Dünyada ve ülkede yaşanan kimi gelişmeler vardır, önemlidir ve belirleyicidir. Herkes, o gelişme karşısında aldığı tavırla aynı zamanda kendi safını da belirler. Dost ve düşman, net olarak ortaya çıkar. Böyle durumlarda ortada durmak, idare eden bir tutum almak doğru değildir. Mart ayından bu yana, Ukrayna’da yaşananlar karşısında çeşitli siyasi partilerin aldığı tutumu bu söylediğimize örnek olarak alabiliriz.
Ukrayna sorunu giderek dünyada yaşanmakta olan yeni saflaşmanın en önemli konu başlığıdır. ABD’nin kurmak istediği tek kutuplu dünya düzeni geride kaldı. Artık çok kutuplu bir dünyadayız. Ukrayna yaşanan gelişmeler, bu gerçeği olanca çıplaklığı ile gözler önüne serdi.
Ukrayna da taraf olmak pratikte, ya çok kutuplu yeni dünyadan yana olmak ya da ABD’nin başında olduğu tek kutuplu eski dünyadan yana olmak anlamına geliyor. Bu iki dünyanın dışında kalmak diye bir seçenek ise söz konusu değildir. “Bitaraf olan bertaraf olur” özdeyişi tam da böylesi durumlar için söylenmiştir. Ve esasen dünyanın belli başlı devletleri bu gerçeğe uygun politikalar benimsediklerini ilan ettiler.
Dünya’daki sosyalist ülkeler (Çin, KDHC, Vietnam, Küba) Ukrayna sorununda Rusya’nın yanında yer aldılar.
Şanghay İşbirliği Örgütü, Semerkant’ta yapılan devlet başkanları zirvesinde bir bütün olarak Rusya’nın yanında durdu. Buradan hareketle gelişmekte olan ülkelerin de Ukrayna sorununda Rusya ile birlikte olduğunu söyleyebiliriz.
Birleşmiş Miletler Güvenlik Konseyi’nde, Ukrayna’daki dört bölgenin Rusya’ya katılımı dolaysıyla alınmak istenen kınama kararına Çin, Hindistan, Brezilya ve Gabon’un katılmaması dünyadaki yeni saflaşmanın nasıl olduğunu bir kez daha gösterdi. Önümüzdeki aylar içinde bu saflaşmanın daha kesin hatlarla ortaya çıkacağını söyleyebiliriz.
Son olarak Burkina Faso’da iktidar değişikliği nedeniyle sokağa dökülen halk bir yandan eski sömürgecileri Fransa’nın elçilik binasını ateşe verirken öte yandan ellerinde Rusya bayrakları taşıdı. Gelişmekte olan dünyada esen rüzgârın ne yöne olduğunu göstermesi bakımından önemli.
TÜRKİYE’DE KİM, NEREDE?
Türkiye’de çeşitli siyasi partiler de Ukrayna sorununda aldıkları tavırlarla aynı zamanda nerede durduklarını ortaya koyuyorlar.
Millet İttifakı içinde yer alan partiler net bir tavırla Ukrayna’nın yanında yer aldılar. Son derece normal çünkü iktidar hesaplarını ABD ve AB’den gelecek desteğe bağlamış durumdalar.
HDP ve önümüzdeki seçimde HDP ile birlikte hareket edecek olan Partiler de Ukrayna’nın yanındalar. Bu da anlaşılır: ABD’nin “sahadaki kara gücüm” dediği PKK’nin yasal partisi ve onun kanatları altına sığınanların başka bir politika izlemesi mümkün değil.
AKP, bir yandan Rusya ile ilişkileri koparmamasına rağmen son referandum olayında da görüldüğü üzere Ukrayna’nın yanında yer aldı. İktidar partisinin basını ise çok daha pervasız bir üslupla Rusya’nın işgalci olduğunu söylüyor.
AKP’nin politikasını anlayabilmek için “Türkiye’nin mecburiyetlerine” bakmak gerekiyor: Atlantik İttifakı içinde bölünme ve iç savaş tehlikesiyle karşı karşıya olan Türkiye, ancak Asya’da nefes alabiliyor. Bir yandan iktidar partisi olarak yani “sırtında yumurta küfesi taşıyan” olarak bu mecburiyetlere göre hareket etmek durumunda ama öte yandan bugüne kadar çeşitli açılardan Atlantik sistemiyle oluşturduğu bağlarının “esiri” olarak hareket ediyor. İki tarafa da gülücükler göndermek, iki tarafı da idare etmek veya bu partiden bazılarının iddia ettiği gibi “büyük güçler arasında denge politikası izlemek” AKP’nin izlediği politikayı ifade etmek üzere kullanılabilir.
SOSYALİSTLERİN TAVRI
Bir de Sosyalist kesim içinde oldukça yaygın olan bir başka eğilim üzerinde durmak gerekiyor. Bu eğilim, bir yandan ABD’nin olaydaki saldırgan ve kışkırtıcı rolüne dikkat çekerken öte yandan “Ama Rusya da işgalci!” diyor.
Sosyalist saflardaki bu eğilim yeni değildir. Arkamızda kalan on yıllarda, dünyada ve ülkede yaşanan kimi önemli gelişmelerde aynı tavrın alındığına gördük.
Irak’a yönelik ABD saldırısı sırasında “Ne Sam Ne Saddam” sloganında ifadesini bulan yaklaşıma şahit olduk. Aynı yaklaşım 28 Şubat sürecinde ise “Ne Takke Ne Postal” demişti.
Bu yaklaşım aslında son derece önemli olan bir gelişme karşısında hiçbir şey söylememe tutumudur. “Durumu idare etme” tavrıdır, eskilerin deyimiyle “İdare-i maslahatçılıktır.” Ama Atatürk’ün deyişiyle “İdare-i maslahatçılar esaslı inkılap yapamazlar.”
Dünyanın büyük bir değişimin eşiğine geldiği hele hele Türkiye’nin mevcut sistem içinde gidecek yolunun kalmadığı bugünlerde durumu idare etmek, “ne şiş yansın ne de kebap” tavırlarıyla bu değişime öncülük etmek mümkün değildir.
Rusya, ABD emperyalizminin kuşatma hamlesine karşı izlenmesi gereken biricik doğru politikayı savunmakta ve gereğini yapmaktadır. Ukrayna’nın NATO üyeliği, ABD’nin Rusya’yı kuşatma ve teslim alma hamlesinde son derece önemli bir adım olacaktı. Rusya bu tehlikeyi gördü ve vatan savunması için alınması gereken tedbirleri alıyor.
Öte yandan kendi ülkemiz açısından konuya yaklaşırsak, Ukrayna’nın NATO üyeliği Türkiye’ye yönelik ABD kuşatmasının da tamamlanması anlamına gelecekti. Bu bakımdan Rusya, Ukrayna operasyonu ile gerçekte Türkiye’yi de savunmaktadır.
Onun için Ukrayna sorununda doğru tavır, ikirciksiz, “ama”sız “fakat”sız; Rusya’nın haklı olduğunu kabul etmek ve buna göre politika belirlemektir.
UKRAYNA’DA NELER OLUYOR?
Bu genel belirlemelerin yanı sıra Ukrayna’da olup bitenleri ve şimdiden ortaya çıkmış olan kimi sonuçlarını kısaca şöyle özetleyebiliriz:
1. ABD’nin askeri gücüyle, dünyanın dört bir yanında hegemonya peşinde koştuğu dönem geride kalmıştır. Gerçi bu olgu yeni değildir. 2003 yılında ABD Irak’a girdikten sonra herkes, – ABD’li ve İran’lı yetkililer de dahil – sıranın İran’a geldiğini düşünüyordu. Ama ABD, çok kısa bir sürede Irak’ı işgal etmiş olmasına rağmen ülkede, hiçbir zaman duruma tam hâkim olamadı. Direniş, her alanda bütün şiddetiyle sürdü ve ABD; Irak’la kıyaslandığında her bakımdan çok daha büyük olan İran’a saldırmayı göze alamadı.
Aradan geçen yıllar, Irak işgalinin ABD açısından bir fiyasko olmaktan başka bir anlama gelmediğini ortaya koydu.
Irak’la birlikte son 20 yıl içinde ABD el attığı her yerde yenildi. Afganistan, Suriye, Yemen, Libya, Türkiye, Gürcistan, Azerbaycan vd.
Ukrayna olayında ise ABD daha en başından havlu attı. Rusya harekete geçince silahlandırdığı ve kışkırttığı Ukrayna’yı ortada bıraktı. 20 yıl öncesinde İran’la savaşmayı göze alamayan ABD’nin, çok daha zayıf olduğu koşullarda çok daha güçlü bir devletle açıktan kapışmayı göze alamayacağı açıktı.
Kısacası Ukrayna Savaşı, ABD’nin askeri gücüne dayanarak kabadayılık yaptığı dönemin geride kalmış olduğunu net olarak ortaya koydu.
2. 141 devlet, ABD’nin başını çektiği Batı dünyasının, Rusya’ya uyguladığı yaptırımlara katılmadı. Söz konusu devletler dünya ekonomisinin yüzde 62’sini oluşturuyor. Bu da Batı’nın söz konusu yaptırımlarının altının boş olduğunu gösteriyor. Hindistan, Rusya’dan alacağı petrol ve doğal gaz için Rupi ile ödeme yapacağını açıkladı. Suudi Arabistan, Çin ile ticaretinde Yuan kullanmayı görüşüyor. Batı’nın Rusya’yı, bankacılıktaki SWİFT sisteminden çıkarma girişimine karşılık, Çin’in geliştirdiği alternatif sistemler hızla devreye giriyor. Vb. vb.
Bütün bu veriler, ABD’nin Rusya’ya yönelik yaptırım tehditlerinin kof olduğunu gösteriyor. Sadece askeri bakımdan değil ekonomik bakımdan da dünyanın dengeleri değişmiştir. Ve belki de en önemlisi, dolar egemenliği döneminin sonunun gelmekte olduğunu gösteren işaretlerin bu vesileyle daha da çoğalmasıdır.
Batı’nın yaptırımlarından esas zarar görenin başta ABD olmak üzere Batı olduğu daha bugünden ortaya çıkmış olan bir gerçektir. Avrupa başta olmak üzere genel olarak Batı dünyası Rusya’ya uygulanan yaptırımların zararlarını görmeye başlamıştır. Bütün Batı ekonomilerinde enflasyon yükseliştedir. İngiltere gibi ekonomilerin iflası tehlikesiyle yüz yüze olduğu konuşuluyor. Sadece küçük ve orta işletmelerin değil, kıtanın en büyük mali kuruluşlarının (Credit Suisse vb) yüz yüze olduğu sıkıntılar artık gazetelerin haber konusu. Daha şimdiden büyük kitlesel protestolar olmaya başlamıştır. Dört ülkede (İngiltere, İtalya, Estonya, Bulgaristan, İsveç) yönetimler değişti, çok sayıda ülkede ise iktidarlar sallanıyor. Avrupa büyük değişimlere gebedir.
3. ABD ve NATO’nun daha en baştan havlu atmasının en önemli nedenlerinden biri 4 Şubat 2022 günü Pekin’de Şi ile Putin arasında varılan “limitsiz işbirliği” anlaşmasının bulunduğu bir gerçektir. ABD, daha en başından karşısında, başını Çin ve Rusya’nın çektiği ve arkasında Asya’nın neredeyse tamamı ile gelişmekte olan dünyanın bulunduğu bir gücün olduğunu bilmekteydi. Ukrayna’yı NATO’ya dahil etmek gibi girişimiyle deyim yerindeyse bir kumar oynadı ve kaybetti.
ABD, çökmekte olan her gücün kaderini yaşıyor. Artık kaldırdığı her taş ayağına düşmektedir. 29 Eylül günü Çekya’da, halkın “Ukrayna savaşı bizim savaşımız değil” diyerek yaptıkları büyük protesto gösterisi, ABD’nin ayağına düşecek yeni taşın habercisidir.
Kuzey Akım boru hatlarına ABD’nin yaptığı sabotajlar, çökmekte olan bir gücün çılgınlığı olarak görülmelidir. ABD gene, ayağına düşmesi kesin olan bir taş kaldırmıştır. Bu sefer Avrupa halklarının büyüyen öfkesi ile karşılaşacağı kesindir.
4. ABD’nin Rusya’dan petrol ve doğalgaz almama kararına Macaristan ve Slovakya’nın açıktan karşı çıkması, diğer AB üyesi ülkelerinin ise gönülsüz katılımları, önümüzdeki dönemde Atlantik ittifakının dağılacağının işaretleri olarak alınabilir. ABD kaçınılmaz olarak kendi sınırlarına çekilecek ve iç sorunlarıyla uğraşmak durumunda kalacaktır. Hatırlanacağı üzere önceki devlet başkanı Donald Trump, ABD’nin kendi sınırlarına çekilmesi diye özetleyebileceğimiz bir programı dillendirerek seçimi almıştı. Aynı programın bugün, ABD’de daha geniş halk yığınlarının desteğini alacağı kesindir.
5. Rusya’nın Ukrayna operasyonunda başarıya ulaştığını daha bugünden söyleyebiliriz. Ukrayna’nın askeri hedeflerini bertaraf etmek, Donetsk, Luhansk, Zaporojye ve Kerson’nun yapılan referandumlarla Rusya’ya katılmalarının sağlanması. Bunlar Rusya’nın, Ukrayna’daki operasyonda daha bugünden ulaşmış olduğu hedeflerdir. Yani ABD, Ukrayna’da kaybetti. Bundan sonra olacaklar ise, Rusya’nın sahada kuvvetle gerçekleştirdiğini, Ukrayna ve arkasındakilerine masada kabul ettirmesi olacaktır.
Kısacası, bölgesel sorunlarda oyun kurucu artık Batılı emperyalistler değil, bölge ülkeleridir. Astana görüşmeleriyle Suriye’de yaşadığımız bu gerçeği şimdi Ukrayna’da da yaşıyoruz.
6. Ukrayna Savaşı, AKP iktidarının izlediği Abdülhamitçi denge politikasının gerçeklik dünyasında bir karşılığının olmadığını gözler önüne serdi. Türkiye’nin ulusal çıkarları, gerek ekonomisinin ihtiyaçları, gerekse güvenlik sorunları; AKP’yi Batı’nın yaptırımlarına katılmamak zorunda bıraktı. Kırım ve Ukrayna konusunda herkesten daha fazla NATO’cu ve Batıcı bir söyleme sahip olan AKP, işler sıcak çatışma noktasına dayanınca Batı’yla yolunu ayırmak durumunda kaldı.
Ama AKP, hâlâ nerede duracağına karar vermiş değildir. Hâlâ “hem nalına hem mıhına” vurarak yürüyebileceğini sanmaktadır.
İhvancı ve Abdülhamitçi kafayla Türkiye’nin dış politikası yönetilemez. Ukrayna krizi bu gerçeği de çarpıcı bir şekilde gözler önüne serdi. Artık yeni bir dünyadayız. “ABD Çağı” geride kaldı. Artık çok kutuplu bir dünyadayız veya daha doğru bir ifadeyle “Bölgesel Birlikler Çağı”ndayız.
UKRAYNA SORUNUNDA GEÇMİŞİN YANLIŞLARININ ROLÜ
19. yüzyıl, Batı Avrupa’da ulusal devletlerin kurulduğu bir tarih dönemidir. Burjuva Demokratik Devrimler, belli bir toprak parçası üzerinde yaşayan, ortak bir tarihe sahip, aynı dili konuşan ve ortak bir Pazar içinde birbiriyle ilişkili olan toplulukların, bir yandan uluslaşması ve diğer yandan bu sürecin siyasi ifadesi olarak da ulusal devletlerinin kurulması anlamına geldi. İstisnalar, doğudaki Avusturya Macaristan imparatorluğu, Rus Çarlığı ve Osmanlı devleti idi. Bunlardan birincisi I. Dünya Savaşının ardından bir dizi ulusal devlete bölündü. İkincisinde 1917 Devrimi oldu ve Sosyalistler iktidara geldi. Üçüncüsü ise Batılı emperyalistlerin sömürgeci saldırısının hedefi olarak parçalandı. İmparatorluğun asli unsuru olan Türkler, tarihin ilk milli kurtuluş savaşının sonunda kendi devletlerini kurdular.
Kısacası 19. yüzyılda ulusal sorunun çözümü demek, her ulusun kendi devletini kurması demekti. O dönemde her ulusun kendi devletini kurması ise, söz konusu ülkede feodal gericiliğin alt edilmesi ve ulus hakimiyetinin gerçekleştiği Devrim anlamına geliyordu. Yani ulusların kendi kaderlerini tayin etmesi ileri bir adımdı ve bütün insanlığın lehineydi. Sosyalistler de doğal olarak bu hakkı sonuna kadar kararlı olarak savundular.
SOVYETLER VE ULUSLARIN KADERLERİNİ TAYİN HAKKI
Sovyetler Birliği’nin kuruluşuna önderlik eden sosyalistler; 19. Yüzyılın pratiğinden çıkan teorideki bu yaklaşımı, Devrim sonrasında kendi ülkelerindeki çok küçük ve hatta önemsiz diyebileceğimiz farklılıkları bile ayrı devlet, ayrı özerk bölge kuruluşu vb. şeklinde uygulayarak aşırıya götürdüler. Örneğin Belorusya’da yaşayan halk ile Rusya’da yaşayan halk arasında ayrı devlet olarak örgütlenmeyi gerektirecek ne fark vardı?
Aynı durumu Ukrayna’nın ayrı bir devlet olarak örgütlenmesi için de söyleyebiliriz. Rusya ve Ukrayna’yı bilen bir arkadaşa sormuştum: ‘Rusya’da ve Ukrayna’da konuşulan dil ne kadar farklıdır’ diye. ‘İstanbul’da ve Trabzon’da konuşulan Türkçe arasındaki farktan çok daha az’ demişti. Aynı şekilde nüfusu birkaç bini geçmeyen etnik toplulukların ayrı özerk bölgeler şeklinde örgütlenmesi, hatta bazı ölü dillerin bile diriltilmesi, bu aşırıya kaçan uygulamanın başka örnekleri olarak alınabilir.
İnsanlık her kabilenin neredeyse ayrı bir dilinin olduğu tarih dönemlerinden büyük insan topluluklarının aynı dili konuştuğu dönemlere doğru evrildi ve evriliyor. Karşı çıkılması gereken bu sürecin zorla yapılmasıdır. Doğal asimilasyon ve ulusal devletler içinde farklı etnik kökenlerden gelen halk topluluklarının zaman içinde aynı dili konuşmaya başlamaları toplumsal gelişmenin gereğidir ve kaçınılmazdır. Bugün Fransa devletinin resmi dili olan Fransızca, bundan 300 yıl kadar önce Paris ve çevresinde ve o zamanki Fransa nüfusunun yüzde 10’u tarafından konuşuluyordu. Başka bölgelerde başka diller, lehçeler konuşuluyordu. Fransız burjuva demokratik devrimi ve kapitalizmin gelişmesi, Paris Fransızcasını bütün Fransız ulusunun ortak dili haline getirdi. Benzer gelişme değişik biçimlerde de olsa hemen hemen bütün ulusal devletlerde gerçekleşti.
Sosyalistler, etnik topluluklar ve milletler arasındaki farkların derinleştirilmesinden yana olamazlar. Tam tersine süreç içinde doğal asimilasyon biçiminde etnik, bölgesel farklılıkların ve hatta farklı milletlerin birbirine yakınlaşması, benzeşmesi, elbette her bir unsurun farklılığını, bir zenginlik kaynağı olarak değerlendirerek daha büyük birliklerin yaratılması doğru olan yaklaşımdır.
PUTİN’İN KONUŞMASI
Ukrayna sorununun bugün Batılı emperyalistlerin elinde Rusya’ya karşı yürütülen kuşatma kampanyasının bir malzemesi olarak değerlendirilmesinin ardında, sosyalistlerin milli mesele konusunda, başlangıçtaki hatalı yaklaşımlarının payı vardır.
Putin, 21 Şubat 2022 günü yaptığı ulusal sesleniş konuşmasında bu konuda yaptığı değerlendirmede önemli gerçeklere işaret etti:
“Modern Ukrayna, Sovyetler eliyle Rusya tarafından ihdas edildi, yaratıldı. Lenin ve yoldaşları tarihi Rusya’dan toprak kopartmak pahasına Ukrayna’yı meydana getirdi. Kruşçev, biliyorsunuz Kırım’ı Ukrayna’ya bağladı. Lenin, devlet kurma ilkelerinde hatalıydı. Bu anlattıklarım tarihi bir olgu. Ve Lenin, Stalin, Kruşçev ve diğerleri Ukrayna SSC’ni meydana getirdi. Ülkelere SSCB’den ayrılma hakkı vermek, (ülkenin) temeline döşenen bir mayındı. Sovyet geçmişimiz ve yapılan hataları değiştiremeyiz ama bunları doğrudan lafı çevirmeden anlatabiliriz.”
“Ukrayna bizim için sadece bir komşu değil, aynı zamanda tarihsel akrabamız, kültürce ve dince, Slav ve Ortodoks yakınımız. Ukrayna, tarihimizin bir parçası…”
Emperyalizm, sömürgeleştirdiği veya kendi etki alanına kattığı ülkelerde yüzyıllardır bir arada barış içinde yaşayan hakları birbirine karşı kışkırttı, böldü ve sonu gelmez çatışmalar içine düşürdü. Ukrayna’da yaşadığımız olay budur. Hitler ve ardından ABD, Ukraynalıları; ne açıdan bakarsanız bakın kendilerinden çok farklı olmayan Ruslara karşı kışkırttı. Sonuçta bugünkü tablo ortaya çıktı. Bu tablonun ortaya çıkmasında sosyalistlerin milli meselenin çözümü konusunda geçmişte yaptıkları hataların payının olduğu bir gerçektir.
21. YÜZYILDA ULUSLARIN KADERLERİNİ TAYİN HAKKI
Artık 21. yüzyıldayız. “Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı”nın, ayrı devlet kurma hakkı olarak anlaşıldığı tarihi dönem geride kaldı. Bugün ulusların kaderini tayin hakkı demek, emperyalist hegemonyacılık ve saldırganlığa karşı gelişmekte olan ülkelerin bir araya gelmesi ve bölgesel birlikler oluşturması anlamına geliyor. Onun için örneğin bugün Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de ABD desteği ile kendi devletlerini kurmak için harekete geçen PKK ve KDP gibi örgütlerin verdikleri mücadele, “Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı” çerçevesinde açıklanamaz. Bütün yaptıkları, ABD emperyalizminin bölgemize ilişkin hedeflerine ulaşmada kullandığı birer “elverişli enstrüman” olmaktan başka bir şey değildir.
Öte yandan Kırım’dan sonra Donetsk, Luhansk, Zaporoje ve Kerson’un halk oylamasıyla Ukrayna’dan ayrılıp Rusya ile birleşmek istemeleri ise doğrudur, desteklenmesi gerekmektedir çünkü emperyalizmi zayıflatmaktadır.
Bu temel gerçeğin yanı sıra elbette bütün ulusların ve etnik toplulukların kültürel varlıkları güvence altında olmalı, korunmalı ve bu konuda bütün anti demokratik uygulamalara karşı durulmalıdır.
Buradan hareketle Ukrayna sorununa dönecek olursak; 20 yüzyılın başındaki hatalı yaklaşım olmasaydı bugün büyük ihtimalle Ukrayna sorunu diye bir sorun da olmayacaktı. Ama öte yandan 100 yıllık uygulamanın ortaya çıkardığı fiili bir durum var. Bugün artık, “Ukrayna, yapay bir devlettir” diyerek için içinden çıkmak o kadar kolay değil.
100 yıllık ayrı yapılanmanın, yaşanan çatışmaların ortaya çıkardığı ve ancak zaman içinde çözümü olabilecek bir sorunla karşı karşıyayız.
Bugün dünya halklarının baş düşmanı olan ABD emperyalizmi ve işbirlikçilerine karşı bütün milletlerin birliği, dayanışması ve bu birlik-dayanışmanın bugünkü ifadesi olan Bölgesel Birliklerin hayata geçirilmesiyle, “Kendi Kaderini Tayin Hakkı”nın; halkların lehine gerçekleştirilmesi sağlanabilir.