Enerji kullanımı, olmazsa olmaz ve vazgeçilemez insan haklarından biridir. Enerji ihtiyacının karşılanması da bir kamu hizmetidir.
Dünyanın küreselleşme sürecine girmesiyle birlikte, sermaye iktidarları tarafından uygulanan neoliberal politikalar sonucunda elektrik enerjisinden yararlanmanın vazgeçilemez bir insan hakkı olduğu gerçeği yok sayılmıştır. Elektrik temini, kamu kuruluşları eliyle verilen bir kamu hizmeti olmaktan çıkarılmış ve bir piyasa faaliyeti haline getirilerek ticari bir meta haline dönüştürülmüştür. Enerji sektörü bütünüyle, kamusal bir düzlemden çıkartılarak özel tekellerin kâr egemenliğine teslim edilmiştir. Sermaye birikim rejiminin sınırsız büyüme eğilimi ile birlikte fosil kaynaklara dayalı, karbon yoğun, çevreye yıkıcı etkileri olan bir yapı ve işleyiş başat hale gelmiştir. Bu yapıda, tekellerin fosil yakıt üretim ve tüketimini temel alan ve hızla arttıran politikaları sonucu; küresel ısınmaya da yol açan seragazı salımları ve ekolojik yıkım, dünyayı tehdit eder bir konuma ulaşmıştır. Bu politikaların bir diğer sonucu da, enerji yoksulluğunun dayanılmaz bir boyuta varmış olmasıdır.
Bir kapitalist işletme, üretimin doğal çevreye ve insanlara verdiği zararı hesaba katmaz. İktisatçılar, bu hesaba katılmayan maliyetleri dışsal maliyetler olarak tanımlıyorlar. Enerji, altyapı, sanayi yatırımlarının yarattığı ve yok saydığı çevresel tahribatın giderilmesi, atıkların ve pisliğin temizlenmesi için, toplumsal duyarlılığı olan kesimler, ciddi tepkiler ve karşı basınç oluşturabilir. Bu tür durumlarda da, sermaye sınıfları maliyetin şirketler tarafından değil de, mümkün olan azami ölçüde kamu bütçesi üzerinden toplumun sırtına yüklenmesi için azami gayret gösterir. Özetle kâr özel sermayeye giderken, maliyetler toplumun sırtına yüklenir.
Sanayi devrimi ile başlayan, 1950’lerden bugüne değin çok yoğunlaşan petrol, kömür ve doğalgaz üretim ve tüketimi, dünya birincil enerji arzı içinde fosil yakıtların payını hızla arttırmıştır. Bu nedenle son yirmi yıllık dönemde, dünya toplam birincil enerji kaynakları tüketiminde fosil kaynakların payı sürekli olarak çok yüksek olmuştur. Petrol, gaz ve kömür tekellerinin çok etkin olduğu dünyada, birincil enerji tüketimindeki payı 2020’de yüzde sekseni geçen fosil yakıtlara yüksek bağımlılık, izlenen politikalarda çok radikal değişiklikler olmadığı sürece, kısa ve orta dönemde kayda değer bir azalma göstermeyecektir.
Fosil yakıt kullanımından hızla uzaklaşılmadığı takdirde, sanayi devrimine göre günümüzde 1,2oC olan ortalama küresel ısınmanın, yüzyıl sonunda değil 1,5 oC,2,0 oC ile bile sınırlandırılması mümkün olamayacaktır.
Günümüz dünyasında, bir yanda, dünyanın kaynakları ve doğanın varlıkları kapitalizmin körüklediği çılgın bir tempo ile ve fütursuzca, toplumsal yaşam gereklerinin çok üzerinde tüketilmekte. Diğer yanda, hâlâ 3 milyar insanın evinde ellerini yıkayacağı bir lavabo, 2,7 milyar insanın yemek pişirmek için düzenli bir mutfağı bulunmamakta; sekiz yüz milyon kadar insan elektrikten yararlanamamaktadır. Ayrıca, gelişmiş ülkelerde yaşayanlar da dâhil; çok sayıda insan, alım güçlerinin yetersizliği nedeniyle mevcut imkânlara ulaşmakta zorluk çekmekte, ödeyemedikleri yüksek elektrik ve doğal gaz faturaları nedeniyle karanlık ve soğuk bir yaşama mahkûm olmaktadır.
Özel şirketlerin ve doğrudan veya dolaylı olarak finanse ettikleri ve/veya destekledikleri düşünce kuruluşları eliyle lanse ettikleri uluslararası ve ulusal ölçekte dil ve söylem değişikliği, iklim krizine karşı kayda değer bir mücadele verme niyetleri olduğunu göstermiyor. Bugüne değin yapılan ve doğaya, çevreye, topluma zarar veren kuralsız, düzensiz sanayi, madencilik, enerji ve altyapı yatırımlarından sorumlu olan sermaye kesimleri şimdi, “Krizi benzersiz bir fırsata çevirmek” için; AB ve AB üzerinden dünyaya, “Avrupa Yeşil Mutabakatı” adı ile “yeni bir sermaye birikim yöntemini”, büyüme stratejisi tabelasıyla önermektedir.
ÜLKEMİZDE MEVCUT DURUM
1980’lerden bugüne bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de sermaye iktidarları eliyle uygulanan neoliberal politikalarla:
– Elektrik temini, kamu kuruluşları eliyle verilen bir hizmet olmaktan çıkarılmış, piyasadan temin edilen ticari bir meta haline dönüştürülmüştür.
– Enerjinin kamusal bir hizmet olmaktan çıkarılıp metalaştırılması ve özel şirketlerin kâr alanı hale getirilmesi ile, enerjinin daha verimli kullanılmasına yönelik çalışmalardan vazgeçilmiş, tüketim özendirilmiş ve özel şirketlerin kazançlarını katlamalarına sağlayan çarpık bir yapı oluşturulmuştur.
– Enerji sektörü özel tekellerin kâr egemenliğine teslim edilirken, enerji yoksulluğu hızla artmıştır.
– Elektrik enerjisinden yararlanmanın vazgeçilemez bir insan hakkı olduğu gerçeği yok sayılmıştır.
Bugünkü enerji arzı içinde fosil yakıtlar belirleyici ağırlıkta olup, yenilenebilir enerji kaynaklarının payı yalnız altıda birdir. 2021’de elektrik üretiminde fosil yakıtların payı üçte iki olmuştur. Enerji kaynaklarının yüzde 70,2’si ithal edilmektedir. 2021’de enerji hammaddeleri ithalatının tutarı 50,5 milyar doları aşmıştır.
YAŞANAN SORUNLAR ÖZELLEŞTİRME UYGULAMALARININ SONUCU
1980’lerdebaşlayan kamu varlıklarını özelleştirme çalışmaları, en çok mevcut iktidar döneminde yoğunlaşmıştır. Kamu yeni santral yatırımı yapmazken, elektrik üretim tesislerinin büyük bölümü özelleştirilmiş ve elektrik üretiminde kamunun payı 2021’de yüzde 16,1’e gerilemiştir. Elektrik üretiminin yüzde 80’indenfazlası, dağıtım ve satışının tamamı, özel şirketler aracılığıyla yapılmaktadır. Elektrik üretiminde da kayda değer bir ağırlığı olan birkaç büyük özel sermaye grubu, elektrik dağıtımı, tedariki ve perakende satışında da etkindir. Elektrik dağıtım şirketleri ve santral özelleştirilmeleri ile alım garantili elektrik üretim tesislerinin ihalelerinde sürekli tercih edilen bazı özel sermaye grupları, kamudan en çok iş alan şirketler sıralamasında da dünyada ilk sıralarda yer almaktadır.
KAMU KAYNAKLARI YANDAŞ ŞİRKETLERE AKTARILIYOR
İktidarın enerji politikaları, kamu kaynaklarını özel şirketlere aktarmaya ve belirli sermaye gruplarının çıkarlarını azamileştirmeye yöneliktir. Sadece elektrik enerjisi alanında 2018’de yaklaşık 41 milyar TL, 2019’da 56 milyar TL, 2020’de 62 milyar TL, 2021’de 70 milyar TL, özel şirketlere doğrudan transfer edilmiştir. Şirketlerin, insan yaşamını ve doğayı tahrip eden uygulamalarına da ses çıkarılmadığı gibi, yapım ve işletme süreçlerinde her türlü kamusal destek de sağlanmaktadır. Kömürlü termik santralların birçoğundaki baca gazı arıtma tesislerinin salımlarının sınır değerlerin üzerinde olmasına karşın, çevreyi kirletmelerine göz yummaktan öte, yurttaşları ve doğayı zehirleyerek üretimlerini sürdürmelerine imkân verilmektedir.
ENERJİ YOKSULLLUĞU CİDDİ VE YAKIN BİR TEHDİT
Türkiye elektrik ve doğalgaz fiyatlarında çok yüksek oranda artışların olduğu, geçtiğimiz yıl faturalarını ödeyemedikleri için milyonlarca yurttaşın enerji kesintisi yaşadığı, enerji yoksulluğunun ciddi bir sorun olduğu bir ülkedir. 2021’in son günü yapılan yüksek oranlı zamlarla, 2021 içinde elektrik fiyatları yüzde 72,5-158,7 oranında artarken, doğalgaz fiyatlarındaki yıllık artış da yüzde 47,1-345,5 düzeyinde oldu. Ülkemizde işsizlik yakıcı bir sorundur. Ücretlilerin yüzde 60’ına yakın bir bölümünün gelirleri asgari ücret düzeyindedir. Milyonlarca emeklinin maaşı ise asgari ücretin yüzde kırk daha altındadır. Son fahiş zamların yakıcı ve yıkıcı etkisiyle, ödeyemeyecekleri faturalardan ötürü elektrik ve doğalgazları kesilerek karanlığa ve soğuğa mahkûm edilmek istenen yurttaşlar anayasal haklarını kullandılar. Ülkenin dört bir yanında sokaklarda, alanlarda tepkilerini dile getrdiler. Elektrik ve gaz faturaları işyeri kiralarını aşan işyerleri kapanmaya başladı. Sol partiler, emek örgütleri zamların iptalini, düşük gelirli yurttaşlara kamu desteği ile elektrik ve gaz verilmesini talep ettiler.
SORUNLAR TOPLUMCU, KAMUCU POLİTİKA VE UYGULAMALARLA ÇÖZÜLEBİLİR
1980’lerden bu yana yoğunlaşan özelleştirme ve piyasalaştırma uygulamaları, piyasalaştırılan diğer kamusal hizmetler gibi, enerji alanını da artan sorunlara boğmuştur. Sorunları aşmak ve krizden en çabuk ve en az hasarla çıkabilmek için izlenecek yol bellidir. Yurttaşların ve toplumun gereksinimlerinin karşılanması için, toplumsal yarar esaslarını temel alan demokratik bir planlama ve toplumsal kalkınma perspektifli kamucu, toplumcu bir program uygulanmalıdır. Başta enerji, eğitim, sağlık olmak üzere tüm kamusal hizmetler, kamu kuruluşları eliyle verilmelidir. Enerji politika ve uygulamaları;
– tüm yurttaşların ve toplumun ortak gereksinimleri olan adalet, beslenme, uygun barınma, sağlık, eğitim, güvenli çalışma ve yaşam koşulları, ulaşım, iletişim, kültürel ve sportif hizmetler, temel ihtiyaç maddelerinin üretimi ve temini ve tüm bu hizmet ve faaliyetlerin ihtiyaçlarını karşılayacak miktar ve nitelikte enerjinin;
– toplum çıkarlarını gözeten bir yapıda, kamusal planlama kapsamında, kamu hizmeti olarak,
– doğal ve toplumsal çevreye olumsuz etkileri asgari düzeyde tutularak ve
– azami ölçüde yenilenebilir kaynaklara dayalı, etkin ve verimli olarak
üretimini, iletimini ve dağıtımını amaçlamalıdır.
ENERJİDE KAMUCU DÖNÜŞÜMÜN İLKELERİ
Enerjide kamucu dönüşümün ilkeleri şunlar olmalıdır:
– Toplumcu düşünce, sosyalist dünya görüşü rehber kabul edilmelidir.
– Kamu kuruluş ve işletmelerine toplumcu bir yönetim anlayışı egemen kılınmalı, ülke ve bölge kalkınmasına, yerel toplumun ve çevrenin ihtiyaçlarına öncelik verilmelidir.
– Enerji ihtiyacı, planlama sistematiğine dayalı uzun vadeli öngörülerle, toplumsal, kamusal ve ulusal çıkarlar gözetilerek, geniş kesimlerin sürekli yararlanmasına imkân verecek şekilde, düşük maliyetle ve çevreye en az zarar verecek biçimde karşılanmalıdır.
– Enerji talebini gereksiz düzeyde artıracak verimsiz yatırımlardan uzak durulmalıdır.
– Yeni ihtiyaçları, dağıtımdaki kayıpları düşürerek ve nihai sektörlerde yer yer yüzde 50’nin üzerine çıkabilen enerji tasarrufu imkânları ile karşılama temel alınmalıdır.
– Yenilenebilir kaynaklara dayalı olan ve enerji ekipmanlarının yurt içinde üretimini öngören projelere ağırlık verilmelidir.
– Enerji; sağlık gibi, eğitim gibi temel altyapı niteliğinde bir kamu hizmetidir. Kamu eliyle ve kamu denetiminde yürütülmesi gerekmektedir. Özelleşen kamu kuruluşlarının tekrar kamuya dönmeleri sağlanmalıdır.
– Bir adım daha atılmalı, yeni kamu iktisadi teşebbüsleri sektör temelli olarak kurulmalıdır. Elektrik, petrol ve doğalgaz üretimi, iletimi ve dağıtımı, petrol rafinerileri ve petrokimya kompleksleri, ileri teknolojili demir çelik tesisleri, toplum, kamu ve ülke yararlı büyük ölçekli madencilik projeleri, kamusal eğitim, kültür, sağlık ve spor kurum ve tesisleri, kamusal ulaşım ve iletişim sistemleri, kurumları ve şebekeleri, sağlıklı kentsel gelişim ve toplu konut uygulamaları, sosyal güvenlik sistemi ve kurumları, temel gıda ve ihtiyaç maddelerinin üretimi, temini,satışı ve dağıtımı (yeni bir anlayış, yapı ve işleyişle yeniden faal hale getirilecek Sümerbank, Türkiye Süt Endüstrisi, Et Balık Kurumu, Şeker Fabrikaları, Tarım Üretici Birlikleri ve Kooperatifleri vb. yeni kurumlar) ve diğer sosyal fayda yaratan alanlarda oluşturulacak güçlü kamusal kuruluşlar ve yapılar yoluyla, kamu tekrar hemen her alanda lokomotif olmalıdır. Kamu işletmelerinde şeffaflık temel kural haline gelmelidir. Çalışanların yanı sıra, üretilen hizmetlerden yararlananlar, ürünleri kullananlar ve özellikle enerji, madencilik, altyapı ve sanayi yatırımlarında, tesislerin bulunduğu bölgede yaşayan halkın demokratik temsilcileri de, karar alma süreçlerinde ve denetimde etkin, söz ve karar sahibi olmalı, sendikal örgütlenme yaygınlaşmalı, üretenler yönetmelidir.
– Kamu işletmeleri iç işleyişlerinde özerk olmalı, yönetimlerinde istikrar sağlanmalı, gündelik kısır siyasi çıkarlara kurban edilmeleri önlenmelidir.
– Tüm tüketim alanlarında enerjinin daha verimli kullanılmasını sağlayacak politika ve uygulamalar yürürlüğe konulmalı; demokratik bir planlama anlayışı ve uygulamasıyla toplumun gerçek ihtiyaçlarının karşılanması temel alınmalıdır.
Kapitalizmin gereksiz tüketim, sürekli yeniden üretim sarmalının tetiklediği, genel olarak tüm enerji kaynaklarının, özel olarak da işlevsel olmayan elektrik tüketiminin körüklenmesi anlayışından uzak durulmalıdır.
ELEKTRİK ÜRETİMİ, İLETİMİ, DAĞITIMI: TÜRKİYE ELEKTRİK KURUMU (TEK)
Elektrik enerjisi depolanamayan ve arz-talep dengesinin sistem tarafından sürekli olarak, gerçek zamanlı korunması gereken bir üründür. Bu dengenin korunması ciddi bir planlama gerektirmektedir. Söz konusu dengenin sağlanabilmesi, üretim ve talep ile iletimin an be an koordinasyonu ile mümkündür.
Elektrik iletimi ve dağıtımı faaliyetleri geleneksel olarak “doğal tekel” olarak adlandırılmaktadır. Doğal tekel, bir hizmetin, birden çok üretici tarafından yapılmasının fiziki veya ekonomik olarak olanaklı olmadığı, tek üretici tarafından daha az bir maddi ve toplumsal maliyetle verilebildiği durumları anlatır.
Elektrik enerjisi üretimi, iletimi ve dağıtımında da bu durum geçerlidir. İki yerleşim yeri arasında farklı kuruluşlara ait birden fazla iletim hattı olması anlamlı değildir. İktidarın niyetlendiği iletim şebekesinin özelleştirilmesinin, kamu tekelinin yerine özel bir tekel yaratılmasından başka hiç bir anlamı yoktur. Aynı şekilde bir şehir içerisinde birden fazla dağıtım şebekesi de olanaksızdır. Kaldı ki elektrik hizmetinin ölçek ekonomisi kapsamında bütüncül işleyişi dikkate alındığında, hizmetin, bütünüyle doğal tekel kapsamında değerlendirilmesi de kaçınılmazdır.
Bu nedenle;
– Elektrik üretim, iletim, dağıtım hizmetlerini verecek tesisleri ve şebekeleri kurmak ve işletmek,
– Enerji santralları ile iletim ve dağıtım şebekelerinin gerek ilk tesisleri gerekse operasyon, yenileme ve genişletme çalışmaları aşamalarında ihtiyaç duyulacak mühendislik ve müşavirlik hizmetlerini vermek,
– Santral ve şebekelerin tesis, işletme, yenileme ve genişletme çalışmalarında ihtiyaç duyulan ekipman ve aksamın, kendi bünyesinde ve/veya sektördeki kuruluşlarla birlikte üretim faaliyetlerini gerçekleştirmek üzere, bu işlevleri yerine getirmeye uygun bir yapıda Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) kurulmalıdır.
İletim faaliyetleri, üst kuruluş olarak kurulacak TEK bünyesindeki Türkiye Elektrik İletim A.Ş. tarafından yürütülmelidir. Bu kuruluş, mevcut iletim şebekesini, yenilenebilir enerji üretim santrallarının şebekeye bağlanmasına imkân verecek doğrultuda geliştirecek ve yenileyecek yatırımları hızla yapacaktır.
21 adet bölgeye ayrılarak özelleştirilmiş olan dağıtım hizmetleri, özel dağıtım şirketleri eliyle yürütülmektedir. Oysa iletimdeki gibi dağıtımda da kamu tekeli olması gerekmektedir. Bu çerçevede dağıtım şirketleri kamulaştırılmalıdır. Özellikle arz güvenliğini güvence altına almak için, gerek kurulu güç dengesi, gerek üretim miktarı açılarından üretim altyapısında da, kamunun ağırlık kazanması şarttır. Bu amaçla kamu elindeki santralların özelleştirilmesi derhal durdurulmalı, verimli özel santrallar da kamulaştırılmalıdır.
Özellikle gelişmemiş bölgelerde bir toplumsal kalkınma projesi olarak kamu eliyle büyük RES ve GES yatırımları yapılmalıdır. Diğer yanda, belediyeler, kooperatifler ve yurttaşların kendi ihtiyaçlarını karşılamaları için yapacakları projeler de desteklenmelidir.
TÜRKİYE PETROL ve DOĞAL GAZ KURUMU (TPDK)
İklim değişikliği koşullarında, tüm fosil yakıtların olduğu gibi petrol ve gazın, toplam enerji arzı ve tüketimdeki paylarının düşürülmesi hedeflenecek ve bu doğrultuda çalışmalar yapılmalıdır. Ancak özellikle evlerde kullanılan doğal gazın yanı sıra, ulaşımda kullanılan petrolün, diğer kaynaklarla ikame edilmeleri zaman alacaktır. Petrol temelli kimya sanayi ürünlerinin yerini alacak alternatif ürünlerin gelişmesi de, kayda değer bir süreye ihtiyaç duyabilecektir. Diğer tarafta, petrolde yüzde doksanı aşan, doğalgazda yüzde yüze ulaşan dışa bağımlılığın azaltılması, yüksek tutarlı ithalat faturalarının düşürülmesi ve tüketimi körüklemeyip azaltıcı önlemlerin alınması gerekmektedir.
Petrol ve doğalgazın yapıları gereği birbirleriyle ayrılmaz bütünlüğü; arama ve üretimlerinden, iletim ve tüketiciye ulaşmalarına kadar, bunların değer zincirlerindeki halkalarının ayrılmaz olduğu göz önüne alınmalıdır. Bu geçiş sürecinde, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, ülkemizde de, petrol ve doğalgaz arama, üretim, rafinaj, iletim faaliyetleri dikey bütünleşmiş bir yapıda sürdürülmelidir. Bu yapı, dağıtım ve satış faaliyetlerinde de bulunabilecektir. Bu amaçla, TPAO ve BOTAŞ’ı da bünyesine alacak Türkiye Petrol ve Doğal Gaz Kurumu (TPDK) kurulmalıdır. Arama ve üretim faaliyetlerinde çevreye yönelik olumsuz etkilerin asgari düzeyde olmasına çalışılmalıdır.
Önerdiğimiz kamusal yapıda, adı üzerinde bir piyasa kurumu olan ve bugüne değin tek işlevini yurttaşların değil, enerji şirketlerinin hak ve çıkarlarını kollamak olarak görmüş Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) ve yine enerji alanında piyasa ve borsa yapısını idare etmek üzere kurulmuş olan Enerji Piyasaları İşletme A.Ş. (EPİAŞ) kapatılacaktır.
YEREL YÖNETİMLER VE ENERJİ
Bu bağlamda, yerel yönetimler; elektriğin tüketiciye sunulması ile ilgili hizmetlerin (tahakkuk, faturalama, abonelik sözleşmesi gibi) il sınırları içindeki diğer yerel yönetim birimlerinin de olacağı ve gerektiğinde bazı komşu illeri de kapsayacak bir yapılanmayı kuracaklardır.
Doğalgaz dağıtım hizmetleri ise kamulaştırılmalı ve yerel yönetimlerle birlikte, bugün BOTAŞ’ın, ileride ise kurulacak TPDK’nın bileşeni olacağı kamu işletmeleri eliyle verilmelidir.
Kurulması önerilen bu yeni kamu iktisadi kuruluşlarında, örgütlenme, istihdam, bütçeleme, denetim vb.’ne ilişkin karar alma mekanizmaları, kamu hukuku esaslarına göre oluşturulmalıdır.
Demokratik merkezi planlama anlayışıyla hazırlanmış ulusal düzeyli planlarla bütünlemek üzere yörenin / yerelin / bölgenin / havzanın kendine has özelliklerini içeren yerel enerji planları hazırlanmalıdır.
Yerel yönetimler; yenilenebilir enerji kaynaklarından (hidrolik, rüzgâr, güneş, jeotermal) ve kontrollü olarak kısmen katı atıklardaki gazlardan elektrik enerjisi üretimi konusunda, ilgili bakanlıklar ve İller Bankası tarafından hem altyapı hem de projelendirme ve kredilendirme açısından desteklenmelidir.
Kurulacak tamamlayıcı nitelikteki enerji kooperatifleriyle de kamucu temiz enerji politikası toplumsal karşılık bulacaktır. Enerji kooperatiflerinin kurulmasında da yerel yönetimler öncü rol üstlenecektir. Kooperatifçiliği piyasacı bir anlayışla düzenleyen mevzuat hükümleri (örneğin, Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem Planı, Elektrik Piyasasında Lisansız Elektrik Üretimine İlişkin Yönetmelik vb.) kaldırılmalı ve enerji kooperatiflerinin kuruluş ve işleyişini kamucu bir anlayışla düzenleyecek mevzuat hazırlanmalıdır.
Enerji hakkı, üretimde ve tüketimde enerji verimliliği, tasarruflu enerji kullanımı, çevreye duyarlı enerji gibi konularda hassasiyetlere sahip, düzenleme, standartlar ve uygulamalarda da yetkili yerel yönetim birimleriyle Türkiye’nin kamucu enerji stratejisi gerçeklik kazanacaktır.
FİNANSMAN KAYNAKLARI
Özel elektrik şirketlerine kamudan kaynak aktarım mekanizmaları olan ve bedelleri kamu ve tüketiciler tarafından ödenen yerli kömür yakan santrallara sağlanan piyasa fiyatlarından daha yüksek sabit fiyattan alım garantileri, kömür ve doğalgaz yakıtlı santrallara ve hidroelektrik santrallara ilave ödeme yapılmasını sağlayan Kapasite Mekanizması, yenilenebilir kaynakların kullanımıiçin geliştirilen YEKDEM uygulamalarına son verilmelidir. Son dört yılda özel şirketlere ödenen ve tutarı 250 milyar TL’ye varan kaynaklar, kamu enerji yatırımları için kullanılmalıdır.
Sermaye şirketlerine tanınan ve 2022’de 336 milyar TL’lik tutar ile 2022 Bütçesinde yer alan vergi gelirleri öngörüsünün dörtte birini aşan vergi bağışıklıklarında, yapılacak çok ciddi bir sınırlama, bütçeye çok değerli bir kaynak oluşturulacaktır.
Tüm KÖİ yatırımları gözden geçirilmeli, sözleşmelerin yerli ve yabancı tarafları ayrıştırılarak, sözleşmelerde yer alan ve tek yanlı biçimde yalnız yabancı ve yerli özel şirketlerin çıkarlarını koruyan, hukuk ve teamül dışı hükümlerin iptal edilmesine çalışılacak ve bu projelere yapılan ödemelerin neden olduğu kara delik küçültülecektir.
Her düzeyde savurganlık önlenmeli, zorunlu ihtiyaçlar için ayrılacaklar hariç, uçak, lüks oto, yazlık saray vb. lüks ve gereksiz demirbaşlar elden çıkarılmalıdır.
Kamu yatırım projelerine finansal destek sağlayacak bir kamu finans sistemi oluşturulmalıdır. Bu konuda, 1964-1987 yılları arasında hizmet vermiş olan Devlet Yatırım Bankası deneyiminden de yararlanılacaktır. Dış borçlanmanın zorunlu olduğu durumlarda, ülke egemenliğine müdahil olmayacak, en uzun vadeli ve en düşük faizli ucuz kredi seçeneklerinin kullanılması hedeflenmelidir.
Akkuyu ve Sinop NGS gibi riskli, dışa bağımlı, pahalı projeler iptal edilmelidir. İthal edilen petrol, doğalgaz, kömür gibi enerji hammaddeleri ile ilgili alım anlaşmaları yeniden görüşme konusu yapılmalı, ülkemiz aleyhine olan maddelerinin iptal edilmesi sağlanmalıdır. Ülkeden geçen tüm transit boru hatları millileştirilmeli ve kamulaştırılmalıdır.
Enerji projelerine ilişkin yatırım kararlarında, ilgili projelerin topluma fayda ve maliyetlerini (olumlu ve olumsuz etkilerini) çeşitli yönlerden analiz eden/değerlendiren Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED), Sosyal Etki Değerlendirme, Sağlık Etki Değerlendirme, Ekonomik Fayda Maliyet Analizi, Sosyal Analiz, Sosyo-Kültürel Analiz, Bölgesel Analiz gibi nesnel, nicel ve ölçülebilir kriterler esas alınmalıdır. Bütçe gelirleri olabildiğince doğrudan vergilerden ve düşük oranlı dolaylı vergilerden karşılanacaktır. Harcamalarda dışa bağımlılığı azaltan her türlü yatırıma ve muhtaç kesimlerin işgücüne katılımını esas alan sosyal transferlere öncelik verilmelidir.
[1] Bu metin, Sol Partinin 14.3.2022 tarihinde yayınladığı ve yazarın da hazırlayanlarından olduğu ” Krizden Çıkış İçin Alternatifler II: Sol Enerji Programı Önerisi: Demokratik Enerji Programı” isimli çalışmadan derlenmiştir
[2] Endüstri Mühendisi, TMMOB Makine Müh. Odası Enerji Çalışma Grubu Başkanı, TMMOB Enerji Çalışma Grubu 2. Başkanı, Sol Parti Enerji Çalışma Grubu Üyesi