL’in Tuzluca, Sekili, Yavşan, Kağızman, Çankırı Kaya, Kaldırım ve Kayacık Tuzlalarını, Kristal, Çamaltı ve Ayvalık Tuz İşletmelerini sattılar. Erzincan Tuz İşletmesini kapattılar.
  • TEKEL’in 54 Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğünü ve 37 Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğünü kapattılar.

Şeker sektöründe adım adım ihanet

1991 yılından sonra iktidara gelen AKP, CHP, DYP, MHP, DSP, SHP, ANAP ve RP (SP), ABD, AB ve IMF’nin emri ile, tarımı ve hayvancılığı çökerttiler. Bu gayretin içinde pancar tarımının çökertilmesi, Kooperatifler başta olmak üzere tarımsal sanayinin önemli fabrikalarının kapatılması, Gübre ve tohum fabrikalarının satılması ve bir kısmının kapatılması ile şeker ithalinin serbest bırakılması yanında kaçak şekere göz yumulmasıdır. Tatlandırıcılara ulusal pazarın açılmasından sonraki son darbe ise Şeker fabrikalarının satılmaya başlanması ile oldu.

Bu Hükümetler, Sakarya Traktör Fabrikasını, Türk Traktör’ü, TRAKMAK’ı, Tarım Makineleri Fabrikası sattılar ve bazılarını kapattılar.             

Pancar Motoru, Konya Şeker Fabrikası, Pancar Ekicileri Birliği, Şanlıurfa Suma Fabrikasını sattılar. AKP Bor, Ilgın ve Ereğli Şeker fabrikalarını da satışa çıkarmıştı. Ancak 2006 yılında Şeker İşçilerinin yurt çapında yürüttükleri mücadele ile geri adım attılar.

Özelleştirmeci ve AB’ci partiler, TÜGSAŞ A.Ş.’nin Gemlik, İGSAŞ, Samsun, Kütahya, TÜGSAŞ A.Ş. İstanbul Satın Alma Müdürlüğü Binası, TÜGSAŞ A.Ş. Şanlıurfa Depoları Arazisi, Fatsa ve Tekirdağ Depolarını sattılar ve bazılarını kapattılar.

Köylümüz gübre alamaz hale getirildi.

Bütün tarım ve hayvancılık ürünleri arasında şeker ithalatını da serbest bıraktılar. Yerli üreticinin belini kırıldı ve paramız ithal mallara harcandı. Yabancıları zengin ettiler, köylümüzü kırdılar.

Amerika’nın memuru Kemal Dervişin emri ile köylünün üretim alanlarını kanun zoru ile daralttılar. Pancara konulan kotalar ile pancar üretimini zorla azaltarak, yabancı mallarının iç pazarımızı işgal etmesini sağladılar. İthal ve kaçak şekerin toplamı 3 milyon tona yaklaştı.

Aşağıdaki belgelerde pancar tarımımız ile Şeker fabrikalarımız üzerindeki emperyalist emellerin belgelerini ve bu emellerin işbirlikçi partilerin uygulamalarına ve belgelerine nasıl yansıdığını sunuyorum.

Emperyalistlerin şeker hakkındaki emirleri;

Dünya Bankası’nın emirleri;

Dünya Bankası yöneticileri 1996 Nisan ayında, Türk-İş Konfederasyonunu ziyaret ederek, Türkiye’den beklentilerini basın toplantısı yapmaya cüret ederek şöyle anlattılar;

‘‘- Tekel, TMO, TZDK, Şeker Fabrikaları ve Çaykur’a ait tüm birimler özelleştirilmeli ve tedricen tasfiye edilmelidir.

-Tüm sübvansiyonlu ve güdümlü kredi programları iptal edilmelidir, yürürlükteki bu tür krediler tedricen tasfiye edilmelidir.’’

a- Avrupa Birliği’nin emirleri;

AB yöneticileri Türkiye’deki işbirlikçilerine pancar tarımı ve Şeker Fabrikaları konusunda hangi emirleri verdiler, önce bunu görelim;

Belge- 1; ‘‘Özellikle şeker ve tütün alanlarında, piyasa serbestleştirilmesinin sürdürülmesi.’’[15]

Belge- 2; ‘‘Türkiye’nin tarım politikası son derece müdahaleci bir niteliktedir ve müdahale fiyatları, sübvansiyonlu girdiler, yatırım kredisi, özel ödemeler, üretim primleri ve yüksek düzeylerde devlet yardımı şeklinde kütlesel yurt içi desteğe dayanır. Şimdiye kadar, devlet müdahalesini azaltmaya yönelik girişimler başarısız olmuştur.

Tarıma yönelik fiyat desteği ve müdahale vardır. Arz ve talep arasındaki denge, piyasa güçleri tarafından belirlenmenin uzağındadır. Tarım için dış koruma düzeyi, % 20 ve % 145 arasında değişen oranlarda olup, çok yüksek olmaya devam etmektedir.’’[16]

Belge- 3; ‘‘…Türkiye, tarım sektörü için nispeten yüksek destek ve koruma politikasını sürdürmüştür. …En önemli destek artışları, tahıllar, şeker ve sığır etinde gözlenmiştir.

‘‘Tarımda hâlâ yüksek düzeylerde destek ve koruma vardır ve son Rapor’dan bu yana mevzuatın uyumu konusunda ilerleme olmamıştır.’’  [17]

 ‘‘Tarım’da amaç,

Belge- 4; – Mevcut destek politikalarını kademeli olarak kaldırmak ve onların yerine doğrudan gelir desteği sistemi getirmek; 

– Girdi sübvansiyonlarını kaldırmak (kredi ve gübre sübvansiyonlarını kademeli olarak kaldırmak)

Çiftçiler, fındık, çay, şeker pancarı ve tütün yerine alternatif ürünler yetiştirmeye teşvik edilmektedir (ürün ikame programı). Bu konuda, söz konusu ürünlerdeki üretim fazlasını azaltmak için dört farklı bölgede dört farklı pilot proje hazırlanmaktadır. Amaç, tütün alanlarını 80.000 hektar, şeker pancarı alanlarını 100.000 hektar ve fındık alanlarını 100.000 hektar azaltmaktır.’’[18]

Belge- 5;  ‘‘ Tarımsal gıda sektörü halen özelleştirme sürecindedir. …Tütün, şeker, çay, tahıllar ve buğday gibi bazı kilit sektörlerde devlet önemli  rol oynamaya devam etmektedir.’’ [19]

Belge- 6; ‘‘Bir başka önemli konu, tarımsal ürünlerin pazarlanması ve işlenmesinde devlet faaliyetinin kaldırılması ile ilgilidir. Alkollü içecekler, tütün, tahıllar, çay, şeker ve kırmızı et gibi ürünlerde devlet faaliyeti hâlâ yoğundur. Komisyon’un tespit edebildiğine göre, son düzenli rapordan beri bu alanda önemli bir ilerleme sağlanmamıştır.’’ [20]

Belge- 7; ‘‘Kamuya ait tarımsal işletmelerin özelleştirilmesi gecikmektedir…’’ [21]

Hükümetler IMF’ye hangi sözleri verdiler?

Ecevit-Bahçeli-Yılmaz Hükümeti

Belge – 1; ‘‘Halen şeker pancarı kotaları 2000 yılı için tahsis edilmiş durumdadır. …Bu durum TŞFAŞ fabrikalarına fiyatları ve üreticiler ile yapılan anlaşmalardaki miktarı belirlemekte daha büyük serbesti sağlayarak fabrikaların daha ticari bazlı çalışmasına imkan verecektir.’’

[22]

Belge – 2; ‘‘Bu portföy; TŞFAŞ (şeker), ÇAYKUR (çay), MKEK (makine ve kimyasallar), ve ETİ Holding’in bazı fabrikalarını kapsamaktadır. …ve 2000 yılında özelleştirilmesine başlanılan kuruluşların satışlarına devam edilmesini planlamaktayız. ’’[23]

Belge -3; ‘‘…şeker pancarı kotalarının 12.5 milyon tondan 11.5 milyon tona düşürülmesi ve şeker pancarı destekleme fiyatının azami %12 oranında artırılması, hububat destekleme alımlarının hacminin daha da azaltılması ve TMO tahıl stoklarının daha da düşürülmesi…

Dolaylı destek politikalarının kaldırılması devletin tarımsal ürünlerin üretim ve pazarlanmasındaki payının daha azaltılmasına neden olacaktır. Bu da, bu alanda çalışan KİT’lerin hızla özelleştirilmesini sağlayacaktır. Bu kapsamda, TŞFAŞ’nin (Şeker pancarı alım ve işlenmesi ile ilgili KİT) en az altı şeker fabrikasının özelleştirilmelerinin 2001 sonuna kadar tamamlanması amacıyla 20 Aralık 2000’e kadar Özelleştirme İdaresinin portföyüne transfer edilecektir (ön koşul). Geriye kalan şeker fabrikaları, 2002 sonuna kadar özelleştirilmeleri tamamlanmak amacıyla 2001 yılı içinde Özelleştirme İdaresi portföyüne transfer edilecektir. Şeker piyasasının reformunu sağlayacak olan Şeker Kanunu 15 Şubat 2001’e kadar Parlamento’ya sunulacak ve 15 Mart 2001’e kadar onaylanacaktır.” [24]

AKP Hükümeti

Şeker Fabrikalarını satacağız;

Belge – 1; ‘TŞFAŞ’ye ilişkin olarak ise, TŞFAŞ’ın özelleştirilmesine ilişkin yol haritasının Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından 2003 yılı Haziran ayı sonuna kadar onaylanması beklenmektedir. ’’[25]

Belge – 2; ‘‘Türkiye Şeker Fabrikaları’na ilişkin kapsamlı bir özelleştirme stratejisi, Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından 26 Haziran 2003 tarihinde kabul edilmiştir. Söz konusu strateji, Türkiye Şeker Fabrikaları’nın bazı işletmelerinin 2004 yılının başlangıcında satışa çıkarılmasını öngörmektedir. ’’[26]

Belge – 3; ‘‘Ayrıca bu yıl içinde Türkiye Şeker Fabrikaları’nın, Türk HavaYolları’nın en fazla yüzde 15 oranındaki hissesinin ve Milli Piyango İdaresi’ninözelleştirmeleri ile ilerleme kaydedilmesi planlanmaktadır. ’’[27]

Avrupa Birliği’ne şeker ve pancar için verilen sözler

DSP-MHP-ANAP Hükümeti

“ULUSAL PROGRAM” İLE VERİLEN SÖZLER

 ‘‘Tarım destekleme politikalarının devlete giderek artan maliyetinin azaltılması amacıyla çiftçiye doğrudan gelir desteği sistemine geçilmesi yönünde önemli bir adım atılmıştır. Bu çerçevede, “Tarımda Yeniden Yapılandırma ve Destekleme Kurulu” teşkil edilmiştir.

Çiftçiye düşük faizli kredi desteği kaldırılmış olup, gübre desteği aşamalı olarak azaltılmaktadır. Gübre desteği 2001 yılı boyunca nominal olarak aynı kalacak, dolayısıyla reel olarak azalacak ve 2002 yılının ilk çeyreğinde ise kaldırılacaktır.’’

 ‘‘Şeker destekleme fiyatı sistemini ortadan kaldıracak ve Türkiye Şeker Fabrikaları ile özel fabrikalara, üreticilerle fiyat ve diğer kontrat hükümleri üzerinde müzakere edebilme olanağı getirecek olan yeni Şeker Yasası çıkarılacaktır.  Ayrıca Özelleştirme İdaresine devredilecek olan şeker fabrikalarının özelleştirilmeleri 2001 ve 2002 yılında tamamlanacaktır.’’

 ‘‘Şeker üretim-tüketim dengesinin gözetilmesi esasına dayalı olarak şeker sanayiinde özel sektörün daha etkin kılınması amacıyla yeni bir Şeker Kanunu hazırlanmaktadır.

Şeker üretimi ve talebi arasında dengeyi tesis etmek ve pancar alımları ile talep fazlası şeker stoklarının bütçe üzerindeki yükünü azaltmak amacıyla şeker pancarı üretiminde kota uygulamasına devam edilecek ve ekim nöbeti süresi uzatılacaktır. Dünya Bankası ile yapılan “Alternatif Ürün Projesi” kapsamında şeker pancarında ekim alanları daraltılacaktır.’’

 ‘‘Pazarlama sistemi içinde kamu kurumları; …şeker pancarı (TSFAŞ)… ürünlerinin pazarlanmasında aktif olarak yer almakta ve fiyat oluşumunda ürün alımları oranında etkili rol oynamaktadırlar.

Türkiye Hükümeti ile IMF arasında imzalanan stand-by anlaşmasında yer alan tarım reformu kapsamında bu kurumların bazılarının özelleştirilmesi öngörülmektedir.

Avrupa Birliği mevzuatına uygun olarak hazırlanan yeni Şeker Tasarısı TBMM’ne intikal ettirilmiştir. Söz konusu yasa tasarısı yürürlükteki 60747 sayılı Şeker Kanunu’nun yerini alacaktır. Şeker Kanun Tasarısının yasalaşması ile birlikte, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.’nin elinde bulunan fabrikalar özelleştirilecek, fabrikalar, sözleşmeli olarak şeker pancarı üretimini sağlayacak ve fiyat mevcut sistem içerisinde belirlenecektir. 6.1.2001 tarih, 24279 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararı ile Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. özelleştirme kapsamına alınmış bulunmaktadır.’’ [28]

AKP Hükümeti

Belge – 1;  ‘‘Çiftçilere Doğrudan Gelir Desteği Sağlanmasına İlişkin 12 Aralık 2000 tarih ve 2000/2172 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı çıkarılmış ve doğrudan gelir ödemelerine 2001 yılında başlanmıştır.

…Tarım ve Köyişleri Bakanlığının ve tarımsal nitelikli KİT’lerin yeniden yapılandırılması amaçlanmaktadır. Bu çerçevede, Toprak Mahsulleri Ofisinin (TMO) küçültülerek piyasayı düzenleyecek şekilde yapılandırılması ve TMO dışındaki tarımsal KİT’lerin gerekli düzenlemeler yapıldıktan sonra özelleştirilmesi öngörülmektedir.

Kırsal alanda, tarım dışı sektörlere destek verilmesi… amaçlanmaktadır.

İstihdamın yapısının tarım dışı sektörler lehine değiştirilmesi, …istihdam politikasının temel amaçlarıdır.’’[29]

Belge – 2; ‘‘Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizdeki temel belgelerden biri olan 2001 Ulusal Programıyla, Kopenhag Siyasî Kriterleri bağlamında, bugüne kadar, gerçekleştirilen anayasa değişikliklerini bizden önceki hükümet yapmıştır; reform paketlerini, üç reform paketini bizden önceki hükümet yapmıştır, dördüncü, beşinci ve altıncı reform paketlerini bugünkü hükümet ve bu Meclis yapmıştır. Dolayısıyla, bütün bunların dayanağı, mesnedi, 2001 yılında yayımladığımız Ulusal Program olmuştur. Şimdi, yeni bir Ulusal Program çıkarıyoruz. Bu programda da, 2003 ve 2004 yılları içerisinde yapacaklarımızı ortaya koyuyoruz.’’ [30]

Partilerin belgelerinde şeker ve özelleştirme

Adalet ve Kalkınma Partisi

Belge – 1; ‘‘AK Parti tüm kurum ve kurallarıyla işleyen piyasa ekonomisinden yanadır. Devletin ilke olarak her türlü ekonomik faaliyetin dışında olması gerektiğini benimser.’’ [31]

Belge – 2; ‘‘Devlet temel fonksiyonları olan iç ve dış güvenlik, adalet, temel eğitim, sağlık ve alt yapı hizmetleri dışında kalan tüm hizmet alanlarından icracı sıfatıyla çekilmeli.”[32]

Belge – 3; ŞEKER FABRİKALARI için; “Kar edeni de, zarar edeni de satacağız!” [33]

                Unicredit tarafından İstanbul’da düzenlenen Uluslararası Proje Finansmanı Toplantısında ÖİB Başkanı Metin Kilci, “halen 25 Şeker Fabrikasından kamunun elinde olan 24 fabrikanın özelleştirilmesinin yakın bir zamanda kapsamlı bir şekilde başlayacağını” açıklıyor.

Cumhuriyet Halk Partisi

Belge – 1; ‘‘Kurallar belli. Piyasa ekonomisi gerçeğini değiştirmeye gerek yok” diye konuşan Baykal, …Türkiye’de siyasetin piyasa ekonomisi kurallarını işletmesinin ötesinde, yeni bir rol üstlenmeye yönelmesini de engellemek gerekir.  …Ayrıca siyasi bekleyişlere göre, her an yeniden tarif edilebilecek piyasa kuralları değil; açıkça konulmuş, belirli kurallar çerçevesinde bu işler işleyecektir. O yüzden kimsede tereddüt olmamalı.” [34]

Belge – 2; ‘‘Özelleştirme, felsefe olarak yanlış bir felsefe değildir. Özelleştirmeden amaç, ekonomide kaynakları daha verimli kullanmaktır ve vatandaşın refahını artırmaktır. Kamu ekonomide üretim faaliyetinde bulunmazsa, ekonomideki bütün kurumlar serbest rekabet ortamı içerisinde faaliyet gösterirse, sonuçta ürünlerin, hizmetlerin fiyatları düşer, düşen fiyatlar vatandaşın gelirini artırır, vatandaş daha ucuza alır her şeyi.” Anlamı budur. [35]

Milliyetçi Hareket Partisi

Belge- 1; ‘‘Devletin fonksiyonları yeniden tanımlanarak mahallî idareler ve özelleştirme reformları birlikte ele alınacak, merkezî idare tarafından yürütülmesi zorunlu olan adalet, güvenlik, savunma gibi hizmetlerin dışında kalanların yerel yönetimlere devri sağlanacaktır.’’ [36]

Belge – 2; ‘‘MHP rekabetçi piyasa ekonomisini ve özel teşebbüsü esas alan bir sistemi hedeflemektedir’’ [37]

Belge – 3; ‘‘MHP devlet teşebbüsünün değil, özel teşebbüsün esas olduğu istikrarlı, rekabetçi ve hakkaniyetli bir piyasa ekonomisini savunmaktadır’’ [38]

             Belge – 4; ‘‘Uygulanacak ekonomik politikalarla daha iyi şartlarda özel sektör istihdamı teşvik edilecek ve kamu personeli sayısındaki gereksiz artış önlenecektir.’’[39]

                Belge – 5; ‘‘Devletin asıl fonksiyonlarına kavuşturulması esas olduğundan, nihai aşamada özelleştirme veya tasfiye yolu ile Devletin KİT sisteminin dışına çıkması sağlanacaktır.’’[40]

            Belge – 6; ‘Tarım sektöründe faaliyet gösteren KİT’ler, zaman içinde faaliyet alanları sınırlandırılarak gerekli hâllerde müdahale görevini üstlenen kuruluşlar hâline getirilecek.’’ [41]

Doğru Yol Partisi

Belge -1; ‘‘Devlet asli görevleri olan Adalet, Barış, İç Ve Dış Güvenlik, Dış İlişkiler Ve Eğitim alanına çekilecek, piyasanın işlediği her yerde devreden çıkacaktır.Merkezi idarenin gücü, yerel yönetimlere, merkezin taşra teşkilatına, özel sektöre, kamu nitelikli meslek kuruluşlarına, özerk kurumlara ve sivil örgütlere dağıtılacaktır. Jandarma, Kır Polisi olarak yeniden tanzim edilecektir.’’ [42]

Belge – 2; ‘‘Ekonomide tam ve eksiksiz rekabet koşullarında, hür teşebbüs düzeni esastır. Devlet ekonomik girişimciliği terk edecek, işletmeci olmaktan çıkacak bireysel girişimciliğin önündeki engelleri kaldıracaktır.’’ ‘‘Kamu iktisadi teşebbüslerinin özelleştirilmesine öncelik verilecek’’ [43]

Genç Parti

Belge – 1; ‘‘Devlet, ekonomik faaliyetlerin hemen her alanından çok süratli bir şekilde çekilmeli, gerçekleştiren değil, düzenleyen ve yol gösteren bir yapıya kavuşmalıdır.

Devlet hiçbir ekonomik alanda faaliyet göstermemelidir.’’ [44]

Belge – 2; ‘‘Bütün kamu iktisadi kuruluşları özelleştirilmeli, verimli çalışması mümkün olmayanlar ise tasfiye edilmelidir. Ülke doğal kaynakları ile özel ve kamu sermayesi ile kurulmuş yerli reel, hizmet ve mali sektör şirketlerinin en yüksek değerden yabancı kuruluşlara devrine azami dikkat edilmelidir.

‘‘Yerli ya da yabancı sermaye ayrımı ortadan kalkmalıdır. Yabancı sermaye herhangi bir izne tabi olmaksızın ülke içinde dilediği alanda faaliyete girebilmelidir. Sermayenin, özellikle de yabancı sermayenin önündeki tüm bürokratik engeller ortadan kaldırılmalı.’’ [45]

Demokratik Sol Parti

 Belge – 1;‘4634 sayılı Şeker Kanunu, 19 Nisan 2001 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. …Resmi Gazete’de 5 Ocak 2002 günü yayınlanarak yürürlüğe giren Tütün Kanunu ile de Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğü yeniden yapılandırılmıştır.’’[46]

Yasalar pancar ve tütün üretim alanlarını kota koyarak daraltmak, Şeker ve Sigara fabrikalarının özelleştirme ile satılmasını sağlamak ve ithalatın önündeki engelleri kaldırarak iç piyasada yabancı tekellerin alanını genişletmek üzere yapılmıştır. Nitekim geçen zaman içinde iç pazarımız yabancıların eline geçmiş, fabrikalarımız satılmış ve üretici büyük yaralar almıştır.

Saadet Partisi (RP ve SP)

Belge – 1; ‘‘Saadet Partisi, Türkiye’nin artık merkeziyetçi, …bir idari yapı ile yönetilemeyeceğine inanmaktadır.’’ [47]

Belge – 2; ‘’Savunma, dış politika, adalet, iç güvenlik, vergi ve hizmetlerin koordinasyonu gibi genel ve zorunlu hizmetlerin dışında kalan merkezî idare görevleri, belli bir programla, illere ve mahallî idarelere devredilecektir. Belli hizmetler için, sınırlı sayıda üst seviyede idareci dışında, illerde çalışan kamu görevlileri, sözleşmeli olarak ve mahallinde çalışmak üzere istihdam edilecektir.

Ekonomik faaliyetler serbest piyasa kurallarına göre yürütülecektir.”[48]

Belge – 3; ‘‘Ekonomide, …serbest piyasa ekonomisinin tüm şartlarını sağlayacak ortamın gerçekleştirilmesi ana hedeftir. Ekonomik faaliyetlerde devletin başlıca rolü istikrar ortamını temin etmek, toplumsal refahın artırılmasına yönelik olarak denetleyici ve gözetici fonksiyonlarını geliştirmek ve özel teşebbüsün gelişebilmesi için gerekli altyapıyı hazırlamaktır.

Bunlar yapılırken, …özelleştirmenin hızlandırılması ve kamunun dış borçlanma imkanlarının artırılması suretiyle Hazinenin mali piyasalar üzerindeki baskısı azaltılacaktır… Devletin ekonomide ticari ve üretici faaliyetleri yerine, asli fonksiyonları olan adalet, güvenlik ve altyapı hizmetlerini etkili bir şekilde yerine getirmesi ve bu sektörlerle ilgili yatırımlara zaman ve kaynak sağlaması amacıyla, özelleştirme faaliyetlerine hızla devam edilecektir.’’

‘‘Özelleştirme… kararlılık içinde gerçekleştirilecektir. Özelleştirilmesi zaman alacak KİT’lerin özel sektör ilkelerine uygun olarak verimli çalışmalarını sağlayacak düzenlemeler yapılacaktır.

Özelleştirme kapsamına alınan ve özelleştirme portföyünde bulunan kuruluşların en kısa sürede özelleştirilmesi sağlanacaktır. [49]

Anavatan Partisi belgeleri;

Belge – 1;  ‘‘devletin başlıca rolü istikrarın teminidir. Bu maksatla yurt içinde emniyet ve güvenin sağlanması, yurdun savunması, yurt dışında memleketin ve vatandaşların haklarının korunması, adaletin en iyi şekilde tevzii devletin asli görevidir. Devlet, sanayi ve ticarete ana prensip olarak girmemelidir. İstisnai olarak geri kalmış bölgelerde sınai tesisler kurabilirse de kısa zamanda millete devredilmelidir.’’[50]

Belge – 2; ‘‘Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin zaman içerisinde millete devredilmesi, Sanayide devlet tekelleri(nin) kaldırılması,

Sanayi ve ticarette devletin esas rolü tanzim ve teşvik edici olmasıdır.’’ [51]

Büyük Birlik Partisi

Serbest piyasa adıyla tekellerin ekonomisini savunan BBP, bu amacına devletin küçülmesiyle varabileceğinin farkında;

Belge – 1; ‘‘Büyük Birlik Partisi serbest piyasa ekonomisini benimseyen bir partidir.

Temel prensip olarak devlet, ekonomideki rolü itibariyle yatırımcı olarak küçülmelidir.Ancak planlayıcı, teşvik edici, koordine edici olarak büyümelidir.’’ [52]

Belge – 2; ‘Devlet, sanayileşmede öncülüğünü tamamladığı sektörlerdeki kamu iktisadi teşebbüslerini özelleştirerek, hizmet sektörüne ağırlık verecektir.’ [53]

Sosyal Demokrat Halk Partisi

Sosyal Demokrat programların esasen Atatürk’ün yaptıklarını ortadan kaldırmak ve Atatürk’ün devletçilik ve kamuculuk programını tasfiye etmek olduğunu, programlarına bakınca daha net görmek mümkün;

Belge – 1; ‘‘Merkezi yönetimin görevleri ulusal güvenlik, ulusal kalkınma, adalet, sosyal güvenliğin sağlanması, eğitim ve sağlık hizmetlerinde fırsat eşitliği yaratılmasıdır. Bunların dışındaki tüm hizmetler, yerel ortak gereksinme niteliğindedir ve yerel yönetimlerce üstlenilecektir.

SHP piyasa ekonomisini ve üretim araçları üzerinde özel mülkiyeti,  …savunur’’ [54]

Demokratik Toplum Partisi

Belge – 1; ‘‘ Genel güvenlik, ulaşım, gümrük ve dış ilişkiler dışındaki tüm hizmetler merkezi yapıdan yetki devri ve paylaşımı yöntemiyle yerel yönetimlere devredilecek… Sağlık, eğitim, sosyal güvenlik konut ve çevre gibi alanlarda merkezi hükümet makro hedefleri ve genel standartları belirleyecek, kamu hizmetlerinin sunumunu ise yerel yönetimlere bırakacaktır.’’ [55]

            DSP-MHP-ANAP Hükümeti AB’nin emirlerini nasıl uyguladı;

AB’nin emirleri böyle…

Peki AB’ci hükümetler, milli kurumlarımızın yıkılması için verilen emirler karşısında direndiler, Türkiye’yi ve kurumlarımızı mı savundular?

Bakalım ne yapmışlar;

 ‘‘Tarım destekleme politikalarının devlete giderek artan maliyetinin azaltılması amacıyla çiftçiye doğrudan gelir desteği sistemine geçilmesi yönünde önemli bir adım atılmıştır. Bu çerçevede, “Tarımda Yeniden Yapılandırma ve Destekleme Kurulu” teşkil edilmiştir.

Çiftçiye düşük faizli kredi desteği kaldırılmış olup, gübre desteği aşamalı olarak azaltılmaktadır. Gübre desteği 2001 yılı boyunca nominal olarak aynı kalacak, dolayısıyla reel olarak azalacak ve 2002 yılının ilk çeyreğinde ise kaldırılacaktır.

Şeker destekleme fiyatı sistemini ortadan kaldıracak ve Türkiye Şeker Fabrikaları ile özel fabrikalara, üreticilerle fiyat ve diğer kontrat hükümleri üzerinde müzakere edebilme olanağı getirecek olan yeni Şeker Yasası çıkarılacaktır.  Ayrıca Özelleştirme İdaresine devredilecek olan şeker fabrikalarının özelleştirilmeleri 2001 ve 2002 yılında tamamlanacaktır.

Şeker üretim-tüketim dengesinin gözetilmesi esasına dayalı olarak şeker sanayiinde özel sektörün daha etkin kılınması amacıyla yeni bir Şeker Kanunu hazırlanmaktadır.

Şeker üretimi ve talebi arasında dengeyi tesis etmek ve pancar alımları ile talep fazlası şeker stoklarının bütçe üzerindeki yükünü azaltmak amacıyla şeker pancarı üretiminde kota uygulamasına devam edilecek ve ekim nöbeti süresi uzatılacaktır. Dünya Bankası ile yapılan “Alternatif Ürün Projesi” kapsamında şeker pancarında ekim alanları daraltılacaktır.

 Pazarlama sistemi içinde kamu kurumları;… şeker pancarı (TSFAŞ)… ürünlerinin pazarlanmasında aktif olarak yer almakta ve fiyat oluşumunda ürün alımları oranında etkili rol oynamaktadırlar.

Türkiye Hükümeti ile IMF arasında imzalanan stand-by anlaşmasında yer alan tarım reformu kapsamında bu kurumların bazılarının özelleştirilmesi öngörülmektedir.

Avrupa Birliği mevzuatına uygun olarak hazırlanan yeni Şeker Tasarısı TBMM’ne intikal ettirilmiştir. Söz konusu yasa tasarısı yürürlükteki 60747 sayılı Şeker Kanunu’nun yerini alacaktır. Şeker Kanun Tasarısının yasalaşması ile birlikte, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.’nin elinde bulunan fabrikalar özelleştirilecek, fabrikalar, sözleşmeli olarak şeker pancarı üretimini sağlayacak ve fiyat mevcut sistem içerisinde belirlenecektir. 6.1.2001 tarih, 24279 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararı ile Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. özelleştirme kapsamına alınmış bulunmaktadır.’’ [56]

            AKP Hükümeti AB’nin emirlerini nasıl uyguladı?

AKP Hükümeti, kendisinden önceki yıkım programını sahipleniyor ve sürdürüyor. AKP, AB yöneticilerine Şeker sektörünü tasfiye edeceğinin sözünü nasıl vermiş, belgelerine bakalım;

 ‘‘Çiftçilere Doğrudan Gelir Desteği Sağlanmasına İlişkin 12 Aralık 2000 tarih ve 2000/2172 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı çıkarılmış ve doğrudan gelir ödemelerine 2001 yılında başlanmıştır.

…Tarım ve Köyişleri Bakanlığının ve tarımsal nitelikli KİT’lerin yeniden yapılandırılması amaçlanmaktadır. Bu çerçevede, Toprak Mahsulleri Ofisinin (TMO) küçültülerek piyasayı düzenleyecek şekilde yapılandırılması ve TMO dışındaki tarımsal KİT’lerin gerekli düzenlemeler yapıldıktan sonra özelleştirilmesi öngörülmektedir.

Kırsal alanda, tarım dışı sektörlere destek verilmesi… amaçlanmaktadır.

İstihdamın yapısının tarım dışı sektörler lehine değiştirilmesi, …istihdam politikasının temel amaçlarıdır.’’ [57]

 ‘‘Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizdeki temel belgelerden biri olan 2001 Ulusal Programıyla, Kopenhag Siyasî Kriterleri bağlamında, bugüne kadar, gerçekleştirilen anayasa değişikliklerini bizden önceki hükümet yapmıştır; reform paketlerini, üç reform paketini bizden önceki hükümet yapmıştır, dördüncü, beşinci ve altıncı reform paketlerini bugünkü hükümet ve bu Meclis yapmıştır. Dolayısıyla, bütün bunların dayanağı, mesnedi, 2001 yılında yayımladığımız Ulusal Program olmuştur. Şimdi, yeni bir Ulusal Program çıkarıyoruz. Bu programda da, 2003 ve 2004 yılları içerisinde yapacaklarımızı ortaya koyuyoruz.’’ [58]

Şeker ve pancarda, hangi hükümet hangi kurumu sattı?

1991 yılı sonrası iktidara gelenlerin sattıkları kurumlarımıza bakarak, özelleştirmeci Partilerin kamu ekonomisine ne denli hoyratça bir saldırı yaptıklarını anlamak mümkün. Bu nedenle listemizin tarihini fikir vermesi ile sınırlı tuttum. Hükümetlerin sattıklarının listesinin uzunluğu ya da kısalığı ise,  iktidarda kaldıkları süre ile ilgilidir.

49. Hükümet: Demirel – İnönü (DYP-SHP) Hükümetinin sattıkları (20.11.1991- 25.06.1993);   

ŞEKER SİGORTA

ŞEKERBANK,                                        

50. Hükümet: Çiller-Karayalçın (DYP-SHP) Hükümetinin sattıkları (25.06.1993- 05.10.1995)  

PANCAR MOTOR                

Konya Şeker Fabrikası                                       

57. Hükümet: Ecevit- Bahçeli- Yılmaz (DSP-MHP-ANAP) Hükümetinin sattıkları (28.05.1999- 18.11.2002)

PANCAR EKİCİLERİ BİRLİĞİ                

TOROS GÜBRE                                    

T.Z.D. A.Ş. Diyarbakır İşletmesi,

T.Z.D. A.Ş. Osmaniye İşletmesi,

T.Z.D. A.Ş. Muş İşletmesi,

T.Z.D. A.Ş. Erzurum İşletmesi,

T.Z.D. A.Ş. Ürgüp İşletmesi,

T.Z.D. A.Ş. K.Maraş İşletmesi,

T.Z.D. A.Ş. İzmir Tire İşletmesi,

T.Z.D. A.Ş. Manisa Wp Kükürt İşletmesi

T.Z.D. A.Ş. 53 taşınmaz, 14 Arsa, 52 Lojman,79 Depo, 5 Bekçi Evi,.

T.Z.D. A.Ş. Şanlıurfa’da Sosyal Tesisi              

59. Hükümet: AKP Hükümetinin sattıkları (14.03.2003- );

Amasya Şeker Fabrikası

Kütahya Şeker Fabrikası,

Adapazarı Şeker Fabrikası

TÜGSAŞ A.Ş. GEMLİK GÜBRE SAN. A.Ş,

SAMSUN GÜBRE SAN. A.Ş.                               

İGSAŞ,

Kütahya Gübre A.Ş. Varlıkları,

60. Hükümet; AKP’nin satmayı planladığı Şeker Fabrikaları

  1. Grup. AKP’tarafından Tayyip Erdoğan’ın arkadaşı olan Mehmet Cengiz’in sahibi olduğu Cengiz İnşaat’a satıldı. Ancak Danıştay Yürütmenin durdurulması kararını verdi.

Turhal Şeker Fabrikası

Amasya Şeker Fabrikası

Kastamonu Şeker Fabrikası

Çorum Şeker Fabrikası

Yozgat Şeker Fabrikası

Kırşehir Şeker Fabrikası

Çarşamba Şeker Fabrikası

Satmayı Planladığı Diğer Şeker Fabrikaları;

Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş.

Bor Şeker Fabrikası

Ereğli Şeker Fabrikası

Ilgın Şeker Fabrikası

Ağri Şeker Fabrikası

Erciş Şeker Fabrikası

Erzurum Şeker Fabrikası

Kars Şeker Fabrikası

Muş Şeker Fabrikasi

Elaziğ Şeker Fabrikası

Malatya Şeker Fabrikası

Erzincan Şeker Fabrikası

Elbistan Şeker Fabrikasi

Sarmısaklı Taşınmazları

5  Adet Makina Fabrikası

1 Tohum Fabrikası

1 Elektromekenik Aygıtlar Fabrikası

1 Şeker Enstitüsü

ŞEKER FABRİKALARININ BİLİNMEYEN HAZİNELERİ

Şeker Fabrikalarının, özelleştirmeci partilere, AKP’lilerin başında olduğu örgütlere, Hak-İş yöneticilerine, hatta AKP milletvekillerine bile tavır değiştiren, satılmasın dedirten hazinelerinden bahsetmiştim dün. Büyük kısmı bilinmeyen… Salim Uslu’ya, Settar Arslan’a şaşırmıştık ya hani, “Şeker satılmasın” dedikleri için. Sebebi, Uslu’nun Çorumlu, Arslan’ın Yozgatlı olmasıydı, Şeker Fabrikalarının hazinelerine tanık olmalarıydı. Öyle ki, yol arkadaşları olan özelleştirmecilerin, karşı çıkanlara aforozları da malumlarıydı.
Şimdi bakalım hazinelere tek tek;

EĞİTİM

Şeker Fabrikaları sadece şeker üretmiyor, eğitim ordusuna nefer de yetiştiriyordu. Şeker İlkokulları, Şeker Ortaokulları vardı. Öğrenci bir kuruş masraf etmez, modern, bilimsel ve laik eğitimden geçer, aydınlanmış nesillere katılırdı.

Üniversitesi yoktu Şeker’in, ama üniversite öğrencileri için yurtları vardı. Öğrencinin sağlıklı ve rahat barınabilmesi için her ayrıntının düşünüldüğü yurtta kalan, kendini ayrıcalıklı sayardı. Biri de 12 Eylül’e kadar hizmet veren Ankara Şeker Yurdu idi. Eylül darbecileri el koyup, Kredi Yurtlar Kurumuna devrettiler.
Peki ya Fabrikaların kütüphanelerini bileniniz var mı? On binlerce kitabı olan kütüphaneleri? Okuyan, sorgulayan, tartışan işçiyi ve işçi çocuklarını yarattı bu kütüphaneler.

KÜLTÜR

Kültür ocaklarıydı, sanat merkezleriydi Şeker Fabrikaları. Şehir merkezlerinde bile olmayan, akustik özellikli sinema ve tiyatro salonları vardı. Tiyatronun oyuncuları kim miydi? Elbette ki işçiler, işçi eşleri ve çocukları… İşçi, mesai saatinde fabrikadaydı, sonra sahne tozu yutmuş oyuncu, oyun sergileyen sanatçı adayı idi.

Peki ya işçi Orkestralarını biliyor musunuz? Hani, Nesli Çölgeçen’in yönetip Şener Şen’in başrolünde oynadığı Selamsız Bandosu var ya! Tıpkı filmdeki gibidir Şeker orkestraları. Kemanı, viyolayı, kontrbası çalan işçidir, flütü, obuayı çalan işçi çocuğudur, trompeti, tefi ya da davulu çalan şeker memurudur. Piyano veya çelesta ile döktüren yine şekerden biridir. Anlayacağınız, her fabrika “Selamsız orkestrasıdır”.

Ya Şeker lokalleri?

Kadın erkek birlikte oturulan, sohbetlerin ardı ardına dizildiği, kahramanlık destanlarının, öykülerin anlatıldığı, orta kahveli, demli çaylı sohbetler… Evdeki eşiniz oyunda rakip, oyundaki eş kapı komşunuz olabilir orada. Dostlukların yeşerdiği, serpilip köklendiği yerlerdir işçi lokalleri.

SPOR

Sporun da, tesisin de envai çeşidi vardı Şeker’de. Masa tenisinden saha tenisine, tribünlü açık sahadan halı sahaya, yüzme havuzundan güreş minderine, bisiklet yollarına kadar… Her fabrika spor merkeziydi. İşçisi, eşi ve çocuğu, spor ordusunun neferiydi aynı zamanda.

Yöre halkına da açıktı tesisler. Rakip takım bile olsa esirgenmezdi. Örneğin Eskişehir Spor futbolcuları, 1970’lerin sonlarına kadar Eskişehir Şeker Spor tesislerini kullanarak maçlara hazırlanırdı. Bugün böylesi var mıdır acep?

Fabrikaların bisiklet takımı vardı. Şeker işçileri ve çocuklarından oluşan bisiklet turnuvaları düzenlenirdi. Bisiklet takımları, ulusal yarışmalarda çok sayıda madalya kazanmış başarılı takımlardı.

Güreş takımına ne demeli? Türkiye’nin en iyi takımları arasına girmişti. Bölgesel turnuvaların birincisi onlardı. Şeker Güreşçileri ulusal çapta da tanınırdı. Türkiye şampiyonlukları bile vardı.

Futbol, Voleybol ve Basketbol en yaygın olanıydı. Futbolda Şeker Spor çok güçlü idi. İşçilerden oluşan takım, kadrosunu dışarıya da açmıştı zamanla. Amatör kümede başlamış, birinci lige kadar çıkmış, yıllarca kalmıştı birinci ligde.

Fabrikalar arası futbol turnuvaları düzenlenirdi. İlginç bir olay anlatırlar; 60’lı veya 70’li yıllar… Eskişehir Şeker takımı ile Alpullu veya Turhal’ın takımı finale kalıyor. Yenişemiyorlar finalde bir türlü. Sonunda kupa ikiye kesiliyor. Parçanın biri Eskişehir’e, diğeri öbür takıma veriliyor.

Peki ya yüzme havuzları? Şeker Fabrikasının yüzme havuzu varsa bir kentte, tekmil yüzücüdür o kent. Halka da açılırdı haftanın belli günlerinde, yörenin mülki erkânı da yüzerdi. Kadınların özel günleri olurdu havuzda. Büyük kısmı şeker mensubu çocuklarından oluşan yüzme takımları vardı. Ulusal çapta yüzücüler çıkardı bu takımlardan.

Öğle molasında yemeğini çabucak yiyen işçi, serin sulara bırakırdı kendini, havuzun enerjisi ve coşkusunu da almış olarak, yeniden başlardı öğle sonrası mesaisine.

SAĞLIK

Şeker Fabrikalarının hastanelerini biliyor muydunuz? Tek doktorlu küçük bir semt dispanserinden bahsetmiyorum. En az iki ya da üç bölümü olan, yataklı tedavi de yapan hastaneden söz ediyorum. Örneğin Eskişehir ve Alpulu Şeker hastanelerinde dâhiliyeci ayrı, çocuk doktoru ayrı, diş doktoru ayrı idi. Daha ilerisini de söyleyeyim. Ameliyat yapılıyordu Şeker hastanelerinde.

ANAP Hükümeti kapısına kilit vurdu bu hastanelerin.

ÇEVRE

Bir tek çöp göremezsiniz Şeker Fabrikalarının bahçesinde. Tertemizdir her yer.

Yarım asırlık ağaçlar vardır arazisinde ve işçiler dikmiştir çoğunu. Yemyeşildir Şeker arazileri. Kırsal bölgelerde hele, çöldeki vahadır adeta. Oksijeni yüzünüzde hissedersiniz. Teneffüslerinizde, daha da, daha da doldurmak istersiniz ciğerlerinizi. Buram buram oksijendir hava.

Şeker’in tarlaları da öyledir. Pancar tarlaları oksijen vahasıdır. Bol oksijene ihtiyacı olana, solunum rahatsızlığı olana doktorlar, “çam ormanı yoksa yörende, şeker pancarı ekilen yerde yaşa” dermiş. Bir dekar şeker pancarının havaya saldığı oksijen, aynı büyüklükteki orman alanının ürettiğinin tam üç katıdır zira. Altı kişinin bir yılda tükettiği oksijene eşdeğer yani…

Meyve bahçeleri vardır Şeker Fabrikalarının arazilerinde. Meyvenin her çeşidi… İşçi ve memur çocukları, bu oksijen vahasında, bu meyve bahçelerinde büyür.

BARINMA

Önce memurlar için yapılan lojmanlar, çoğaltılarak işçilere de sağlanmış zamanla. Fabrikada birlikte çalıştığı işçi, mahallesinde komşu olmuş. Aileler tanışmış, birlikte büyümüş çocuklar.

Bekâr işçiyi ve memuru da düşünmüş Şeker Fabrikaları. Yatakhane kurmuş onlara. Evleninceye kadar kalmış bekârlar burada. Evlenince de lojman komşusu olmuş diğer ailelere.

Ya Şeker misafirhaneleri? Fabrikanın olduğu hemen her ilde vardır ve pırıl pırıldır hepsi. Sadece Şeker mensupları değil, devlet erkânının, öğretmenlerin ve ihtiyacı olan halktan kişilerinde yararlandığı misafirhaneler…

SOSYAL TESİSLER

Çocuk bahçelerini sayalım en başta. Oyuncakları da bulunan, ailelerin endişelenmesine gerek kalmadan çocukların özgürce oynadıkları oyun sahaları…

Kadın erkek birlikte oturulabilen, çeşitli oyunlarında oynanabildiği sohbet mekanları, lokaller…

Sonra çiftlik ürünlerinin satıldığı kantinler…

Personel yemekhaneleri…

Ve yemekhanelerin dışında ucuz ve kaliteli yemeklerin çıktığı, halka da açık olan lokantalar…

UYGARLIK VE KAYNAŞMA

Kadın erkek arasında kaç-göç olmayan, cinsiyet ayrımının yapılmadığı kültür, sanat, spor ve sohbet ortamları…

Komşusunun, iş arkadaşının karısına kızına yan gözle bakılmayan ilişkiler…

Birisi çocuğuma bir kötülük yapar mı endişesine kapılmadığınız, çocukların da özgür olabildiği ortam…

Kürt-Türk, Alevi-Sünni, şucu bucu gibi farklılıkların ilkellik sayıldığı ve geride bırakıldığı uygarlık düzeyi, kaynaşan, milletleşen insanlar…

SUÇ

Şeker fabrikalarının olduğu yerde suç yok gibidir.

Hırsızlık olmaz, yankesicilik ve gasp hele, hak getire…

Yaralama yoktur, adam öldürmeye rastlanmaz, kan davası hele, zinhar…

Irza tecavüz yoktur, çocuklara tecavüz yoktur, oğlancılık hele, “aman Allahım”…

Uyuşturucuya rastlanmaz, çocuk gelin vakasına rastlanmaz.

Emniyet görevlileri için sulh vahalarıdır buralar.

Sadece onlar için mi, herkes için cennet…

Ve saymakla bitmeyecek başka hazineler…

Cumhuriyet yaratmıştır buraları. Atatürk’ün halkçı ve devletçi sistemi yaratmıştır.

*

Şimdi soralım Fabrikaları satmak isteyenlere; Bu hazinelerin parasal değerini hesaplamaya aklı ve tahsili yetecek bir maliyeci bulabilir misiniz?

Ve sormak lazımdır, kalkıştığınız şeyin sadece fabrika satmak olmadığının, bütün bir toplumun altına dinamit de koyduğunuzun farkında mısınız?

SÜT ENDÜSTRİSİ KURUMU’NUN BAŞINA NELER GETİRDİLER?

Süt Endüstrisi Kurumu (SEK), tarımsal KİT’lerin öncülerinden ve en önemlilerindendi.

Cumhuriyet öncesi süt ve süt ürünleri üreticiliği hakkında bir devlet çabasına rastlamadık. Cumhuriyet, ilk işlerinden biri olarak ele aldı. Halka ucuz ve sağlıklı süt ve süt ürünleri lazımdı. Süt besiciliğini desteklemek, hayvancılığı güçlendirmek lazımdı. Ayrıca piyasaya üretici ve halk yararına müdahale lazımdı.

1927’de Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) ilk süt işleme tesisini kurdu. Süt, yoğurt, yağ, peynir devletin sağlıklı tesislerinde üretilmeye başlamıştı.

1956’da AOÇ, tesisi daha da büyüttü. Pastörize süt, dondurma, tereyağı, süt tozu üreten fabrika kuruldu.

Resmi Gazetenin 9 Mayıs 1963 tarihli 11398 sayılı yayınındaki kuruluş kanunu ile kurulan SEK, AOÇ’nin bu temelleri üzerine inşa edildi. Kuruluş kanununda amaç şöyle sıralanıyordu;

“-Süt sanayisini geliştirmek, üreticinin kooperatifleşmesini teşvik etmek, kooperatiflerle birlikte tesisler kurmak. Yurt içinde ve dışında araştırmalar yapmak, tesisler kurmak, şubeler açmak, uzman personel yetiştirmek, kurslar açmak, yayın yapmak, üretilen ürünler için pazar oluşturmak. Özel kesime örnek ve öğretici olmak…”

1968’de pastörize üretim başladı. 1972’de homojenize yoğurt üretildi. 1979’da peynirde vakumlu ambalaj uygulaması başladı. Peynir çeşitleri artırıldı. Tüketici memnundu, üretici destekleniyor, hayvancılık gelişiyordu.

Ta ki Amerikan darbesi ile saldırı başlayıncaya kadar.

DURMAYAN KİN

SEK, emperyalist Batı’nın isteklerini emir sayan hükümetlerin 12 Eylül sonrasında ilk saldırdığı kurumlardan oldu. Birinin bıraktığı yerden diğeri devraldı saldırıyı. 10 yılda devasa kurumun nesi var nesi yoksa sattılar. Bu bile yetmedi onlara. Adını bile sattılar. Gelin hangi hükümetin neler yaptığına birlikte bakalım;

ANAP HÜKÜMETLERİ

13 Aralık 1983 – 31 Ekim 1989 arasındaÖzallı ANAP Hükümetleri, sektöre saldırıyı başlatandı.

Bingöl Yem Süt ve Besicilik’in (BİNAŞ) % 47,5’u bu dönemde satıldı.

SEK’in Kars Süt ve Mamulleri Müessesesi, Kahramanmaraş Süt ve Mamulleri İşletmesi ile yarım bırakılan Siirt Peynir Fabrikası da satıldı

DEMİREL-İNÖNÜ (DYP – SHP) HÜKÜMETİ

20 Kasım 1991 – 25 Haziran 1993 arası DYP-SHP Hükümeti, SEK’in İzmir-Tire Süt Toplama Merkezi’ni ve Çatalca Süt Toplama Merkezi’ni sattı.

ÇİLLER – KARAYALÇIN (DYP-SHP/CHP) HÜKÜMETİ

25 Haziran 1993 – 05 Ekim 1995 arası DYP – SHP / CHP iktidarı, SEK’e en büyük saldırıyı yapan hükümet olarak tarihe geçti. Bu dönemde SEK’in tam 28 işletmesi satıldı.

Adana, Afyon, Amasya, Bayburt, Çan, Çankırı, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Havsa, Siverek, Yatağan, Yüksekova, Trabzon, Solaklı, Sinop, Balıkesir, Burdur, İzmir, Lalahan, Muş, Adilcevaz, Sivas, Bolu, Çorum, Elazığ ve İstanbul Süt Ve Süt Mamulleri İşletmeleri, Tunceli Süt Toplama Merkezi bu dönemde satıldı.

Bunlarla da yetinmediler. SEK’in isim hakkı dahi satıldı bu dönemde.  

ÇİLLER- BAYKAL (DYP-CHP) HÜKÜMETİ

30 Ekim 1995 ile 06 Mart 1996 arasında dört ay iktidarda kalan bu Hükümet, dört ay içinde bile beş işletmesini sattı. Diyarbakır, Adıyaman, Kastamonu, Devrek ve Silivri Süt ve Süt Mamulleri İşletmeleri ve SEK’in Aydın Köşk arsası bu dönemde satıldı.

YILMAZ – ECEVİT (ANAP – DSP) HÜKÜMETİ

30 Haziran 1997 – 11 Ocak 1999 arasında ANAP – DSP Hükümeti, Yenice Süt Toplama Merkezi’ni ve Giresun Süt ve Mamulleri İşletmesi’ni sattı.

TAŞ TAŞ ÜZERİNDE BIRAKMADILAR

Böylece kurumun son kaleleri de satılmış, süt toplama ve işleme tesisleri, fabrikaları, araştırma merkezleri, şubeleri ve temsilcilikleri ile yurdu ağ gibi saran devasa Süt Endüstrisi Kurumu, tümüyle yok edildi.Adı bile satıldı kurumun.

Çiller-Karayalçın Hükümeti, İstanbul Süt İşletmesi ile beraber SEK’in isim hakkını, 164 kişilik gıda toptancısı gruba sattı. 1997’de Koç Holding bunların elinden aldı ismini ve işletmeyi. Bugünlerde de Koç Holding satmaya çalışıyor SEK’i.

Özeti şu ki, yüzlerini emperyalizme dönenler, Atatürk’ün, Cumhuriyetin, devletin kurumlarına kinle saldırdılar, birlikte saldırdılar.

Olan millete, üreticiye, tarıma, ekonomiye oldu. Üretici yetim kaldı, Türk halkı kapitalizmin vahşetine terk edildi.

AK PARTİ HÜKÜMETLERİ

Süt sektöründeki özelleştirme 2005’e kadar devam etti. AK Parti Hükümeti de, sektörün önemli işletmelerinden SÜTAŞ’ın, Malatya İşletmesini, 6 arsa, 5 bina, 13 daire, 51 taşınmaz ve 1 dükkanı ile sattı.

2005 ve sonrası ise bir özeleştiri görüyoruz. Özeleştirinin yönü ve kapsamı, 17 ve 18 Aralık 2020 tarihli yazılarımda okunabilir.

ET VE BALIK KURUMU’NUN BAŞINA NELER GETİRDİLER?

Gübre, yem, besicilik, süt ve et üreticiliği, tohum, silo, ilaç, zirai alet ve makineler… Hepsi birbirini tamamlayan köşe taşları… Birinin eksikliği diğerlerini de etkiledi, birindeki tahribat, diğerlerini de sarstı.

Et ve Balık Kurumu, kombinaları, soğuk depoları, satış mağazaları, lojmanları ve arsaları ile büyük sorunlar yaşadı. İşletmelerinin büyük kısmı satıldı ya da kapatıldı.

2005 yılında önemli değişiklikler oldu. Et ve Balık Kurumu (EBK) işletmelerinin devam eden satışı durduruldu, satılanların bir kısmını geri alındı, yeni işletmeler açılmaya başlandı. Kurumun adı Et ve Süt Kurumu olarak değiştirildi. Yok edilen Süt Endüstrisi Kurumunun amaçları da bünyeye eklendi, et-balık-süt ve süt ürünleri ile besicilikte kamuculuk yeniden dirilmeye başladı.

Ama 2005 yılına kadar bu kurumların yıkımında rol alanlar, bunca zaman ne bu kurumlardan özür dilediler, ne de milletten. Ne Et ve Balık Kurumuna, ne de Süt Endüstrisi Kurumuna yapılanlar unutulacak gibi değil.

ÖNCE ET VE BALIK KURUMU

“Halka ucuz, sağlıklı et-balık temin etmek amacıyla üretmek ve üretilmesini teşvik etmek, piyasayı düzenlemek, üreticiyi yetiştirmek…” 2005 sonrasında kurulan Et ve Süt Kurumu, EBK’yı böyle tarif ediyor.

Kurumun Ekim 1952 tarih ve 8221 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanan kuruluş kanunu, amacı şöyle sıralıyor;

-Hayvan ve balık nesillerinin ıslâh ve inkişaf ettirilmeleriyle alâkalı her türlü sınai, ticari ve zirai teşebbüsler kurmak,

-Her türlü teşkilât, fabrika, mezbaha, vasıta ve tesisatı kurmak ve işletmek…

-Yurt içinde ve dışında örgütlenmek, şubeler, temsilcilikler açmak.

-Amaca uygun şirketler, kooperatifler kurmak, şirketlere veya kooperatiflere katılmak.

-Üretim vasıtaları ve hayvan ve piyasalarını tanzim ve anormal fiyat temevvüçlerini önlemek üzere tanzim satışlar yapmak.

-Hayvan ve balık yetiştiricilerine destek olmak, kredi açmak…

1992 yılına geldiğimizde, kurumun yurt çapına yayılmış 35 işletmesi vardı. Gelin başlarına neler geldiğine tek tek bakalım.

DEMİREL-İNÖNÜ (DYP VE SHP) HÜKÜMETİ

Sektördeki ilk saldırı 20 Kasım 1991 ile 25 Haziran 1993 arasındaki DYP-SYP iktidarı sırasındadır.

BALIKSAN bu dönemde satıldı.

ÇİLLER – KARAYALÇIN (DYP-SHP/CHP) HÜKÜMETİ

25 Haziran 1993 – 05 Ekim 1995 dönemindeki Çiller-Karayalçın Hükümeti, Et ve Balık Kurumu’na adeta doludizgin saldırdı. Tam 13 kombinayı sattılar, lojmanları, depoları bile sattılar. 

Ankara, Afyon, Suluova, Malatya, Kars, Elazığ, Şanlıurfa, Tatvan, Bayburt, Bursa, Erzincan, Kastamonu ve Ağrı Et Kombinaları bu dönemde satıldı.

Manisa, İskenderun, Gölbaşı ve Çerkezköy’deki Lojmanlar, Soğuk Depo ve arsalar bu dönemde satıldı.

ECEVİT (DSP) AZINLIK HÜKÜMETİ

Et ve Balık Kurumu, Ecevit Hükümetin beş aylık (11 Ocak 1999- 28 Mayıs 1999) ömründe bile saldırı yaşadı.

Kayseri ve Erzincan Soğuk Depo arsaları, Malatya ve Sakarya Kombina arsaları ile Keskin, Siirt, Bala ve Çelebi arsaları bu dönemde satıldı.

ECEVİT – BAHÇELİ – YILMAZ (DSP – MHP – ANAP) HÜKÜMETİ

28 Mayıs 1999 ile 18 Kasım 2002 arasındaki dönemde Sivas, Burdur, Eskişehir ve Gaziantep Et Kombinaları bu dönemde satıldı.

Ege Et Mamulleri İşletmesi bu dönemde satıldı. Fatsa Et Kombinası, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi’ne devredildi.

Bu dönemde kombinaların çeşitli illerdeki 134 arsası satıldı.

Satmakla hızlarını alamadılar. Kurumun Trabzon Balık Mamulleri Fabrikası’nı ve Fatsa Balık Mamulleri İşletmesi’ni de kapattılar.

AK PARTİ HÜKÜMETLERİ

18 Kasım 2002 ile 2005 yılları arasında AK Parti Hükümetleri de kurumda çok sayıda özelleştirme ve kapatma yaptı.

Kayseri Et Kombinası, Manisa Et ve Tavuk Kombinası, Haydarpaşa Et İşleme Tesisi, Zeytinburnu Et Kombinası ve Kayseri Et Kombinası ise bu dönemde kapatıldı.

Bu dönemde Konya Et Kombinası, Konya Meram Belediyesine, Kayseri Et Kombinası ise Kayseri Büyükşehir Belediyesi’ne devredildi. Samsun ve Mersin Soğuk Hava Depoları, 11 mağaza, 23 büro, 12 lojman, 4 arsa, 4 daire, 1 bina ve 131 taşınmaz satıldı.

*

2005’de EBK’da özelleştirme durduruldu, devredilenlerin bir kısmı geri alındı, yeni işletmeler açıldı. Ciddi bir özeleştiri idi bu…

GİMA VE TANSAŞ NASIL YOK EDİLDİ?

Perakende pazarında nasıl kıran kırana bir savaş yaşandığını, ulusal pazarımızın yabancı tekellerce nasıl yağmalandığını, küçük esnafımızın hangi ölçüde sahipsiz kaldığını, esnaf örgütlerinin seyirci kalmakla nasıl bir felakete yol verdiklerini, başka bir yazıda ele alacağız.

Bugün bütün bu vahşetin başladığı yıllara gideceğiz. Üreticiyi, tüketiciyi, toplum sağlığını ve ucuzluğu ve erişilebilirliği temel ilke olarak kabul eden kamunun iki büyük öncüsünün, GİMA’nın ve TANSAŞ’ın nasıl yıl edildiğine bakacağız.

GİMA VE TANSAŞ İDİ BUNLAR 

Yok edilmeselerdi, üreticinin ürününü yok pahasına kapatanlar böylesine şımaramazdı.

Tüketici böylesine sahipsiz olmaz, dizginsiz tarifelerle sömürülemez, sağlıksız gıdalarla zehirlenmezdi.

Yabancı tekeller ulusal pazarımızda böylesine cirit atamazdı.

Esnaf böylesine korumasız olmazdı.

Yaratılan değer yeniden halk için kullanılır, para babalarının cebine akmaz, emperyalist ülkelere gitmezdi.

GİMA NASIL YOK EDİLDİ?

Türkiye’nin merkezi Ankara, Ankara’nın merkezi Kızılay ve Ulus’tur. Ulus Sümerbank’tır, Kızılay ise GİMA. Ulus’ta Sümerbank’ın kapısına kilit vuruldu, tabelası söküldü. Kızılay’da ise TEKEL’in içki fabrikalarını üç kuruşa ele geçiren Amerikan tekellerinin Fast Food dükkanları, İsrail menşeili kafeler, işgal etti meydanı.

GİMA (Gıda ve İhtiyaç Maddeleri), ilk ulusal süpermarkettir. Kamu İktisadi Teşekkülü olarak 1956’da kurulur. 30 ilde 76 mağazaya ulaşır.

Üreticiden sağlanan ucuz ve sağlıklı ürünleri halka ulaştırandır.

Karaborsalarda, yükselen enflasyonlarda halkı koruyandır.

Ankara mağazası, ilk yürüyen merdiveni, lunaparkı andıran çocuk eğlenme yeri, uzun insan kuyruklarıyla bilinirdi.

Bakkalın dışında deftere yazan tek perakendeci idi.

Ama, Özal’ın başlattığı vahşi kapitalizmin ilk kurbanlarından oldu. Satıldı, yok edildi.

1993’de Dedeman-Bilfer Grubu’na satarlar ilk.

1996’da da Dedeman, Hüsnü Özyeğin’in Fiba Holding’ine satar.

Özyeğin de 2005’te, Endi ile birlikte Fransız-Sabancı ortaklığı olan CarrefourSA’ya satar.

Son olarak CarrefourSA, 2007’de adını CarrefourSA Expres olarak değiştirir. Böylece adı bile yok edilir.

GİMA’nın tarihsel itibarını kullanmak isteyen CarrefourSA, 2017’de Ankara Keçiören’de GİMA adıyla yeniden bir mağaza açar. Ama neyleyim ki, devletin halkçı GİMA’sı yoktur artık.

TANSAŞ NASIL YOK EDİLDİ?

TANSAŞ, GİMA’nın İzmir’e uyarlanmış şeklidir.

Belediye Başkanı İhsan Alyanak’ın 1973’te, yoksullara ucuz et, sebze-meyve ve kömür temin etmek amacıyla geliştirdiği formüldür.

Temeli bir adet otobüs eskisiyle başlar. Biraz değişiklikle satış dükkanına çevrilir. Semtlerde ucuz gıda satmaya başlanır. Kısa zamanda otobüsün önü kuyruktan geçilmez olur. Yeni otobüsler, minibüsler ayarlanır, beş, on olur araba sayısı. Sonra sabit dükkanlara çevrilir satış işi, kuyruklar oraya taşınır bu kez. Parkların içine bile marketler kurulur, yayılır TANSAŞ’lar böylece.

1973’te “Tansa” adıyla kurulan şirket,  1976’da, Tanzim Satışlar Müdürlüğü’ne dönüşür.

1986’da mağaza sayısı 12 olur. Ucuz satışa rağmen, uzun kuyruklar yüzünden kâr da etmekte, hızla büyümektedir TANSAŞ. 108 temel gıda ürününü kendi markasıyla satmaya başlar. Efsane bir 40×40 ucuzluğu yaratmıştır. Her ayın 16’sında mağazalar insandan geçilmez olur.

ANAP’lı Belediye Başkanı Burhan Özfatura, 1996’da belediye borçlarını kapatmak için TANSAŞ’ın yüzde 32.98’ini satar. Özal da Ankara’da kamu kurumlarını elden çıkarmaya başlamıştır zaten o sırada.

Ama TANSAŞ halka mal olmuştur, büyümektedir sürekli ve kuyruklar uzamaktadır habire.

Özfatura 1998’de, “altın hisse” denilen ve her hisse için iki oy olanağı sağlayan yüzde 29 oranındaki (A) hisseyi Doğuş Grubu’na satar. Daha sonra Ahmet Piriştina, kalan yüzde 10’luk hisseyi de bu gruba satar. Böylece TANSAŞ özel sektörün piyasa figüranına dönüşür. Dahası, başka marketleri yutan market de olmuştur.

2002’de MACROCENTER’i ele geçirir.

Su testis su yolunda kırılır misali, 2005’te MİGROS da TANSAŞ’ı yutar. 

2008’de TANSAŞ’ın mağaza sayısı 270’e çıkmıştır ama artık milletin TANSAŞ’ı değildi. 

TANSAŞ’ı yutan MİGROS, 2016’da Tansaş’ın adını da siler.

Milliyet’in İzmirli yazarı Dilek Gappi, 4 Mart 2012 tarihindeki yazısında şöyle der; “Bir gün rüyamda TANSAŞ’lar kapanıyor diye görüyorum, hıçkırarak uyanıyorum. Abartmıyorum, o kadar…”

TEKEL için ihanet belgeleri;

REJİ DÖNEMİNİN KÖYLÜ KATLİAMLARI

– Borca batan Osmanlı devletinin İngilizler ve Fransızlar tarafından kıskaca alınması ile 14 Mayıs 1882’de Reji idaresi kuruldu. Uzun bir adı vardı idarenin; “Memalik-i Osmaniyye Duhanları Müşterekü’l-Menfaa Reji Şirketi, la Regie Co-interessee des Tabacs de l’Empire Ottoman”. Kısaca “Reji İdaresi” dendi.

1883 yılındaDüyun-u Umumiye dönemi başladı. Reji İdaresine, yani Memalik-i Şahane Duhanları Müşterekül Menfaa Reji Şirketi’ne, devlet gelirinin en önemlisi olan damga, alkollü içki, balık avı, tuz gelirine el koyabilme yetkisi verildi.

Tütün üretimi de bunlardan biri idi. Ekici sayısında ve üretim miktarında zaman zaman görülen değişikliğe rağmen, 1862 yılında tekel altına üretime alınan tütüncülük, Reji’nin en büyük gelir kaynağı olacaktı.

Reji, alım fiyatını kendisi belirliyordu. Köylü, Reji’den izinsiz kendi içeceği tütünü bile saklayamazdı. 3 kuruşa Reji’ye sattığı tütüne, içmek için bile 10 kuruş ödemek zorundaydı.

İzinsiz tütün ve tuz taşımanın cezası ise ölümdü.

-1912’de Reji’ye son verilmek istendi. Ama Trablusgarp ve Balkan Savaşları sırasında 1 milyon 500 bin lira borç karşılığı, Reji idaresi 1914’ten başlayarak 14 yıl daha uzatıldı.

-1884 yılında 140 bin aile tütün üretiminde çalışıyordu. 1911’de 244 bine yükseldi. Birinci Dünya Savaşı yıllarında 100 binin altında düştü. 1925 yılında ise 168 bin aile tütün üretiyordu.

-Reji idaresinin emrinde kolcular vardı. Görevleri köylünün tütününü ucuza kapatmak, tütünü denetimleri altında tutmak, kaçakçılığı önlemekti. Osmanlı devletinin içinde, Türk köylüsü ve esnafının gelirine el koymak amacı için, bir işgal ordusu kurulmuştu adeta.

1887’de 3 bin 600 olan kolcu sayısı, 1897’de 6 bin 700’e çıktı. 1889’de Reji idaresi üç kruvazör de satın aldı.

Reji idaresi 42 yıl sürdü. Bu sürede on binlerce Türk köylüsünü katletti.

Sayın Yıldırım Koç “bir iddiaya göre katledilen köylü sayısının 20 bin dolayında” olduğunu, (Derin, H., Türkiye’de Devletçilik, İstanbul, 1940, s.126-7), başka bir kaynakta ise (Doğruel, F. – Doğruel, A.S., Osmanlı’dan Günümüze TEKEL, TEKEL Yay., İstanbul, 2000, s.74 ve 84), 1884-1908 döneminde ölen ve sakat kalanların sayısının 50-60 bin dolayında olduğunun belirtildiğini aktarmaktadır.

ÇÖKERTME TÜRKÜSÜ

Öyküsünü hepimiz bilmesek de, kolcu katliamlarını da anlatan “Çökertme Türküsünü” bilmeyen yoktur.  Şöyle anlatılır;

“20. yüzyıl başlarının küçük ve sakin bir sahil kasabası durumundaki Bodrum’da halkın başlıca geçim kaynakları, balıkçılık, süngercilik ve özellikle de kaçakçılıktır. Reji idaresinin katliamlarla birlikte sürdürdüğü gasplar, milletin lokmasına el koymaya varmaktadır. Bu koşullarda yurttaşlara kalan tek seçenek ürünlerini Reji eşkıyalarına kaptırmamaktır. Bunun adı da kaçakçılık olmaktadır tabi.

Bodrum ve havalisinde de halkın geçim kaynağı, İstanköy adasında gizlice tütün satmak ve karşılığında rakı, kahve vs. getirmektir.

Halil Efe de, arkadaşı İbram (İbrahim) Çavuş ile birlikte, hayatını kaçakçılıktan kazanmaktadır. (Kendisinin bizzat kaçakçılık yapmadığı, ancak adalardan gelen kaçak malları daha iç kesimlere taşıyan kervanlardan haraç aldığı da rivayet edilmektedir.)

Havse (Hafize), çengilik yapan Türkbükü’lü Kel Güssüm’ün (Gülsüm) kızıdır. Güzelliği dillere destandır Havse’nin.

Çerkez kaymakamın yanında temizlik vb. işleri yapmaktadır Havse.

İbram Efe Havse’yi 2. eş olarak alınca ailesinden ve çevreden tepki alır. En yakın arkadaşı Halil Efe ile diğer efeler, İbram Efe’nin evini basarak Havse’yi kaçırmak isterler. İbram Efe ilk eşini ve kızını korumak için Havse’yi teslim etmek zorunda kalır.

Efelerin dağa kaldırdığı Havse, tacizlere tecavüzlere uğratılır. Annesi gibi çengi olur, Çakır Güssüm diye anılır artık.

Halil Havse’ye, yani Çakır Güssüm’e aşık olmuştur. Çengi de olsa ellerinden kurtaracak, çengilikten kurtaracaktır. Kurtarır da.

Ama hem efeler, hem de Çerkez kaymakam Halil’in peşine düşerler. Kaymakam da göz koymuştur Havse’ye.

Başkasının eşi olması ne efelerin umurundadır, ne kaymakamın.

Aylarca süren kaçış ve kovalamaca olur. Çökertmeye varır bizimkiler. Bugün Yalıkavak Marina’nın olduğu yerin adıdır Çökertme. Oradan adalara kaçma planı yaparlar, Rum denizci Kostapao’yı ve gemicisini rehin alırlar, Kostapao’nun teknesiyle yola çıkarlar.

Halil Efe’nin onlara ihtiyacı vardır. Ne denizden anlar, ne denizcilikten. tarafından pek sevilmeyen ama aynı zamanda korkulan Halil Efe’nin Rumları korkutan bir unvanı bardır. Kostapoa da çekinir ve kaçmak için fırsat kollar. Deniz sertleşince, “teknenin dayanamayacağını, batma tehlikesi olduğunu” söyler. Hava düzelene kadar Aspat’a (Karaincir plajının yanında bulunan, zirvesinde gözcü kalesi olan dağın adı. Bitez Yalısı’nın karşısındadır) sığınalım der. Geceyi orada geçireceklerdir. “Tamam” der Halil efe.

Kostapao’nun asıl amacı fırtınayı bahane ederek teknesini Bodrum’a yaklaştırmaktır. Dümeni çevirirler. Yolda Halil Efe’nin ve Güssüm’ün rakısına balık yakalamak için de kullanılan bitkiden elde edilen beyaz renkli bir sıvı karıştırır. Halil ve Güssüm derin bir uykuya dalar. Tekne Aspat’ı geçerek karşısındaki Bitez koyuna gelir. (Kostapao’nun Halil ve Gülsüm’ü doğrudan Bodrum Limanına götürüp teslim edememesinin nedeni Bodrum halkından çekinmesidir.)

Kostapao’nun yardımcısı karaya çıkarak Çerkez Kaymakam’a haber verir. Çerkez Kaymakam emrindeki kolcuları karadan Bitez’e yollar, gümrük muhafaza teknesi de denizden kaçmalarını engellemek için yola çıkar.

Bitez’e daha önce gelen kolcular ateş etmeye başlayınca, kendisi ve teknesi de ateş altında kalan Kostapao demir alır, kıyıdan uzaklaşmaya başlar. Bu arada Halil Efe’yi de uyandırır. Çok geçmeden muhafaza teknesinden açılan ateşle Halil Efe yaralanır. Yaralı olarak Bodrum limanına muhafaza teknesiyle getirilir. İbret olsun diye akşama kadar Kaymakamlığın bahçesinde bırakılır. Yarasıyla kıvranan Halil efe’ye su bile vermeyen kolcular, kaymakamın emriyle gece Halil Efe’yi boğarlar.

Gülsüm de, bütün Bodrum da yasa bürünür öldürüldüğünü duyunca. Anısına da bu türkü yakılır.”

Çökertme’den çıktım da Halil’im

Aman başım selâmet,

Bitez de Yalısına varmadan Halil’im

Aman koptu kıyamet.

Arkadaşım İbram Çavuş

Allah’ıma emanet,

Burası da Aspat değil Halil’im

Aman Bitez Yalısı,

Ciğerime ateş saldı,

Telli kurşun yarası

Güvertede gezer iken

Aman kunduram kaydı,

İpekli mendilimi Halil’im

Aman Mor Rüzgâr aldı.

Çakır da gözlü Gülsüm’ümü

Aman Çerkez Kaymakam aldı

Gidelim gidelim Halil’im

Çökertme’ye varalım,

Kolcular gelirse Halil’im

Nerelere kaçalım.

Teslim olmayalım Halil’im

Aman kurşun sıkalım.

Öyküden anlaşılan şunlar;

– Osmanlı idaresinde eşkıyalar evli kadınların evlerini basarak kocalarının elinden alıp dağa kaldırabilmekteler, toplu tecavüzler olabilmekteler.

– Mazlumu, haklıyı koruması gereken Kaymakamlık ise, eşkıya ile benzer amaç için hareket edebilmekte, emrindeki Reji’nin işgal kuvvetlerini kendi şahsi emelleri için halka karşı kullanabilmektedir.

– Reji’nin silahlı katilleri, ulusal varlıklarımızı gasp etmekle kalmazlar, yoksul Türk köylüsünün malına, namusuna ve canına da tasallut etmekteler. Bu katil sürüsünün bizzat kendisi mal, can ve namus bakımından ulusal tehdittirler.

Atatürk, Cumhuriyet yetişmeseydi, mazlum halkımız daha nice Çökertme ağıtları yakacaklardı kim bilir.

KÖYLÜYÜ REJİ KATİLLERİNDEN CUMHURİYET KURTARDI

– Türk köylüsü Reji idaresinin boyunduruğundan ve katliamlarından, Cumhuriyet ile kurtuldu. 26 Şubat 1925’de Atatürk Cumhuriyeti, Reji idaresine son verdi. Reji idaresi devletleştirildi ve millileştirildi. Kolcu düzenine de son verildi.

– 1932’de Cumhuriyet, tütün, alkollü içkiler, tuz, barut ve patlayıcı maddeleri bir çatı altında ve devlet denetiminde topladı, “İnhisarlar Umum Müdürlüğü” kuruldu.

1941 yılında İnhisarlar Umum Müdürlüğü’nin adıTekel Genel Müdürlüğü olarak değiştirildi.

– Cumhuriyet devleti, 1934 yılında barut ve patlayıcı maddeleri, 1939’da birayı, 1942’de çay ve kahveyi,  1946 yılından da kibriti devlet kontrolü ve devlet inhisarı (tekeli) altında birleştirdi.

–  Ancak 1946 ve sonrası, halkın bu temel tüketim ürünlerinden ve stratejik mamullerden, giderek de üretim alanlarından devlet tümüyle el çektirildi. Bu işletmeler birer birer özel sektörün, giderek de yabancıların eline geçti. Üretici de perişan oldu, tüketici de.

– 1946 yılında kahve devlet tekeli dışına çıkarıldı.

– 1952 yılında kibritte devlet tekeli kırıldı.

– 1955 yılında barut ve patlayıcı maddelerde, yine aynı yıl birada devlet tekeli kırıldı.

TÜTÜNDE YIKIM DÖNEMİ

24 Ocak kararları ve arkasından gelen Amerikancı 12 Eylül darbesi, kamunun bütün sektörleri için olduğu kadar, TEKEL’in tütün ve alkol gibi iki büyük sektörü için de yıkımın başlaması idi. Reji dönemi yeniden geliyordu sanki

Gelin Amerikan darbesinden sonra Özal ile başlayan yıkımı izleyelim, sonraki hükümetler döneminde de neler yapıldığını bir bir takip edelim;

 EMPERYALİSTLERİN TEKEL İÇİN EMİRLERİ;

IMF’NİN EMİRLERİ

”Özelleştirmedeki gelişmeler hayal kırıklığı yaratmaktadır. Hükümet özelleştirme konusunda pek başarı gösteremedi. Geçen yıl PETKİM, TEKEL ve TÜPRAŞ gibi büyük kuruluşların özelleştirilmesinde başarı sağlanamadı.” (IMF Türkiye Raporu- 3 Haziran 2005)

DÜNYA BANKASI’NIN EMİRLERİ;

” – Tekel, TMO, TZDK, Şeker Fabrikaları ve Çaykur’a ait tüm birimler özelleştirilmeli ve tedricen tasfiye edlilmelidir.” (1996 Yılı Dünya Bankası Raporu -Özelleştirme Kimin İçin -s. 44-45 / Petrol-İş Yayınları)

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN EMİRLERİ;

Belge- 1; ‘‘İnhisarî haklara sahip işletmelerin ve tekellerin intibakı konusunda, Komisyon, Türkiye’nin devlet alkol, tütün ve tuz işletmeler birliği TEKEL’in sahip olduğu imtiyazlı konumla ilgili olarak endişeli olmaya devam etmektedir.

 Rekabet konusunda, TEKEL’in işleyişi Komisyon açısından kaygı verici olmaya devam etmekle beraber, anti-tröst alanında ilerleme olmuştur.’’ [59]

Belge- 2; ‘‘Türkiye’nin devlet yardımları politikası müktesebata uygun değildir. Yeni yasaya rağmen, alkol ve tütüne yönelik tekel düzenlemeleri kaygı yaratmaktadır.’’[60]

Belge- 3; ‘‘Özellikle şeker ve tütün alanlarında, piyasa serbestleştirilmesinin sürdürülmesi.’’[61]  

Belge- 4; Alkollü içecekler, tütün… gibi ürünlerde devlet faaliyeti hâlâ yoğundur. Komisyon’un tespit edebildiğine göre, son düzenli rapordan beri bu alanda önemli bir ilerleme sağlanmamıştır.’’[62]

TÜTÜNBANK NASIL YOK EDİLDİ?

Reji döneminin karanlığından kamulaştırma ve millileştirme ile çıkan, silahlı çeteyi ülkeden kovarak halkı kurtaran Atatürk ve Cumhuriyet devleti, daha 1924 yılında tütüncülüğü şaha kaldırmak, tütün üreticisinin elini rahatlatmak amacıyla onları destekleyecek bir köylü bankası kurma kararı verirler.

Akhisarlı 250 tütüncü bir araya getirilir, “Akhisar Tütüncüler Bankası” kurdurulur.

O yıllarda, özellikle de 26 Ağustos 1924 yılında Türkiye İş Bankası’nın kurulmasından sonra, 1938 yılına kadar 35 ayrı mahalli bankanın kurulması sağlanmıştır.

Atatürk üreticiyi desteklemeyi, yerel halkı kalkındırmayı esas almaktadır. Hemen hepsi üreticiyi, küçük esnafı destekleyen bankalardı bunlar.

Devlet desteği ve örgütlenmesi ile kurdurulan mahalli bankalardan bazıları şunlardı;

Akhisar Tütüncüler Bankası, Afyonkarahisar Terakki Servet Bankası, Denizli İktisat Bankası, Egebank, Efesbank, İzmir Esnaf ve Ahali Bankası, İzmir Halk Sandığı, Manisa Bağcılar Bankası, Millî Aydın Bankası, Akseki Ticaret Bankası, Ankara Halk Sandığı, Eskişehir Bankası, Konya İktisad-i Millî Bankası, Aksaray Halk İktisat Bankası, Niğde Bankası, Bor Esnaf Bankası, Ermenek Ahali Bankası, Karaman Çiftçi Bankası, Kayseri Millî Bankası, Kırşehir Ticaret Bankası, Nevşehir Bankası, Ürgüp Zürra ve Ticaret Bankası, Adapazarı Emniyet Bankası, Kocaeli Halk Bankası, İstanbul Esnaf Bankası, Üsküdar Bankası, Lüleburgaz Birlik ve Ticaret Bankası, Karadeniz Bankası, Kastamonu Bankası, Trabzon Bankası, Diyarbakır Bankası, Elazığ İktisat Bankası, Mersin Ticaret Bankası, Şarkîkaraağaç Bankası, Çaybank…

Bu bankalar Anadolu’nun her yerine dağılmışlardı. Kırsal ve yoksul bölge halkını örgütlemek, kalkınmasına destek olmak daha fazla önemliydi.

1923-1938 yılları arasında kurulan bu bankaların bölgelere göre dağılımı şöyle idi;

İç Anadolu Bölgesi’nde 12 banka.

Ege Bölgesi’nde 9 banka.

Marmara Bölgesi’nde 6 banka.

Karadeniz Bölgesi’nde 5 banka.

Akdeniz Bölgesi’nde 2 banka.

Doğu Anadolu Bölgesi’nde 1 banka.

Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde 1 banka.

AKHİSAR TÜTÜNCÜLER BANKASI

Akhisar Tütüncüler Bankası da Cumhuriyetin kurduğu bu bankalardan biriydi. Devlet desteği ile üreticilere kurdurulmuştu.

Ana sözleşmede, “bankanın kurucularının tamamının Türkiye Cumhuriyeti uyruğunda olması ve hisselerin tamamının nama yazılı olması gerektiği” belirtilmişti. “Banka, kendi hisse senetlerini satın alamayacak, teminat veya rehin olarak da kabul edemeyecektir… Sermayenin bir mislinden daha fazla artırılması gerektiğinde hükümetten izin alınması gerekmektedir.”( Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi / Sayı/ 18, s. 397-416¨ Cilt/ 9 ¨Yıl/ 2012 / Cumhuriyet Döneminde Yerel Bankacılık: Akhisar Tütüncüler Bankası Örneği /Yrd. Doç. Dr. Hamdi DOĞAN)

Sözleşme, bankayı ele geçirecek oyunlara bunun gibi başka maddelerle önlemini almıştı. Banka üretim için, köylüler içindi, köylülerin elinde kalacaktı. Amaç bu. Bankanın ana sözleşmesi bu özellikleri ile sonraki günlerde kurulan diğer bankalara da esin kaynağı oldu. Ana sözleşme elden ele dolaştı.

Mustafa Kemal Atatürk’ün de imzasını taşıyan bankanın kuruluşuna ilişkin Bakanlar Kurulu kararnamesi, 7 Eylül 1924 tarihini taşıyordu.

Atatürk, devrimin önderlerinin bu üretici örgütlerinin içinde kurucularla birlikte olmasına ayrıca önem veriyordu. Hem yerel sorunların içinde ve halkla birlikte olacaklardı, hem de devletin ve devrimin önder gücü yerel çalışmaya taşınmış olacaktı.

Yerel milletvekilleri ve belediye başkanlarının yanında Celal Bayar, Mahmut Esat Bozkurt, Mustafa Necati, Şükrü Saraçoğlu, Şükrü Kaya, Abdülhalik Renda gibi isimlertütün üreticisi köylülerle birlikte Akhisar Tütüncüler Bankası’nın kurucuları arasındaydılar.

Dahası Banka Akhisar’da, Kurtuluş Savaşı yıllarında Millî Kuvvetler için karargâh olarak da kullanılıyordu.

Kurulduktan sonra 1930’a kadar tek şube ile Akhisar’da faaliyetlerini sürdürdü.

Daha sonra Kırkağaç, İzmir, Muğla, Gördes, Borlu, Çeşme, Selçuk ve Saruhanlı’da şubeler açarak Ege Bölgesi’nde önemli bir banka haline geldi.

Banka sadece kredi vermekle kalmıyordu. Kurduğu işletme ile bizzat üretime ve pazarlamaya da yönelmişti. 1942 yılında kurulan Akhisar Ticaret Türk A.Ş ile tütünü mübaayaa, yapmaya, işletmeye ve ihraç etmeye başlanmıştı.

1954 yılında adı “Türkiye Tütüncüler Bankası” olarak değiştirildi, 1955 yılında da Genel Müdürlük İzmir’e taşındı.

TÜTÜNBANK, YAŞARBANK OLUYOR

Derken, Sümerbank’ın, Etibank’ın, Çaybank’ın ve Cumhuriyetin diğer sektör bankalarının başına gelen, bu bankanın da başına geliyor. Amerikan darbesi sonrası işbaşına gelen özelleştirmeciler, bütün kamu işletmelerinin yanında, kamu bankalarına da saldırıyorlar.

1980’de Türkiye Tütüncüler Bankası’nı satışa çıkarıyorlar ve Yaşar Holding’e satıyorlar.

1996’ya kadar Tütünbank olarak faaliyet gösteren bankayı Yaşar Holding, Sabancı’nın da önerisiyle Tütünbank olmaktan çıkarıyor, 12 Aralık 1996’da adını “Türkiye Tütüncüler Bankası Yaşarbank A.Ş.” olarak değiştiriyor.

Artık bankanın tütüncülükle ilgisi kalmamıştır.

BANKANIN YOK EDİLİŞİ

Adı Tasarruf mevduatı Sigorta Fonu… İsmine bakılırsa halim selim bir finans örgütü sanılır.

Oysa özelleştirmecilerin 1983 yılında kurduğu bu örgüt, tıpkı Özelleştirme İdaresi Başkanlığı gibi kamu kurumlarının öğütücüsü ve yok edicisi olarak çalışmaktadır.

Bu kara şöhretli TMSF, borcu var diye 1999’da Yaşar Bank’a da el koyuyor. El koyduğu Egebank, YurtbankBank Kapital ve Ulusal Bank ile birlikte hepsini bir çuvala doldurup Sümerbank bünyesinde birleştiriliyor.

Artık ne Yaşar Bank’ın, ne de diğerlerinin banka özelliği kalmamıştır. Dolduruldukları çuvalda öğütücüye gidecek kurbanlıklardır artık.

Öyle de oluyor.

Altında birleştirilen diğer dört banka ile birlikte Sümerbank, 2002 yılında OYAK BANK’a devrediliyor.

“Hele ki devredilen yer sonuçta bir ulusal kurum” diye azıcık nefes almaya niyetlenirken, bu kez de OYAK BANK satılıyor.

Kime dersiniz?

2007’de Hollanda’nın ING BANK’ına satılıyor.

Güya vatandaşın tasarruf mevduatlarını koruyacak olan bu TMSF, bir darbe ile,

Egebank’ı yok ediyor.

Yurtbank’ı yok ediyor.

Bank Kapital’i yok ediyor.

Ulusal Bank’ı yok ediyor.

Yaşar Bank’ı, önceki isimleriyle Tütün Bank’ı veyaAkhisar Tütüncüler Bankası’nı yok ediyor

Sümerbank’ı bile yok ediyor.

OYAK BANK ise çuval içinde kendisine haraç mezat verilen posası çıkarılmış bu bankalarla birlikte kendisini yabancılara, Hollanda’nın ING’sine satıyor.

Başınız döndü değil mi? Serbest Piyasa ekonomisinin vahşetine bakar mısınız?

TÜTÜNBANK DA BİLDİĞİNİZ GİBİ

Cumhuriyet kamu kurumlarını sadece imalat atölyeleri olarak düşünmemişti. Her fabrika, her işletme, eğitim, kültür, sanat, spor deryasıydı. Yok edilen işletmelerin hangisinin kapatılan defterlerini aralasanız, bunları görürsünüz.

Tütün Bank da böyleydi.

Çocuk Tiyatrosu vardı.

Çocuk Korosu vardı.

Folklor grubu vardı.

Yaşar Bank zamanında da süren bu etkinlikler şehir meydanlarında, olmadı traktör kasasında sergilenir. İzmir fuarında gösteriye çıktıkları bile olurdu.

Reji döneminin bir lokma ekmeği bile kaçak yemeye zorladığı, on binlercesini katlettiği tütün köylüsünün çocuklarıydı bunlar.

Ne kolculuk vardı, ne Reji, ne kıyımlar.

Cumhuriyet vardı şimdi. Ekip biçiyorlar, tiyatro yapıyor koroda söylüyorlardı şimdi.

Olmadı.

Cumhuriyet ekonomisinin kamuculuğuna düşman olanlar, Amerikan darbesinin yol vermesiyle, ne banka bıraktılar, ne işletme, ne tiyatro, ne folklor.

Bugünlerde de tütün ekti sattı diye köylüyü zindana atıyorlar.

DSP-MHP-ANAP HÜKÜMETİ EMPERYALİSTLERİN EMİRLERİNİ NASIL UYGULADI?

IMF’YE TAAHÜT MEKTUPLARI;

9 Aralık 1999

‘Tütün ve alkollü içecekler üzerindeki ek KDV oranının, eğitim kesintileri, ücretler ve harçların artırılmasını içeren diğer tedbirlerin GSMH’nın % 0.4’ü oranında bir gelir sağlaması beklenmektedir.’

22 Haziran 2000

”2000 yılı içinde TEKEL’i reforma tabi tutmak ve tütün destekleme fiyat mekanizmasını kaldırmak için gerekli üç yeni kanun çıkarılacaktır.

İlk kanun TEKEL’in destek alımı yapan birimini diğer ticari faaliyet gösteren birimlerinden ayıracak ve tütünün satışı için müzayede mekanizmasını hayata geçirecektir. TEKEL’in destekleme alımı yapan birimi satılmayan tütünü aynı kalitedeki ürüne müzayedede verilen en düşük fiyattan en az %15 daha düşük bir fiyata satın alacaktır.

İkinci kanun alkollü içki üretimindeki tekeli kaldıracak ve böylece özel sektörün piyasaya girmesini sağlayacaktır.

Üçüncü kanun ile TEKEL’in içki, tuz ve tütün ürünleri üreten tesislerinin özelleştirilmesi sağlanacaktır.
TEKEL’in ticari varlıklarının satışı 2001 yılında başlayacak ve 2002 sonuna kadar tamamlanacaktır. ” (Ecevit-Bahçeli-Yılmaz Hükümetinin IMF’ye verdiği İkinci Ek Niyet Mektubu – 22 Haziran 2000)

22 Haziran 2000

Diğer özelleştirme işlemleri ile ilgili olarak, Türk Telekom’un %20’lik satışına ilişkin ihale 13 Haziran tarihinde ilan edilmiş olup, satış Eylül ayı sonundan önce sonuçlandırılamayacabilecektir. … Ek olarak, TEKEL’in bazı bölümlerini…özelleştirme niyetindeyiz ve 2000 yılında özelleştirilmesine başlanılan kuruluşların satışlarına devam edilmesini planlamaktayız.’

2000 yılı içinde TEKEL’i reforma tabi tutmak ve tütün destekleme fiyat mekanizmasını kaldırmak için gerekli üç yeni kanun çıkarılacaktır.

İlk kanun TEKEL’in destek alımı yapan birimini diğer ticari faaliyet gösteren birimlerinden ayıracak ve tütünün satışı için müzayede mekanizmasını hayata geçirecektir. TEKEL’in destekleme alımı yapan birimi satılmayan tütünü aynı kalitedeki ürüne müzayedede verilen en düşük fiyattan en az %15 daha düşük bir fiyata satın alacaktır.

İkinci kanun alkollü içki üretimindeki tekeli kaldıracak ve böylece özel sektörün piyasaya girmesini sağlayacaktır.

Üçüncü kanun ile TEKEL’in içki, tuz ve tütün ürünleri üreten tesislerinin özelleştirilmesi sağlanacaktır.
TEKEL’in ticari varlıklarının satışı 2001 yılında başlayacak ve 2002 sonuna kadar tamamlanacaktır.’

18 Aralık 2000

‘TEKEL’in yeniden yapılandırılması ve tütün sektörünün reformu konusunda;

TEKEL’i yeniden yapılandıran bir kararname ve TEKEL’in tüm tütün işleme birimlerini Özelleştirme İdaresi portföyüne devrine izin veren Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı Ocak 2001 sonuna kadar çıkarılacaktır.
2000 yılı başlarında Parlamento’ya sunulan Alkollü İçkiler Kanunu Ocak 2001 sonuna kadar çıkarılacaktır.
Tütün için destekleme alım politikalarını ortadan kaldıran, tütün alımlarında ihale mekanizmasını oluşturacak Tütün Kanunu 2001 Ocak ayı sonuna kadar çıkarılacaktır.’

Ek olarak, TEKEL’in bazı bölümlerini… özelleştirme niyetindeyiz ve 2000 yılında özelleştirilmesine başlanılan kuruluşların satışlarına devam edilmesini planlamaktayız. ” (Ecevit-Bahçeli-Yılmaz Hükümetinin IMF’ye verdiği üçüncü Ek Niyet Mektubu -18.12.2000)

AB’YE VERİLEN SÖZLER

Tütüne kota koyup, TEKEL’i satıyoruz;

‘‘Tütündeki destek politikalarının reformu ve TEKEL’in ticari varlıklarının özelleştirilmesi yönünde çalışmalar yapılmaktadır. Gerçekleştirilmekte olan düzenlemelerle TEKEL’in hükümet tarafından belirlenen destekleme fiyatından tütün alımı yaptığı mevcut sistem yerine açık artırma sisteminin tesis edilmesine, kurumun destekleme alımı birimi ile diğer işlevsel birimlerinin birbirinden ayrılmasına ve sektördeki tekel statüsünün ortadan kaldırılmasını teminen, özel sektörün alkollü ürünler üretmesine olanak tanınması planlanmıştır.  Alkollü içkilerde tekeli ortadan kaldıran Kanun çıkarılmış olup Tütün Kanununun da en kısa sürede yasalaşması beklenmektedir.

Son olarak, TEKEL özelleştirme kapsamına alınmış olup özelleştirme işleminin üç yıl içerisinde tamamlanması öngörülmektedir. ’’

1177 Sayılı Tütün Tekeli Kanunu ve 196 sayılı Ekici Tütün Satış Piyasalarının Desteklenmesine Dair Kanun günün şartlarına uygun hale getirilecektir.

28 Mayıs 1986 tarih ve 3291 sayılı Kanun ile tütün mamulleri üretimi, dağıtımı ve pazarlamasındaki tekel kaldırılmıştır. Özellikle bu doğrultuda 1991 yılında yapılan bir takım yeni düzenlemeler, uluslararası sigara üreticisi firmalardan bazılarını Türkiye’de sigara üretmek üzere yatırıma yöneltmiştir.

Pazarlama sistemi içinde… tütün, tuz ve alkol (TEKEL) ürünlerinin pazarlanmasında aktif olarak yer almakta ve fiyat oluşumunda ürün alımları oranında etkili rol oynamaktadırlar.

Türkiye Hükümeti ile IMF arasında imzalanan stand-by anlaşmasında yer alan tarım reformu kapsamında bu kurumların bazılarının özelleştirilmesi öngörülmektedir.

Tekel Kanununun yasalaşmasıyla birlikte, Tekele ait fabrikaların özelleştirilmesi ve tütün fiyatlarının 2002 yılından sonra borsada oluşması öngörülmektedir.

1/95 sayılı OKK çerçevesinde, hazırlanan ve 4250 sayılı İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanununda, TEKEL idaresinin, alkollü içkilerin dağıtımı ve ithali üzerindeki inhisarını kaldırmayı amaçlayan Kanun Tasarısı 11 Ocak 2001 tarihinde TBMM’nde kabul edilmiştir. Diğer taraftan 1177 sayılı Tütün ve Tütün Tekeli Yasasında yer alan ve yaprak tütün üretiminden başlayarak, tütün mamulleri ticaretine kadar tüm safhalar dikkate alınarak, tütün ve tütün mamullerinin ülkemizde üretimine, iç ve dış alımı ve satımına, bu işlemlerden fon alınması ve kullanılmasına, tütün üreticilerinin desteklenmesine ilişkin usul ve esasları yeniden düzenleyen Tütün ve Tütün Mamulleri Kanun Tasarısı da TBMM’ye sevk edilmiştir.’’[63]

YABANCI TÜTÜN TEKELLERİ YENİDEN TOPRAKLARIMIZDALAR

Bu bölümde;

Yabancı tütünün ülkeye nasıl sokulduğunu,

Yabancı tütüne yol verilirken Türk tütüncüsünün tarlasından nasıl sürüldüğünü,

Yerli tütün ekim alanlarının nasıl daraltıldığını, ekilmesinin, satılmasının nasıl engellendiğini,

Yabancı tekellerin sigaralarına nasıl yol verildiğini,

TEKEL’in sigara fabrikalarında, yabancı tütüne ve yabancı sigaralara nasıl yataklık yaptırıldığını,

Sigara kaçakçılığının neden ve nasıl hortladığını,

Yabancı tütün ve sigara ithalatından alınan verginin nasıl sıfırlandığıNI OKUYACAĞIZ.

80’Lİ YILLAR

 – 1983 yılında, yabacıların ülkemizde sigara üretmesine yol verildi.

–  1984 yılında yabancı sigara ithalatına yol verildi.

–  1985 yılında yabancı tütün üretimine izin verildi.

–  1986’da Türk tütünü üzerindeki tekel kaldırıldı, özel sektöre sigara üretimi izni verildi.

Tekel’in bünyesine yerli ve yabancı sigara şirketlerinin de ortak olabilmesinin yolu açıldı.

– 1988’de yabancı tütün ithalatı yasağı kaldırıldı.

– 1989’da Tekel’in ürettiği Türk sigaralarında büyük oranda ithal tütün kullanımı başlatıldı.

Yüzde 85 Amerikan, yüzde 15 Türk tütününün kullanıldığı “Tekel 2000” sigarası piyasaya sürüldü.

Türk toplumunun damak tadı değiştiriliyor, kendi markalarımızın görünümü altında yabancı tütün içiriliyordu artık.

90’LI YILLAR

1990 yılında, tütünlerinden ve sigaralarından sonra yabancı sigara tekelleri fabrikalarıyla da gelmeye başladılar. Yanlarına bir Türk ortak alarak da ulusal barajları kırıyorlardı.

1990’da Philip Morris ile Sabancı ortaklığının İzmir-Torbalı’da Philsa Sigara Fabrikası’nı kurmasına yol verildi.

– 1991 yılında sigara üretimi, ithalatı ve satışı serbest bırakıldı.

Yabancı ve yerli özel sektörün TEKEL’i tamamen dışarıda tutarak kendi topraklarımızda tütün mamulleri üretmelerine yol verildi.

1992 yılında Torbalı’da üretime başlayan Philsa Sigara Fabrikası’nı R.J. Reynolds satın aldı.

Böylece yeni bir Amerikan firmasına da kapılar açıldı.

– 1992 yılında Düzce, Adapazarı, Gönen ve Kırklareli’nde Amerikan tütünü üretimi başlatıldı.

“DEVLETİ YIKTIK!”

-27 Kasım 1994’te 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun çıkarıldı.

Başbakan Tansu Çiller milletvekillerine şöyle dedi o gün; 

“Bugünü çocuklarınıza, torunlarınıza anlatırken… ‘Türkiye, coğrafi bölgesindeki son sosyalist devlet olmuştu. Bütün bankaları, üretim alanlarına girmesiyle her yerde devletin egemenliğiyle coğrafi bölgesindeki son sosyalist devletti. Biz onu yıktık’ diyeceksiniz.”

4046 Sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un 1. Maddesi “amaç” hakkındadır. Şöyle diyordu amaç maddesi;

– “İktisadi devlet teşekküllerinin müessese, bağlı ortaklık, işletme, birim, varlık ve kamu payları”,

– “Sermayesinin tamamı veya yarıdan fazlası devlete ait ticari kuruluşlardaki kamu payları, bunların müessese, ortaklık, işletme, birimleri ve varlıkları”,

– “Devletin diğer iştiraklerindeki kamu ve hazine payları”,

– “Genel ve katma bütçeli idarelerin, döner sermayeli kuruluşlarının ve KİT’lerin kamu hizmetleri”,

– “Genel ve katma bütçeli idarelerin, döner sermayeli kuruluşlarının ve KİT’lerin doğrudan ilgili olmayan varlıkları ve iştiraklerindeki payları”,

– “Belediyelerin ve il özel idarelerinin ticari kuruluşları ile pay oranlarına bakılmaksızın her türlü iştiraklerdeki payları”,

– “Genel ve katma bütçeli idarelerin ve bağlı döner sermayeli kuruluşların mal ve hizmet üretim birimleri”,

– “Genel ve katma bütçeli idarelerin ve bağlı döner sermayeli kuruluşların varlıkları (baraj, gölet, otoyol, yataklı tedavi kurumları, limanlar ve benzeri diğer mal ve hizmet üretim birimleri)”,

 “özelleştirme yöntemlerinden biri yoluyla özelleştirilecek”.

O güne kadar Cumhuriyetin kurumlarına yapılan korsan saldırılar, artık yasal dayanağa da kavuşmuştu. Daha hızlı satabilir, alıcının yeli mi yabancı mı olduğuna bakmadan önlerine ne gelirse satabilir, kapatabilirlerdi

“HER ŞEYİ SATIN, YIKIN!”

4046 Sayılı Kanunu uygulamakla görevlendirilen Özelleştirme İdaresi Başkanlığı,Özelleştirmenin Felsefesi” başlıklı görev tarifinde bütün bunların anlamını, açıklıyor. Şöyle diyor;

Özelleştirmenin ana felsefesi, devletin, asli görevleri olan adalet ve güvenliğin sağlanması yolundaki harcamalar ile özel sektör  tarafından yüklenilemeyecek altyapı yatırımlarına yönelmesi”dir.

Türkçesi şu: Devlet, adalet, güvenlik ve özel sektörün gücünün yetmediği altyapı dışındaki bütün alanlardan çekilecek. Görev tarifini okumaya devam edelim;

Devletin ekonomideki sınai ve ticari aktivitesi en aza indirilecek.”

“Piyasa ekonomisi oluşturulacak.”

“Devlet bütçesi üzerindeki KİT finansman yükü azaltılacak. (KİT’ler desteklenmeyecek. M.A)

“Özelleştirmenin temel amacı nihai olarak, devletin ekonomide işletmecilik alanından tümüyle çekilmesini sağlamaktadır.”

Yoruma gerek var mı? Ne kadar açık değil mi?

TÜRK TÜTÜNCÜSÜ TARLASINDAN NASIL SÜRÜLDÜ?

Artık, Türk sigaralarında da Amerikan tütünü kullanılmaya başlanmıştı.

TEKEL 2000 sigarasından sonra, 1995 yılında yüzde 85 oranında Amerikan tütününün kullanıldığı ikinci sigara, “Tekel 2001” sigarası da piyasaya sürüldü.

Türk içicisi Amerikan tütününe daha fazla alıştırılıyordu.

Böylece Türkiye’nin devlet kurumu olan TEKEL de, kendi ürünlerinde kullanılmak üzere daha fazla Amerikan tütünü ithal etmeye başlıyordu.

Türk köylüsü,

İthal edilen yabancı sigaralar yolu ile,

Ülkemizde faaliyete başlayan yabancı işletmelerin yabancı tütün tercih etmeleri yolu ile,

Ve Türk tütününü işlemek amacıyla Reji’den koparılarak kurulan kendi sigara fabrikalarımızın, giderek daha fazla yabancı tütün kullanmaya başlaması ile üç koldan kuşatmaya alınmış, üç ayrı yerden daraltılmaya başlanmıştı.

Bununla da kalınmadı.

1993’de yerli tütün üretimine sınırlama getirildi. Topraklarımıza sokulan Amerikan sigarası ve Amerikan tütününe pazar alanı yaratabilmek için Türk tütüncüsünün ekim alanları daraltıldı.

Kota uygulaması 1994 ve 1996 yıllarında da devam etti. Çiller-Karayalçın döneminde başlayan bu uygulama, Çiller-Erbakan ve Erbakan-Çiller döneminde de sürdürüldü.

Neredeyse kesintisiz olarak ve artan oranlarda bugünlere kadar devam ettirildi.

– Daha 1995’e gelindiğinde, TEKEL’in ulusal pazarımızdaki payı % 82’ye düşmüştü.

– 1997’de “TEKEL’in kendine ait sigara markaları, fabrikaları ve diğer varlıklarını, ‘tahsis etmek suretiyle’ ortaklıklar kurulabileceği” yönünde Bakanlar Kurulu Kararı yayımlandı. Karar, ülkemize giren yabancı sigara tekellerinin Türk fabrikalarının tesislerinde üretim yapabilecekleri, ulusal tesislerimizi Türk TEKEL’inin tesislerini, emperyalist tekeller için kullanabilecekleri anlamına geliyordu.

Reji idaresine son verilerek kovulan yabancı şirketler, Meclis kararı ile yeniden içimize sokuluyor, kendi TEKEL’imizin bağrına oturtuluyordu.

Çok acı.

Aynı yıl İzmir’de Sabancı ortaklı yeni sigara fabrikaları kurulmaya başlandı.

-5 Şubat 2001 tarihinde, 2001/06 sayılı kararı Özelleştirme Yüksek Kurulu TEKEL’i özelleştirme programına aldı. Üç yıl içerisinde satma amacı ilan edildi.

– 2002 yılında Kemal Derviş’in 15 yasasından biri olan Tütün Yasası çıkarıldı. Yasa 20 Haziran2001 tarihinde TBMM’de kabul edildi.

Ancak Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 6 Temmuz 2001’de “tütün ve tütün mamüllerinin dış alımının serbestleştirilmesinin yerli üreticilerin kaybına yol açacağı ve iç pazarın tamamen yabancı sigara tekellerine açılacağı, tütünde destekleme alımının kaldırılmasının sosyal bir soruna yol açacağı” gerekçeleri ile yasayı veto etti.

Ancak Kemal Derviş yasalarını çıkarmak isteyenler ısrarcıydı. Yasa tasarısı yeniden Meclise getirildi ve 9 Ocak 2002 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlandı.

 4733 Sayılı “Tütün, Tütün Mamulleri Ve Alkol Piyasasının Düzenlenmesine Dair Kanun” Kemal Derviş yasalarından birisi olarak Türk Tütüncüsünü emperyalist tekeller lehine kuşatmaya aldı.

-Kanun ile Türk tütüncüsüne devlet desteği son buldu, destekleme alımlarına son verildi.

AKP HÜKÜMETİ EMPERYALİSTLERİN EMİRLERİNİ NASIL UYGULADI?

IMF’YE TAAHÜT MEKTUPLARI

5 Nisan 2003

TEKEL için bir özelleştirme planının kabul edilmesine …ilişkin önkoşullar da yerine getirilmiştir.
…Tütün ve alkollü içeceklerden alınan maktu vergilerde artış yapılması (halihazırda yürürlüğe girmiş bulunmaktadır)…

2003 yılında özelleştirme, Hükümet Programı’nda en önemli gündem maddelerinden biridir.
ÖİB uluslararası danışmanlar ile çalışarak TEKEL için aşırı istihdam, borçlar ve fazla stoklara ilişkin stratejileri içeren bir özelleştirme planı oluşturmuştur. Seçimler nedeniyle, söz konusu plan 2002 yılında kabul edilememiştir. Ancak, söz konusu plan, ÖYK tarafından 31 Mart 2003 tarihinde onaylanmış ve böylece bu gözden geçirmeye ilişkin bir ön koşul yerine getirilmiştir.’

25 Temmuz 2003

TEKEL ve TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesine ilişkin ihale duyuruları Haziran ayında yapılmıştır. Gerek yerli gerekse yabancı yatırımcılar tarafından gösterilen yoğun ilgi dikkate alındığında, bu şirketlerin satışının 2003 yılı sonuna kadar tamamlanacağına inanılmaktadır.’

31 Ekim 2003

Özel sektörün ekonomideki rolünün daha da artırılmasını teminen, önemli Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin özelleştirilmelerinin kısa sürede tamamlanması beklenmektedir. Özelleştirme programında teknik sebeplerden doğan bazı gecikmelererağmen, 2003 yılı sonuna kadar TÜPRAŞ ve TEKEL’in ve 2004 yılı başında PETKİM’inözelleştirilmelerinin tamamlanması planlanmaktadır.’

2 Nisan 2004

TEKEL alkollü içkiler biriminin 300 milyon ABD Doları bedelle satışı Şubat ayında tamamlanmıştır. TEKEL sigara biriminin satışına ilişkin yeni bir stratejinin 2004 yılı Nisan ayı sonuna kadaraçıklanması planlanmakta olup…’

26 Nisan 2005

2004 yılında kaydedilen olumlu gelişmeler sonrasında özelleştirme programımızın daha da ileri safhalara taşınması amaçlanmaktadır. 2004 yılında TEKEL’in Alkollü İçecekler Müessesesi’nin blok satışı… yapılmıştır.’

İşte ulusal ekonominin kalelerinden TEKEL, emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin ortak planlarıyla böyle yıkıldı. Son kalelere saldırı yapılıyor şimdi.

AKP Hükümeti AB’nin emirlerini nasıl uyguladı;

TEKEL’i satıyoruz;

 ‘‘4733 sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 sayılı Kanunda ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile TEKEL’in monopol statüsü kaldırılmış ve tütün, alkol ve alkollü içkiler piyasasındaki faaliyetlerin düzenleyici bir otorite eliyle yürütülmesi amacıyla Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu kurulmuştur. 2003 yılı Mart ayında alkollü içkiler sektöründe yapılması düşünülen liberalizasyon çalışmalarına ilişkin olarak Avrupa Komisyonuna bir eylem planı verilmiştir.

Kurumun faaliyete geçmesini müteakip, 4619 sayılı İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun uygulama yönetmeliği çalışmaları başlamıştır. Bu çerçevede hazırlanan Alkol ve Alkollü İçkilerin İç ve Dış Ticaretine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkındaki Yönetmelik 6 Haziran 2003 tarih ve 25130 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

Anılan Yönetmelik, ancak mevcut Kanun çerçevesindeki uygulamalara ilişkin usul ve esasları belirlemektedir. Bu itibarla, AB’nin gerek teknik mevzuatına, gerekse rekabet politikalarına, daha ileri seviyede uyum sağlamaya yönelik çalışmalar da başlatılmıştır. Bu çalışmalardan şaraplarla ilgili olanlar kapsamlı olarak Tarım başlığı altında ele alınmaktadır.’’[64]

500 bin üretici tasfiye ediliyor

Türkiye, sigarada yaklaşık 110 milyar adet ve 17 milyar TL ile dünyanın 7. büyük pazarıydı. Kotalar ve ithalatın serbest bırakması ile Tekel’in 1995’te % 82 olan pazar payı, 2005’te % 33’e geriledi, Türkiye pazarının % 42’si Philips Morris’in eline geçti. 2007 Ekim ayına göre JTI % 10, BAT % 8 pazar payına sahip. TEKEL’den geri kalan, Adana, Ballıca, Bitlis, Malatya ve Tokat sigara fabrikalarının BAT’a satılmasıyla ulusal pazar tümüyle yabancıların eline geçti.

 Tütün üretiminde 100 milyon kilonun üzerindeki, 500 milyon doları bulan ihracatla, Şark tipi (Oriental) tütünle dünya birincisi idik. 2006 yılında 70 milyon kilogram ile 250 milyon dolarlık tütün ithalatı yapan Türkiye, sigara fabrikalarının satışından sonra yerli üretimini de kaybetmeye başladı.

5 yılda % 47 oranında azalarak tütün üreticisi sayısı 205.000’e inmiş, üretim miktarı ise % 38,5 oranında azalmıştı.

AKP’nin son darbesi: Tütün Fonu’nu kaldırmak.

28/ 05/ 1986 tarihli ve 3291 sayılı Kanun ile düzenlenen ancak, 21/ 02/ 2001 tarihli ve 4629 sayılı Kanun ile kesintileri Genel Bütçe’ye irat kaydedilen Tütün Fonu, ülke pazarının emperyalist şirketlere adım adım teslim edilmesi amacıyla düzenlenmişti.

1988 yılında Amerikan Blend sigaralar üretmek için ilk defa, 3,5 milyon dolar karşılığı toplam 610 ton ile başlayan tütün ithalatı, 2008 yılı sonu itibarıyla 81.000 tonu bulmuş ve karşılığında ödenen bedel ise 350 milyon doları aşmıştır. 2008 yılında Tütün Fonuna kesilen miktar kilogram başına 3 dolar üzerinden toplam 243 milyon doları bulmaktadır.

Fabrikalarımızı satıp kapatan ve yerli tütüne kota koyarak yabancı tütünün önünü açanlar, fabrikalarımızdan sonra Türk Tütününü de tamamen ortadan kaldırmak için harekete geçtiler.

Avrupa Komisyonu Türkiye 2008 İlerleme Raporu’ndaki talimat uyarınca AKP, Tütün Fonu kesintisini 2010’dan başlayarak 2018’e kadar sıfırlanmayı amaçlıyor.

AKP milli varlığımız TEKEL’i emperyalistlere veriyor.

AKP Hükümeti TEKEL’in beş sigara fabrikasını, Yaprak Tütün İşletmelerini ve Pazarlama Müdürlüklerini, 2008 yılında, British American Tobacco’nun (BAT) 1 milyar 720 milyon dolara satmıştı.

Tayip Erdoğan Hükümeti, TEKEL’e ait bir başka milli varlığımız olan TEKEL’in İçki Fabrikalarını da, Mey adlı paravan şirket üzerinden Amerikalı Texas Pasific Şirketine satmıştı.

76 yıllık emperyalist plan;

‘Tekel’i 1932’de düşündük, 76 yıl sonra aldık’

Reji döneminde kolcular, tam 20.000 tütün üreticisi köylümüzü, Reji kontrolü dışında tütün ektikleri için katletmişlerdi. Bu nedenle Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndan sonra yaptığı ilk işlerden biri, Reji dönemine son vermek ve emperyalistlerin elini Türk Tütününden çekmelerini sağlamak olmuştu.

Emperyalist tekeller, 80 yıla yakındır sürdürdükleri sinsi planla, milli varlıklarımızı yok etmek ya da ele geçirmek için çalışmaktalar. BAT Yönetim Kurulu Başkanı Jan de Plessis, 30 Nisan 2008’de Londra’da yaptığı konuşmada, bu sinsi planı itiraf etti;

“Sabır ve uzun vadeli hedeflerden bahsederken, arşivlerimizden çıkan 1932 yılında yapılan bir Yönetim Kurulu tartışmasını bilmek isteyeceğinizi düşündüm. ’Yıllık gideri 10 bin pound olan Türk Tütün Monopolisinin idaresini üstlenmeliyiz.’ O tarihte bunun tatmin edici bir anlaşma olacağı düşünülüyordu. Bence yaptığımız modern anlaşma daha iyi ve her ne kadar bazı şeyler daha pahalı olsa bile, kesinlikle 76 yıl beklemeye değer…” (BAT İnternet sitesi- Hürriyet- 02.05.2008)

ABD ve AB emperyalistleri, TEKEL’e bitmeyen kinle saldırdılar.

76 yıllık bu emperyalist plan, başta ABD ve AB olmak üzere IMF, Dünya Bankası ve Türkiye’deki işbirlikçi hükümetler eliyle uygulandı. IMF, Dünya Bankası ve AB raporlarında hep TEKEL’in yıkılması için talimatlar vardı.

Ecevit-Bahçeli-Yılmaz Hükümeti ve AKP Hükümeti, AB, IMF ve Dünya Bankasına verdikleri niyet mektuplarında ve taahhütlerde, kendilerinden istenen bu sinsi planı nasıl uygulayacaklarını detaylarını anlattılar.

 AKP, Alkollü İçkiler San. Ve Tic. A.Ş,

Tuzluca, Sekili, Yavşan, Kağızman, Çankırı Kaya, Kaldırım ve Kayacık Tuzlaları ile Kristal Tuz Rafine Firmasını,

TEKA ile Sigara Sanayi İşletmesi A.Ş.’ye ait puro markası ve varlıkları, İstanbul Tütün Mamülleri San. ve Tic. A.Ş.

TEKEL’e ait 5 bina, 25 Daire, 12 arsa ve 332 Taşınmaz,

Ankara’daki İkiz Kuleleri satmıştı. 

Son olarak ta Samsun-Ballıca, Adana, Bitlis, İstanbul, Malatya ve Tokat Sigara Fabrikasını Amerikan şirketlerine verdi.

AKP, Amerikan firması Citigroup danışmanlığı ile, İstanbul, Adana, Ballıca, Bitlis, Malatya ve Tokat sigara fabrikalarının makine ve teçhizat, yedek parça, hammadde, yarı mamul ve mamul stokları ile sarf malzemesi nitelikli varlıklarını, işletme ve üretim faaliyetinde kullanılan tüketim malzemelerini, Sigara markaları ve yeni marka başvurularını, TEKEL’in depolarında ve perakende satış mağazalarında mevcut tütün mamulü stoklarını, fabrikalar için alınan 25.000 tonluk yaprak tütünü, İstanbul Sigara Fabrikası ve bu fabrikanın kullanımında bulunan taşınmazları ve Şirket Genel Müdürlük binasını BAT’a vermişti

Savcılar harekete geçmelidir.

AKP Hükümeti, British American Tobacco’ya (BAT) altın tepside verdiği TEKEL’in Samsun, Ballıca, Tokat, Adana, Malatya ve Bitlis Sigara Fabrikaları için üretimin devamını da şart koymadı.  Bu, hangi gizli çıkarlarla mümkün olmuştur? Erdoğan’lar bunu açıklamak zorundadır.

Cumhuriyet Savcıları harekete geçerek, kapatılan TEKEL’in fabrikaları için, BAT Yöneticileri, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve AKP Hükümeti hakkında gereken işlemi yapmalıdır.

Savcılık, kapatılmaya çalışılan Ballıca Sigara Fabrikası, Kıbrıs Türk Tütün End. Ltd. Şti., 55 Adet Yaprak Tütün İşletmesi, 36 Pazarlama Müdürlüğü, Çamaltı ve Ayvalık Tuz İşletmesi Müdürlükleri, Ambalaj Fabrikası Müdürlüğü’ne el koyarak tekrar kamuya iadelerini sağlamalıdır.

500 bin üretici tasfiye ediliyor

Türkiye, sigarada yaklaşık 110 milyar adet ve 17 milyar TL ile dünyanın 7. büyük pazarıydı. Kotalar ve ithalatın serbest bırakması ile, Tekel’in 1995’te % 82 olan pazar payı, 2005’te % 33’e geriledi, Türkiye pazarının % 42’si Philips Morris’in eline geçti. 2007 Ekim ayına göre JTI % 10, BAT % 8 pazar payına sahip. TEKEL’den geri kalan, Adana, Ballıca, Bitlis, Malatya ve Tokat sigara fabrikalarının BAT’a satılmasıyla ulusal pazar tümüyle yabancıların eline geçti.

Tütün üretiminde 100 milyon kilonun üzerindeki, 500 milyon doları bulan ihracatla, Şark tipi (Oriental) tütünle dünya birincisi idik. 2006 yılında 70 milyon kilogram ile 250 milyon dolarlık tütün ithalatı yapan Türkiye, sigara fabrikalarının satışından sonra yerli üretimini de kaybetmeye başladı.

5 yılda % 47 oranında azalarak tütün üreticisi sayısı 205.000’e inmiş, üretim miktarı ise % 38,5 oranında azalmıştı.

AKP’nin son darbesi: Tütün Fonu’nu kaldırmak.

‘‘28/ 05/ 1986 tarihli ve 3291 sayılı Kanun ile düzenlenen ancak, 21/ 02/ 2001 tarihli ve 4629 sayılı Kanun ile kesintileri Genel Bütçe’ye irat kaydedilen Tütün Fonu, ülke pazarının emperyalist şirketlere adım adım teslim edilmesi amacıyla düzenlenmişti.

1988 yılında Amerikan Blend sigaralar üretmek için ilk defa , 3,5 milyon dolar karşılığı toplam 610 ton ile başlayan tütün ithalatı, 2008 yılı sonu itibarıyla 81.000 tonu bulmuş ve karşılığında ödenen bedel ise 350 milyon doları aşmıştır. 2008 yılında Tütün Fonuna kesilen miktar kilogram başına 3 dolar üzerinden toplam 243 milyon doları bulmaktadır.

Fabrikalarımızı satıp kapatan ve yerli tütüne kota koyarak yabancı tütünün önünü açanlar, fabrikalarımızdan sonra Türk Tütününü de tamamen ortadan kaldırmak için harekete geçtiler.

Avrupa Komisyonu Türkiye 2008 İlerleme Raporu’ndaki talimat uyarınca AKP, Tütün Fonu kesintisini 2010’dan başlayarak 2018’e kadar sıfırlanmayı amaçlıyor.

TEKEL Kurtuluş Savaşı’dır, TEKEL vatandır, Tekel Cumhuriyettir.


AKP’NİN SATTIĞI TEKEL BİRİMLERİ
TEKEL ALKOLLÜ İÇKİLER SAN. VE TİC. A.Ş,
TEKEL-KAYACIK TUZLASI
TEKEL-KALDIRIM TUZLASI
TEKEL-YAVŞAN TUZLASI
TEKEL – TEKA ile Sigara Sanayi İşletmesi A.Ş.’ye ait puro mar. ve varlıkları,
TEKEL İstanbul Tütün Mamülleri San. ve Tic. A.Ş.
TEKEL’e ait 5 bina, 25 Daire, 12 arsa ve 332 Taşınmaz
TEKEL Tuzluca, Sekili, Yavşan, Kağızman, Çankırı Kaya, Kaldırım ve Kayacık Tuzlaları ile Kristal Tuz Rafine
TEKEL İKİZ KULELER,
TEKEL Erciyes DSİ, Bayındırlık, Karayolları Sosyal Tesisleri
TEKEL-Bodrum Tesisleri ve Taşınmazları
 TEKEL Adana Sigara Fabrikası Müdürlüğü
TEKEL Bitlis Sigara Fabrikası Müdürlüğü
TEKEL İstanbul Sigara Fabrikası Müdürlüğü
TEKEL Malatya Sigara Fabrikası Müdürlüğü
TEKEL Samsun-Ballıca Sigara Fabrikası Müdürlüğü
TEKEL Tokat Sigara Fabrikası Müdürlüğü

Kapatılması veya kapatılması planlananlar;
TEKEL Kıbrıs Türk Tütün End. Ltd. Şti.
TEKEL REYTEK Tütün San. ve Tic. A.Ş.
TEKEL Adana Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Adıyaman Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Besni Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Kahta Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Malatya Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Akçaabat Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Akhisar Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Aydın Yaprak Tütün İşl. Müd.
TEKEL Muğla Yaprak Tütün İşl. Müd.
TEKEL Milas Yaprak Tütün İşl. Müd.
TEKEL Bafra Yaprak Tütün İşl. Müd.
TEKEL Batman Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Bekirhan Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Beşiri Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Kozluk Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
Kurtalan Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Sason Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Bitlis Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Bursa Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL İnegöl Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Hamdibey Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Denizli Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Acıpayam Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Güney Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Tavas Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Buldan Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Kale Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğü
TEKEL Diyarbakır Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Silvan Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Bismil Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Hatay Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL İskenderun Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Yayladağ Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Altınözü Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL İstanbul Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL İzmir Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Cumaovası Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Kemalpaşa Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Tuzla Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Yazıbaşı Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Manisa Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Kula Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Salihli Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Sarıgöl Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Selendi Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Osmancalı Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Saruhanlı Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Muş Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Samsun Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Tokat Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Erbaa Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Gümüşhacıköy Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Taşova Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Diyarbakır Yaprak Tütün İşl. Fab. Müdürlüğü
TEKEL Adana Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Afyon Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Ankara Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Antalya Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Aydın Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Balıkesir Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Bursa Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Çanakkale Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Çorum Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Denizli Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Diyarbakır Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Edirne Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Elazığ Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Erzurum Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Eskişehir Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Gaziantep Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Hatay Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL İstanbul Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL İzmir Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Kahramanmaraş Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Kars Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Kastamonu Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Kayseri Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Kocaeli Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Konya Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Kütahya Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Malatya Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Manisa Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Mersin Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Muğla Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Ordu Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Sakarya Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Samsun Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Sivas Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Tokat Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Trabzon Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Van Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Zonguldak Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Çamaltı Tuz İşletmesi Müdürlüğü
TEKEL Ayvalık Tuz İşletmesi Müdürlüğü
TEKEL AMBALAJ FABRİKASI MÜDÜRLÜĞÜ

Ve TEKEL’de yeniden Reji dönemi;
Türkiye, sigarada yaklaşık 110 milyar adet ile dünyanın 7 nci büyük pazarı. Resmi kayıtlara göre tüketiminin yüzde 10-15’i de sahte ve kaçak ürünler. Yaklaşık 20 milyon tütün mamulleri içicisi, yaklaşık 17 milyar YTL’lik tütün mamulü tüketmektedir.

TEKEL, 2007 yılında 145.658 üreticiden 34.155.000 kg tütünü, 147.824.292 YTL karşılığında satın almıştır. Üreticilerin yüzde 67’sinin tütün alımını yapan TEKEL, 2006 yılında 55.375. 388 dolar karşılığı 50.401.338 kg tütün ihraç etti.

2007 yılında 13.164 personeli bulunan ve en çok istihdam yaratan kamu kuruluşlarının başında gelen TEKEL’in, 6 sigara fabrikası, 39 Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü, 1’i tütün işleme fabrikası olmak üzere 57 adet Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğü bulunuyor.

Tekel’in 1995’te % 82 olan pazar payı, 2005’te % 33’e geriledi, Türkiye pazarının % 42 si Philips Morris’in eline geçti. 2007 Ekim ayına göre JTI % 10, BAT % 8 pazar payına sahip. TEKEL’den geri kalan, Adana, Ballıca, Bitlis, Malatya ve Tokat sigara fabrikaları ile bu fabrikaların kullanımında bulunan taşınmazları satılırsa, ulusal pazar tümüyle yabancıların eline geçmiş olacak.

205 bin üretici aç kalacak;

100 milyon kilonun üzerindeki, 500 milyon doları bulan ihracatla, Şark tipi (Oriental) tütünde Dünya birincisiyiz. 2006 yılında 70 milyon kilogram ile 250 milyon dolarlık tütün ithalatı yapan Türkiye, sigara fabrikalarının satışından sonra yerli üretimini de kaybedecek.

4733 sayılı Kanundan sonra 5 yılda yüzde 47 oranında azalarak 205.000 civarına inen tütün üreticisi sayısı, ve yüzde 38,5 oranında azalan üretim miktarı, ülke tütüncülüğünün bir yok olmaya gittiğini gösteriyor.

TEKEL’in % 100’ü yabancılara veriliyor;

Tekel’in satılmasında AKP’ye danışmanlık yapan Citigroup’un Londra’da 27-28 Eylül 2007 tarihinde düzenlediği pazarlama toplantısına, Japon Tobacco International (JTI), British American Tobacco (BAT), Imperial Tobacco’nun yanı sıra Doğan Grubu ve Limak da katıldı. Limak’ın bir yabancı fonla ortaklık yaptığı, European Tobacco ile TÜTSAB’ın da TEKEL’i almak için sıraya girdiği görülüyor. İhale için şimdiden, Japon Tobacco İnternational, Doğan grubu, British American Tobacco, Korean Tobacco ve CİNVEN sıraya girdiler.

AKP’nin satmayı düşündüğü diğer TEKEL birimleri şunlar;

-İstanbul, Adana, Ballıca, Bitlis, Malatya ve Tokat sigara fabrikalarının makine ve teçhizat, yedek parça, hammadde, yarı mamul ve mamul stokları ile sarf malzemesi nitelikli varlıklar, işletme ve üretim faaliyetinde kullanılan tüketim malzemeleri,

-Sigara markaları ve yeni marka başvuruları,

-TEKEL’in depolarında ve perakende satış mağazalarında mevcut tütün mamulü stokları, fabrikalar için alınan 25.000 tonluk yaprak tütün, İstanbul Sigara Fabrikası ve bu fabrikanın kullanımında bulunan taşınmazlar ile Şirket Genel Müdürlük binası.

TEKEL’in değeri nedir;
Tütün Eksperleri Derneği’nin dediği gibi;”Reji İdaresinden kurtularak kendi toprağında çoluk çocuğuyla alın teri döküp, tütün üreterek geçinmenin mutluluğu kaç milyar dolarsa, TEKEL’in gerçek bedeli odur.
”Türkiye Cumhuriyetini kuran ilk Meclis’in milli ve onurlu duruşunun ağırlığı kaç milyar dolarsa, TEKEL’in gerçek bedeli işte odur.”

-“Sözleşmeli Üretim” uygulaması başlatıldı. Böylece tütün üretimi ve ticareti uluslararası tefecilere terk ediliyordu.

-Alıcı firmalar hangi üretici ile sözleşme yaptıysa, ancak o üretici ekim yapabilecekti.

-Sözleşmede belirtilen miktarın üzerinde üretim yapılamayacaktı.

-Sözleşmeyi aşan üretim kaçakçılık sayılacaktı.

-Ürün artık devlet tarafından değil, firmalarca satın alınacaktı.

-Kota ile üretilecek tütüne sınırlamalar daha da daraltıldı.

-Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Üst Kurulu (TAPDK) kuruldu ve TEKEL Genel Müdürlüğü tasfiye edildi.

-Sigara fabrikalarının satılmasından, tütün depolarının ve alım merkezlerinin kapatılmasından sonra da, 24.12.2017 tarihinde 696 sayılı KHK ile TAPDK de kapatıldı. Görev ve yetkileri Tütün ve Alkol Dairesi Başkanlığı kurularak, Tarım ve Orman Bakanlığına devredildi.

-Perakende tütün satımında serbestlik kaldırıldı.

-Birden fazla satış yeri olanlara, her biri için ayrı satış izni alması şartı getirildi.

-Ruhsatlı sigara satıcılarına acık tütün de satmaları yasaklandı.

Türk tütününün ve tütüncüsünün eli kolu bağlanmış, emperyalist sigara tekelleri piyasaya dizginsiz salınmıştı böylece.

– 2003 yılında TEKEL’in alkollü içkiler ve sigara bölümleri anonim şirkete (A.Ş.) dönüştürüldü.

– 2003 yılında TEKEL’in Alkollü İçki Fabrikaları, tam 17 fabrikası, stoktaki içkileri, kasadaki parası, arsaları, makineleri ve binaları ile 210 milyon dolara Mey Grubunun başını çektiği Türk ortaklığa satıldı.

Alıcı, daha iki yıl geçmeden yüzde 90’ını dört katı fiyata, 800 milyon dolara ABD’li Texas Pasific’e sattı.

Türk Hükümeti, kendi kendisine, sattığı fiyatın üç katı tutarında, tam 590 milyon dolar kazık atmıştı adeta.

– 2003 yılında sigara fabrikalarının satılması için de ihaleye çıkıldı. Japan Tobacco International (JTI) ile anlaşma sağlansa idi, daha o yıl, 2003 yılında TEKEL’in sigara fabrikaları da satılmış olacaktı.

– Tütün ve sigara ithalatı, yabancı sigara fabrikalarına serbestçe kurulabilme ve pazarlama olanağı verilmesi ile 2005 yılına vardığımızda TEKEL’in ulusal pazarımızdaki payı % 33’e gerilemişti.

– 22 Şubat 2008 tarihinde ikinci kez ihale açıldı. TEKEL’in 6 sigara fabrikası, toptan British American Tobacco (BAT) firmasına 1 milyar 720 milyon dolara satıldı. Türk sigara fabrikalarının, tütün depolarının ve pazarlama birimlerinin BAT’a satılması için seçilen danışmanlık firması ise, Amerikan firması Citigroup idi.

Böylece ulusal Tütün pazarımızın tamamına yakını yabancıların eline geçmişti.

-Sigara fabrikalarımızı ele geçiren BAT’ın Yönetim Kurulu Başkanı Jan de Plessis, 30 Nisan 2008’de Londra’da yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu:

“Sabır ve uzun vadeli hedeflerden bahsederken, arşivlerimizden çıkan 1932 yılında yapılan bir Yönetim Kurulu tartışmasını bilmek isteyeceğinizi düşündüm. ‘Yıllık gideri 10 bin pound olan Türk Tütün Monopolisinin idaresini üstlenmeliyiz.’ Bence yaptığımız modern anlaşma daha iyi ve her ne kadar bazı şeyler daha pahalı olsa bile, kesinlikle 76 yıl beklemeye değer…” (Hürriyet- 02.05.2008)

Emperyalistler 76 yıl önce de emperyalist idi. 

Hükümetlerimiz ise, 1925’i izlemek yerine, Düyun-u Umumiye yoluna sürmüşlerdi ülkeyi.

– 2008 yılı ve sonrasında İstanbul Tütün Mamulleri Sanayi, Ambalaj Fabrikası Müdürlüğü, Bodrum Tesisleri ve taşınmazları satıldı.

TEKEL’e ait olan Tabacs Turcs S.A. kapatıldı.

TEKEL’e ait 54 adet Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğü kapatıldı.

TEKEL’e ait 37 Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü kapatıldı.

Sigara ve tütün kaçakçılığı nasıl başladı?

Sigara fabrikalarının satılması, ithalatta sınırlamanın kaldırılması ve Türk tütününde kuşatmanın giderek daha fazla daraltılması ile 2000’li yıllarda Türk köylüsü için de ulusal pazar için de kara günler başladı.

– 2001 yılında 477 bin 829 tütün üreticisi vardı. Kotalar ve yabancı tütünün teşviki ile köylü tarlasına küstürüldü.

2008 yılına gelindiğinde üretici sayısı 194 bin 282 kişiye düşürülmüştü.

– Tütün miktarı 2002’de 159 bin 521 ton iken, 2008’de 74 bin 584 tona geriledi.

– Tekel’in özelleştirildiği süreçte Amerikan sigara tekeli Philip Morris’in ülkemizdeki pazar payı yüzde 42 iken, Tekel’in payı artık yüzde 33’lere gerilemişti.

– Tekel’in satıldığı dönemde Tekel ‘in dışında 50 şirket tütün ticareti yetki belgesine sahipti

15 şirket tütün ürettirmek için sözleşme yapabiliyordu.

16 şirket tütün alımı yapabiliyordu.

10 şirketin tütün işleme tesisi vardı.

17 şirket tütün ihracatı yapabiliyordu.

-2007 yılında yaprak tütün alımının yüzde 65’ini özel sektör yapıyordu artık.

Türk topraklarında ulusal tütün tekelimiz iğdiş edilmiş, ulusal pazarımız delik deşik edilmişti.

-2008 sonrası, hem üretici sayısında, hem de üretilen tütün miktarında büyük düşmeler oldu.

2010 yılında üretici sayısı 77 bin 411 iken, 2020 yılında 57 bin 296’ya düştü.

SİGARA KAÇAKÇILIĞI

-2009 yılında Barzani ve PKK sigara kaçakçılığına başladı.Türkiye’ye giren kaçak sigara miktarı patladı. Kaçakçılık hızla arttı.

2002’de yakalanan kaçak sigara, 1,9 milyon paket iken, 2009 yılında 10 milyon pakete sıçradı.  

Sonraki yıllarda ise kaçakçılık çok daha hızlı tırmandı.

2010’da 43,5 milyon paket,

2014’te 106,5 milyon paket kaçak sigara yakalanmıştı.

2015 yılında ise 143,4 milyon pakete çıktı.

2019 yılında 8,7 milyon pakete geriledi. 

2020 yılında kaçak sigara miktarı

Sigara kaçakçılığı giderek azalmasına rağmen, kaçak tütün miktarı artmaya başladı.

2015’te ele geçirilen tütünün miktarı 2015’te 40 bin 307 kilogramdı.  

2018’de 177 bin 229 kilograma çıktı.

2019’da ise 304 bin 807 kilogram oldu.

Türkiye sigara satış hacmine göre dünyanın en büyük 10 büyük pazarından biridir.

2020 yılında, 118 milyar adet yasal sigaraya karşın, 20 milyar adet kaçak sigaradan söz konusudur.

Toplam 138 milyar adetlik bir tüketimden söz edilebilir. Bu da 89,5 milyar lira değerindeki bir hasılattır. Makaron ve sigara kağıdı ile birlikte toplam hasılatın 92 milyar lira olduğu sözlenebilir.

SIFIRLANAN TÜTÜN FONU

2009 yılında alınan kararla, 1986 yılından itibaren ithal tütünlere kilogram başına 3 dolar ve paket başına 3 cent dolar olarak uygulanan “Tütün Fonu” adlı vergi, 2010 yılından başlamak üzere “şişirilmiş tütün”, “şişirilmiş tütün damarı” ile “homojenize tütün” gibi işlem görmüş tütünlerde sıfırlandı.

2011 yılında yaprak tütünde kilogram başına 2,25 dolara düşürüldü.

Sonraki her yılın sonunda yürürlüğe konulan Bakanlar Kurulu Kararı ile kademeli olarak azaltıldı.

2017 yılı için kilogram başına 0,30 dolara düşürüldü.

2018 yılı için kilogram başına 0,15 dolara düşürüldü.

Aynı yılın sonunda, yani 2018 sonunda da, ithal yaprak tütünden alınan vergi tamamen sıfırlandı.

Böylece ulusal tütün piyasamızı, Türk tütününü ve Türk tütüncüsünü kısmen koruyan bu önemli duvar da parpa parça yıkılarak sonunda tümüyle ortadan kaldırıldı. Fonun sınıflanması ile tütün piyasamız tümüyle korumasız hale getirilmiştir.

Yıllar içinde ihracat ithalat dengemizde de büyük çözülmeler oldu.

Türkiye 2004 yılında imzaladığı Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi ile sigarada vergiyi 2010 yılında yüzde 78,25’e, 2011 yılında ise yüzde 84,25’e yükseltildi. 

ÖTV oranındaki bu artış, kaçak sigara piyasasının büyümesine de yol açtı. 2020 yılı itibarı ile sigara üzerindeki vergi yükü, yüzde 63’ü nispi ÖTV olmak üzere ortalama yüzde 81 civarında. 

Başkent Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve Vergi Uzmanı Dr. Ozan Bingöl’ün hesaplamasına göre, 16 liralık paket sigaranın yüzde 63’ü nispi ÖTV, yüzde 3,03’ü maktu ÖTV, yüzde 15,25’i KDV ve yüzde 18,72’si üretici fiyatı, dağıtıcı ve bayi payları toplamı. Böylece 16 liralık bir sigarada vergi oranı, satış fiyatının yüzde 81,28’ine tekabül ediyor. 

İTHALAT PATLAMASI

– 2010 yılında ihracat miktarımız 81 bin 311 ton idi. 2020 yılında 51 bin 854 tona düştü.

-İthalat ise 2010 yılında 67 bin 241 ton idi. 2020 yılında 115 bin 459 tona çıktı.

– Yerli tütün kullanımı ise hızla düşüyordu.

2003’te yüzde 42.07 iken, 2014 yılında yüzde 15`e düştü.

Daha 2014 yılında bile ithal tütün, ulaştığı yüzde 85 oran ile iç pazarımıza egemen oldu.

– 2020 yılında 279 milyon dolarlık ihracata rağmen, iki katı tutarında, 562 milyon dolarlık ithalat yapar hale geldik. Üç katına yakın. Türk köylüsünün tütün ekmesi yasaklanırken, Tanzanya’dan bile tütün almışız.

-Vatandaşın satıl aldığı sigaranın ise 2020 yılında 63’ü ÖTV olmak üzere toplam yüzde 81’i vergidir. Tefeci, yabancı tekel, imalatçı ve pazarlamacıdan sonra tütün üreticisi, masrafını bile karşılayamamaktadır.

-2020 yılında iç piyasaya sürülen sigaralardaki yerli tütün oranı yüzde 14’e kadar düştü.

TÜİK’in en son 2015 yılında yayınladığı Yabancı Kontrollü Girişim İstatistiklerine göre, Türkiye’de tütün ürünleri imalatının yüzde 84,7’si yabancıların kontrolündedir. Muhtemelen bu oran 2021 yılında daha da yüksektir.

PAZARIMIZDA CİRİT ATAN 13 TEKEL

– TEKEL’in de yabancılara satılması ile ulusal tütün pazarımız emperyalist şirketlerin rakipsiz sahası olmuştu. 2015’de tütün piyasamızda cirit atan yabancı şirket sayısı 13’e ulaştı. Bunlar şu şirketler:

■ ABD’li Anadolu Tütün ve Kaituni Tobacco Industry

■ Güney Koreli Kt&G Tütün

■ Hollandalı Best-Bitlis Entegre, British American Tobacco, Dimon Jti, Philip Morris Sabancı ve Reytek

■ İngiliz, European Tobacco ve Imperıal Tobacco

■ İranlı Turkishtobacco

■ İsveçli, Baykuş Tütün ve Min Tütün

■ İsviçreli Birtab Tarım Ürünleri ve Socotab

■ KKTC firması görünen Orient Tütün

■ Suudi Arabistan’ın Alafdal Nargile Tütün

■ Ürdün’ün Kardeşlik Nargile Tütün

■ Vietnam’ın Mekong Gıda

■ Yunanistan’ın Boromik Tütün, Karelia Tütün ve Rodop Tütün şirketleri

■ Lübnan’ın Hatem Tütün şirketleri

SİGARA YASAĞI TÜKETİMİ AZALTMADI

Sigara tüketimine yönelik çeşitli kısıtlamalar, 2008-2011 arasında tüketimin yüzde 15 oranında azalmasını sağladı. İçilen miktar yıllık 100 milyar adedin altına inmişti.

Ancak 2012 yılında 8 milyar adetlik artış oldu.

2020 yılında ise yıllık içilen miktar 117,9 milyar adede çıktı.

Böylece, yasaklamanın tüketimi azaltmadığı, başka önlemler gerektiği görülmüş oldu

Taşları bağlayıp tekelleri salmak!

Bu dizi boyunca Reji idaresinden bu yana Türk tütüncüsünün, TEKEL’in ve ulusal tütün pazarının başına gelenleri takip edince gördük ki, gelinen yer tam da burasıdır; Taşlar bağlanmış, emperyalist tekeller salınmıştır.

100 yıllık savaşın sonunda 2021 Türkiye’sinden görünenler özetle şöyle;

TÜTÜN PİYASASINDA YABANCI ORANI

Reji’nin kovulmasından ve Tütün üretiminin ve pazarlanmasının kamulaştırıldığı 1925 yılından, 12 Eylül Amerikan darbesinin yol verdiği özelleştirmelerin başlamasına, 1983 yılına kadar tütün piyasamızda yabancıların oranı sıfır idi.

2015’de % 8,7’ye ulaştı.

TÜTÜN ÜRETİCİSİ SAYISI

Türk topraklarında Türk köylüsünün ürettiği Türk tütününün egemen olduğu yılların zirvesinde, 2002 yılında tütün üreticisi sayısı 405 bin 882 idi.

TEKEL’in sigara fabrikalarının tamamının satılıp biri dışındakilerin tamamının kapatıldığı 2008 yılına gelindiğinde, üretici sayısının %50’si eritilmiş, 181 bin 588’e düşürülmüştü bile.

2016 yılına gelindiğinde ise üretici sayısı 65 bin idi.

2020 yılında ise tütün üreten köylü sayısı ancak 57 bin kalmıştı. Üstelik bu sayı sözleşmeli ve sözleşmesiz üreticilerin tamamını kapsamaktadır.

Geçen 18 yılda Türk tütüncüsü % 85 oranında eritilmiş, tütün ekiminden uzaklaştırılmıştı.

TÜTÜN ÜRETİMİ MİKTARI

Ulusal pazarımızın bize ait olduğu yılların zirvesinde, 2002 yılında, tütün üretimi miktarı 159 bin 521 ton idi.

TEKEL’in sigara fabrikalarının satıldığı 2008 yılına gelindiğinde üretim 93 bin 403 tona,

Sigara fabrikalarının satılmasından sonra hem yerli tütün üretimi hem de üretici sayısı hızla düşmeye devam etti. 2015 yılında 62.000 tona düştü.

2011 yılında üretim miktarı neredeyse yarıya yakın düşerek 53 bin 667’e geriledi.

Üretici sayısı daha büyük bir azalma ile üç yıl öncesinin üçte biri düzeyine düştü,

2020 yılındaki kayıtlar, 82 bin 791 ton üretim yapıldığını, 57 bin 296 tütün ailesi olduğunu göstermektedir.

İL VE İLÇE

2002’de 36 ilde üretim yapılıyordu.

2015 yılına varıldığında bu illerin 15’inde üretim yapan köylüler tamamen üretimden çekilmiş, üretim yapılan il sayısı 21’e düşmüştü.

2002 yılında üretim yapılan ilçe sayısı 155 idi.

2015 yılında varıldığında tam 63 ilçede köylü tarlasından sürülmüş tütün üretemez hale getirilmişti. Tütün üreten ilçe sayısı 92’ye düşmüştü.

İHRACAT

Tütün ihracatımız 2002 yılında 89.000 ton idi.

2015 yılında 54.000 ton’a düştü.

2019 yılında ise ihracatımız sadece ve sadece 91 bin 930 kilogram idi.

Toplamda 112 milyon 430 bin kilogramlık ihracatın değeri 330 milyon 281 bin 701 dolardı. 

Tütün ihracatının ithalat karşısındaki üstünlüğü 2021’de bitti.

2019’da ithal edilen 106 milyon 938 bin 435 kilogram tütünün değeri 544 milyon 358 bin 364’tü. 

Tam 10 yıl önce, yani 2009’da değeri 388,5 milyon dolar olan ithal tütünün miktarı 77 milyon 266 bin 310 kilogramdı. 

Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre 2003 yılında kamunun ihraç ettiği tütün miktarı 42 milyon 76 bin 458 kilogramdı. Ve bu ihracatın değeri 71 milyon 667 bin 191 dolara denk geliyordu. 

Özel şirketler ise aynı yıl 70 milyon 353 bin 752 kilogram tütünü 258 milyon 614 bin 511 dolara ihraç etti. 

İTHAL TÜTÜN ÜLKEYİ İŞGAL ETTİ

2002 yılında ithal edilen tütün miktarı 55 bin 800 ton idi.

2015 yılında gelindiğinde ithalat % 60 artışla 92.266 tona çıktı.

2015 yılında tütün ithalatına ödenen para, tam 528,5 milyon dolar idi.

2009 yılında Türkiye’nin tütün ithalatı, tütün ihracatından düşüktü. O yıl toplamda 97 milyon 183 bin 802 kilo tütün ihraç edilmiş ve 480,2 milyon dolar elde edilmişti. 

Fındık ve üzümden sonra ülkenin en önemli tarımsal ihraç ürünü tütün, 2012 yılından itibaren ithalat karşısında üstünlüğünü yitirdi

Türkiye 2020 yılında 51 bin 845 ton tütün ihracatına karşılık, 115 bin 459 ton tütün ithal etti. 

2020 yılında 279 milyon dolarlık ihracata karşılık 562 milyon dolarlık tütün ithalatı yapıldı.

2019 yılı başından itibaren yabancı tütünden alınan Tütün fonu vergisi de sıfırlanmıştı artık.

SİGARADA YERLİ TÜTÜN ORANI

Sigarada yerli tütün oranı da hızla düştü.

2003 yılına geldiğimizde sigaradaki yerli tütün oranı % 42’ye düşürülmüştü.

2015 yılında ise sigaranın ancak % 13,2’si yerli tütündü.

Yerli sigarada kullanılan yabancı tütün oranı 2003 % 58 idi.

2015 yılına geldiğimizde sigarada artık % 86,8 oranında yabancı tütün kullanılıyordu.

2015 yılında ise sigarada 14 bin 283 ton yerli tütün kullanılmasına karşın, kullanılan yabancı tütün miktarı 93 bin 627 tona çıktı.

2020 Türkiye’sinde ise yerli tütün oranı % 11’e kadar düştü.

Türk topraklarından Türk tütünü sadece tarlasından değil, sigarasından da sürülüyordu.

TÜRK TÜTÜNCÜSÜNE HAPİS

5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nu 2017’de değiştirildi, Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan “yetki belgesi” almadan veya bildirimde bulunmadan tütün ticareti yapmak yasaklandı.  

Dahası 4733 sayılı Tütün Kanunu, Bakanlık izni olmadan ekim yapana para cezası öngörüyor, bununla da kalmıyor, yetki belgesi almadan veya bildirimde bulunmadan tütün ticareti yapana da 3 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası veriyor.

Alt sınırı üç yıl. Kenevirden daha ağır hapis…

Satış yalnızca kooperatifler üzerinden olacaktı ve kooperatif kurulması için en az 250 üreticinin bir araya gelmesi şart koşuluyordu.

Oysa 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 2 maddesi, “Bir kooperatif en az 7 ortak tarafından imzalanacak anasözleşme ile kurulur” demekteydi.

Kooperatifler kanununa aykırı olarak yapılan düzenlemeye göre 250 başvuru ile kurulan bir kooperatife bağlı olmayan üretici hapse tıkılacaktır.

SONUÇ

20 binden fazla köylünün katledildiği Reji döneminden sonra, bir kez daha Tür köylüsü bağlanmış emperyalist tekeller Türk topraklarına dizginsizce salınmıştır.

Tıpkı 1925 günlerinde yapıldığı gibi, TEKEL’in millileştirilmesi ve kamulaştırılması, yabancı işgalci tekellerin topraklarımızdan sökülüp atılması, Türk köylüsünün, Türk tarımının ve Türk sanayisinin yeniden özgürleştirilmesi zamanıdır.

Tütünde yeniden Düyun-u Umumiye

27 Mayıs 1883; Düyun-u Umumiye dönemi başladı. Reji İdaresine, yani Memalik-i Şahane Duhanları Müşterekül Menfaa Reji Şirketi’ne, devlet gelirinin en önemlisi olan tütün, tuz ve alkolden alınan vergilere, 30 yıl boyunca el koyabilme yetkisi verildi.

1912; Trablusgarp ve Balkan Savaşları sırasında 1 milyon 500 bin lira borç karşılığı, Reji idaresi 1914’ten başlayarak 14 yıl daha uzatıldı.

26 Şubat 1925; Atatürk Cumhuriyeti, Reji idaresine son verdi. Ancak o tarihe kadar Reji’nin örgütlediği kolcular, 20 binden fazla Türk köylüsünü katletmişti.

1932; İnhisarlar Genel Müdürlüğü kuruldu. Tütün, alkollü içkiler, tuz, barut ve patlayıcı maddeler bu kuruma devredildi.

1941; Tekel Genel Müdürlüğü kuruldu.

1984; Özal, yabancı sigara ithalatını başlattı.

1986; Özel sektöre sigara üretim izni verildi.

1987; Tekel Genel Müdürlüğü, Şirket Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TEKEL) adını aldı.    

1991; Sigara üretimi, ithalatı ve satışı serbest bırakıldı.

2002; Kemal Derviş’in 15 yasasından biri olan Tütün Yasası çıkarıldı. 4733 sayılı Kanun ile Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu kuruldu. Tütünden destekleme alımları kaldırıldı, üretimler sınırlandı. Kota dönemi başladı.

2008; TEKEL’in, Adana, Malatya, Bitlis, Tokat, Ballıca ve Cevizli Sigara Fabrikaları British American Tobacco’ya (BAT) satıldı. BAT, 6 sigara fabrikasının beşini, tütün depolarını ve pazarlama müdürlüklerini kapattı.

2009; Barzani ve PKK sigara kaçakçılığına başladı. Türkiye’ye giren kaçak sigara miktarı patladı. Kaçakçılık hızla arttı. 2002’de yakalanan kaçak sigara, 1.9 milyon paket iken, 2009 yılında 10 milyon pakete sıçradı.  Sonraki yıllarda ise kaçakçılık çok daha hızlı tırmandı.2010’da 43.5 milyon paket, 2014’te 106.5 milyon paket kaçak sigara yakalanmıştı. 2015 yılında ise 143.4 milyon pakete çıktı.

Tütün piyasamız yabancıların eline geçti. Tütün piyasasında yabancı kontrol oranı1983 yılında sıfır iken,  2015’de % 84.7’ye ulaştı.

13 yabancı şirket ulusal tütün pazarımızı ele geçirdiler;

■ ABD’li Anadolu Tütün ve Kaituni Tobacco Industry

■ Güney Koreli Kt&G Tütün

■ Hollandalı Best-Bitlis Entegre, British American Tobacco, Dimon Jti, Philip Morris Sabancı ve Reytek

■ İngiliz, European Tobacco ve Imperıal Tobacco

■ İranlı Turkishtobacco

■ İsveçli, Baykuş Tütün ve Min Tütün

■ İsviçreli Birtab Tarım Ürünleri ve Socotab

■ KKTC firması görünen Orient Tütün

■ Suudi Arabistan’ın Alafdal Nargile Tütün

■ Ürdün’ün Kardeşlik Nargile Tütün

■ Vietnam’ın Mekong Gıda

■ Yunanistan’ın Boromik Tütün, Karelia Tütün ve Rodop Tütün şirketleri

■ Lübnan’ın Hatem Tütün şirketleri

Tütün üreticisi sayısı ve üretilen tütün miktarı hızla azaldı. 2002’de 405.882 olan üretici sayısı, 2016’da 65.000’e düştü.

Tütün üretimi miktarı, 2002 yılında 159.521 ton idi. 2015 yılında 62.000 tona düştü.

Tütün üretilen il ve ilçe sayısı, 2002’de 36 il, 155 ilçe idi, 2015’te 21 il, 92 ilçeye düştü.

Tütün ihracatı 2002 yılında 89.000 ton idi, 2015 yılında 54.000 ton’a düştü.

Tütün ithalatı ülkeyi işgal etti. AKP’nin işbaşına geldiği 2002 yılında 55.800 ton tütün ithal ediliyordu, 2015 yılında gelindiğinde % 60 artışla 92.266 tona çıktı. 2015 yılında tütün ithalatına ödenen para 528,5 milyon dolar idi.

Sigarada yerli tütün oranı da hızla düştü.2003’de % 42 idi. 2015’de % 13.2’ye düştü.

Sigarada yabancı tütün oranı da, 2003 % 58 idi. 2015’de % 86,8 oldu.

2015 yılında ise sigarada 14.283 ton yerli tütün kullanılmasına karşın, kullanılan yabancı tütün miktarı 93.627 tona çıktı.

Şimdi de hükümet, ekeni ve satanı cezalandırmaya kalkıyor. Akıl var izan var. PKK’ya, Barzani’ye, emperyalist sigara tekellerine bayram ettirmektir, Türk köylüsüne düşmanlıktır bu. 

III-) SONUÇ

12 Eylül Amerikan darbesine kadar hükümetler, sanayide ve tarımda daha çok yapıcılardı. İnşa ettiler, işlettiler. İnşaatı ve işletmeyi, üreticiyi örgütleme, halkı eğitme amacının parçası yaptılar. Her fabrika kale idi…

Darbe sonrası hükümetler ise tersini yaptılar. Yapılanların yıkıcısı oldular. Biri bıraktı, diğeri başladı yıkmaya. Farkları, iktidardaki süreleri idi sadece… Beş ay hükümette kalan bile yıktı, öyle gitti.

Yıkım programı, emperyalizmin planları idi. Yandaş hükümetler uyguladılar.

“Tarımda kendine yeten dünyadaki yedi ülkeden biri’ idik, saman dahi ithal ürün oldu artık.

Yurttaşlar ise sadece rakip partinin yaptıklarına odaklanırken,  kendi partisinin yaptığını görmezden gelecek bir şaşkınlıkta.

Denizin bitti, neredeyse satılacak kurumun kalmadı. Batı emperyalizminin programı, ülkemizi ekonomik bir felakete sürüklemektedir.

Hemen her sınıf ve tabakanın canının yanmaya başlamış olması, yapıcılara, kuruculara yeniden görev zamanıdır. Devletçiliğin ve halkçılığın yeniden gerekliliği, giderek daha çok kesimin arzusuna dönüşmektedir.

“Her şerde bir hayır vardır” dedikleri bu olsa gerek.


[1] Atatürk’ün Diktiği Ağaçlar / Nazmi Kal / Salmar Basım yayıncılık

[2] Atatürk’ün Diktiği Ağaçlar / Nazmi Kal / Salmar Basım yayıncılık

[3] AB KOMİSYONU TÜRKİYE RAPORU… Etki Raporu “Türkiye’nin Üyeliği Perspektifinden Kaynaklanan Hususlar hakkında Komisyon Birimleri Çalışma Belgesi” 6 Ekim 2004

[4] a.d.r

[5]Türkiye’nin Katılım Yönünde İlerlemesine İlişkin Komisyon Düzenli Raporu -1999 (Türkiye – AB İlerleme Raporu)

[6] Türkiye’nin Katılım Yönünde İlerlemesine İlişkin Komisyon 1998 Düzenli Raporu 

[7] Yıldırım Koç- AB Emperyalizmi Ve İşçi Sınıfı – Kaynak Yayınları

[8]Türkiye’nin Katılım Yönünde İlerlemesi Üzerine Komisyon’un 2000 Düzenli Raporu-2

[9] AB KOMİSYONU TÜRKİYE RAPORU… Etki Raporu “Türkiye’nin Üyeliği Perspektifinden Kaynaklanan Hususlar hakkında Komisyon Birimleri Çalışma Belgesi” 6 Ekim 2004

[10] Türkiye’nin Katılım Yönünde İlerlemesine İlişkin Komisyon 1998 Düzenli Raporu

[11] Türkiye’nin Katılım Yönünde İlerlemesine İlişkin Komisyon Düzenli Raporu  – 1999 (Türkiye – AB İlerleme Raporu

[12] (AB KOMİSYONU TÜRKİYE RAPORU… Etki Raporu “Türkiye’nin Üyeliği Perspektifinden Kaynaklanan Hususlar hakkında Komisyon Birimleri Çalışma Belgesi” 6 Ekim 2004

[13] AB KOMİSYONU TÜRKİYE RAPORU… Etki Raporu “Türkiye’nin Üyeliği Perspektifinden Kaynaklanan Hususlar hakkında Komisyon Birimleri Çalışma Belgesi” 6 Ekim 2004

[14] Türkiye’nin Katılım Yönünde İlerlemesi Üzerine Komisyon’un 2000 Düzenli Raporu-2

[15] AB Komisyonu’nun Katılım Ortaklığı 2003 Belgesi -26 Mart 2003

[16] Türkiye’nin Katılım Yönünde İlerlemesine İlişkin Komisyon 1998 Düzenli Raporu

[17] Türkiye’nin Katılım Yönünde İlerlemesine İlişkin Komisyon Düzenli Raporu -1999 (Türkiye – AB İlerleme Raporu)

[18] Türkiye’nin Katılım Yönünde İlerlemesi Üzerine Komisyon’un 2000 Düzenli Raporu-2

[19] Türkiye’nin Katılım Yönünde İlerlemesine İlişkin Komisyon 1998 Düzenli Raporu

[20] Türkiye’nin Katılım Yönünde İlerlemesine İlişkin Komisyon Düzenli Raporu -1999 (Türkiye – AB İlerleme Raporu)

[21] AB KOMİSYONU TÜRKİYE RAPORU… Etki Raporu “Türkiye’nin Üyeliği Perspektifinden Kaynaklanan Hususlar hakkında Komisyon Birimleri Çalışma Belgesi” 6 Ekim 2004

[22]Ecevit-Bahçeli-Yılmaz Hükümetinin IMF’ye verdiği Niyet Mektubu- 9 Aralık 1999

[23] Ecevit-Bahçeli-Yılmaz Hükümetinin IMF’ye verdiği üçüncü Ek Niyet Mektubu -18.12.2000

[24] Ecevit-Bahçeli-Yılmaz Hükümetinin IMF’ye verdiği üçüncü Ek Niyet Mektubu -18.12.2000

[25] AKP Hükümeti’nin IMF’ye taahhüt mektubu-5 Nisan 2003

[26] AKP Hükümeti’ nin IMF’ye taahhüt mektubu-25 Temmuz 2003

[27] (AKP Hükümeti’nin IMF’ye taahhüt mektubu-2 Nisan 2004)

[28] (ULUSAL PROGRAM-2001-BAKANLAR KURULU KARARI- Resmi Gazete Tarihi: 24 Mart 2001 Sayısı: 24352 Mükerrer Karar Sayısı: 2001/2129)

[29] Ulusal Program-2-T.C. Resmi Gazete- 24 Temmuz 2003 Sayı : 25178 Karar Sayısı : 2003/5930 Mükerrer

[30] Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’ün TBMM Genel Kurulu’nda Ulusal Program hakkında konuşması-1 Temmuz 2003

[31] AKP Parti Programı III.Ekonomi  3.1. Ekonomi Anlayışımız

[32] Parti Programı 4.1. Kamu Yönetimi Anlayışımız

[33] Kemal Unakıtan Maliye Bakanı Milliyet, 28.07.2005

[34](10. 05. 2007 Referans Gazetesi- Deniz Baykal’ın  Erdal Sağlam’la yapılan ropörtaj

[35] Bankaların Özelleştirilmesiyle İlgili Kanun- Teklifinin Tümü Üzerinde- 27 Aralık 2006 – CHP Grubu adına Mehmet Akif Hamzaçebi’nin TBMM Genel Kurul Konuşması

[36] Parti Programı- Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi

[37] 2002 Seçim Bildirgesi S. 15

[38] 2002 Seçim Bildirgesi S. 20

[39] Parti Programı- İstihdam Politikası

[40] 2002 Seçim Bildirgesi- S. 38

[41] Parti Programı – Tarım sektöründeki işletme, kuruluş ve kooperatiflere ilişkin yapısal düzenlemeler

[42] DYP Parti Programı – Merkezi İdare Reformu

[43] DYP Parti Programı 4. bölüm – Ekonomide hak düzeni

[44] Parti Programı -Ekonomik Yapı Ekonomide Devletin Yeri

[45]Parti Programı-Ekonomik Yapı Ekonomide Devletin Yeri

[46] Sessiz DevrimŞeker ve Tütün Kanunları

[47] Parti Programı-İdari reform-RP

[48]Parti Programı -Yerel yönetimler-RP

[49] Necmettin Erbakan’ın Başbakan olarak Mecliste okuduğu Hükümet Programı

[50] ANAP Parti Programı

[51] ANAP Parti Programı

[52] BBP Parti Programı- iktisadi hayatta devletin ve özel kesimin yeri

[53] BBP Parti Programı

[54] SHP Parti Programı

[55](DTP Parti Programı s. 47

[56] ULUSAL PROGRAM-2001-BAKANLAR KURULU KARARI- Resmi Gazete Tarihi: 24 Mart 2001 Sayısı: 24352 Mükerrer Karar Sayısı: 2001/2129

[57] Ulusal Program-2-T.C. Resmi Gazete- 24 Temmuz 2003 Sayı : 25178 Karar Sayısı : 2003/5930 Mükerrer

[58] Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’ün TBMM Genel Kurulu’nda Ulusal Program hakkında konuşması-1 Temmuz 2003

[59] Türkiye’nin Katılım Yönünde İlerlemesine İlişkin Komisyon Düzenli Raporu -1999

[60] Avrupa Birliği Komisyonu 2001 DÜZENLİ RAPORU

[61] AB Komisyonu’nun Katılım Ortaklığı 2003 Belgesi – 26 Mart 2003

[62] Türkiye’nin Katılım Yönünde İlerlemesine İlişkin Komisyon Düzenli Raporu -1999 (Türkiye – AB İlerleme Raporu)

[63] ULUSAL PROGRAM-2001-BAKANLAR KURULU KARARI- (Resmi Gazete Tarihi: 24 Mart 2001 Sayısı: 24352 Mükerrer Karar Sayısı: 2001/2129

[64] Ulusal Program-2003

Yorum bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir