Bilim ve Sosyalizm:
Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu nasıl tahlil ediyorsunuz? Mevcut sistem içinde yaşadığımız krizden çıkış mümkün mü?
2023 yılında yapılacak seçimlerde Cumhur ve Millet ittifakları ile HDP dışında bir üçüncü ittifak oluşturulabilir mi?
Bu ittifak içinde kimler yer alabilir?
Bu ittifakın programı sizce neleri içermelidir?
TKP 1920:
Siyasal ve ekonomik yangından ulusal demokratik güçlerin birliği ile çıkılabilir
Bugün Türkiye’nin iki temel sorunu bulunuyor.
İlki emperyalizmin siyasi, ekonomik ve askerî/terör saldırıları ile egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün tehlike altında olmasıdır. Amerikan emperyalizminin Ortadoğu’da Suriye ve Irak’a yönelik işgali ile böl parçala yönet saldırıları, NATO’nun Rusya’yı kuşatmak için Doğu Avrupa ve Karadeniz’deki yayılmacı savaş kışkırtıcısı politikaları bu tehlikeyi gözler önüne seriyor.
İkincisi ise bu saldırılara karşı Türkiye’yi zaaf içinde bırakan gerici, ortaçağ özlemcisi, Cumhuriyet ve laikliğe düşman; ekonomiyi yerli ve yabancı dolar milyarderleri şebekesinin emrine sunan, iktidarını korumak için bir yandan ulusal güçlere diğer yandan emperyalistlere mavi boncuk dağıtan tek kişi yönetimi ile yönetilmesidir. Daha doğrusu tek kişi yönetimi ile derinleşen bir yönetim krizi içinde olmasıdır.
Türkiye’nin sorunları, bırakın tek kişi yönetimini, tek bir partinin bile çözemeyeceği kadar büyüktür. Bütün ulusal demokratik güçlerin en geniş birliğinin kurulması, Türkiye’nin içinde bulunduğu büyük sorunların çözümü için anahtar niteliği taşıyor.
Ulusal demokratik güçlerin siyasi hedefleri,
- TBMM’yi halkın demokratik iradesini temsil eden güçlü bir meclis durumuna getirmek,
- Meclisin içinden çıkan ve meclise hesap veren Birleşik Halk Hükümeti kurmak,
- Birleşik Halk Hükümeti’ne dayanarak emperyalizmin siyasi, ekonomik ve askerî saldırılarına karşı durmak,
- Cumhuriyet’in temel kazanımlarını koruyup yeniden ayağa kaldırmak olarak özetlenebilir.
Ulusal demokratik güçler, ekonomik yangına karşı kamunun öncülüğünde başlatılacak istihdam seferberliğine dayalı bir kalkınma ekonomisi inşa edebilir. Toplumcu, planlı karma ekonomi ile küçük üreticiyi, esnafı, köylüyü destekleyen, işçi ve emekçi halkın kurtuluşunu temel alan bir toplumcu kurtuluş programı etrafında birleşebilir.
Ekonomik programın ve emperyalizme karşı mücadelenin gereği olarak bankalar, enerji üretim ve dağıtım, telekomünikasyon, madenler ve ağır sanayi başta olmak üzere kritik temel ekonomik sektörlerde kamulaştırma temel hedefler olarak ortaya çıkıyor.
Türkiye’nin bu ekonomik dönüşümünün teknik alt yapısı ve olanakları aslında hazır. Sadece Erdoğan yönetimi bu kaynakları halkın yararına kullanmayı tercih etmiyor. İlk elde döviz ticaretinin devletin kontrolüne alınması ekonominin faiz-kur kıskacından çıkmasını sağlar. Servet vergisi ile sağlanacak güçlü ekonomik olanakların kalkınmaya ve üretime aktarılması ile ağır sanayi, savunma sanayisi, finans olanakları, tarım ve gıda üretimi bakımından bağımsız güçlü bir ekonomi sağlar. Bu adımlar ile işsizlik sorununu çözmüş, okulunu bitiren gencine insanca yaşayabileceği iş ve ücret sağlamış, sağlık ve eğitimin ücretsiz ve ulaşılabilir olduğu, konut sorununu çözmüş mutlu bir toplum kurmak mümkün.
Ülkemizin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik sorunlar görüldüğü gibi ancak büyük ve köklü değişikliklerle mümkün. Bunun adını tam anlamıyla koymak gerekirse Türkiye bu dar boğazdan ancak ulusal demokratik devrim ile çıkabilir. Ulusal kurtuluş devrimimizin temel kazanımlarını korumak ve onu toplumcu kurtuluş düzeyine yükselterek tamamlamak ancak bu devrimci dönüşümle mümkündür.
Vatan Cumhuriyet Emek mücadelesinde ara durak: Seçimler
Yaklaşan seçimler, ulusal demokratik güçlerin Vatan, Cumhuriyet, Emek mücadelesindeki önemli bir ara durak olarak beliriyor. Ne var ki yukarıda saydığımız sorunlarla boğuşan Türkiye, seçimlere giderken siyaset sahnesi şimdilik bir yanda Cumhur İttifakı diğer yanda Millet İttifakı olarak şekillenen iki temel siyasi gücün etkisiyle belirleniyor. İki ittifak da emperyalizm ile işbirliği, ulusal kurtuluş devrimimizin, cumhuriyetin kazanımlarının altını oyma ve ekonomik yangının yükünü emekçilerin sırtına yıkıp dolar milyarderlerine yaranma yarışına girerek halkın ulusal demokratik taleplerini sahipsiz bırakıyor.
Kendisine emperyalizme karşı durma görüntüsü veren ve bunun karşılığında cumhuriyetin temel kazanımlarını dinamitlemeye çalışan Cumhur İttifakı ve onun esas gücünü oluşturan AKP’nin, emperyalizm ve dolar milyarderleri şebekesi ile sürekli bir uzlaşma arayışında olduğu bir gerçek.
Temel gücünü CHP’nin oluşturduğu, kendisine Cumhuriyet’in temel kazanımlarına sahip çıkma görüntüsü veren ve bunu yapmak için sürekli sağa açılma politikaları benimseyen, emperyalizmin ve dolar milyarderleri şebekesinin desteğini kazanmaya çalışan Millet İttifakı da halkın temel sorunlarını çözmekten uzak.
Bu iki ittifak dışında sözüm ona üçüncü cephe, demokrasi ittifakı, faşizme karşı birleşme söylemleriyle HDP ayrı bir gruplaşma sağlamaya çalışıyor. Oysa HDP ve arkasındaki güç Amerikan emperyalizminin bölgedeki en yakın işbirliği yapabildiği kuvvetleri oluşturuyor. Obama döneminde de açıkça belirtildiği gibi PKK/PYD/SDG Amerikan ordusunun kara gücü olarak davranıyor. Böyle bir siyasi yapının etrafında “Bunlar gitsin de nasıl giderse gitsin.” mantığıyla birleşmek halkın ihtiyacı olan üçüncü yolun yaratılmasından çok, üçüncü cephe arayışındaki kesimlerin dolaylı yoldan emperyalizmin, gericilik vurgunculuk güçlerinin yedeğinde kalmasına yol açar.
Yalnızca yaklaşan seçimler için değil, seçimleri de aşan bir perspektifle; ulusal demokratik güçlerin en geniş birliğini sağlamak, bugün Türkiye için en önde gelen siyasal hedeftir.
Bugün bağımsız bütün vatana, demokratik laik, sosyal hukuk cumhuriyetine ve emeğe sahip çıkan halk kesimlerinin büyük siyaset sahnesinde temsilcisinin olmamasının yarattığı boşluk, üçüncü cephenin kurulmasını her zamankinden daha da olanaklı kılıyor.
İşçilerin son günlerde düşük ücretlere karşı ve sendikal haklara kavuşmak için yükselişe geçen, başarılar kazanan eylemleri; yoksulluk ve yüksek enerji faturalarına karşı harekete geçen halkın eylem ve protestoları böyle bir ittifak kurulması için yükselen sesler olarak yorumlanabilir.
Emperyalizme, gericiliğe, neoliberal ekonomik vurgunculuğa karşı birleşelim
Üçüncü seçeneği yaratmayı gündeme almak doğal olarak hangi kuvvetlerle ittifak kurulacağı sorusunu beraberinde getiriyor. Bu soruya en sağlıklı yanıt ise hangi ilkelerle, nasıl bir program yaratmak amaçlandığıyla verilebilir. Ancak bu şekilde Türkiye siyasi hayatındaki ayrıştırıcı, yan yana gelmeyi zorlaştırıcı, köklü siyasi gelenek farklarını ya da siyaset tarzlarını aşmak mümkün olur.
İlkeler ve program etrafında yürütülecek yapıcı tartışmalar ile ulusal demokratik güçlerin en geniş birlikteliğine, hem de seçim ittifakının da ötesine geçmek üzere ulaşmak mümkün olabilir.
Öyleyse emperyalizme karşı ikirciksiz bir duruş sergilemek ve cumhuriyetin temel kazanımlarına sahip çıkmak temel siyasi hedefler olarak belirlendiğinde, halka bütünleşmeye aday siyasi bir ittifak yaratmak mümkündür.
Siyaset sahnesinde Cumhuriyet’imizin kurucu değerlerine, ulusal egemenliğe, bağımsız bütün vatana net olarak sahip çıkan büyük siyasi kuvvetlerin eksikliği, bu ilkeleri çok daha yakıcı olarak temel kılıyor. Emperyalizme karşı bağımsız bütün vatanı ve gericiliğe karşı cumhuriyeti koruma mücadelesi bağımsız, güçlü ekonomi ve mutlu toplum hedefine sahip bir ekonomik kurtuluş programını da zorunlu kılıyor.
Bu programın ilkelerini çok uzaklarda değil, kendi yakın tarihimizde görmek mümkün. 1920’ler ve 1930’larda genç Cumhuriyet’in uyguladığı planlı, karma ekonomik modelden hareket edilebilir. Kamulaştırma, stratejik sektörlerde devlet tekeli, tarımın ve küçük üreticilerin desteklenmesi, kamunun öncülüğünde istihdam ve yatırım seferberliği yakın tarihimizdeki kalkınma hamlelerinin temelini oluşturmaktadır. Bunların yanı sıra ekonomik kalkınmayı toplumcu kurtuluşu sağlayacak şekilde örgütlemek, ulusal demokratik devrimimizi zafere ulaştırmak için emekçilerin sendikal hak ve özgürlüklerini kullanmasını engelleyen tüm kısıtlamaların kaldırılması, işçilerin kuracakları komiteler ile kamu ya da özel sektöre ait işyerlerinde söz ve karar sahibi olmasının sağlanması ekonomik programın temel taşlarını oluşturabilir.
Tek tek partilerin, sendika ve demokratik kitle örgütlerinin, aydınların, ortak adaylar üzerinden yürüteceği tartışmalar yerine ilkelerin ve programların tartışılacağı bir siyasal süreç, Türkiye’nin önünün açılmasına; emperyalizmin, gericiliğin, vurgunculuğun bariyerlerinin aşılmasına hizmet edecektir.