Türkiye’nin içinde bulunduğu durum… Mevcut sistem içinde yaşadığımız krizden çıkış mümkün mü?
Ülkemizdeki bugünkü mevcut duruma baktığımızda iki noktanın altını çizmek gerekiyor. İlki 20 yıllık AKP iktidarının ülkemizi taşıdığı yer. İkincisi AKP eliyle daha da derinleşen kapitalizmin ekonomik krizi. 20 yıllık AKP iktidarı, bir karşı devrim süreci olarak gerici dönüşümlere imza atarken sermaye sınıfının önünü sonuna kadar açmış, emperyalist tekellere ülke teslim edilmiş, tarikatların ve gericiliğin egemenliğinde bir istibdat rejimini adım adım kurmuştur. Bu süreç bize göre 1923 Cumhuriyeti’nin bütün kazanımlarının ortadan kaldırılmasıyla sonuçlanmıştır. Tek adam yönetimi olarak karşımıza çıkan başkanlık rejimi, iddia edildiği gibi sermaye düzeninde krizlerin çözümünde anahtar olmamış, tersine ülkenin temel toplumsal ve siyasal sorunlarının üzerine eklenen bir siyasi soruna dönüşmüştür. Meclis tasdik kurumuna indirgenmiş, anayasa rafa kalkmış, laiklik tasfiye edilmiş, hukuk siyasetin bir aparatı haline getirilmiş durumda.
Meselenin ikinci boyutu ise, ekonomik krizin bedelinin bir kez daha emekçilere ödetilmek istenmesi. Sıcak paraya bağımlı, dış borca dayalı ve inşaat odaklı ekonomik model, gelinen noktada duvara çarpmış bulunuyor. Kapitalizmin yapısal krizi, AKP’nin yönetme ehliyetsizliği ile birleşince ağırlaşmış bir tablo karşımızda bulunuyor.
Bugün bu tablo için düzen siyasetinde iki odak karşımıza çıkıyor. Birincisi, gerici-faşist ittifak olarak Cumhur İttifakı. Cumhur İttifakı, emperyalizmin desteği ile iktidar olurken, bugün yeniden emperyalizmle ilişkileri geliştirmeyi, ekonomik krizin çözümü için sıcak para bulmayı ve başkanlık rejiminde ise gözden geçirmeyi önüne koyuyor. Ancak ülkenin yaşadığı toplumsal, siyasal ve ekonomik sorunların temelinde tam da bu iktidar bulunuyor.
Karşısında bulunan düzen muhalefeti ise, adlı adınca restorasyon ya da eski deyimle tadilat programıyla tanımlanabilir. Bütün sorunları idare biçimini değiştirmeye kilitlemiş bir düzen siyasetinin ekonomik, toplumsal ve siyasal sorunların bütününe dair ortak ve net bir programa sahip olduğunu söylemek mümkün değildir. Hatta bugün düzen muhalefeti olarak karşımıza çıkan Millet İttifakı, daha çok Batı’yla, emperyalist sermayeyle ve sermaye sınıfıyla uyumu merkezine koyan merkez sağ bir cephe görüntüsü vermektedir. Yayınladıkları ortak metinde laikliğin olmaması, Millet İttifakı’nın niteliğini göstermeye yeter de artar bile. AKP’nin 20 yıllık iktidar sürecine yönelik itirazların başında başkanlık rejimi kadar gericileşme ve laikliğin tasfiyesi bulunmamaktadır. Tarikatlara karşı mücadeleyi programına yazmayan Millet İttifakı’nın aynı zamanda AKP’nin emek düşmanı ve sermaye sınıfının çıkarlarını temsil eden siyasetine karşı yine çözümü sermaye sınıfı ve yabancı finans merkezleriyle uyumu araması Millet İttifakı’nın, AKP karşısında gerçek bir alternatif olamayacağını gösterir. Millet İttifakı özde değil sözde muhalefettir.
2023 yılında yapılacak seçimlerinde Cumhur ve Millet ittifakları ile HDP dışında bir üçüncü ittifak oluşturulabilir mi?
Bugün emekçi halkın taleplerine yakından bakıldığında, bu taleplerin temsil ettiği program sol bir programdır. Başka bir deyişle emekçilerin talepleri ve özlemleri ile sosyalistlerin programı yakınlaşmıştır. Ayrıca ülke tarihimiz açısından önemli bir seçim olacaktır. Böylesi bir kesitte, solun kendisini önemsizleştireceği bütün arayışlardan uzak durmak gerek. Madem önemli bir seçim ve kesitteyiz, sol da kendisini daha önemli kılacak bir çıkışı ortaya koymalıdır.
Bu açıdan, düzenin merkez sağı Millet İttifakı’nın parçası, destekçisi ya da gölgesi altında bir sol odağın şekillenmesi mümkün değildir. Yine aynı şekilde biz, HDP’nin merkezinde durduğu bir ittifak zemininin de laiklik, anti-emperyalizm ve sermaye karşıtlığını ortaya çıkaracak bir zemin olduğunu düşünmüyoruz. HDP’nin başta anti-emperyalizm ve laiklik başlıklarında net ve sosyalist bir çizgiyi temsil ettiği söylenemez. Bugün ülkenin temel ekonomik ve siyasi sorunlarının çözümünde kamuculuk, laiklik ve anti-emperyalizm olmazsa olmaz, solun temel kalkış noktalarıdır. Bu nedenle, Millet İttifakı’nın ya da HDP’nin gölgesinde sosyalistlerin kendi programını ortaya çıkarması, buradan sol bir kuvveti ortaya koyması ve topluma bir alternatif oluşturması bizlere göre mümkün değildir.
Solun bağımsız bir siyasal odak olarak şekillenmesi, sağa yatmış düzen siyasetinde önemli bir devrimci çıkış olacaktır. Arayışımız bu yönde. Ülkenin sosyalistleri kendi programıyla, adaylarıyla, söylemiyle, aydınlarıyla, kimlikleriyle emekçi halkın karşısına çıkmalıdırlar. Sosyalist ittifak mümkün mü diye sorduğunuz soruya ise yanıtımız belli. Mümkün, hatta mümkün olmasının ötesinde nesnel zemini sosyalistleri göreve çağırmaktadır.
Bu ittifak içinde kimler yer alabilir? Bu ittifakın programı sizce neleri içermelidir?
TKH olarak bizlerin temel bakışı, böylesi bir güç birliğinin ilkeleridir. Laiklik, anti-emperyalizm ve kamucu ilkeler etrafında bir güç birliğinin örülmesi gerekir. Bu ilkelere sahip çıkacak, düzen siyasetinde başka ittifak zeminleriyle kendisini ayrıştırabilen-tanımlayabilen, solun bağımsız bir odak olarak şekillenmesinin gerektiğini düşünen devrimci güçlerin zeminini tarif ediyoruz.
Mücadelede karşımıza çıkan sorunlardan biri de, oluşturulacak güç birliğinin güçlü olmasının koşullarından biri olarak geniş kesimlerinin içinde yer almasına dönük bir yaklaşımdır. Bize göre güç birliğini güçlü kılacak en önemli nokta, onun siyaseti ve programıdır. Bu açıdan solun temel noktalardaki siyasetini geriye çekecek, amorflaştıracak ya da belirsiz kılacak yaklaşımdan uzak durmak gerekiyor. Emperyalizm karşıtlığı sermaye karşıtlığı olmadan olamaz, aynı şekilde gericiliğin de sermaye karşıtlığından bağımsız ele alınması mümkün olabilir mi? En geniş cephe değil, devrimci bir odağın ve kuvvetin oluşturulması öncelik sıralamasında başa yazılmalıdır. Örneğin sermayenin yerli, milli ya da ulusalcı kesimleri gibi ayrıştırmaya gidemeyiz. Bunu yaptığımız takdirde laik sermaye sınıfa da pekâlâ denebilir ve bunun karşılığı TÜSİAD’a kadar çıkar. Buradan emeğin hakları, emeğin talepleri ve programı çıkmaz. Sol her şeyden önce emekçilerin siyasal hareketidir.
Keza aynı şekilde bugün sermaye sınıfı, mevcut krizden çıkışın yolu, emperyalist finans merkezleriyle uyumu başa yazmaktadır. Anti-emperyalist bir ilkenin mutlak bir biçimde sermaye karşıtlığını merkeze koyması, bizim güç birliğine yaklaşımımızda önemli çerçevelerden biridir.