Seçime girecek partiler kendi seçim bildirgelerini açıkladılar, niyetlerini belirttiler. Ancak Cumhurbaşkanlığı Sistemi süresince, esas iktidar cumhurbaşkanı olmaktadır.
Cumhurbaşkanlığı seçimi için dört adaydan üçü ittifakların adayıdır.
Özellikle başa güreşen iki aday Cumhur ve Millet ittifaklarının adaylarıdır. Bu nedenle incelemede cumhurbaşkanlığına en yakın görünen bu adaylar üzerinde durmak, Cumhurbaşkanlığı dönemi için planlarını ittifak programlarından incelemek yerinde olacaktı.
AKP hükümetlerinin 3 Kasım 2002 seçimlerinin ardından 18 Kasım 2002 tarihinde fiilen Hükümeti devralması ile başlayan ve aralıksız olarak günümüze kadar devam eden iktidarı boyunca, nasıl bir karne sergilediği, özellikle de okuyucularca malumdur.
Uzun süreli BOP eş başkanlığı, Libya ve Suriye’de ABD’nin beklentilerine uyumlu davranışlar, ABD askerlerinin Türkiye’de konuşlanmasına olanak sağlamaya kalkan girişimler, PKK ile açılım süreçleri, merkezi devletin yetki ve olanaklarını mahalli idarelere devretme niyetleri ve kısmen de gerçekleştirilen uygulamalar, bütün uyarılara rağmen 15 Temmuz darbesine kadar iktidarın, ABD istihbaratının örgütü olan FETÖ ile birlikte yönetilmesi, Türk Ordusu’na karşı FETÖ ile birlikte tuzaklar kurulması, ordu komutanlarının cezaevlerine atılması, IMF, OECD, Dünya Bankası ve AB’nin taleplerini tartışmasız uygulayarak stratejik olmasına dahi bakılmaksızın cumhuriyet devletinin ekonomik kurum ve kuruluşlarının satılması ve kapatılması, devletin üretimden ve yatırımdan çekilmesi, tarikatlara sağlanan ayrıcalıklar, parasız eğitim ve parasız sağlık sistemlerinin özelleştirmelerle tahribata uğratılması gibi uygulamaları, okuyucuların hafızasında tazedir ve benzeri uygulamaların önemli kısmı da halen sürmektedir.
Bütün bunların fazlasıyla yaşanmış ve değerlendirilmiş olması, AKP iktidarı süreci hakkında daha fazla söz söylemeye kalkmanın toplumun hafızasını ve değerlendirme yeteneğini küçümsemek olacağı açıktır.
Bu nedenle topluma karşı sorumluluk gereği, henüz yeterince incelenmemiş, değerlendirilmemiş olanı ele almak gerekecekti. Bu yazıda, en yakın iktidar adayı görünen, muhtemelen de 14 Mayıs seçimleri sonrası toplumu ve ülkeyi şekillendirecek olan Millet İttifakı’nın, açıklanmış ortak belgeleri üzerine değerlendirmelerimi sunacağım. Potansiyel iktidarın kendi planlarını incelemek, nasıl bir Türkiye’nin bizi beklediğini anlamak bakımından önemlidir.
İttifakın kaç partiden oluştuğu ve HDP’nin masada olup olmadığı hakkında tartışmalar sürmektedir. Hem fiilen hem de açıklanan belgelerin içeriği bakımından HDP’nin de masada bulunduğunu gösteren yeterince veri olmasına rağmen, İttifak’ın resmi sunuşlarını dikkate almak, “Altılı Masa”, “Millet İttifakı” tanımlarını kullanmak durumundayım.
Millet İttifakı, iktidara geldiğinde yapmak istediklerine ilişkin üç ortak belge açıkladı. Biri 28 Şubat 2022 tarihli “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”, ikincisi 28 Kasım 2022 tarihinde açıklanan “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Anayasa Değişikliği Önerisi” ve 30 Ocak 2023 tarihli “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” başlığını taşıyor.
“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Anayasa Değişikliği Önerisi” metni üzerinde de değerlendirmelerim olmakla birlikte, içeriği hakkındaki sağlıklı değerlendirmeleri uzmanlarının, anayasa hukukçularının yapması gerektiğini düşünerek, diğer iki belge hakkındaki görüşlerimi paylaşmak isterim.
Belgelerde, AKP döneminin bazı olumsuzluklarını kısmen de olsa gidermeyi amaçlayan olumlu niyetler de söz konusudur, uygulanması halinde yeni yaralar açacak, ya da mevcut yaraları derinleştirecek olanlar da…
Önce “olumlu” sayılabilecek olanlar;
OLUMLU SAPTAMALAR
- “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni”nin ilk bölümü Cumhurbaşkanlığı sisteminin yarattığı sorunlar ve sistemin sakıncaları hakkındadır. Eleştiriler parlamenter sistem gözüyledir, saptamalar yerindedir. “Cumhurbaşkanlığı sisteminin 15 Temmuz darbesi sonrasındaki olağanüstü koşullarda aceleye getirilerek millete kabul ettirildiği” ile başlayan eleştiri, yürütmenin, yasamanın ve yargının yetkilerini bir kişinin elinde toplamasının, demokrasinin rafa kaldırılması olduğu, örneklerle anlatılmaktadır.
- “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” adını verdikleri yeni süreç ile askıya alınan parlamento yetkilerinin iade edileceği, başbakanlık ve parlamentoya karşı sorumlu hükümet sistemine dönüleceği vaat edilmekte.
- Seçim barajını yüzde 3’e düşürmek, nispi temsil sistemine geçilmek istenmektedir.
- Torba kanun uygulamasına son verileceği, “kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisinin, sınırları ve süresinin” açıkça belirtilmek şartıyla kısıtlanacağı, kararnamelerin Meclis’in ve Anayasa Mahkemesi’nin denetimine tabi tutulacağı vaat edilmektedir.
- Görev süresini yedi yıla çıkarmak istedikleri Cumhurbaşkanının, partisi ile ilişkisinin kesileceği, görev süresi bitince de aktif siyasette yer almasının engelleneceği, belirtilmekte.
- Cumhurbaşkanı’nın ya da Bakanlar Kurulu’nun tek başına OHAL ilan etme yetkisinin olmayacağı, OHAL ilan etme yetkisinin Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanacak Bakanlar Kurulu’na ait olacağı ve yetkinin TBMM’nin onayına sunulacağı belirtilmektedir.
- Hâkimlik ve savcılık mesleklerinin, birbirinden ayrılacağı, hâkimlerin idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığı’na bağlı olmaktan çıkarılacağı, Hâkimler Kurulu ve Savcılar Kurulu şeklinde iki farklı kurul oluşturulacağı belirtilmektedir.
- Çoklu baro uygulamasına son verileceği, Danıştay, Yargıtay ve Sayıştay’ın siyasi ve idari baskılardan kurtarılacağı belirtilmektedir.
- “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” başlıklı metinde bu türden olumlu yaklaşımların ağırlıkta olması adeta tercih edilmiş. Aşağıda yer vereceğimiz olumsuzlukları yok sayarsak esas olarak başkanlık sisteminin anti demokratik yapısını değiştirmeyi amaçlayan bir metin olarak görülebilir.
- “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” başlığını taşıyan ortak belgede de “Engelliler”, “Kadın”, “65 yaş ve üzeri” gibi başlıklardaki vaatleri de “olumlular” listesine eklemek lazımdır.
- “Çalışma hayatı” ve yolsuzluklarla ilgili bölümlerde de önemli eksikler olmasına rağmen, görmezden gelinemeyeceğini düşünüyorum.
OLUMSUZ NİYETLER
Tarafsız gözle yapılacak her inceleme görecektir ki, Millet İttifakının özellikle de “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” belgesi,birkaç olumlu hususa, demokrasi, insan hakları gibi topluma hoş gelecek sözlerin bolca kullanılmasına rağmen, esas olarak olumsuzlukları içermektedir.
Her iki belgedeki olumsuzlukları şu şekilde saptamak mümkündür;
LAİKLİK YERİNE DİN ÖZGÜRLÜĞÜ
“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” metninde demokrasi özlemi gibi sunulan “Din ve inanç özgürlüğü” başlığında,
Laiklikten söz edilmiyor. Din ile devlet işlerinin ayrılmasından, dinin devlet işlerine müdahalesinin engellenmesinden söz edilmiyor.
15 Temmuz darbe girişimi analiz edilmiyor, orduyu ve polisi devlete ve millete karşı kullanmaya cüret edecek kadar devletin içine yerleşebilmiş tarikat tehlikesinden söz edilmiyor.
Bugün de tarikatların devletin içine sızmaya kalkmalarının önlenmesi için alınması gereken tedbirlerden de söz edilmiyor.
Toplum hayatının hemen her alanına, kadınların sosyal, kültürel ve örgütsel yaşamına müdahale eden orta çağ etkisinin nasıl durdurulacağından söz edilmiyor.
Eğitimde tarikat etkisinin giderilmesi, laik, bilimsel eğitimin yeniden egemen kılınması gibi bir amaç görünmüyor.
Bunca “yoklar” yetmiyormuş gibi, “dinin önünün daha da açılacağı”, “din ve vicdan özgürlüğü” ile vaat edilmektedir.
Neredeyse kullandığı sınırsız özgürlükle toplum hayatına, iş yaşamına, düşünce hayatına, yargıya orduya, polise varıncaya kadar müdahale eden dine, daha fazla özgürlük vaat edilmektedir.
“BAĞIMSIZ” MERKEZ BANKASI
“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” metni, “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası başta olmak üzere, düzenleyici ve denetleyici kurumların bağımsızlığını zedeleyecek hiçbir uygulama ve düzenlemeye müsaade edilmeyecektir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın tam bağımsızlığının sağlanması için yasal ve yapısal önlemler alınacak, bankanın araç ve operasyon bağımsızlığı siyasi müdahalelere karşı korunacaktır. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, para politikasının uygulanmasında tek karar merci olacaktır” demektedir.
Benzer niyet “Ortak Politikalar Mutabakat Metni”nde de görülüyor. Orada da “Merkez Bankası bağımsızlığına müdahaleye ve yetki-sorumluluk çatışmasına yol açan, hiçbir işlevselliği bulunmayan Fiyat İstikrarı Komitesi’ni kaldıracağız” denmektedir.
Millet ittifakı, OECD, IMF, Dünya Bankası gibi ABD ve AB emperyalizminin mali operasyon örgütlerinin ve bizzat AB emperyalizminin “rapor” dediği emirleriyle yıllar yılı sürdürdüğü baskıyı anlamlandırmaya niyetlenmiyor. Merkez Bankası’nın devletten bağımsızlığının, uluslararası tekellerin operasyonlarına açık hale getireceği, hızla çökmekte olan ulusal ekonominin daha da kontrolsüz yuvarlanacağı gerçeğine de dikkate almıyor. Batı emperyalizmini insan hakları ve demokrasi merkezi sanan, oralardan gelen her şeye hayranlıkla yaklaşan, her isteği emir sayan yarım aydınlar gibi, OECD, IMF, Dünya Bankası ve AB’nin nakarata dönüşen “Merkez Bankası bağımsız olsun” talebini bir demokrasi ve özgürlük çağrısı sanarak gözü kapalı benimseyen bir tavır söz konusudur.
ABD Merkez Bankası’nın ABD merkezi devletiyle olan sıkı ilişkileri, AB ülkeleri Merkez Bankalarının o devletler için önemleri dahi, “bağımsızlık” isteyen İttifak bileşenleri için uyarı olmamaktadır.
KAMU BANKALARININ VE KİT’LERİN TASFİYESİ
Bilindiği gibi kamu bankalarımızın büyük kısmı 1980 Amerikan darbesi sonrası piyasa ekonomisi sürecinde peyderpey satıldı, satılanların büyük kısmı da yabancı tekellere ikram edildi.
Millet İttifakı, yabancılara satılan bankaları millileştirmek gibi bir niyeti olmadığı gibi, devletin elinde kalan birkaç bankayı da özel bankalara yem etmeye niyetleniyor.
Kamu bankalarının, özel bankaların vurgunlarına engel olmamasını, kamu gücünü kullanarak rekabet etmesini engellemeyi garanti ediyor.
Ortak Politikalar Mutabakat Metninde şöyle diyorlar; “Kamu bankalarının sektör içinde adil rekabeti bozmalarını engelleyeceğiz.”
Mutabakat metni bununla da kalmıyor. Hem henüz satılmamış kamu kurumlarını hem de elde kalan birkaç bankayı da “halka arz” gibi yöntemlerle, hisselerini borsada pazarlamayı planlıyorlar;
“Kamunun kontrol ettiği şirketler ile kamu bankalarının hem daha etkin ve kurumsal normlarda yönetilebilmesi hem de sermayenin tabana yayılmasını sağlamak için halka arz uygulamalarından yararlanacağız.”
Bu kadarla da kalınmıyor. Henüz satılmamış kamu işletmelerinin karar alma ve eylem planı yapma süreçlerini özel sektör yönetsin istiyorlar. Mutabakat metninin “Sanayi ve Teknoloji” başlıklı bölümünde aynen şöyle demektedir;
“Kamunun karar alma süreçlerine ve eylem planlarının hazırlanması ile uygulanmasına, özel sektörün en üst düzeyde katkı vermesini sağlayacak mekanizmaları geliştireceğiz”
“Sermayenin tabana yayılmasını sağlayacak, uzun vadeli kaynakları özellikle sürdürülebilir kalkınma amaçlarının gerçekleştirilmesine dönük şirketlere yönlendireceğiz.”
KİT’LER EMPERYALİZMİN ARZULARINA GÖRE
Millet İttifakı’nın Mutabakat Metni, KİT’leri, emperyalizmi denize dökerek egemenliğini sağlamış ülkenin yarattığı işletmeler gözüyle değil, emperyalist merkezlerin dünya egemenliği planlarına göre yönetmeyi vaat ediyor.
Metin, “İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD)’nin “Kamu İşletmeleri için Kurumsal Yönetim Rehberi”nin tüm Kamu İktisadi Teşebbüsleri ile kamu işletmelerinin yönetim ve denetiminde esas alınmasını sağlayacağız” diyor.
Kamudaki ihaleleri dahi milli devletimizin ihtiyaçlarına göre değil, emperyalizmin egemenlik planlarına uyarlama amaçlanıyor. “KÖİ sözleşmelerini Kamu İhale Kanunu kapsamına alacak, Avrupa Birliği’nin imtiyaz sözleşmelerinin ihale edilmesine ilişkin direktifine uyumlu hale getireceğiz” deniyor.
NEOLİBERALİZMİN “YÖNETİŞİM” VİRÜSÜ
Mutabakat metni “KİT’ler ve Diğer Kamu” başlıklı bölümde, “KİT yönetişim reformunu gerçekleştireceğiz” diyor.
2003 yılında AKP’nin askıya aldığı Kamu Reformu girişiminin temel yaklaşımıdır bu. “Yönetişim”, emperyalizmin ulus devletlerin kamusal ekonomilerini tasfiye ettirmek için baskı yaparken buldukları neoliberal geçiş kavramıdır. Kurumların devlet merkezinden idare edilen kamu idaresi özelliğini iğdiş eden, özel sektörün, hatta yabancı tekellerin de müdahale edebileceği çoklu yönetim ile KİT’lerin kamusal özelliğini çürütmek… KİT’lerde “yönetişim reformu” yapacaklar.
STRATEJİK SAVUNMA KURUMLARINDA ÖZELLEŞTİRME
Mutabakat Metni’nin “Sanayi ve Teknoloji, Savunma Sanayi” başlıklı bölümde, “Milli menfaat ve milli güvenlik ilkeleri çerçevesinde, kritik özellikteki yetenekleri ve hizmetleri zaafa uğratacak askeri fabrika özelleştirilmesine gitmeyeceğiz” cümlesini okuyunca, “özelleştirme virüsü hiç olmazsa savunma sanayimizden uzak tutuluyor” diye şükür edesim gelmişti. Ama kısa sürdü hevesim.
“Savunma Sanayiinde özel sektörün önünü açacak ve sektörde adil rekabeti sağlayacağız” şeklindeki görmezden gelinmeyecek vahim hedef sıralanıyor hemen.
Mutabakat metnini yazanlar için, savunma sanayinde bile “adil rekabet”, kamu işletmelerinin özel şirketlerin önünden çekilmesidir.
Sonra da savunma sanayindeki asıl amaçlarını tarif ediyorlar;
“Konsolidasyon, stratejik satın almalar, birleşmeler, girişim sermayesi yatırımı ve etkin bir planlama ile özel sektörün de aktif desteğiyle Askerî Elektronik Sanayi A.Ş (ASELSAN), TUSAŞ Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş (TAI), Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKE), Roket Sanayii ve Ticaret A.Ş (ROKETSAN), TUSAŞ Motor Sanayii A.Ş (TEI) ve Hava Elektronik Sanayii A.Ş (HAVELSAN)’ı global şirketlere dönüştüreceğiz.”
Bu kadarına AKP bile cüret edememişti doğrusu. ASELSAN, TAI, MKE, ROKETSAN, TEI ve HAVELSAN’ı, birleşme ve satın almalara açmak, özel sektörün adil rekabetine engel olmalarını önlemek, global şirketlere dönüştürmek…
ENERJİDE DEVLETİN TASFİYESİ
Millet İttifakının Mutabakatı, enerji tekellerine karşı devletin elini bağlamak, tekellerin enerji piyasamıza hâkim olmasına yol vermek niyetindeler.
“Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın (ETKB) görev ve sorumluluklarını gözden geçirecek, Enerji Piyasası Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (EPDK) yetki alanına müdahalesine son vereceğiz” diyorlar.
“Elektrikte halen devam etmekte olan piyasa yapısına aykırı kapasite mekanizması yöntemine son verecek, fiyat oluşumlarının esası olan fayda sıralamasının (merit order) sağlıklı bir şekilde çalışmasını sağlayacağız” diyerek de sadece devletin yetkilerini tasfiye etmekle kalmıyor, kapitalist piyasa ekonomisinin önündeki bütün kamusal olanakları ortadan kaldırmak istediklerini de belirtmiş oluyorlar.
Piyasa ekonomisine ve özel şirketlere bunca paye verildikten sonra, “özel elektrik şirketlerinin topluma verdiği zarardan hesap soracağız” cümlesi sadece gülünç olmaktadır.
PETROKİMYA SEKTÖRÜ DE SATILIYOR
Millet İttifakı’nın AKP’den farklı olacağını umuyoruz, haklı olarak.
Paramparça edilmiş, her parçası kapitalist şirketlere verilmiş stratejik enerji sektörümüzün, nihayet kamuculuğun refahına ulaşacağını umuyor, vurgun üzerine vurgun yapan, vatandaşı, sanayiciyi, tarımla uğraşanı canından bezdiren şirketlerin elinden, enerji işletmelerimizi alarak yeniden kamulaştıracağını umuyoruz, değil mi?
Bakalım hiç olmazsa enerjideki amaç böyle miymiş?
“Doğalgaz, petrol ve kaya gazı kaynakları gibi kritik sektörlere yönelik yatırımları kamu kesiminin desteğini ve katılımını da içeren iş modelleriyle gerçekleştireceğiz.”
“…kamu kesiminin desteğini ve katılımını da…” sözleri dikkat çekici.
Tıpkı AKP gibi Mutabakatçılar da devleti piyasadan çekmeye öylesine odaklanmış, özel şirketlerin piyasaya hâkim olmasını öylesine içlerine sindirmişler ki, doğalgaz, petrol ve kaya gazı alanında dahi, kamunun da bulunmasına “lütfen izin vermekteler”. Asıl olan tekeller, özel şirketlerdir. Devlet ise destekçi ve katılımcıdır bu piyasada.
Sadece yurtiçinde değil, yurtdışı faaliyetlerde de sadece petrokimyaya değil, metal ve değerli madenler alanında devlet lütfen sahada olacaktır.
“Yurtdışında petrol, doğalgaz, metal ve değerli madenler ile kömür madeni arama faaliyetinde bulunacak şirketlerimize, kamu tarafından risk paylaşımı, finansman ve ortaklıklar yoluyla destek sağlayacağız.”
Ne zaman ve hangi konuda?
Özel şirketler zora düştüğünde devlet devreye girecek. Devletin görevi özel şirketlerin riskini üstüne almak… Kaymağı özel sektör yiyecek, devlet ise riskin paylaşımında…
Millet İttifakı’nın Mutabakat Metni, “TPAO ve TPIC’in yurtiçi ve yurtdışı projelerde uluslararası/bölgesel enerji şirketleriyle stratejik ortaklıklar kurmasını” amaçlıyor.
Yabancı tekellerle “stratejik ortaklıklar”… Körün istediği bir gözdü, bunlar verdi iki göz misali. Bu plana enerji tekelleri koşarak atlayacaktır.
Dahası, BOTAŞ’ı üçe parçalamayı da amaçlıyorlar; “BOTAŞ’ın iletim ve dağıtım ile ticari faaliyetlerini ayıracağız” diyorlar.
AB emperyalizminin, Dünya Bankası’nın ve OECD’nin, AKP iktidarından yıllardır istediği de bunlardı.
MADENLERİ DE DEĞERLİ MADENLERİ DE SATIYORLAR
İşi alt işverene, taşerona vermek, maden ruhsatını kiralamak (rödovans), madenlerdeki özelleştirme usulleri arasındadır. Maden cinayetlerinin büyük kısmı da taşeron ve rödovans sahalarında olmaktadır. Maliyeti ucuza getirme, daha çok kar etme hırsı…
Millet İttifakı’nın Mutabakat metni, madenlerde rödovans ve taşeron sistemine son vermeyi amaçlamıyor. Sadece rödovansın arızalarını gidermeye niyetliler. Şöyle diyor metin;
“Rödovans yönteminin üretim baskısı oluşturan ve maden kazalarına davetiye çıkaran unsurlarına karşı gerekli tedbirleri alacak, kontrolsüz ve tahripkâr madenciliğe müsaade etmeyeceğiz”
Mutabakatçılar, özelleştirme ve yağma sisteminin onarılabileceğini, iş cinayetlerinin böylece olmayacağını sanıyorlar.
“İşletme ruhsatlarını usulüne uygun şekilde bütün arama ve fizibilite çalışmaları tamamlanınca ve şeffaf bir biçimde vereceğiz” diyorlar.
Şeffaf özelleştirme. Devam edelim.
“Demir, altın, bakır, nikel gibi sanayinin ana hammaddesi olan ürünlerin çıkartılması, izabesi gibi konulardaki yatırımları destekleyeceğiz.”
Dikkatinizi çekerim, “sanayinin ana hammaddesi” dedikleri, bir kısmı da değerli türden olan madenler için, “devlet yatırımları yapacağız” demiyorlar. “Yatırımları destekleyecekler”.
Enerji konularını da içerdiği için enerji bölümünde aktardığımız cümleyi, madenler hakkındaki niyetlerini tam anlamak için, madenlerle ilgili bu bölümde de hatırlamak gerek;
“Yurtdışında petrol, doğalgaz, metal ve değerli madenler ile kömür madeni arama faaliyetinde bulunacak şirketlerimize kamu tarafından risk paylaşımı, finansman ve ortaklıklar yoluyla destek sağlayacağız.”
DEMİRYOLLARINI PARÇALAYARAK SATACAKLAR
“Ulaştırmada ve dağıtım sektöründe yolcu ve kargo taşımacılığında bölgesel ve global anlamda daha fazla marka oyuncu yaratılmasına destek olacağız.”
Bu cümle Mutabakat Metnine ait…
Ulaştırma sektörünü satacağız diyorlar alenen.
“Sektörde global anlamda daha fazla oyuncu” yaratmak istiyorlarmış.
Demiryollarımızı yabancılara satmayı amaçlıyorlar. Türkçesi bu…
Ve ulaştırma sektörümüzü lime lime satmak için şimdiden daha da ayrıntılı plan yapmışlar. İlan ediyorlar Mutabakat metninde;
“Araç muayene istasyonu sayısını artıracak ve rekabete açacağız.”
“TCDD ve TCDD Taşımacılık A.Ş.’yi çağdaş yönetim sistemlerinin gerektirdiği kar ve maliyet odaklı şirket yönetim uygulamalarına kavuşturacağız.”
“Özel sektörün demiryolu taşımacılığına doğrudan tren ve dizi sahibi olarak girmesi için öngörülebilir, rekabetçi ve şeffaf bir piyasa düzeni kuracak, gerekli destek ve teşvikleri sağlayacağız.”
“Özel sektörün hava taşımacılığındaki rolünü ve etkinliğini artıracağız.”
“Savunma Sanayi için oluşmuş mevcut hava aracı bilgi ve üretim kapasitesinin sivil uçak ve diğer sivil hava aracı üretimi için de kaynak rolü üstlenmesini sağlayacak, özel sektörü de ana ve yan sanayiinde teşvik edeceğiz.”
Sahi bu millet AKP iktidarını neden değiştiriyor?
Gelen de aynı program, aynı amaç değil midir?
TELEKOM VE TÜRKCELL’DE YENİDEN ÖZELLEŞTİRME
Mutabakat belgesi, acı bir özeleştirme deneyi yaşatılan Telekom ve Türkcell için “Tamamen kamu bünyesine alınacaklar, iletişim sektörü ulusal güvenliği de ilgilendirmektedir. Satılması zaten yanlıştı” demiyor.
Ne diyor?
“Telekomünikasyon sektöründe halen devam eden tüm imtiyaz sözleşmelerini, geçmiş süreçleri ve devir mevzuatlarını inceleyecek, gelişmiş ülke standartlarına uygun yeni bir yetkilendirme rejimi uygulamaya koyacağız.
Varlık Fonuna aktarılan Türk Telekom ve Turkcell hisselerini Hazineye devredecek ve çağdaş yönetişim ilkelerine göre bağımsız bir şekilde yönetilmelerini sağlayacağız.”
GÜMRÜK BİRLİĞİNDE TAM GAZ
Hem Mutabakat Metni’nde, hem de “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” metninde tarihin en derin ekonomik krizini yaşadığımızı söylemelerine rağmen, bu krizin sebeplerinden biri olan AB ile Gümrük Birliği Anlaşmasını hızlandırmak istiyorlarmış;
“Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği Anlaşması’nı güncelleme müzakerelerini hızlandıracağız.”
Bu niyet, uçuruma gidişi daha da hızlandırma, AKP’nin yarım bıraktıklarını hızlandırmadır.
Ama bu kadarla da yetinmek istemiyorlar;
“Gümrük Birliği Anlaşmasına paralel olarak düzenlenen Serbest Ticaret Anlaşmalarını gözden geçirecek, diğer Serbest Ticaret Anlaşmalarının dış ticarete etkilerini kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutacağız.
Ülkemiz ile benzer üretim ve ihracat desenine sahip olmayan gelişmiş ülkelerle Serbest Ticaret Anlaşmaları yapacağız”
Millet İttifakı bileşenlerinin ve bu partilerdeki ekonomi kurmaylarının Özal hayranı olması boşuna değilmiş doğrusu.
EĞİTİM VE ÖĞRETİM
“YÖK’ü kaldıracak, yüksek öğretim kurumlarının akademik, idari ve mali özerkliğine müdahale etmeksizin… kuracağız.
Yükseköğretim kurumlarının bilimsel, idari ve mali özerkliğini güvence altına alacağız.
Üniversitelerde idari, mali ve bilimsel özerkliği… haline getireceğiz.”
Mutabakat metni böyle istiyor.
Hepimize basit bir soru; Devletten mali bakımdan özerk hale getirilmiş bir yüksek öğretim kurumu, hatta niyete bakılırsa bütün üniversiteler, mali bakımdan ayakları üzerinde nasıl durabilir?
Fabrika kuramayacağına ve bir yerden masraflarını karşılayacak para bulması gerektiğine göre, öğrenimi parayla satacaktır. Başka yolu yok.
Millet İttifakı’nın Mutabakat Metni, bütün üniversite ve yüksek okullarda eğitimi paralı hale getirmeyi amaçlamaktadır.
“Üniversitelerin bilgi üretme ve bilgiyi ticarileştirme süreçlerinde, özel kesim ve kamu kesimi ile iş birliğini güçlendirecek modelleri destekleyeceğiz.”
Ve devlet üniversitelerinde bilgi üretimini ticarileştirmeyi amaçlamaktadır. Üniversiteler bilim üreten merkezler olmaktan çıkmakta, ticaret burjuvazisinin beklentilerine hizmet eden merkezlere dönüştürülmektedir.
“Eğitim Destek Kartı” ile anaokulundan üniversiteye kadar devlet okullarındaki ihtiyaç sahibi öğrencilerin (tüm öğrencilerin değil. M.A.) kırtasiye, çanta, kıyafet ihtiyaçlarını ve internete erişimlerini ücretsiz karşılayacağız.”
Millet İttifakının Mutabakat metni, eğitimi para kazanma amacının aleti haline getiren özel okullardan hiç söz etmiyor. Dahası, bütün üniversiteye yüksek okullara getireceği mali özerklikle, paranın eğitimi ele geçirmesini amaçlıyor
Millet İttifakı’nın mutabakat metni, atanmayan öğretmenlerden söz etmekle birlikte, bunları kadrolu atanacağından söz etmiyor. Dahası, AKP dönemindeki öğretmen yapısının adım adım dönüştürülmesinden, sayıları yüz binleri bulan sözleşmeli ve ücretli öğretmenler için kadroya geçirmeden de söz etmiyor.
Tarikat yurtlarından, bu yurtların devletleştirilmesinden de söz etmiyor.
SOSYAL POLİTİKALAR
“Farklı kurum ve kuruluşlar tarafından yapılan sosyal yardımların Bütünleşik Sosyal Yardım Bilgi Sistemi’ne entegrasyonuna devam edecek, sistemi sürekli biçimde güncel tutacak ve etkili biçimde kullanacağız.”
“Geliri belirli düzeyin altındaki ailelere gelirlerini insan onuruna yaraşır bir yaşam sağlayacak seviyeye yükseltmek amacıyla Devlet tarafından aile bazında, hak temelli, arz odaklı ve kurumsallaşmış bir yapıda “Gelir Desteği” sağlayacağız.”
Çocukların sağlık ve eğitimi için verilen nakit yardımları bakım, beslenme, giyinme ve ulaşım masraflarını da dikkate alarak yükselteceğiz. (Dikkat edersek, parasız eğitim ve parasız sağlıktan değil, parasını karşılamayana destekten söz ediyor)
Yoksul ailelerimize kış aylarında ısınma yardımı yapacağız.”
Türkçesi şu ki, Millet İttifakı’nın Mutabakat metni, muhtaç duruma düşürülen vatandaşı muhtaçlıktan kurtaracak iş ve geçim olanaklarını yaratmak yerine, yardımlara bağımlılığını sürdürmeyi, özellikle AKP iktidarının kurumlaştırdığı “yardım” kültürünü daha da derinleştirerek sürdürmeyi, “makarnacı, dilenci” denilerek aşağılanan kitlelere, aynı muameleleri sürdürmeyi amaçlıyorlar.
EMEKLİYE DEREYİ GEÇENE KADAR
AKP de hazine destekli taban emekli aylığını 7.500 TL’ye çıkarmış, ikramiyeleri 2.000 TL yapmıştı.
Millet ittifakı emekliye 15.000 TL ikramiye sözü verdi.
Bunun üzerine AKP iktidarı, seçim sonrasında emekli aylıklarında yeni düzenleme ve artışlar vaat etti, ayrıca kamu bankalarına talimat verdi; “Promosyonları hemen artırın!”
Emekliler, 30 milyon seçmen ediyor. İktidarı belirleyecek güç.
- Fakat hiçbiri, “intibak yasası çıkararak aynı süreyi çalışmış, aynı oranda prim ödemiş olan emekliler arasındaki aylık farkını düzelteceğiz” demiyor.
- Fakat ne AKP ne de Millet İttifakı, 1999 ve 2008 yıllarındaki aylık bağlama oranlarının düşürülmesinden söz etmiyor. “Aylık bağlama oranlarını yeniden % 70 yapacağız” demiyor.
- Hiçbiri, “emekli aylıklarına artışı kök aylıklara yapacağız ve kök aylıklarda alt sınır asgari ücret düzeyinde olacak” demiyor.
- Ve hiçbiri, “emeklilerin aylıklarının ve diğer haklarının belirlenmesinde, emekli örgütlerinin da taraf olabilmesi için mevzuatı düzenleyeceğiz” demiyor.
Ne diyorlar?
Tıpkı AKP’nin 20 yılında yaptığı gibi Millet İttifakı da SGK’yi güçlendirmek değil, büyük kısmı yabancı tekellere ait olan BES denilen Özel Emeklilik şirketlerini egemen kılmak istiyorlar.
Millet İttifakının Mutabakat Metni şöyle diyor;
“Bireysel emeklilik sistemini, DASK uygulamasını, tarım sigortalarını, özel sağlık ve hayat sigortalarını daha yaygın hale getireceğiz.”
SAĞLIKTA ÖZELLEŞTİRME
“Planlanan şehir hastanelerinin, henüz yapılmayanlarının ihalelerini ivedilikle durduracak ve yeni şehir hastanesi yapmayacağız”denmekle birlikte, özel hastane ticarethanelerinin kapatılmasından, parasız sağlık sisteminin yeniden inşa edilmesinden söz edilmiyor.
Kapatılan SSK ilaç fabrikalarının yeniden açılmasından da söz edilmiyor.
Çalışanı yarış atına dönüştüren ortak verimlilik ilkesini tahrip eden performans sistemini tümüyle kaldırmak yerine, “performansa dayalı gelir sistemini yeniden düzenleyecek, maaş-performans oranını maaş yönünde arttıracağız” diyor Mutabakat.
EMPERYALİZME KARŞI TAVIR
Millet İttifakı, “tarihin en derin ekonomik ve siyasal krizi” dedikleri sürecin bizzat planlayıcılarından biri olan, iliğimizi kurutup ülkemizi parçalamaya çalışan AB emperyalizmine katılarak, ne gümrüklerimizi emperyalist tekellere sınırsızca açarak, milli devletimizden vazgeçmeyi, tıpkı emperyalizmin gösterdiği yere bakmaktan şaşı olmuş diğer partiler gibi ısrarla istemekte ve ülkemizin var olan sorunlarını daha da derinleştirmeyi planlamaktadır. Mutabakat Metninde şöyle demektedir;
“Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefimizdir.
Tam üyelik sürecinin diyalog, adalet ve eşitlik çerçevesinde tamamlanması için çalışacağız.
Gümrük Birliği’nin modernizasyonu için Türkiye ile AB arasındaki anlaşmazlıkları gidereceğiz.”
12 Mart, 12 Eylül ve 15 Temmuz’da ülkemizde darbe yapan, on binlerce yurttaşımızı işkencelerden geçiren, Ergenekon ve Balyoz tertipleriyle Türk Ordusunun komutanlarını zindanlara atan, PKK’ya sağladığı para, silah ve eğitim desteği ile ülkemizi parçalamaya çalışan ABD ve NATO için, Millet ittifakı şöyle demektedir;
“NATO ulusal güvenliğimiz açısından sağladığı caydırıcılık bakımından kritik önem taşımaktadır.
NATO bünyesindeki katkılarımızı rasyonel bir zeminde ve ulusal çıkarlarımızı gözeterek sürdüreceğiz.”
ABD ile ilişkileri eşitler arası bir anlayışla kurumsal temele oturtacak, müttefiklik ilişkisini karşılıklı güvene dayanacak şekilde ilerleteceğiz.
Türkiye’nin yeniden F-35 projesine dönmesi için girişimlerde bulunacağız.”
Türkiye’ye böylesine kasteden ABD, NATO ve AB’ye biat derecesinde beslenen niyetlerden sonra sanki ayıp olmasın diye Rusya ve Asya ülkeleri için de bir şeyler söyleniyor;
“Rusya Federasyonu ile ilişkileri eşitler arası bir anlayışla, kurumsal düzeyde dengeli ve yapıcı diyalog ile güçlendirilerek sürdüreceğiz.
Şangay İşbirliği Örgütü, ASEAN gibi örgütlerle ilişkilerimizi gerçekçi ve sürdürülebilir bir zeminde değerlendireceğiz”
DIŞ POLİTİKA, SAVUNMA, GÜVENLİK VE GÖÇ POLİTİKALARI
“Güvenlik” başlığında ABD, NATO ve AB emperyalizmi hakkındaki niyetlerini okuduğunuz şekilde belirten Mutabakat Metni, adeta ne kadar Batıcı, ne kadar AB yanlısı olduklarını altını çizerek göstermek ister gibi “Dış Politika, Savunma, Güvenlik Ve Göç Politikaları” başlığında da benzer şeyleri yazma gereği duymuşlar. Tekrarlamak pahasına verdikleri önemi anlamak için aktarıyorum;
“Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefimiz doğrultusunda bu alandaki sürecin diyalog, adalet ve eşitlik çerçevesinde tamamlanması için çalışacağız.
Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi olmamız ve Anayasamızın gereği olarak, AİHS’ne ve Konsey’in diğer hukuki belgelerine uyum sağlayacak, AİHM kararlarını uygulayacağız.
NATO bünyesindeki katkılarımızı rasyonel bir zeminde ve ulusal çıkarlarımızı gözeterek sürdüreceğiz.
ABD ile ilişkileri eşitler arası bir anlayışla kurumsal temele oturtacak, müttefiklik ilişkisini karşılıklı güvene dayanacak şekilde ilerleteceğiz.
Türkiye’nin yeniden F-35 projesine dönmesi için girişimlerde bulunacağız.
Şangay İşbirliği Örgütü, ASEAN gibi örgütlerle ilişkilerimizi gerçekçi ve sürdürülebilir bir zeminde değerlendireceğiz”.
Konu savunma, güvenlik ve dış politika ama,
Türkiye’nin parçalanması niyetlerinden söz edilmiyor.
PKK’dan da söz edilmiyor.
Suriye’nin parçalanması niyetlerinden de oradan ülkemize yöneltilen emperyalist ve terörist tacizlerden de söz edilmiyor, söz edilmiyor.
PKK terörünün bitirilmesi için Suriye ile ortak hareketten söz edilmiyor
Ülkemizi çepeçevre saran ve sayıları giderek artan Amerikan üslerinden de söz edilmiyor.
Ege’de adaların ABD desteği ile silahlandırılması yok
KKTC’nin devlet olarak tanınması diye bir amaçları görünmüyor.
Mutabakat metnini okuyanlar, emperyalist tehdidi yaşamayan dünyanın en huzurlu ülkesi sanır.
YEREL YÖNETİMLER
Önce dikkatle okuyalım;
Yerel Yönetimler Reformunu hayata geçireceğiz.
Tüm yerel yönetim mevzuatını yeniden değerlendirecek, yerel yönetimleri idari ve mali açıdan yeniden yapılandıracağız.
Bazı bakanlıkların taşra kuruluşlarını görev alanlarına göre yerel yönetimlere devredeceğiz.
Merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerindeki aşırı vesayetine son vereceğiz.
Seçimle gelenin seçimle gitmesini güvence altına alacak, yerel yönetimlerde seçme ve seçilme hakkını yok sayan kayyum uygulamalarına son vereceğiz.
Yerel yönetimlerin öz gelirlerini artırma kapasitelerini güçlendireceğiz.
Belediyelerin genel bütçe vergi gelirlerinden aldığı payları artıracağız.
Belediyelerin genel bütçe vergi gelirlerinden aldıkları payların belirlenmesinde illerin üretim ve ihracata olan katkısını ve yaz-kış ile gece-gündüz nüfus farkı ile düzensiz göçü dikkate alacağız.
İl Özel İdareleri’nin durumunu kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması çerçevesinde ele alacağız.
Yerel yönetimlerin kurdukları şirketler ve iştirakleri görev, fonksiyon, ihtiyaç, etkinlik, verimlilik ve kamu ihale yasasına uymak gibi kriterlere göre kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutacağız.
Yerel idarelerin kalkınma alanındaki yetki, görev ve sorumluluklarını artıracağız.
Yerel yönetimlerin sosyal hizmetler alanındaki kapasite ve kaynaklarını güçlendireceğiz.
Belediyelerin genel bütçe vergi gelirlerinden aldığı payları artıracak, payların belirlenmesinde illerin üretim ve ihracata olan katkısını ve yaz-kış ile gece-gündüz nüfus farkı ile düzensiz göçü dikkate alacağız.”
AKP iktidarı BOP Eş başkanlığının gereği olarak 2003 yılında Kamu Yönetimi Reformu adıyla merkezi devletin görev yetkilerini mahalli idareye vermeyi, belediyelerin ihtiyaç duyacağı vergileri de koyabilmesine varacak ölçüde belediye kaynaklarını güçlendirmeyi, belediyelerin mahalli madenlerden ve doğal kaynaklardan pay alabilmesini, eğitimi belediyelere devretmeyi vs amaçlayan bir dizi niyetle yola çıkmış, ABD, AB ve PKK bu niyeti hararetle desteklemişti. Sendikal hareketin büyük dirençleri sayesinde bu plan esas olarak rafa kalkmış, petrol yasası, Bütünşehir yasası gibi bazı yasalarla kısmen uygulanabilmişti.
Öyle görünüyor ki Millet İttifakı bu planın tozlarını silkeleyerek yeniden sahneye sürmeye çalışmaktadır.
PKK’nın hararetle destek vermesi acaba bu niyetler yüzünden midir diye soru geliyor akla.
Ve bu maddeyi HDP görevlileri yazdırmadıysa, HDP’nin hevesle Millet İttifakını desteklemesinin boşuna almadığı maddeleri dikkatle okuyunca anlaşılır olabiliyor.
Öte yandan belediyelerin geniş ölçüde yer verildiği bölümde 12 Eylül darbesinden sonra Özal’ın belediyelerimize soktuğu virüsler olan belediye şirketlerinden hiç söz edilmemesi, şirketlerin kapatılması ve hepsi belediyenin asli görevleri olan bu alanlarda belediyenin kendi işini şirketlere gerek duymadan yapabilir hale getirilmemesinden söz edilmemiş olması dikkat çekicidir.
Ayrıca Belediyelerin iş yapabilme yeteneklerini artırarak ihaleleri sonlandırmak gibi bir niyet de görülmüyor.
Esasen, İhalecilik ve şirketçiliğin Millet İttifakı döneminde de devam edeceği, ittifak unsurlarının yönettiği belediyelerdeki gidişattan da görülmektedir.
SONUÇ
Mutabakat metninde temel konulardaki yaklaşımlar, “AKP’ye öykünüyor, taklit ediyor” dedirtecek kadar benziyor.
Ülkemizin bağımsızlığı konusunda AKP’nin BOP Eş başkanlığı dönemini aratmayacak kadar NATO’culuk ve AB’cilik görünüyor. Ülkemize bunca kötülükler eden ABD emperyalizminin bütün melanetlerinin gizlenmesi, hiçbirinden söz edilmemesi, hatta onu stratejik müttefik sayılması büyük gaflettir.
ABD’nin “kara gücüm” dediği terör örgütüne yaklaşımda, AKP’nin açılım günlerini görüyoruz.
Devletin ekonomideki rolü konusunda AKP taklit ediliyor.
Özelleştirmelerde AKP ile yarışılmaktadır.
AKP’nin 2003 yılında rafa kaldırmak zorunda kaldığı, ülkeyi mahalli idarelere ayırmayı öngören “Kamu Yönetimi Reformu” planlarının yeniden canlandırılmak istendiğini görülüyor.
Mutabakat Metni, emperyalizmin AKP’ye verdiği görevleri devralma özlemi ile hazırlanmış gibi.
Bir bütün olarak değerlendirildiğinde program, “tarihin en büyük ekonomik ve siyasi krizindeyiz” demekle birlikte ne krizin sebeplerini saptamaya niyetleniyor ne de krizi düzeltecek çözümler üretmiş. Tersine, cumhuriyet ekonomisine saldırılmasının yol açtığı ekonomik depremi bertaraf etmek için bağımsızlığa, kamuculuğa ve halkçılığa sarılması gerekirken, neoliberal politikaları, piyasacılığı, emperyalist tekellere iç pazarımızı sunmayı, gümrük birliğini derinleştirmeyi ve özelleştirmeleri sürdürmeyi düşünerek ekonominin uçuruma gidişi hızlandıracak gibi görünüyor.
Hal böyle olunca, iktidardaki örselenmiş AKP ile başka adlarla sahneye çıkan yeni AKP programı arasında sıkıştırılan bir Türkiye görünmektedir.
Milletimiz “kırk katır mı, kırk satır mı” tercihiyle karşı karşıyadır.