Bir hasta, hasta olup doktora gittiği zaman doktorun hastayı tedaviye başlamadan önce hastalığın tanısını doğru koymalıdır. Tanı yanlış konulursa tedavi yanlış yapılır ve hastalığın gerilemesinden ziyade ilerlemesine vesile olur. Ülkemizde çalışma yaşamında çalışan emekçilerin büyük bir çoğunluğu geçinemeyecekleri bir ücrete çalışıyorsa, asgari ücret ortalama ücret noktalara geldiyse burada bir rahatsızlık, hastalık var demektir. işte burada bizler tedaviye başlamadan tanıyı koymalıyız. Bugün işçi sınıfı niçin bu hallerde, niçin işçilerin bir çoğu açlık sınırında çalışmaya mahkum edilmişken niçin işçi mücadeleleri bu kadar az niçin 1 Mayıs’larda alanlar boş bunun sebebini bulmalıyız.
Ülkemizde 12 Eylül ihtilalinden sonra işçi hakları budanıp kazanılmış hakların bir çoğu traşlandıktan sonra kazanılan hakların bir çoğu mücadele edilerek değil Avrupa birliği uyum, İLO sözleşmeleri gereği hükümetlerin verdiği yani bedel ödenmeden alınan haklardı. Kamu işçileri mücadelesi haricinde özel sektör mücadeleleri fazla verilmemiştir. Emperyalist politikaların neticesinde hükümetlerin yaptığı özelleştirmelerle taşeronlaştırılan işçiler harici kamu işçisi de kalmayınca mecburen bütün mücadele zorunluluğu özel sektör çalışanı işçilere kalmıştır.
Peki özel sektör ile kamu işçisi arasında ki en önemli fark ney. Kamu işçisinin iş güvencesi var ama özel sektörde hak arayan işçinin böyle bir güvencesi yok. Muhakkak ki herkes daha iyi şartlarda çalışmayı istiyor ama bunun için mücadele yoluna kolay yönlendirilemiyor. Çünkü şartları daha iyi olmasını isterken işinden olmakta istemiyor. Türkiye’de işçi sınıfının aslında mücadele veremeyeceğini düşünenler yanılıyorlar. İşçiler kazanabileceğine inanırsa mücadeleden kaçınmamaktadır. Emek mücadelesi veren insanlar, bu mücadeleye destek verenler sadece öğretmek gibi bir davranıştan ziyade hem öğrenmek hem de öğretmeye odaklanmalıdır.
Ülkemizde gelinen ekonomik krizde en çok etkilenenler sabit gelirli çalışanlar olmuştur. Her ay açıklanan enflasyonla beraber her ay hızlı bir şekilde fakirleşilmektedir. Bu durum aslında kötü gibi görünse de aslında idare edilecek bir durum kalmadığı için mücadeleye yüz dönülebilecek en güzel zamandır. Ama bu fırsatlar öyle kolaylıkla savrulmaması gereken fırsatlardır. Bu sebeple dikkatli ama yoğun bir örgütlenmenin yapılması gereken bir zamandır. Şahsımın yaptığı örgütlenmelerde benim işçileri ikna edebilmem hiçbir zaman bu dönemdeki kadar kolay olmamıştır. Otlar kurumuş bir kibritle yanabilecek duruma gelmiştir. Ancak o kibrit yakılıp ateşe verildiği zaman o yangını bizlerin kontrol edebilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde lehimize olsun diye uğraştığımız olaylar işçi sınıfının aleyhine dönebilecektir
Bir ülke aydınlık yarınları olacaksa o ülkenin işçi sınıfı bilinçli olmalıdır. İşçi sınıfının hak mücadelelerinde olması diğer insanları da mücadeleye sevk edecektir. İşte bu ülkeyi çocuklarımıza daha güzel olarak bırakmak istiyorsak gün bekleme günü değil, kahvelerde, sokaklarda, fabrikalarda mücadele günüdür. İnsanlara dokunma insanlarla mücadele günüdür. Haydi dostlar gücümüz birliğimizdedir ve birleşerek mücadele bizim tek yolumuzdur.
SUAT KARLIKAYA
TEKGIDA İŞ SENDİKASI
ÖRGÜTLENME UZMANI