Necip Fazıl Gençliği

AKP’NİN KÜLTÜREL KAYNAKLARI

Saray sözcüsü İbrahim Kalın‘ın üç yıl kadar önce “Biz masalları olan bir coğrafyanın çocuklarıyız. Bize yüz elli yıldır modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri anlatıldı. Artık kendi hikâyemizi yazma zamanıdır.” içerikli “tweet”iyle başlayan “kültürel iktidar” arayışları hem hikâyenin mahiyetini daha belirgin kılarak hem ivmelenerek devam etti, ediyor; yani Necip Fazıl’ın alternatif “Gençliğe Hitabe”sinde dediği “Taş gediğine konuyor!”

Necip fazıl Kısakürek

Kalın’ın bu iletisinden üç ay sonra, 20 Ekim Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Gençliğe Hitabesi”nin yıldönümüydü. O gün AKP Gençlik Kolları “Sen Kimsin?” başlıklı bir video paylaştı. “Sen Kimsin?” sorusunun yanıtı, İslam ve Osmanlı büyüklerinin üzerinden geçerek ve yanına popüler birkaç ismi de katarak; ama Mustafa Kemal’e asla uğramayarak Türkiye üzerinden Recep Tayyip Erdoğan’a bağlanıyordu.

Bağlanmadan hemen önce de “Sen kimsin?” sorusunun ve yanıtının esin kaynağı olan, Türk edebiyatının mistik şairi, radikal İslamcı Necip Fazıl Kısakürek, videoda anlatılanların fikir babası, özellikle ve özenle işaret ediliyordu. Kim bu AKP gençliğini düşünsel ve kültürel gıda ile besleyen büyük “Türk mütefekkiri”, merak etmez misiniz?

“EDİP” NECİP FAZIL 

 “Büyük edip”, 1924’te Sorbonne Koleji’nde, felsefe bölümünde, gerçekliği kavramakta sezgi süreçlerinin rasyonalizm ve bilimden daha anlamlı olduğunu savunan Henri-Louis Bergson’la tanışıp ondan etkilendi. Paris’te yazdığı, 1928’de yayımlanan mistik bir duyuşla yalnızlık duygusunu anlattığı “Kaldırımlar” şiiri ile tanındı. Edebiyatında mistik bir yaklaşım dışında güçlü bir ölçü ve uyakla sağlanan ritim duygusundan başka bir sermayesi olmayan şair, o yıllarda şiir yerine şunları yazıyordu: 

“Her ayağın bastığı yerde sanki kalbim var,

Kalbim ki vahşi bir zevk alır ezilişinden.

Ömrümün geçtiği yolda bana sorsalar,

 Gidiyorum bir kadın bacağının peşinden.” (Kadın Bacakları)

ve şunları: 

“Bu akşam bir ateş duyup etimde

Kadın, kadın diye içimi oydum.” (Hayal)

daha sonra da şunları:

“Takınsam, kanat, manat;

Kuş, muş olsam seğirtsem.

Bomboş vatana inat,

Matan’a doğru gitsem…” (Hayat Mayat)

Necip Fazıl, Cumhuriyet’in ilk yıllarında seküler bir dünya görüşüne sahipti. Mustafa Kemal hakkında yaşıyorken, olumsuz bir lafı yok, Atatürk ne zaman ki öldü, aleyhinde demedik söz bırakmadı! Çünkü 1934’te Abdülhakîm Arvâsî (Üçışık) ile tanıştıktan sonra köklü bir değişim yaşayarak Büyük Doğu Hareketi’ne önderlik etti. Siyasal İslamcılığın yayılmasında etkili oldu ve 1960’lı yıllardan başlayarak 1980’lere kadar devam eden Milli Türk Talebe Birliği’nde verdiği konferanslarıyla, bugün ülkemizi yöneten kadroların kimlik ve şuur kazanmasında önemli bir rol üstlendi. 

“MÜTEFEKKİR” NECİP FAZIL

“İdeolocya Örgüsü” onun düşünce ve edebiyatını, “Türk, İslamiyet’i kabul ettikten sonra düşünmeye başlamıştır.” diyecek kadar Türk’ün; sözcüklerinde Arapçadaki gibi uzun hece olmaması ve tek heceli sözcüklerin çokluğu (Çünkü tümü Türk dilinin varlığıdır.) nedeniyle diğer dillerin yanında önemsiz görecek kadar da Türk dilinin karşısında konumlandırdı.

Kısakürek, “Sultan Vahidüddin” adlı kitabında bağımsızlık mücadelesi ve Cumhuriyet’in kurulma sürecini ters yüz etti, Kurtuluş Savaşı’nı “Vatan haini değil, büyük vatan dostu” dediği, İngiliz zırhlısıyla vatanı terk eden Vahdeddin’in başlattığını yazdı ve tabi ondan kimliklenip şuurlananlar buna inandı! Sultan Vahdeddin’in, Mustafa Kemal Atatürk’e yüklü miktarda para yardımı yaparak Anadolu’ya gönderdiği masalını tekrarladı, kitabında Vahdeddin’in, Anadolu’da başlayan kurtuluş hareketinin başarıya ulaşması için İstanbul’da ulemayı toplayarak nasıl dualar ettirdiği fantezisine de ayrıntılarıyla yer verdi.

İBDA/C

Said-i Nursi’nin ve dolayısıyla Nakşibendi tarikatının üyesi olan Necip Fazıl, Demokrat Parti lehine tek parti dönemini bombaladığı “Son Devrin Din Mazlumları” adlı yalan ve yanlışlarla dolu kitabında ise şeriatçı ve Kürtçü ayaklanmaları destekledi, ayaklanmaları bastıran Cumhuriyet hükümetini de soykırım yapmakla suçladı. Bu suçlamalar günümüze kadar etkilerini sürdürdü, ama emperyalizmle gericiliğin buluştuğu bu politikaların kaynağına dönüp bakmak kimsenin aklına gelmedi.  

Terör örgütü İBDA/C’nin (İslami Büyük Doğu Akıncılar Cephesi) düşünsel kaynağı da olan “büyük edip ve mütefekkir”in, “ham yobaz, hayvandan aşağılayıcı taklitçiler, öldürücü küfür, kurbağa dili, kin, öç, zulüm, zalim, hasta, hastalık, komik üniversite, hokkabaz profesör, yalancı ders kitabı, çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat (pislik) kanalı sokağı, fuhş albümü gazetesi, kubur fareleri, devrimbaz kodamanlar, kan çekerek yırtınmak, kıvranmak, seccadeye mıhlanmak, manevi babanın tabutu, kahpe” gibi sözcük ve sözcük gruplarıyla ördüğü “edebî metni” Gençliğe Hitabe şimdi AKP gençliğine ilham vermektedir!

O ilhamın öznesi, 7 Temmuz 1959’da Büyük Doğu dergisinde “Amerikan politikasını korumakla mükellefiz… Amerikan siyasetini tutmak biricik yol… Amerika’dan nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik dikkatimiz olmalı. Yoksa bir Amerikan bahriyelisinin iki yana açık bacakları arasında mütalaa ettiği kadından ileri geçemeyiz. Dış siyasetimizde Amerikan siyaseti ve iç bünyemizde Amerikanizm politikasını kendimize tecezzi etmez (birbirinden ayrılmaz) bir siyaset vahidine (tekliğine) göre ayarlamakta büyük ve her işe hâkim bir mânâ gizlidir.” diye yazacak kadar da alçalmıştı. İnsanın okurken bile utancından yerin dibine battığı bu sözler, emperyalizmden uygarlık ve demokrasi bekleyenler için, onun gericilikle ilişkisini gösteren en somut ve en çarpıcı örnektir!

NECİP FAZIL’IN GENÇLİK TASARIMI

AKP’li gençlerin hazırladığı videonun sonundaki “Beşinci devrenin kapısında dimdik bekleyen sensin!” ve “Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını gediğine sen koyacaksın!” sözleri, bu İslamcı şairin 1975’te yazdığı, Milli Türk Talebe Birliği tarafından düzenlenen Milli Gençlik Gecesi’nde seslendirdiği, işte bu “Gençliğe Hitabe”sinden alınmıştı. AKP’nin bilinen Cumhuriyet karşıtlığının kaynaklarından biri olan Necip Fazıl’ın Gençliğe Hitabe’si, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Büyük Nutuk”un sonunda okuduğu ve Türk Cumhuriyet’iyle, ülkesinin istiklal ve istikbalini emanet ettiği, uyarılarla dolu “Gençliğe Hitabesi”ne amaç ve üslup olarak verdiği bir yanıttı.

Menderes’e “Sürünmekteyim… 10 bin lira lütfedilirse…” diye yalvaran poker “üstadı şair” Necip Fazıl’ın fikirlerinden beslenenler, onun bu “edebî ve felsefi” yanıtıyla ve daha önce de aynı “mütefekkir”den yaptıkları “dindar ve kindar” alıntılarıyla, Cumhuriyet gençliğine karşı nasıl bir gençlik tasarladıklarını ortaya koyuyor!

Batı dünyasının ekonomik, sosyal ve kültürel tahakkümüyle hesaplaşmadan, kendi deyişiyle “Asyacılık düşüncesi” oluşturmak isteyen Necip Fazıl’ın bu “tefekkür”ündeki temel dayanak İslami düşünce ve gelenekti. İdeolocya Örgüsü (1968), Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvuru (1982) ve İman ve Aksiyon (1964) adlı eserlerinde birçok yönüyle aktarmaya çalıştığı bu muhafazakâr ütopya, Cumhuriyet’in ve dünyanın geldiği noktada tam bir distopyaydı! Necip Fazıl, gençleri işte bu distopyayı kurmaya çağırıyordu o kin ve şiddet içeren söylevinde.

N. Fazıl “Gençliğe Hitabe”

“İslam inkılabını kadrolaştırmaya memur gençlik, Sahâbiler ve onların gerçek bağlılarından başka kendisine hiçbir ruhi örnek kabul etmeyecek ve bu ruhu, baştan başa yepyeni, fakat aslına uygun olarak, nefsinde ve dünyada maddeye nakşedecek” bir gençlik tasavvuru olan Necip Fazıl’ın gençleri, “annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa gelmiş ve geçmiş bütün eski nesillerden hiçbirini beğenmeyen, onlara ‘Siz güneşi ceketinizin astarı içinde kaybetmiş marka Müslümanlarısınız! gerçek Müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!’ diyecek ve gerçek Müslümanlığın ‘ne idüğü’nü ve ‘nasıl’ını gösterecek”tir mesela!

O gençler ki, bilim yuvası üniversiteleriyle, Cumhuriyet değerlerini içselleştirmiş profesörleriyle ve laik ve bilimsel ders kitaplarıyla savaşacak ve “komik üniversitesi, hokkabaz (ya da ‘müsvedde’) profesörü, yalancı ders kitabı, çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, fuhş albümü gazetesi, şaşkına dönmüş ailesi ve daha nesi ve nesi, hasılı, güya kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden silkip atabilecek”tir! Çünkü o gençler, “can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara” militanlardır.

Bu gençler aynı zamanda Saray sözcüsü Kalın’ın “buhranını yenemeyen ve kurtuluşunu arayan Batı adamının bulamadığını, Türk’ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta Batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını çözecek ve her sistem ve mezhep, ortada ne kadar hastalık varsa tedavisinin ve ne kadar cennet hayali varsa hakikatinin İslam’da olduğunu gösterecek” hikâyesini yazma kudretine de sahiptir!

Onun nesli, “acıdığı ve yardımcı olduğu emekçiyi, hakkı ezdiği için başıboş bırakmayacak, Allah buyruğu ve resul ölçüsünü kapitalistin kasasına kazımadıkça serbest nefes bile alamayacak”tır! Çünkü o, Cumhuriyet ve demokrasi düşmanlığında yarışan, “halka değil, hakka inanan, meclisinin duvarında ‘hakimiyet hakkındır’ düsturuna hasret çeken, gerçek adaleti bu inanışta ve halis hürriyeti hakka kölelikte bulan bir gençlik…”tir ve bildiğiniz gibi “…kininin, öcünün davacısı”dır!

“GEDİĞİ” KAPATMAK

O kadar ki, “en son yarım asrını da işgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, Türk’ü madde planında kurtardıktan sonra ruh planında helak edici tam dört devre bulunduğunu gör”mekte ve “evet şimdi… beşinci devrenin kapısı önünde dimdik bekle”mektedir! Cumhuriyet’in kültür, dil ve eğitim kazanımlarını ayakları altında çiğnemekte, “yeni kurbağa diliyle bütün ‘dikey’leri ‘yatay’ hale getirecek bir nida koparmakta ve ‘Mukaddes emaneti ne yaptınız?’ diye meydan yerine çıkacağı günü kolla”maktadır! “Yeni kurbağa dili”nin Dil Devrimi, “dikeyleri yatay hale getirme”nin de bütün bu Cumhuriyet değerlerini yerle bir etmek olduğunu, eklemeye gerek var mı?

İşte “Üstat” Necip Fazıl’ın hitap ettiği, İbrahim Kalın’ın itiraz etmediği, Erdoğan’ın hedeflediği ve henüz meydan yerine çıkamamış olsa da “sosyal meydan”da sesini duyurmaya çalışan AKP Gençlik Kolları videosundan seslenen gençlik buydu! Bu gençlik tasarımının sahibi ne yazık ki 100 yıl sonra Cumhuriyet’i yönetiyor ve bu tasarım Mustafa Kemal’in emaneti teslim ettiği, bağımsızlıkçı, halkçı, laik gençliğine hiç mi hiç benzemiyor!

Necip Fazıl Gençliğe Hitabe’yi, “Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes! diye bitiriyor. Doğrudur, surda o gedik açılmıştır; ama o gediği Cumhuriyet gençliği kapatacaktır!

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir