Gençlik Mücadelesinde Kitle Çizgisinin Önemi: “68’in Sırrı” Üzerine

Mayıs ayı, Türkiye siyaseti ve daha özelde Türkiye’de işçi ve gençlik eylemliliği anlamında özel bir öneme sahiptir. Yakın tarihimizde, 1968 üniversite boykotlarından 1989 Bahar Eylemlerine ve oradan 2013 yılında tüm Türkiye’yi saran Gezi Direnişi protestolarına varıncaya kadar gerçekleşen kitlesel eylemler hep mayıs aylarında ivme kazanmıştır. Hasan Yalçın’ın deyimiyle, “Tarihi siyasetin bir laboratuvarı” olarak ele aldığımızda, tüm bu kitlesel eylemlerden, diğer bir ifadeyle “Mayıs deneyimlerinden” çıkarılacak dersler olduğunun farkında olmak gerekmektedir. 

Bilim ve Sosyalizm Dergisi’nin mayıs sayısı için hazırladığım bu kısa çalışmada, mayıs dediğimizde ilk aklımıza gelen deneyimlerden 1968’i ve onun mirasını, 68 gençlik önderlerinden Hasan Yalçın’ın “1968’in Sırrı” isimli kitabı üzerinden değerlendirmeye ve bu eserde yer alan değerlendirmelerin, bugünün gençliğinin önünde duran güncel görev ve mücadeleler içinde yaşayan önemine dikkat çekmeye çalışacağım.

68 Gençliğinin Mayıs’ı

Türkiye’nin devrimci gençlik mücadelesi içerisinde hiç şüphesiz en büyük sıçramayı 1968 yılında üniversitelerde başlayıp, işçilerin emek mücadelesi verdiği fabrikalarda ve topraksız köylülerin toprak mücadelesi verdiği kervan geçmez Anadolu köylerinde devam eden kitlesel gençlik eylemleri oluşturmaktadır. “Demokratik üniversite”, “Parasız, eşit ve bilimsel eğitim” gibi taleplerin içerisinde yer aldığı gençlik eylemlerinin, üniversite işgalleriyle tırmandığı Mayıs 1968 dönemi, aynı zamanda ülke gençliğinin o dönem yükselen sınıf mücadelesiyle de temas kurabildiği ve bu sayede kitleselleşebildiği bir siyasal dönemi de nitelemektedir. Dünyanın diğer ülkelerinde de yükselen gençlik eylemleri hem Türkiye’nin 1968 deneyimiyle benzerlik göstermekte ve etkileşim kurmakta, hem de dünyada yaşanan gelişmelerden farklı ve önemli özgün deneyimler ortaya koymaktadır. Özellikle 1959 yılında Küba’da gerçekleşen sosyalist devrim ve 1968 yılında Vietnam’da gerçekleşen Amerikan işgaline karşı direniş, Türkiye’de 1968 eylemlerini etkileyen önemli uluslararası gelişmeler arsında yer almaktadır. Dünyada başarıya ulaşmış ilk anti-emperyalist mücadelenin çocukları, dünyanın geri kalan kısmında yaşanan ulusal kurtuluş ve sosyalizm mücadelelerini yakından takip etmiş ve ilgi duymuştur.

1968 yılında yükselen öğrenci boykotlarının ve üniversite işgallerinin en yoğun yaşandığı üniversitelerden birinde; İstanbul Teknik Üniversitesi’nde öğrenci olan Hasan Yalçın, dönemin gençlik önderlerinden biri olmasının yanı sıra, 1968’in dinamiklerini ve deneyimini bilimsel açılardan değerlendirip yeni kuşaklara aktarmayı görev bilmesiyle de önemli bir yere sahiptir. Bu kapsamda oluşturulmuş “1968’in Sırrı” isimli kitap, 68 önderlerinden Hasan Yalçın’ın gerçekleştirdiği konuşma ve konferanslarda yer alan metinlerin titiz bir şekilde derlenmesiyle hazırlanmış, bütünlüklü ve 68 deneyimini bilimsel tahlile uygun yaklaşımla sunan bir metin olmasıyla öne çıkmaktadır. Kitabın bütününe baktığımızda, Hasan Yalçın’ın “kitle çizgisi ve kitle mücadelesi” vurgusu göze çarpmaktadır. Yalçın, 1968’in başarısını, üniversite gençliğinin yükselen sınıf ve kitle mücadelesiyle bağ kurabilmesinde görürken, 68’in başarısızlığa sürüklenmesini ise; 1971 yılına gelindiğinde sosyalist gençlik hareketinde baskın hale gelen kitle çizgisinden kopuk, bireysel maceracılığa kaçan silahlı eylem yöntemine yöneliş üzerinden değerlendirmektedir. Bu açıdan bakıldığında Yalçın’a göre, “1971, 1968’in karşıtıdır.”

“1968’in Sırrı”

Hasan Yalçın, “Gençliğe 71’i Örnek Gösteremeyiz” alt başlığında yer alan bölümde, 1968 ve 1971 yılları arasındaki farkı şu şekilde tarif etmektedir:

“71’e doğru eylemlerin özelliği değişmiştir. 68’i kahramanı kitlelerdir, bireyler değil. O kitlelerin içerisinde Deniz Gezmiş bir liderdir. 68’in kahramanı, tek tek insanlar değildir. 68’in bireysel kahramanları yoktur. 71’in bireysel kahramanları vardır. Aradaki felsefi fark budur. 71 eylemlerinde, 68’den farklı olarak şunu görüyoruz: Banka soygunu, adam kaçırma, fidye eylemleri… Eğer biz, bunları eleştirmeyeceksek, eski 68’liler olarak, gençlere tavsiye edelim. Eleştirmiyorsak, üstünde durmayacaksak veya bunları es geçeceksek, o zaman, bugünkü üniversite gençliğine diyelim ki, ‘arkadaşlar, bu da doğruydu, bunu da yapın’. Bunu diyen akımlar var; ama biz de diyorsak, bunu açık açık söyleyelim. Ben bunların yanlış olduğunu söylüyorum. Bunların yanlış olduğunu söylemek, Deniz Gezmiş’i doğru dürüst anmaktır. Bunu söylüyorum. Bu Deniz Gezmiş’e saygının da gereğidir.” (Yalçın, 2008: 32-33)

Hasan Yalçın’ın 1968 deneyiminden yola çıkarak tespit ettiği; kitle çizgisinden kopuk, bireysel kahramanlığa ve hedonizme kayan mücadele yöntemlerinin başarısızlığa mahkûm olacağı yönündeki değerlendirmeleri bugün de güncelliğini korumaktadır. Dün olduğu gibi bugün de yükselen sınıf ve gençlik mücadelesini baskılamak ve önünü kesmek için başvurulan en tipik yöntemler arasında bu iki mücadele hattını birbirinden ayırmak, meşru mücadele kanallarını daraltarak devrimcileri halkın gözünde “suçlu” konuma getirecek mücadele yöntemlerine yönlendirmek ve kitlesel örgütlü mücadeleyi karalayarak bireysel kahramanlığı ve “Don Kişotluğu” öven bir “makbul devrimcilik” anlayışı yaratmak yer almaktadır.

Tarihsel materyalizmin “maddi gerçekliği” esas alan ve toplumun gerçekliğini kavramaya çalışan en temel önermesini bile yok sayabilecek bu tip mücadele yöntemleri, ülkemizin gerçekliğine de gözlerini kapamaktadır. Oysa günümüzde olduğu gibi, Türkiye’de yoksulluğun bu denli arttığı, başta işçi sınıfı olmak üzere emekçilerin ücret ve özlük haklarının bu denli kısıldığı dolayısıyla da doğru bir önderlikle kitlelerin devrimci bir seçeneğe bu denli ihtiyaç duyduğu tarihsel anları yakalamak oldukça zordur. 1968 her ne kadar büyük kitlesel eylemlere kaynaklık etmiş olsa da kapitalizmin altın çağında yaşanan bir deneyim olmasıyla sonuca ulaşamamış, kitlelerin maddi gerçekliğini tam olarak saptayamamış, onların “kaybedebilecekleri şeylerin” neler olduğunu ve bu durumda devrime ne kadar gönüllü olabileceklerini kestirememiştir.

2023 Mayıslarını yaratacak olan günümüz gençliğinin şansı, 1968 gibi tüm tarihsel deneyimlerin tahlilini yapabilecek ve bu tahlillerden çıkardıkları sonuçları doğru siyasal yöntem ve araçlarla hedefe ulaştırabilecek örgütlü mücadeleye sahip olmasında yatmaktadır. Partisiz kalan 1968 gençliğine karşı bugün yurtsever devrimci gençliğin partisi; Sosyalist Cumhuriyet Partisi, programı ve kadrolarıyla bu boşluğu doldurmaya ve devrimci bir güç merkezi yaratmaya adaydır. Ülke gençliği partili örgütlü mücadelesini, kitlelerin taleplerine karşılık verebilecek ve onların kaderiyle kendisininkini bütünleştirebilecek bir siyasal hatta buluşturabildiği ölçüde 1968’den devraldığı bayrağı hedefe ulaştırabilecektir. Tarih sayfaları, “halk için halkla birlikte hareket eden” önderlikler önünde yıkılmamış bir engeli henüz yazabilmiş değildir. 

Yorum bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir